YAKINDA: Hissedilen ile bilinen arasında tercih yapmak tehlikelidir!
By admin on Eyl 30, 2013 in Perspektif, Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır
Rönesans’ın yol açtığı yıkımlardan biri görme kapasitemizi azaltmış olmasıdır. Filippo Brunelleschi, Leonardo Da Vinci, Giovanni Paolo Lomazzo, Donato Bramante ve daha önce andığımız Piero della Francesca gibi ressamlar görüneni resmetmek için bir takım yöntemler ve hatta aletler icad ettiler. Bu insanların önemli bir kısmı aynı zamanda mimar ve/veya matematikçiydi. Belki biraz da bu sebeple sanatı bilimselleştirme yolunu tuttular. Bilimselleşen sanatın objektifleşmesi, hislerin yerine ölçülebilir bilgilerin geçmesi kaçınılmazdı.
Batı ülkelerinde “bilim – akıl” kurgusuyla sanal bir varlık icad edildi. “Akıl şunu reddeder, Bilim bunu ister… ” Bu hayalî yaratık Hristiyanlık ile çatışmaya girdi ve kazandı. Bilim muzaffer, Hristiyanlık ise mağlub oldu. Dinsel misyonundan koparılan Sanat eğlence derekesine düştü. (Bugün batılı sanatçılar hedonizm ve nihilizm dışında bir eser veremiyorlar. İstisnaî çıkışlar olduğunda ise insanlar anlamakta zorluk çekiyor.)
Pozitif bilimlerle vücut bulan Sayın Bilim sadece ölçülebilir varlıkları “var” kabul ettiğinden batılı insanların lisanı da fakirleşti. HER insan için AYNI biçimde var olan, ölçülebilir olan eşya, para, fizikî güç vs daha net ifade edilir oldu. Ama öznel / sübjektif / indî olan geri plana itildi. Kalpte hissedilenlerin sözle ifadesi en yakın objektif bilginin kelimelerine hapsoldu. Meselâ Aşk hormonal tepkilere, tensel hazza eşitlendi. (ing. to make love, fr. faire l’amour) Güzellik cazibeye, 90-60-90 cmlik vücutlara, (ölçülebilir olana) indirgendi. Herkese cazip olan ile “bakan” kalbe güzel gelen bir-leşti, aynı-laştı. Benzer şekilde “iyi” ile “fayda” arasındaki fark silikleşti. Kayıp kelimelerin listesi uzun. Ama bu tehlikeli bir gidişti. Neden?
Sübjektif/indî hisleri reddetmek insanı insanlıktan çıkarır. Objektif etkilere objektif tepkiler veren insan bir isteme makinesi olur, bir robot ya da bir hayvandan farkı kalmaz. Homo-economicus, üretmesi ve tüketmesi “gereken” bir yaratıktır artık. Tabi bu rasyonel beklentilere cevap veremeyecek kadar fakir/yaşlı/hasta vs olanların kusurlu makine parçaları gibi elenmesi de en rasyonel yoldur. Çünkü kaynağını Tanrı’dan alan “iyilik” yerine piyasa kaynaklı dolar/avro cinsinden bir “fayda” vardır. Rasyonelliği garanti eden akıl değil zekâdır. İslâmca söylersek akl-ı mead değil akl-ı meaş. (ing. discernment – intelligence)
Bugün ne Washington ne de Brüksel banka kurtarmak için harcadıkları paranın onbinde birini sakatlara, kanser hastalarına, yetimlere harcamıyor. Batı demokrasileri ahlâkî açıdan sakat çocukları ve akıl hastalarını öldüren 1930 Almanya’sını hatırlatıyorlar. Meselâ Fransa’da 2003 senesindeki aşırı sıcaklardan sonra sağlık sigorta sistemi çok rahatlamıştı. Çünkü 15.000’den fazla yaşlı insanın “erken” ölümü sayesinde 10 ila 20 yıllık doktor / ilaç / tomografi masrafından tasarruf edildi. Gençken onların ödediği vergiyle beslenmiş olan sistem artık faydalı olmayan yaşlı insanlardan böylece kurtuldu; zarardan kâr etti. Bu pasif katliam yerine yaşlılar evlerinden tek tek toplanıp kurşuna dizilseydi bir de kurşun masrafı olacaktı… Morg yetersizliğinden dolayı cesetlerin Rungis’teki sebze haline (Libération, 25 Ağustos 2003) ve Ivry-sur-Seine’deki frigofirik et-balık kamyonlarına istif edilmesi ise İnsan’ın şeyleşmesi hakkında güçlü bir mesaj veriyordu. Liberal totalitarizm geçmişte faşizm ve komünizmin yaptığı şeyleri yapmaya başlıyordu. (Bkz. Bir et parçası olarak komünist İnsan’ın kıymeti)