Kürt Çözümü Alevileri CHP’den kurtarabilir mi?
By Mehmet Alaca on Eyl 2, 2013 in AKP, Aleviler, BDP, Kürtler, PKK
Twitter: @mehmtalaca
Cumhuriyet ideolojisinin artığı olarak günümüze taşınan Kürt ve Alevi sorunlarının geri planında tekçileştirme anlayışı yatmaktadır. Zira yaratılan Türk üst kimliği Kürtleri, İslam ortak kimliği Alevi ve gayrimüslimleri dışlarken; Türk-İslam sentezi ise hepsini topluca dışlamıştır. Türkiye Kemalist ideolojiyle cumhurileştikçe, Kürtler hak taleplerinde sertleşmiştir. PKK bu sertleşmeden yararlanarak çabuk mobilize olmuş ve Benedict Anderson’ın milliyetçilik bir ‘mutasavver cemaat’e dayanır ifadesi PKK’da yoğun biçimde makes bulmuştur.
Alevilerin ise büyük şehirlere göçe etmeden önceki kırsaldaki yaşamı inançlarını icra etme açısından daha uygundu. 1960’larda kente göçen Aleviler tekke ve zaviye yasağından dolayı inançlarını aşikar bir şekilde yaşayamadılar ve kentte Sünniler arasında kendilerini kırsaldaki gibi rahat hissedemediklerinden Kemalist ideolojiye daha fazla sarılmışlardır.
Necmettin Erbakan’dan Mehmet Ali Aybar’a çok farklı kulvarlarda siyaset yapan liderlerin siyasi yaşamında ağır tahrifat yaratan mezkur sorunlar son on yılda adeta devlet politikasına dönüşmüştür. Kürt Sorunun çözümünü amaçlayan süreç hiç beklenmedik bir kararlılıkla Oslo görüşmeleri ve ardından Öcalan ile müzakereyle devam etmiştir. Bu süreçte atılan her müspet adım Alevi sorununun çözümüne yönelik çalışmaların olmazsa olmazlığına işaret etmiştir. Bu bağlamda Alevi açılımı başlamış ve yedi tane çalıştay gerçekleştirilmiştir.
AK Parti, Kürt Çözümü ve Alevilik
Osmanlı’nın Alevilere yönelik bakışı günümüze pejoratif bir imgelemle taşınmıştır. Bir yandan cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan Köy Enstitülerinde eğitim alan ve Kemalist kimliği ile öne çıkan Aleviler, diğer yandan da yeni cumhuriyetin tekke ve zaviye yasağı ve Dersim İsyanı gibi eylemleriyle çok zarar görmüştür. Aleviler bunun (Kemalizme) tepkisini çok partili yaşama geçişte Demokrat Parti’ye oy vererek göstermiştir. 1961 anayasasıyla çoğunluk sisteminden nisbi temsil sistemine geçilmesi ile Kürt eğilimli Yeni Türkiye Partisi, Alevilerden destek alan Türkiye İşçi Partisi ve Alevi partisi olan Türkiye Birlik Partisi kurulmuştur. Bu girişimler Alevilerin CHP’den kopma çabalarının ilk adımları olarak değerlendirilebilir.
1960 darbesinden sonra ilk kez Alevi sorununun varlığından bahseden darbe lideri Cemal Gürsel’in Diyanet bünyesinde Alevi masası kurma talebi CHP’nin iki numaralı adamı İnönü tarafından reddedilmiştir. Çoğu tarihçi tarafından inkar edilse de bunun sebebi Cemal Gürsel’in Kürt-Alevi olmasıdır. Gerçi ileride CHP’nin başına geçecek Kürt-Alevi Kemal Kılıçdaroğlu’nun kimliğini inkar etmesi, partinin Alevilik’e bakışına işaret etmektedir.
1960-80 arası Ecevit’in açılım siyaseti ve kendi taleplerine ışık yakmasıyla Kürtler ve Aleviler CHP’ye yaklaşmıştır. 1980 darbesi ise iki hareket için milat olmuştur. Kürtler DEP’le kimliksel bağlamda ciddi bir mobilizasyon sürecine girerken, Aleviler hiziplere ayrılmış ve kısa bir SHP flörtünden sonra CHP’yle adeta nikah kıymıştır. Devlet 1980’lerin sonunda, Alevilere yatıştırıcı jestlerde bulunmaya başlayarak, cemaatin devletten yabancılaşmasını nötralize etmeye ve PKK’nın Kürtler ve Aleviler arasında ilişki kurmasını önlemeye yönelik geçirgen bir çaba ile Alevileri biçimsel olarak tanımıştır. Aleviler, 1990’larda çift kutuplu dünya düzeninin sona ermesi ve ideolojilerin öneminin azalması ile Aleviliğin itikadi boyutunu daha fazla sorgulamaya başlamışlardır. Son on yıllık periyotta da AK Parti’nin Kürtlere ve Alevilere bakışının değişimi çözüme yönelik umut yaratmıştır.
AK Parti’nin Alevilere yaklaşımı bazı yönleriyle eleştirilecek olsa da; Alevi sorunu cumhuriyet tarihinde ilk kez İslami hassasiyeti haiz bir iktidar tarafından ‘tanınma’ bağlamında ifade bulmuştur. Bizim bu yazıdaki iddiamız da, AK Parti’nin Alevilere karşı tavrının yumuşaması ve Kürt çözümünde ısrarı; çözüm sonrası Alevilerin Kemalizmden, defalarca yaptıkları gibi, uzaklaşacakları ve mahkum oldukları Stockholm sendromundan kurtulacaklarıdır.
Devletin kurumsal ve toplumsal algıda egemen din anlayışından kendini dışlanmış hisseden Alevilerin nüfusu %15 civarındadır. Alevi oylarının bir kısmının BDP’de, çok küçük bir kısmının sol partilerde, ezici çoğunluluğunun ise CHP’de temsil edildiği bilinmesine ve Alevilerden AK Parti’ye gitmesi muhtemel oyların öneminin etkisizliğine rağmen; hükümetin bu bağlamda son demokratikleşme paketi içersinde Alevi açılımının tekrar başlayacağının sinyalini vermesi, ülkede ihtiyaç olunan topyekûn bir demokratikleşme hareketine işaret etmektedir.
Kürt Sorunun çözümüyle birlikte gerek Türkiye’nin genelinde gerekse Kürt nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde dengelerin ciddi oranda değişeceği muhakkaktır. Kürt halkının dini eğilimleri BDP’ye yönelik ilgiyi şüphesiz sorgulatacaktır. Şu anki temayüller, BDP’nin bu süreçte bölge partisi olarak siyasetini sürdürdüğü taktirde şansının azalacağını göstermektedir. Çözümden sonra AK Parti’nin oylarında artış yaşanacağı ve Hizbullah gibi yapıların güçlenmesi gibi görüngüler BDP’yi politik denklemde zorlayacaktır.
Bu durumda, BDP ya kendini bölge şartlarına daha fazla adapte edip gerçekten bir Kürt partisi gibi davranacak, ki bunun birçok örneği olmakla birlikte çoğu başarısız olmuştur, ya da Türkiye’de aranan motiflerde bir muhalefet partisinin temellerini atacaktır. Hem bu sayede daha Türkiyeli bir renge bürünecektir. Alevilerin, Kürtlerin, Çerkezlerin, Sosyalistlerin ve hatta Gayrimüslimlerin kendilerini ait hissedecekleri ve ortak temsili başaracak bir siyasi hareketin gerçekleşmesi zor olsa da, Türkiye’de bu ihtiyaca cevap verecek bir yapıyla gelişecek bir birliktelik denenebilir. Kurulacak sosyal demokrat muhalefetin içinde Aleviler kendilerini daha özgür hissettikleri takdirde daha önce defalarca yaptıkları gibi tekrar CHP’den kopabilirler.
Sürdürülmesi gereken Alevi açılımı AK Parti’ye etkili bir oy tabanı yaratmasa bile CHP’yi şüphesiz olumsuz etkileyecektir. Abdullah Öcalan’ın ‘Türkiye’yi kucaklayan sol parti’ söylemi; Kürt-Alevi Bese Hozat’ın KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanlığına atanması ve BDP ve HDK’nın birleşerek HDP olması, Öcalan’ın Alevi oylarına talip olduğunun göstergesidir.
CHP içinde Kemalist ideolojinin şalı ile hareket eden Alevilerin, inanç ve kimliklerini koruyarak kendilerini de ifade edebilecekleri bir siyasi oluşumun gerçekleşmesi durumunda, Aleviler nezdinde CHP’ye olan ihtiyacın azalacağı kanaati önem taşımaktadır.
Twitter: @mehmtalaca
… Bu konuda okumak için …
Alevilik, Ortak Acılardan Bir Kimlik
Aleviler ızdıraplarda, geçmişin acılarında buluşuyorlar. Dersim, Madımak… Bu isimler anıldığında kırmızı bir düğmeye basılmış gibi bütün farklı Alevilik-LER birleşiyor ve bir tepki geliyor. Hızlı, öngörülebilir ve manipülasyona açık bir tepki bu. Ortada geç-ME-miş bir geçmiş var. Kıymetli yazarımız Cemile Bayraktar’ın dediği gibi “yüzleşilmediği müddetçe de geçmeyecek bu geçmiş” , çıkarılmayı bekleyen bir diken gibi acı vermeye devam edecek.
Diğer yandan çok sayıda Alevi kendi atalarına, dedelerine, manevî önderlerine en büyük acıları reva görmüş olanlara büyük bir sadakat ile bağlılar. Yani Kemalistlere ve CHP’ye. Yakın tarihi sorgulamak şöyle dursun ibadethanelerini Atatürk resimleriyle donatıyorlar. Ortak acıların ve siyasî tercihlerin dışında Alevileri birleştirecek bir inanç, bir kültür yok mu? Acaba Aleviler Stockholm sendromundan kurtulabilecekler mi? Elinizdeki kitap bunları sorguluyor. Buradan indirebilirsiniz.
Cumhuriyetin ilânından bu yana Kürtlerin tarihi isyan ve terörle özdeşleşti. Son yıllarda ise ilk defa hemen her kesimden insanın desteklediği bir barış süreci başladı. Bu süreç kendi başına tarihi bir anlama sahip elbette. Yine de büyüyen umutların, atılan adımların sağlam olması ve geleceğe yöne vermesi için yaşananlar ile Kürtlerin tarihi arasında bir köprü kurulması gerek. Dahası Türkiye dışındaki etnik terör tecrübelerinden, sosyal barış projelerinden yararlanmak elzem. Bu sebeple, Kemal Burkay, Hasan Cemal, İsmail Beşikçi, Mustafa Akyol kadar Alain Touraine, Johan Galtung, Paddy Woodworth ve Gandhi’den de istifa ettik bu kitabı hazırlarken. Umuyoruz ki güncel tartışmaları ve gelişmeleri bir kenara koyarak geçmişe kısaca bir göz atmak bugünü daha anlamlı okumamızı sağlayacak. Buradan indirebilirsiniz.
Asimilasyon ile Şiddet Kıskacında Ulusalcı Kürtler (Kitap + Tartışma)
Etnik kökenimiz benliğimizin bir parçası, rengarenk insanlığımızın gerçek bir rengi. Ancak bu renk üzerinden yapılan bir baskı, bu renk “yüzünden” çekilen büyük bir acı sonucu diğer bütün renkler silinebiliyor. Bir başka deyişleIZDIRAPLAR ÜZERİNE YAPAY BİR KİMLİK İNŞA EDİLİYOR. Bir halka yapılabilecek en büyük kötülük bu belki de. Sadece Türk ya da sadece Kürt olmaya mahkûm edilen insanlar giderek insanlıklarını perdeliyorlar. Böylesi halklar ırkçılığa, her türlü şiddet çağrısına kucak açıyorlar. Zira duydukları kin ve nefret onları bıçak gibi bilerken bir yandan da tektipleşiyor, şeyleşiyor. Kürt aydınları kadar Türk aydınlarına da büyük iş düşüyor. İnsan olmadan “Türk” ya da “Kürt” olmanın imkânsızlığını halklarına anlatmak. Okuyacağınız bu kitap aydınların dikkatini tam da bu noktaya çekmek için hazırlandı: Asimilasyon ile şiddet kıskacı içindeki Kürt halkına… Buradan indirebilirsiniz.
Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?
İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle.Buradan indirin.
“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız. “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin” demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*) İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.
Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu
Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisinihukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm”demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.