Batı’nın İslam algısı, aslında kendisinin aynadaki yansımasıdır
By Berivan K. on Kas 4, 2013 in İslamofobi, Uygar(?) Batı
“… Avrupa’nın emperyalizmini ahlaki ve son tahlilde arızi bir sorun olarak gören elitler, modernleşmek için Avrupa’ya benzemek gerektiğine de aynı kesinlikle inanmışlardı. XX. yüzyıldaki pek çok bağımsızlık savaşının ardından Batılılaşmanın bir resmi devlet politikası haline gelmesi, bu çelişkinin çarpıcı örneklerinden biridir. Emperyalist Avrupa’yla ‘uygar Avrupa’ arasındaki bu çelişki, modernite projesinin sorgulanmaya başlandığı XX. yüzyılın ikinci yarısına kadar devam edecektir. […] Batı’nın İslam algısı, aslında kendisinin aynadaki yansımasıdır. Ötekinin dışlanması üzerine kurulu ben tasavvurları, ötekiyle ilişkilerin çatışma ve savaş üzerinden yürütülmesi sonucunu doğuruyor. Kendinin hâlâ tarih ve medeniyetin merkezindeki yegane aktör olarak görmek isteyen bir Avrupa yahut Amerika’nın başkalarına yönelik barışçıl ve kuşatıcı bir tasavvur geliştirmesi kolay değildir …”
(İslam ve Batı, İbrahim Kalın)
… Bu konuda okumak için…
İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında
Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz. Müslüman’ın Zaman’la imtihanı
Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.