Kürt Tarihi Üzerine (3)
By Emre Paksoy on Tem 22, 2013 in Kürtler, PKK, Tarih
Kürt Tarihi üzerine hazırlamış olduğumuz yazı dizisinin son bölümüne geldik. Burada da PKK’nın 1995 yılından itibaren yoğun terör eylemleri ile başlayan süreçten günümüze kadar yaşanan gelişmeleri ele almaya çalışacağız.
Önceki bölümler:
***
Daha öncesinde yaptığımız sınıflandırma üzerinden devam edersek, 1995-99 yıllarını kapsayan dönemde de terör örgütünün yoğun terör eylemleri ile karşılaşıyoruz. Bu dönem aslında gerilla aşamasının başarısız olmasının bir sonucu. 1991-1994 dönemindeki faaliyetleri ile karşılaştırıldığında, PKK’nın 1995’teki terör eylemleri önemli ölçüde azalır. Resmi istatistiklere göre, PKK’nın 1993’te 4.063, 1994’te 4.012 olan saldırı sayısı 1995’te 2.059’a düşmüştür. Bu dönemde de örgüt kırsal alandan daha çok şehirlere yönelir. Bu stratejinin temeli, terör eylemlerinin Türkiye’nin batıdaki kentlerine taşınmasıdır. Batıdaki kentlerde gerçekleştirilecek olan yoğun terör eylemleri Türk milliyetçiliğini radikalleştirecektir. Dolayısıyla, Kürtler adına eylem yaptığı iddiasıyla olayları üstlenen PKK, Türk milliyetçiliğinin tepkisini Kürtler üzerine çekecektir. Kızgınlık, öfke ve nefret üzerine inşa edilecek ötekileştirme projesi Kürtleri yalnızlığa itecek ve ötekileştirilen Kürtler ise PKK yanında saf tutacaklardır. Ancak toplumun sahip olduğu tarihsel geçmiş ve kültürel birliktelik ve aynı zamanda örgütün eylemlerine yönelik güvenlik güçlerince yapılan başarılı operasyonlar sürecin yine başarısız olmasına neden olur.
Aralık 1995’te yapılan Genel Seçimler öncesinde PKK, tek taraflı olarak “ateşkes” ilan eder. PKK terör örgütünün ateşkes ilan etmesi TSK tarafından “PKK’nın Doğu ve Güneydoğu üzerindeki nüfuzunun azalması” olarak yorumlanır.
Ayrıca bu dönemde kapatılan DEP yerine Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) kurulur ve Sosyalist İktidar Partisi (SİP), Birleşik Sol Parti (BSP) ve Demokratik Değişim Partisi (DDP) gibi sol görüşlü partilerle 1995 yılında düzenlenen genel seçimlere girerler. Ancak seçimin sonucunda barajı geçemeyerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne giremezler.
15 Mayıs 1996 tarihleri arasında Şam yakınlarında bir PKK örgüt kampında, 1996 yılı itibariyle yapılacak eylemleri belirmek amacıyla yapılan 4. Konferans düzenlenir. Bu konferansta, şehirleri savaş alanına çevirecek saldırıları ve intihar eylemlerini başlatma kararı alınır.
15-25 Mart 1998 tarihlerinde ise PKK terör örgütü tarafından Suriye’de 5. Kongre düzenler. Kongre’yi takiben Haziran 1998’de TKP-ML, TKP/KIVlLCIM, TKP-ML/KONFERANS, MLKP, DEV-SOL, DHP ve TDP gibi örgütlerle “Devrimci Birleşik Güçler Platformu” adı altında bir de güç birliğine yönelik protokol imzalanır. Ancak bu gelişmelere rağmen örgütün terör faaliyetlerinde belirgin bir gerileme mevcut olduğu kabul edilir.
PKK’nın dördüncü dönemi ise PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın yakalanması ile başlar. Öcalan’ın Türkiye’nin baskısı sonucu uzun yıllardır barındığı Suriye’den ayrıldıktan sonra ilk Rusya ve İtalya’ya, ardından Kenya’ya gider ve Kenya’da 15 Şubat 1999 tarihinde yakalanarak Türkiye’ye getirilir.
Öcalan’ın tartışılmaz tek lider olarak algılandığı terör örgütünde liderinin yakalanması bir strateji belirsizliğine neden olur. Abdullah Öcalan yakalandıktan sonra, başlangıçta PKK terör örgütünün amacı Türkiye’nin üniter bütünlüğü içerisinde Türk-Kürt ortaklığını sağlayabilmektir. Örgüt, bu amacını gerçekleştirebilmek için stratejisini, ‘siyasal mücadele’ şeklinde değiştirir. Bu mücadele yöntemi, yasal zeminlerde yürütülen her türlü faaliyeti kapsamaktadır.
Öcalan’ın yakalanmasının ardından PKK terör örgütü Kandil Dağı’nda Ocak-Şubat 1999 döneminde 6. Kongre’sini gerçekleştirir. Özellikle Öcalan’ın yakalanmasıyla örgütün geleceğine ilişkin çarelerin düşünüldüğü bu kongrede, Öcalan yeniden genel başkan seçilerek “ölümsüzleştirilmek” istenir. Aynı zamanda PKK militanlarının vazgeçilmez “yaşam güvencesi” olduğu vurgulanan kongrede Öcalan’ın yakalanması sonrası terör örgütünün dağılacağı yönündeki propagandaları önlemeye yönelik çalışmalar yapılır.
Ardından Ocak 2000 tarihinde yapılan PKK’nın “7. Kongresi’nde alınan ve 9 Şubat 2000’de yayınlanan bildiriye göre de; “Demokratik Cumhuriyet ve Barış Projesi” adı altında yeni bir program oluşturulur ve bununla “Kürt sorununun çözülmesi için, Türkiye’nin demokratik dönüşümünün sağlanması amaçlandığı” ifade edilir. Ayrıca bu kongrede örgütün dağılmasının önüne geçebilmek ve örgüt tabanını geniş kitlelere yayabilmek amacıyla, Filistin’deki “intifada” benzeri bir eylem “serhıldan-sivil itaatsizlik” kararı alınır.
4-10 Nisan 2002 tarihleri arasında ise terör örgütü 8. Kongre’yi gerçekleştirir. Bu kongrede örgütün adı Kongreyi Azadi Demokrasiya Kürdistan (KADEK: Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi) olarak değiştirilir. Öcalan’ın doğum günü olduğu ileri sürülen 4 Nisan’da bu yeni isim kabul edilir ve Öcalan, KADEK genel başkanlığına seçilir.
Ardından Öcalan’ın talimatıyla Temmuz 2003 tarihinde KADEK isminin değiştirilmesi kararı alınır. Bu çerçevede Ekim 2003 tarihinde KADEK kendisini fesheder ve yerine “Kürdistan Halk Kongresi (KONGRA-GEL)” adı altında yeni bir yapılanma meydana getirilir.
Ancak PKK terör örgütünün tasfiye edilerek yerine KADEK ve KONGRA-GEL isimli yapılanmaları faaliyete geçirme çabası başarılı olmaz. Yine bu dönemde ateşkes ilan eden terör örgütü şiddet temelinde gelişen bir hareketin şiddet olmadan ayakta duramayacağını kavrar ve 2004 yılından itibaren eylemselliğini arttırır.
Terör örgütü tarafından PKK’nın tasfiye edilerek yerine KADEK ve KONGRA-GEL isimli yapılanmaların kurulmasını bir nedeninin de 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nde düzenlenen saldırının sonrasında “Küresel Terörle Mücadele” anlayışının benimsenmesi olduğu kabul edilir. Bu süreçte terör örgütünün yeni bir yapılanmaya giderek bir terör örgütü olmadığı izlenimi uyandırmaya çalışmıştır.
Abdullah Öcalan’ın yakalanması sonrasında örgütte yaşanan hiziplerin ve örgütün dağılmasının önüne geçebilmek amacıyla Mayıs 2004 tarihinde PKK/KONGRE-GEL’in 2. Kongresi gerçekleştirilir. Bu kongrede Öcalan’ın yakalanmasından itibaren başlatılan ateşkesin sona erdiği ve “klasik zor teorisi”nin artık geçerli olamayacağı, bunun yerine “meşru savunma” stratejisine geçilmesi kararı alınır. PKK terör örgütü böyle bir karar alarak Öcalan’ın yakalanması ve Türkiye tarafından başlatılan demokratik atılımlara da bir cevap verebilmeyi amaçlamıştır.
İhsan BAL da, 2004’te PKK’nın ateşkesi bozarak tekrar eylemlerine başlamasında üç hususun önemli olduğunu vurguluyor. Bunlar:
- Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne uyum sürecinin tekrar ivme kazanması ve bu çerçevede atılan demokratik adımlar,
- Örgüt içinde, başta Osman Öcalan kaynaklı gelişen, hizipleşme ve çözülmeler,
- ABD’nın Irak’ı işgali sonrasında özellikle Kuzey Irak bölgesinin kontrolsüz kalması ve bölgede terör örgütünün rahat hareket etmesidir.
Bunun yanında terör örgütü 1999 yılında Öcalan’ın yakalanmasından itibaren örgüt merkezli stratejilerin yerine daha çok toplum merkezli stratejiler geliştirmeye başlar. Bu dönemden itibaren örgüt toplumu kendi doğrultusunda şekillendirme, diğer bir ifadeyle toplum mühendisliği çalışmaları yürütme çabası içerisinde olduğu kabul edilir. Bu amaçla örgütlenme modelini değiştirerek 2005 yılından itibaren “Yeniden PKK” adı altında yeni bir örgütlenme modelini hayata geçirmeye başlar.
Bu çerçevede 2004 yılı Aralık ayından itibaren Türkiye Demokratik Ekolojik Toplum Koordinasyonu (TÜDEK) adı altındaki yeni bir oluşum faaliyete geçirilmek istenir. Kurulan bu yeni yapı, yeni örgüt stratejisi gereği, ileride kurulması planlanan Koma Civaken Kurdistan (KCK)’nin yapılanmasının Öcalan’ın talimatları doğrultusunda 20.03.2005 tarihinde ilan edilen sözde Kürdistan Demokratik Konfederalizmi (KKK – Koma Komalen Kürdistan) projesine uygun olarak değiştirilir.
2005 yılına gelindiğinde ise terör örgütü tarafından tekrar ateşkes ilan edilir. Bu dönemde terör örgütünün ateşkes ilan etmesinde hükümet tarafından atılan demokratik adımlar ve terör örgütün böyle bir dönemde inisiyatifi alma, muhatap alınma çabasından kaynaklandığı değerlendirilir.
Ayrıca bu dönemde Koma Komalen Kürdistan (KKK: Kürdistan Demokratik Konfederalizmi) isimli oluşumun terör örgütünün yönetiminin istediği başarıyı gösterememesi ve yetersiz kalmasının da etkisiyle 2005 Mayıs ayı içerisinde Irak’ın kuzeyindeki örgüt kamplarında gerçekleştirilen 3. Genel Kurul Toplantısı’nda, Öcalan’ın talimatları doğrultusunda “Tüm Kürtçü yapılanmaları tek çatı altında toplamak” iddiasıyla KKK (Koma Komalen Kürdistan-Kürdistan Demokratik Konfederalizmi) adıyla bir çatı yapılanması oluşturulur. Türkiye, Suriye, İran ve Irak’ta konfederal bir devlet yapılanmasını öngören bu oluşumun kurulmasıyla TÜDEK ismi, TK (Türkiye Koordinasyonu) olarak değiştirilmiş, yeni yapının adı ülkemizdeki tüm faaliyetleri yöneten Koma Komalen Kürdistan/Türkiye Koordinasyonu (KKK/TK: Kürdistan Demokratik Konfedaralizmi/Türkiye Koordinasyonu) olmuştur.
Bu dönemde ateşkes ilanı ile birlikte terör örgütü tarafından “Özerklik ve Konfederal Sistem” talepleri dile getirilir. Ancak bu ateşkes dönemi sadece 30 gün sürer ve terör örgütü KADEK ve KONGRA-GEL yapılanmalarından sonra tekrardan PKK adıyla eylemlerine başlar.
Kurulmaya çalışılan tüm bu yapılarla meşru savunma stratejisini hayata geçirmek ve Devrimci Halk Savaşı için uygun zeminin oluşması amaçlandığı değerlendiriliyor. Bu çerçevede bu yapılarla meşruiyet kazanmayı ve legal yapıları ön plana çıkarmayı esas almışlardır.
Diğer taraftan PKK tarafından 2005 yılından sonra gerçekleştirdiği eylemlerinde yapılan eylemlerin zaman ve mekân seçimini dikkat çekici olduğu görülüyor. Yapılan eylemler yerel ve genel seçimlerde, referandumlarda ve ülke siyasetinden yaşanan kritik dönemlere denk geldiği gözlenmekte. PKK’nın eylemlerinde zamansal ve mekânsal seçimlerinde böyle bir strateji izlemesi terör örgütünü temel dayanaklarını yitirmesine bağlanabilir. Örgüt gerçekleştirdiği bu eylemlere hem süreci gerginleştirmekte ve psikolojik alan hâkimiyeti kazanma çabasında içerisinde olduğu gözlenmekte. Yine terör örgütü tarafından yapılan bu tarz eylemlerde Kürt vatandaşlar üzerinde psikolojik olarak baskı unsuru kurma amacını da taşımakta.
2007 yılının Mayıs ayı içerisinde de ise terör örgütü tekrar yeni bir yapılanmaya gidilerek “5. Genel Kurul Toplantısı”nı gerçekleştirmiş ve söz konusu genel kurul sonrası KKK (Kürdistan Demokratik Konfedaralizmi/Koma Komelan Kurdistan) adını KCK (Koma Civaken Kurdistan/Kürdistan Demokratik Topluluğu) olarak değiştirir ve bu değişim sonrası ülke içerisindeki faaliyetlerini de KCK/TM olarak yürütülmesine karar verilir.
KCK yapılanması PKK terör örgütünün bir çatı yapılanması olarak kurulur. Bu yapılanma PKK da dâhil olmak üzere bütün fraksiyonların üzerinde bir konumdadır. Bu açıdan KCK, PKK’nın şehirdeki yapılanmalarını yönettiği gibi dağdaki yapılarını da yönetir.
KCK, bir anlamda PKK terör örgütünün bir sonraki safhası olduğunu kabul edebiliriz. KCK İddianamesinde de benzer bir şekilde KCK’nın bir çatı yapılanma olarak kurulduğu ve PKK’nın KCK yapılanmasının bir anlamda ideolojik kimliğini oluşturduğu iddia edilir.
2007 yılı Mayıs ayı içerisinde günü KONGRA-GEL tarafından onaylanarak “yürürlüğe” konulan ve daha önceki bir yazımızda ele aldığımız “KCK Sözleşmesi” ile terör örgütü çok farklı bir “devlet” modeli oluşturmaya çalıştığını görmekteyiz.
KCK yapılanmasına yönelik düzenlenen operasyonlar neticesinde illegal yapı ile legal yapı ve siyasal kanat arasında bağlantı kuracak olan bir ara forma ihtiyaç duyulmasına neden olur. Bu çerçevede Demokratik Toplum Kongresi (DTK) adı verilen yapı kurulur. Bu çerçevede ilk olarak KCK/TM organizesinde 2008 yılı Ocak ayı içerisinde “Demokratik Halk Meclisi Konferansı” düzenlenir ve neticesinde “Demokratik Toplum Sözleşmesi” adlı örgütsel bir metin onaylanır. Ardından DTK tarafından 14 Temmuz 2011 tarihinde “demokratik özerklik” ilanı yapılır. Ancak demokratik özerklik ilanı şu an için sadece yapılan ilan ile kalır. Uygulamada herhangi bir önemli gelişme yaşanmaz. Ancak diğer taraftan bu yapılanmanın temelini oluşturmak maksadıyla da bölgedeki farklı sektörlere (ticaret, eğitim, sağlık gibi) hakim olma çabasının da devam ettiğini görüyoruz.
DTK da günümüzde meşru savunma stratejisi çerçevesinde terör örgütünün illegal yapısı ile siyasal alan arasında bağlantı kurmayı amaçlamakta, siyasal alana bir baskı görevi üstlenmekte. Bu dönem içerisinde terör örgütü de hem kırsal alanda, hem şehir merkezlerinde terör eylemlerini sürdürür. Böylelikle terör örgütü bir taraftan şiddet eylemlerini devam ettirirken, diğer taraftan Öcalan tarafından belirlenen örgütün son dönem stratejisini ifade eden “dört ayaklı paradigma” ile terör örgütünün bölgede sosyal, siyasi, ekonomik her alanda var olmasını ve bu çerçevede özerkliğin temellerinin atılmasının sağlamaya çalışır.
Genel olarak PKK terör örgütünün tarihsel sürecine baktığımızda, 2000’li yıllara kadar süreçte klasik terör örgütü yapılanması çerçevesinde parti, cephe ve ordu yapılanmasına önem veren bir yapılanmaya sahip olduğu gözlemliyoruz. Ancak 2000’li yıllardan sonra başlayan ve 2005 sonrasında tabanda da varlığını hissettiren bir düzeyde siyaseti yönlendirme ve sivil toplum hareketleri içerisinde yer almaya başlayan bir yapılanmaya doğru gittiği görülüyor.
Son olarak 2009 yılında başlayan “Habur Krizi” ile darbe yiyen ve net olarak Silvan’da 13 askerin şehit olması ile sona eren “Demokratik Açılım” süreci yaşanır. Her ne kadar bu süreç akamete uğrasa da en önemli kazanımı sorunun çözümü için daha önce konuşulması bile hayal edilemeyen konuların zikredilmesi olur. Ancak aynı dönemde terörle ve terörizmle mücadele, sosyal ve ekonomik gelişmelerin uyumlu bir şekilde yürütülememesi sürecin sona ermesi önemli faktörleri arasında olduğunu görmemiz gerek. Bu dönemde tüm umutlara rağmen ne çok büyük adımlar atılabilmiş, ne de terör örgütü ve argümanları zayıflatılabilmiştir. Aksine bu dönemden terör örgütünün daha da güçlenerek çıktığın değerlendirmesi de haklılık arz edebilir.
Sonrasında ise çatışmanın tekrardan şiddetlendiği 2011-2013 arası dönem yaşanır. Bu dönemde terör örgütünün Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler ve bahsettiğimiz son süreçte kazandığı “cesaret” ile “4. Stratejik Hamle” ile örgütsel mücadeleyi farklı mecralara taşımaya çalışır. Bu çerçevede işgal edilen ve kontrol altında tutulan bölgeler oluşturma çabasına girer. Bu dönemde Şemdinli’de yaklaşık 20 gün süren yoğun çatışma dönemi bu durumun bir örneğidir. Ancak bu çaba da bir amaca ulaşamaz.
Son olarak ise 2013 yılında terör örgütü ile devlet arsında süren müzakerelerin somut yansıması Nevruz’da Öcalan’ın terör örgütünün ateşkes ilan etmesi ve sınır dışına çekilme kararı alması tarihsel süreçte önemli bir dönüm noktası olarak yerini alır.
Ancak şu an itibariyle yaşanan gelişmeler baktığımızda örgütün çeklime sürecinde ayağını sürüdüğü ayan beyan görülüyor. Bunun birçok sebebi var. Örgütün bölgedeki hakimiyetini kaybetmek istememesi, rant kaybedecek olması, uyuşturucu vb. birçok nedenle bunlar arasında sayılabilir.
Peki sonuçta ne olacak?.. Aslında böyle bu yazı dizisi de bu soruya cevap aramanın bir parçasını teşkil ediyor. Geçmişe baktığımızda yaşananların birkaç farklılık dışında tarihi tekerrürden ibaret olduğu görülüyor. Bu nedenle, en başta söylediğimiz gibi, son süreci bir de bu gözle okumak faydalı olsa gerek…
Yararlanılan Kaynaklar:
- Demokratikleşmenin Sosyolojik Analizi, Murat Yılmaz ve Hamit Emrah Beriş (Ed.), Türkiye’nin Demokratik Dönüşümü, Ankara: Stratejik Düşünce Enstitüsü.
- Alkan, Necati, (2002), Gençlik ve Terörizm, Ankara: TEMÜH Yayınları.
- Alkan, Necati, (2009), Söz Bitmeden: Terörle Mücadelede Önleme Stratejileri, Ankara: USAK Yayınları.
- Bal, İhsan, (2006), Alacakaranlıkta Terörle Mücadele ve Komplo Teorileri, Ankara: USAK Yayınları.
- Bal, İhsan, (2007), “PKK Terör Örgütü Tarihsel Süreç ve 28 Mart Diyarbakır Olayları Analizi”, Hukuk ve Politika Dergisi, 2(8).
- Birand, M. Ali, (1992), APO ve PKK, İstanbul: Milliyet Yayınları
- Demirel, Emin, (2003), Dünyada Terör, İstanbul: IQ Kültür-Sanat Yayıncılık.
- Demirel, Emin, (2005), Geçmişten Günümüze PKK ve Ayaklanmalar, İstanbul: IQ Yayınları. Ekinci, T. Ziya, (2010), Lice’den Paris’e Anılarım, İstanbul: İletişim Yayınları.
- Ersever, Cem, (2009), Kürtler, PKK ve Abdullah Öcalan, İstanbul: Milenyum Yayınları.
- Galtung, Johan, (2009), Çatışmaları Aşarak Dönüştürmek, Ankara: USAK Yayınları.
- Gürses, Emin, (1998), Milliyetçi Hareketler ve Uluslararası Sistem, İstanbul: Bağlam Yayıncılık.
- Gürses, Emin, (2001), Ayrılıkçı Terörizmin Anatomisi: IRA-ETA-PKK, İstanbul: Bağlam Yayıncılık.
- Gürses Emin, (2007), Uluslararası Sistemin Kıskacında Etnik Terör, İstanbul: Profil Yayıncılık.
- Hobsbawm, Eric, (2008), Küreselleşme, Demokrasi ve Terörizm, Osman Akınhay (çev.), İstanbul: Agora Yayınları.
- İnanç, Ünal ve Polat, Can, (1999), İmralı’da Neler Oluyor? APO, PKK ve Saklanan Gerçekler, Ankara: Güvenlik ve Yargı Muhabirleri Derneği Yayınları.
- İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, 19 Mart 2011, KCK/TM (Koma Ciweaken Kurdistan- Türkiye Meclisi) İddianamesi
- Kaya, İbrahim, (2005),Terörle Mücadele ve Uluslararası Hukuk, Ankara: USAK Yayınları.
- Öcalan, Abdullah ve Küçük, Yalçın, (1993), Kürt Bahçesinde Söyleşi, İstanbul: Başak Yayınları.
- Öcalan, Abdullah, (1994), Halk Savaşında Militan Kişilik, Köln: Weşanen Serxwebun Yayınları.
- Öcalan, Abdullah, (2002), Özgür Yaşamla Diyaloglar, İstanbul: Çetin Yayınları.
- Özcan, Nihat Ali, (1999), PKK Tarihi, İdeolojisi ve Yöntemi, Ankara: ASAM Yayınları.
- Özdağ, Ümit, (2009), PKK Terörü: Neden Bitmedi, Nasıl Biter?, Ankara: Kripto Yayıncılık.
- Özeren, S. ve Demirci, Süleyman, (2009), İngiltere’nin Ayrılıkçı IRA ve Dine Karşı Terörle Mücadelesi, İhsan Bal ve Süleyman Özeren (Ed.), Uzakdoğudan Yeni Kıtaya Terörle Mücadele, Ankara: USAK Yayınları
- Özeren, Süleyman ve Başıbüyük, Oğuzhan, (2011), “Kendi Dilinden KCK: Sivil Siyaset mi, Yeniden PKK mı?”, Süleyman Özeren ve Murat Sever (Ed.), Terörizm Paradoksu ve Türkiye, Ankara: Karınca Yayınları
- Volkan, Vamık, (2009), Kimlik Adına Öldürmek: Kanlı Çatışmalar Üzerine Bir İnceleme, İstanbul: Everest Yayınları.
… Bu konuda okumak için …
Asimilasyon ile Şiddet Kıskacında Ulusalcı Kürtler (Kitap + Tartışma)
Etnik kökenimiz benliğimizin bir parçası, rengarenk insanlığımızın gerçek bir rengi. Ancak bu renk üzerinden yapılan bir baskı, bu renk “yüzünden” çekilen büyük bir acı sonucu diğer bütün renkler silinebiliyor. Bir başka deyişleIZDIRAPLAR ÜZERİNE YAPAY BİR KİMLİK İNŞA EDİLİYOR. Bir halka yapılabilecek en büyük kötülük bu belki de. Sadece Türk ya da sadece Kürt olmaya mahkûm edilen insanlar giderek insanlıklarını perdeliyorlar. Böylesi halklar ırkçılığa, her türlü şiddet çağrısına kucak açıyorlar. Zira duydukları kin ve nefret onları bıçak gibi bilerken bir yandan da tektipleşiyor, şeyleşiyor. Kürt aydınları kadar Türk aydınlarına da büyük iş düşüyor. İnsan olmadan “Türk” ya da “Kürt” olmanın imkânsızlığını halklarına anlatmak. Okuyacağınız bu kitap aydınların dikkatini tam da bu noktaya çekmek için hazırlandı: Asimilasyon ile şiddet kıskacı içindeki Kürt halkına… Buradan indirebilirsiniz.
Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?
İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle.Buradan indirin.
“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız. “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin” demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*) İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.
Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu
Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisinihukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm”demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.