Bernanke ve Draghi… Bankacı değil matbaacı
By Jonathan Kucukarabaci on Eyl 23, 2013 in Ekonomi, Kriz Çıkarma Özgürlüğü, Liberal Totalitarizm
Amerikan Merkez Bankası (FED) herkesi şaşırtarak para politikasını değiştirmeme kararı aldı. FED, kalkınma öngörülerini aşağı çekse de piyasalar bankanın açıklamasını memnuniyetle karşıladı. Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke’ye göre ekonomi, yapılacak bazı değişiklikleri kaldıramayacak kadar zayıf durumda. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama da küresel mali krizin 5. yıl dönümünde çıkardığı bilançoda da aynı sorunlara parmak basmıştı. Cumhuriyetçi milletvekillerine seslenen Obama, bir “ekonomik kaos“a neden olabilecekleri konusunda uyardı. Küresel kriz Avrupa’da da hissedilmeye devam ediyor. Borçlanan hükümetler yıl sonu hedeflerini tutturabilmek için, 4-5 yıl önce iflastan kurtardıkları bankaların tahvillerini satışa sunuyor.
Avrupa’da ekonomik kriz giderek derinleşirken, yoksulluk hızla artıyor. Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşu Oxfam, yayınladığı raporda Avrupa Birliği’nde, 2025 yılına kadar 25 milyon kişinin daha yoksulluk seviyesine ineceğini belirtti. Kemer sıkma önlemlerinin durumu daha da kötüleştirdiği belirtildi. Raporda, Portekiz, İrlanda, İtalya, İngiltere, İspanya ve Yunanistan’ın kemer sıkma politikalarını uygulamaya devam ettirmesi halinde dünyada eşitsizliğin en fazla olduğu ülkeler arasına gireceği belirtildi.
2025 yılında 500 milyon nüfuslu Avrupa Birliği’nde önlem alınmaması halinde 3 kişiden birinin yoksul olması bekleniyor. Bu da yaklaşık 146 milyon kişinin hayatını zor idame ettirmesi anlamına geliyor.
… Bu konuda e-kitap okumak için…
Atina’da, Roma’da, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor. Batı’da demokrasi geriliyor, yeni bir düzen kuruluyor. Alıp satma özgürlüğü nasıl oldu da halkı bankaların kölesi yaptı?
İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu. Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar. Siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.
Tam da bu yüzden Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar. Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı. Para bu süreçte kutsallaştı. Yine bu yüzden bankalar ve bankacılar ilahlaşarak hukukun üstüne çıkabildiler.
İşte bu fikrî zemindir sermayeyi aşırı büyüten, savcıları, hakimleri bile etkisiz hale getiren. Bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler… Peki 2008 ekonomik kriz süreci nasıl gelişti? Krizi tetikleyen ve büyüten ne oldu?
Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Yaklaşık 40-50 kişilik bir ekip. Kriz sürecinden zenginleşerek ve güçlenerek çıktılar. Banka kurtarma operasyonlarıyla halen zenginleşmekteler.
Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:
- Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler?
- “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?
- Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?