RSS Feed for This Post

Muhakkak ki Sultan-ı Muhabbet, memleketinde şerik kabul etmez

WADUD

 
“De ki: ‘Benim ve bana tâbî olanların, basiret (بَصِيرَةٍ) üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah’ı görerek) Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.” (Yûsuf 108)

Hz. Mahmud Sâmi Ramazanoğlu’nun (k.s.) Yûsuf Sûresi Tefsiri’ni okurken birden bire Zaman’ın tünelinde geriye fırlatılmış buldum kendimi. Hafızamda hıfz edilenler birden bire Şimdi’ye akıverdiler: Seneler önce bir ilim yayma cemiyetinin toplantısına gitmiş idim. Malümat sahibi olan fakat ilimden nasibini (henüz) almamış bir ilâhiyat profesörü kürsüde Mevlânâ Hazretleri’nin Mesnevî’sinden şikayet ediyordu:

“… Efendim Mesnevî romantik hikayedir, şiirdir, sanattır. Biz Müslümanların böyle eğlencelerle kaybedecek vakti yoktur. Başımıza ne geldiyse bunların yüzünden… Bu şairler ve şimdi de romancılar yüzünden İslâmî hareketler ileri gidemiyor…”

Ön sıralarda oturan bir genç kendini daha fazla tutamamış olacak, birden atıldı:

“Efendim ALLAH da hikâye anlatmıyor mu?”

Sonra peşpeşe Yûsuf suresinden ayetler okumaya başladı:

“…. Biz Kur’ân’ı vahyetmek sûretiyle en güzel beyânı kıssa olarak anlatacağız. Halbuki sen daha evvel bundan habersiz olanlardan idin … Muhakkak ki Yûsuf’un (a.s.) ve kardeşlerinin kıssalarında ehl-i kalbin tefekkür ve tedebbür edeceği bir çok ibret vardır. Bu uydurulabilecek bir söz değildir. Ancak kendinden evvel gelenlerin tasdîki ve herşeyin tafsîlidir, izâhıdır. Aynı zamanda îman eden bir cemaat için bir hidayet ve rahmettir o …”

Salonda aniden bir ölüm sessizliği oldu. Kürsüde iken mosmor kesilen profesör konuşmasını kısa kesip sözü arkasından gelenlere bıraktı. ALLAH o genç kardeşimizden razı olsun, o gün orada kimbilir kaç kişinin imanını kurtardı medenî cesareti ve ilmiyle.

Evet, İslâm’ı kurtarmaya çalışan fanatikler ile İslâm sayesinde kendini kurtarmaya çalışan Müslümanlar arasında böyle camdan bir duvar mevcut. Bu fanatik grubun mensupları Müslüman olmakla yetinmiyorlar. İllâ “Müslümancı / İslâmcı / devrimci / anti-kapitalist Müslüman” gibi etiketler kullanıyorlar. Sanata, tasavvufa, Aşk-ı ilâhî’ye itiraz eden, tektipleştirici, mekanik ve pozitivist bir din algısı.

Sanatsız İslâm olur mu?

Kur’an’da bazı emirlerin hüküm olarak yani herkes için her koşulda aynı olduğu söylenirken, başka bazı şeylerin ise teşbih ile, benzetme yoluyla anlatılacağı bildiriliyor. Üstelik bu “muhkem – müteşabih” farkı dahi söz sanatları ile aktarılmış. Meselâ “Kalplerinde eğrilik olanlar”. Herhalde şeklen bir eğrilik değil ahlâkî bir bozukluk olmalı bu değil mi? Zaten bu söz sanatlarını anlamadan Kur’an’ı okuyamazsınız. Sözgelimi “Onlar hâlâ inkâr mı ediyorlar?” diye sorulduğunda bir tecahül ü ârif sanatı vardır. ALLAH (haşa) bilmiyor değildir! Neyse… Buyurun, Âl-i İmrân suresi:

“O, sana Kitab’ı indirendir. Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihdir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.”

Bu bir istisna mı? Değil. Meselâ Fatiha suresindeki “Doğru yol” elbette bir otoyol değil ve Nûr suresinde “Alemlerin nûru” denildiğinde zeytin yağla çalışan kandillerden bahsedilmiyor. Diğer surelerde de belki yüzlerce örnek vardır. Zaman ve Mekân’dan münezzeh olan ALLAH’a yaklaşmak için “kaç km gitmek gerekir?” diye soramayacağımız gibi “alçalan” günahkârların ve “yükselen” zahidlerin, salihlerin, şehidlerin de uçmakla, yerçekimiyle filan bir alâkası yoktur! Bakın yine Yûsuf suresine bakalım:

“… And olsun ki, Yûsuf’un ve biraderlerinin haberlerini soranlar için nice ibretler vardır […] Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki insanlar bundan yüz çevirmiş olarak üzerine basar geçerler (görmezler) Onların ekserisi ALLAH’a (halis) iman etmezler. İmanlarıyla beraber şirk de koşarak iman ederler…”

Bu ayetleri okuyunca insanın aklına şöyle bir soru geliyor: “Acaba tefekkür etmek, Kur’an’daki söz sanatlarını, benzetmeleri hakkıyla anlamak salih iman sahibi olmak isteyene yardım eder mi? Her veçhesiyle mucize olan Kur’an, ihtiva ettiği kıssalar, söz sanatları açısından da mucize. Ama bu mucize sırf “mucize olsun” diye indirilmiş olmasa gerek:

“De ki: ‘Benim ve bana tâbî olanların, basiret (بَصِيرَةٍ) üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah’ı görerek) Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.’ (Yûsuf 108)

Gerek ALLAH’ın sanatı gerekse O’nun rızası için insanların yaptığı sanat ortak bir özellik arz ediyor: Görünmez’i görünenler yoluyla anlatmak, insanda bilkuvve halde bulunan uhrevî hisleri bilfiil hale geçirmek. (Bkz. Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır) Nedir?

Bizim beşerî hayatımızda olmayan ama uhrevî hayata dair kavramları Kur’an insanlara nasıl anlatabilir? Tabiri caizse ilâhî lisan beşerî lisana nasıl tercüme edilebilir? Elbette teşbih yoluyla. Bir çocukla konuşurken de böyledir bu: Eğer anlaşılmak istiyorsan (henüz) bilinmeyeni bilinenler cinsinden ifade edersin. Özetle Kur’an’ın sanatı bir lüks değil biz insanlar için bir ihtiyaçtır. Üstelik ALLAH’ın seçtiği bir öğreTme yöntemi, pedagojik bir tercih.

Peki roman okumayan, şiirden zevk almayan bir Müslüman Kur’an’ı anlayabilir mi? Biraz evet, çokça hayır. Sanat’tan uzak yaşayan bir Müslüman Kur’an’daki muhkem ayetlere odaklanacak ve Kur’an’ı bundan ibaret sanacaktır: Sakın öldürme, çalma, zina yapma. 50 puan. Biraz sadaka ver, 20 puan. Namaz oruç.. unutma sakın. Eder 40 puan. Cennet’e girmek istiyorsan en az 100 puan tutturmalısın! Cuma çıkışı bir Amerikan bayrağı yakıp “kahrolsun kapitalizm” diye bağıralım, akşam da Fenerbahçe’nin maçı var, sopaları ve döner bıçaklarını unutmayalım.

Kitaptan alıntılar

Sanatın, teşbihin ve kıssaların ehemmiyetinden sonra kitabımıza gelelim: ALLAH’ın “en güzel kıssa” buyurduğu Yûsuf Sûresi’nin tefsiri, müellifi Hz. Mahmud Sâmi Ramazanoğlu(k.s.). Okunması son derecede kolay bir kitap. Okurların hemen hayatlarına geçirebilecekleri öğütler, akılda kalıcı açıklamalar ve hadislerle zenginleştirilmiş bir tefsir, ALLAH razı olsun. 208 sayfalık kitabın sonunda 20 sayfalık bir lügatçe var ki oldukça faydalı.  Ayrıca bazı “kritik” noktalarda müellif Rûhu’l-Beyân’dan alıntılar koymuş, ilaç gibi geliyor!

Okurken not ettiğim bir kaç satır:

  • Sabr-ı Cemîl bir belâ anında kullarına ALLAH’tan şikêyet etmemektir.
  • İnsan kudret makasıyla parça parça doğransa bile Cenab-ı Hakk’ın hükmüne karşı itirazsız, sâkin durması gerekir. (Rûhu’l-Beyân, 2-198)
  • Kul âlemin zâhirine nazar ettiği zâhirî gözden ve gördüğünden fâni olmadıkça, vaz geçmedikçe mutlak cemâli müsahedeye vâsıl olamaz.

… ve çarpıcı bulduğum paragraflardan alıntılar yapmayı uygun bulduğum paragraflar aşağıda; başlıklar bendenize ait:

Peder için evlât sevgisinden büyük fitne olmaz

Yâkub Yûsuf’un rüyasından sonra onun küllî bir istidâda sâhip olduğunu görünce onun babasına ve dedesine vâris olacağını anladı ve onu daha çok sevmeye başladı. Yâkub onu her saat bağrına basıp severdi. Knedini alamazdı. Bu durum kardeşlerinin hasedini arttırdı ve onları bir tuzak kurmaya sevk etti.

Yâkub’un Yûsuf’u sevmekte ileri gitmesi üzerine denilmiştir ki Kalbinde onu daha fazla sevdiği için Cenab-ı Hak mübtelâ kılmak mûrad etmiştir ki belâ ağır basıp da o muhabbetin yerini muhabbet-i ilâhiyye alsın. Çünkü bu durum muhabbet-i ilâhiyyenin gayretine dokunmuştu. Muhakkak ki Sultan-ı muhabbet, memleketinde şerik kabul etmez.

Cemâl ve kemâl hakikatte ALLAH’a mahsustur. Hiç bir kimsenin onu mâsivâ ile perdelemeye hakkı yoktur. Peder için evlât sevgisinden büyük fitne ve tuzak olmaz. Görmez misin ki Nuh (a.s.) kâfirlere “Rabbim! Yeryüzünde yurt tutacak kâfirleri bırakma! Eğer onları bırakırsan kullarını saptırırlar ve kâfirden başka bir şey doğurmazlar” (Nuh 26-27) diye beddua etmiş, ALLAH cümle kâfirleri tufanda boğarak helâk etmiş, bu Nuh’un kalbinde hiç bir üzüntü meydana getirmemiş, oğlu gark olunca sabredemeyip sayha ederek: “Rabbim! Oğlum benim ehlimdendir” demişti. (Hûd 45)

Ölüm çok zordur, insanı herşeyden keser

Bilesin ki ölüm çok zordur, insanı herşeyden keser. Sonunda insanda üç sıfat kalır:

  • Safâü’l-kalb: Kalbin temizliği,
  • El-ünsü bizikrillah: Kişinin zikrullaha ünsiyeti,
  • El-hubbu fillah: ALLAH için sevgi ve muhabbetullah.

Kalbin safâsı da dünya kirlerinden temizlenmekle olur. Bu da ancak marifetullahı kazanmaya bağlıdır. Marifetullahı kazanmak da zikre, tefekküre devam ile mümkün olur. Ezkârın hayırlısı da tevhiddir.

Tesbîh ederim o kudreti ki sultanları mâsıyetle köle eyler, köleleri tâat ile sultan eyler

Züleyha o güne kadar dayanmakta olduğu putunun yanına varıp, yanından hiç ayrılmak itemediği putunu ziyaret edip dedi ki:

“Yazıklar olsun sana ve sana secde ve kulluk edene. Şu ihtiyarlığıma ve âmâ oluşuma, fakirliğime ve kuvvetlerimi zâyî edişime merhamet etmedin! Bugünden itibaren seni inkâr ediyorum ve Yûsuf’un Rabb’ine imân ediyorum.”

Sabah akşam ALLAH’ı zikre koyuldu.

Yine bir gün Yûsuf kısrağına binip de kısrağı kişneyince halk Yûsuf’un gezmeye çıktığını anladılar. Yûsuf’un cemâlini ve saltanatını içindeki ihtişamını görmek için yollara dizildiler. O sesleri Züleyha da işitti. Oturduğu evden çıkıp Yûsuf’un geçeceği yola çıktı ve yüksek sesle “Tesbîh ederim o kudreti ki sultanları mâsıyetle köle eyler, köleleri tâat ile sultan eyler” dedi.

 

(Hat: “YA VEDUD”, Mehmed Özçay)

 

… E-Kitap okumak için…

Derin Göz

İnsan gözü daha verimli kullanılabilir mi? Aş, eş ve düşmanı gören Et-Göz’ün yanı sıra Hakikat’i görebilecek bir Derin-Göz açılabilir mi? Sanatçı olmayan insanlar için kestirme bir yol belki de Sanat. Çukurların dibinden dağların zirvesine, Yeryüzü’nden Gökyüzü’ne…Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot, Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.

Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca, Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, …Buradan indirebilirsiniz.

 

hamza_yusuf Hamza Yusuf ile İslâm’ı anlamak

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai tarafından yapılan iki tercümeyi içeriyor:

  • Zaytuna Institute’den Hamza Yusuf Hanson’ın 2010 yılı Mayıs’ında Oxford üniversitesinde yaptığı İslâm’da reformkonulu konferans,
  • Yine  Hamza Yusuf Hanson’ın Dr.Murata ve Prof.Chittick’in İslam’ın vizyonu isimli eseri üzerine yaptığı konuşma (Bahsedilen kitap, Türkçe’ye de çevrilmiştir.)

Hamza Yusuf Hanson 1960 yılında Amerika’nın Washington Eyaletinde dünyaya geldi; Kuzey California’da büyüdü. 1977 yılında müslüman olduktan sonra on yıl boyunca İslâm coğrafyasında Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kuzey ve Batı Afrika gibi bölgeleri gezdi. Farklı ülkelerde iyi büyük alimlerden icazet aldı. Hamza Yusuf bu seyahatten sonra ülkesine dönerek Dinler Tarihi ve Sağlık Hizmetleri alanlarında diploma aldı. Dünyanın dört bir tarafında İslâm hakkında konferanslar veren Zaytuna Enstitüsü’nü kurdu. Batıya İslâm’ı sunan, İslâmî ilimlerin ve geleneksel metodlarla eğitimin yeniden canlanmasını amaçlayan Enstitü, dünya çapında üne sahiptir. Shaykh Hamza Yusuf, Fas’ın en prestijli ve en eski Üniversitelerinden birisi olan Karaouine’de ders veren ilk Amerikalı öğretim görevlisi olmuştur. Bunların yanısıra, klasik haline gelmiş geleneksel bazı Arapça metinleri ve şiirleri modern ingilizceye tercüme etmiştir. Halen eşi ve beş çocuğuyla birlikte Kuzey California’da yaşamakta. Buradan indirebilirsiniz.

Organik dinimi geri istiyorum 

organik_dinimi_geri_istiyorum - kcBilim ve teknoloji alanında buluşumuz pek yok ama gün geçmiyor ki din konusunda yeni bir icat çıkmasın. Televizyon karşısında merakla “acaba bugün neler caiz ilan edilecek, neler haram edilecek?” diye merakla bekliyoruz. Bektaşi’ye sormuşlar: “İslam’ın şartı kaçtır?” diye, “Birdir!” demiş. “Hac ve zekatı siz kaldırdınız, oruçla namazı biz kaldırdık, geriye kelime-i şahadet kaldı”. Ben kelime-i şahadetten de emin değilim, her an bir profesör çıkıp “böyle bir şey yoktur, imanın şehadeti mi olur?” diye ortaya çıkabilir. […] İlahiyat profesörlerinin bir büyük zararı da bu oldu. Din’in siyaset gibi, futbol gibi, tartışılacak, insanın bilgisinin olmasa da fikrinin olabileceği bir alan olduğu tevehhümü oluşturdular. Her şeyin kutsallığını bozdular. Artık bacak bacak üstüne atıp çiğ ağzımızla Allah, peygamber ne demek istemiş “muhakeme” yapıyoruz hiç ar duymadan, hepimiz birer küçük şeyhülislam, birer fetva emini… hangi hadis uydurma, hangisi sahih şıp diye gözünden anlayıp ayetleri engin din bilgimizle şerh ediyoruz. Şu muhakemelerin bolluğundan da dini yaşamaya bir türlü sıra gelmiyor. Halbuki bir güzel insanın dediği gibi: “Din öğrenmekle yaşanmaz, yaşandıkça öğrenilir”. Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai’nin kaleme aldığı yazılardan ve tercüme ettiği makalelerden oluşuyor: Hamza Yusuf, Noah Feldman, Charles Townes, Marc Levine ve Karen Armstrong ile İslâm, Hayat ve Bilim üzerine… Buradan indirebilirsiniz.

 

Sanat Yoluyla Hakikat Bulunur mu?

İnanmak belki zor ama … eğer sınırsız görme kabiliyetine sahip olsaydık hiç bir şey göremezdik!güneşe dürbünle bakan biri gibi kör olurduk.Gözlerimizin sınırlı oluşu sayesinde görüyoruz dünyayı. Immanuel Kant’ın meşhur bir güvercini vardır, havayı iterek uçar ama havanın direncinden yakınır durur. “Hava olmasaydı daha hızlı uçabilirdim” der. Hakikat’i görmekte zorluk çekmemizin sebebi O’nun gizli olması değil tersine aşikar olmasıdır. Aksi takdirde Hakikat’i içeren, kapsayan ve perdeleyen daha hakikî bir Hakikat olması gerekirdi. İşte bu sebeple Hakikat’i görmek için Bilim’e değil Sanat’a ihtiyacımız var, bilmek için değil bulmak söz konusu olduğu için. Derin Düşünce yazarları Sanat-Hakikat ilişkisi üzerine yazdılar. Buradan indirebilirsiniz.

 

 

yitikSoyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

Afganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.

 

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin