YAKINDA: Dinsiz oldu, gurbetsiz olamadı
By admin on Ara 6, 2013 in Modernleşme, Psikanaliz, Sigmund Freud
Tanrısız sanat, tanrısız bilim, tanrısız siyaset ve tanrısız felsefe
“… Rönesans, aydınlanma, endüstri devrimi, Fransız ihtilali,… Bunları Tarih kitabı başlıkları olarak değil Avrupa’nın, 2013 Avrupasının temellerinin atılması olarak okumak lâzım. Hatta dünya tarihi olarak. Zira cebren ve hile ile de olsa bütün dünyaya dayatılan pozitivist tasavvurun inşa edilme adımlarıdır bunlar.
Önce Batı Avrupa’yı sonra bütün dünyayı şekillendiren bu olaylar aslında çok farklı sahalarda meydana geldiler: Sanat, felsefe, bilim ve teknoloji, siyaset… Ancak ortak noktalarına baktığımızda bir sekülerleşme yani dinden, Tanrı ve Ahiret inancından kopma görüyoruz. Rönesans sanattan çıkardı dini. Konusunu İncil’den alan tablolar bile seküler bir estetik anlayışıyla yapıldı: Merkezî perspektif, gerçekçi renkler, figüratif temsillerin tercih edilmesi, tezyin ve soyut resmin adeta dekorasyon derekesine düşürülmesi… (Bkz. Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır) Aydınlanma ve endüstri devrimi felsefe ve bilimsel bilgi ile Tanrı tasavvurunu ayırdı. Nihayet Fransız ihtilali ve takip eden ulus-devletler dönemi siyasetin sekülerleşmesi ile asra damgasını vurdu. Cumhuriyet Fransa’sından komünist Rusya’ya ve Kemalist Türkiye’ye kadar her yerde aynı senaryo:
- Din adamları devlet eliyle öldürüldü,
- İbadethaneler yıkıldı,
- Din adamı ve inançlı nesiller yetiştiren kurumlar yasaklandı,
- Manevî miras değeri olan eşya, kitap, bina, giysi… ne varsa yağmalandı,
- Dinî kurumların mal varlıklarına devlet adına el kondu.
Tanrısız sanat, tanrısız bilim, tanrısız siyaset ve tanrısız felsefe derken varlık felsefesi yani ontoloji de bu “temizlikten” payını aldı. İyi bir Sigmund Freud okuyucusu olan Martin Heidegger devasa kitabı Varlık ve Zaman (alm. Sein und Zeit) ile tanrısız bir metafizik inşa etti. İyi bir Freud okuyucusu zira Freud’un 1912′de kaleme aldığı Totem ve Tabu, 1916′da yazdığı Psikanalize Giriş ve nihayet 1919′da yayınlanan Das Unheimliche isimli denemesine göndermeler yapıyor. Zaten Heidegger mektuplarında da açıkça Sigmund Freud’dan etkilendiğini yazmış …”