RSS Feed for This Post

ABD’nin İran ile yakınlaşması ve Türkiye’nin Durumu

Latuff-IranTarget-BigABD’nin İran ile yakınlaşması üzerine çeşitli analizler yorumlar yapıldı. ABD ile İran arasında kurulmaya başlayan diyalog kanallarına müspet anlamlar yükleyenler olduğu gibi, Şii İran’la bu yeni temas durumunun Sünni dünyayı dışlamayı amaçladığını söyleyenler de oldu. ABD’nin bölgeye yönelik tamamen barışçıl duygularla İran’a el uzattığına inanmak aşırı bir iyimserlik olur; buna mukabil bu kucaklaşmayla ehlisünnet itikadının hedef tahtasına konduğunu söylemek de bir o kadar aşırı bir yorum olacaktır.

Batının hegemonik anlayışı dış politikasında da onu ilkelerden uzak bir siyaset izlemesine, pragmatik davranmasına sebep olmaktadır. ABD-İran uzlaşısının kısa vadeli taktiksel bir dış politika hamlesi olduğunu söylüyor değiliz; bununla beraber bugüne kadar benzerine hiç şahit olmadığımız çok büyük bir kırılmayı da ima ettiğini söylemek mümkün değil.

iran_para.jpgDünya siyasetinde heyecan uyandıran tokalaşmanın neyi ifade ettiği anlamlandırabilmek için Batılı güçlerin bölgeye yönelik dış politika denklemini nasıl çalıştırdığına bakmak faydalı olacaktır.

Ortadoğu coğrafyasındaki üç aktör, yani Türkiye İran ve Mısır bu bölgenin tarihi ve coğrafi denge mekanizmasını oluşturmaktadır. Bu üç köklü devletin politik ve ekonomik stratejilerinin yönelimleri bu bölgenin kaderi üzerinde belirleyici olmuştur. Dolayısıyla bölgede söz sahibi olmak isteyen bir güç bu yönelimlerin kesiştiği veya ayrıştığı alanlar üzerinden oyununu kurmak zorundadır.

Batının/küresel güçlerin bu üç ülke ile geliştirdikleri ilişkiler de en başından beri Ortadoğu coğrafyasını tahakkümü altında tutmaya matuf olmuştur. Bunu sağlamak için küresel sistemik güçler, üç ülkeden ikisini, her zaman üçüncüsünü dışarıda bırakacak şekilde kendi saflarında tutacak bir tavır içinde olmuşlardır. Zira bu üç ülkenin Ortadoğu coğrafyasında kalıcı barışı sağlayacak bir ittifak içinde hareket etmeleri, tüm İslam dünyasının ayağa kalkmasına vesile olacak bir ortak harekât tarzı geliştirmelerine yol açabilecek potansiyeli taşımaktadır.

Söz konusu denklem 1979 İran İslam Devriminden sonra, Türkiye ve Mısır’ı Batı sisteminin içine alarak İran’ı dışarda bırakacak şekilde kurulmuştur. Türkiye ve Mısır Batının bölgedeki sadık müttefikleri, İran ise şer odağının başıydı. Taa ki Ak parti Türkiye’sinin sistemin çarklarını sorgulamaya ve İsrail’e karşı sesini yükseltmeye başlamasına, ilaveten Mısır’da Batının kuklası diktatör Mübarek’in devrilmesi ve İslamcı Mursi’nin iktidar koltuğuna oturmasına kadar. Son yıllardaki bu iki önemli gelişme Batı’da/İsrail’de alarm zillerinin çalmasına sebep olmuştur. Çünkü bu üç ülkeden en az ikisinin aynı anda sistem dışında kalması coğrafyaya her zaman bir sömürge zihniyetiyle yaklaşan Batı’yı tedirgin edecek bir gelişmeye kapı aralayabilecektir. Herhangi iki tanesinin uzun süreli bir Batı-dışı stratejik ortaklığı Batı’nın bölge çıkarları için önemli bir risk taşımaktadır. Bu yüzden Batı, bölgeyi her zaman 2+1 ittifakı ile hâkimiyeti altında tutmaya çalışmıştır.

Ahmet Davutoğlu “Stratejik Derinlik” kitabında bu denklemi çok doyurucu ve ikna edici bir anlatımla ele almakta. Bu analiz çerçevesi ile meseleye baktığımızda, ABD-İran yakınlaşması, ABD’nin söz konusu ülkeye ve bölgeye ilişkin politikalarında otuz küsur yıl sonra meydana gelen barış odaklı, esaslı bir değişimi değil de, ABD-İsrail’in Türkiye ile yakın dönemlere kadar istikrarlı bir seyir izleyen politikalarında ortaya çıkacak muhtemel daha radikal kaymalara işaret ediyor olabilir.

Mursi’yi askeri bir darbe ile devirip üçgenin bir ayağının kendi güdümünden çıkmasına engel olan ABD-İsrail dış politikası aklı, ikinci devlet olarak artık Türkiye yerine İran’ı tercih etmiş olabilir. Türkiye’nin, ABD’nin bölgedeki stratejik müttefiki olmasının dışına taşarak kendi bağımsız çabaları ile Ortadoğu’nun yükselen değeri haline gelmesi küresel sistemi rahatsız ettiği sır değil. Türkiye’nin sınırı aştığına karar veren sistemik güçler Türkiye’ye “haddini bildirmek” istemiş olabilirler. İpleri ABD/İsrail’in elindeki Sisi’nin Mısırı ve reformist Ruhaninin İran’ı bir tarafta, bölgenin yükselen gücü Erdoğan’ın Türkiye’si bir tarafta…

İsrail’in ABD-İran uzlaşısı karşısındaki çığırtkanlığına çok şaşırmamak lazım. Bu yakınlaşmaya sessiz kalması durumunda İran’ı her platformda şer odağı olarak takdim eden İsrail, iddiaları üzerinde şüphe uyandırmış olacak ve samimiyetsizlikle itham edilecekti. Kendisiyle çelişmemek için bağırıp çağırmasını, memnuniyetsizlik beyan etmesini olağan görmeliyiz. Sürekli birbirini besleyen iki güç olan İsrail ve İran’ın bir süre daha kavgalı görünmeleri yeni halin temelleri sağlamlaştırılıncaya kadar gerekli olabilir. Kısacası İsrail’in rahatsızlığının sahte olabileceği ihtimal dışı değildir. ABD-İsrail dış politika aklı, Mısır’daki rejimi kendi lehinde ve güdümünde sağlamlaştırdıktan sonra, İran ile olan ilişkilerini de kolay sapmayacak ve geri döndürülemeyecek bir rotaya sokmayı başarırsa, bir süre sonra coğrafyadaki tehdit algısının merkezine Türkiye’yi yerleştirmeye başladığına şahit olabiliriz. İsrail kendi varlık/yokluk meselesini bundan böyle İran tehdidine karşı değil de, belki de Türkiye’ye karşı konumlandıracaktır. Hem ayrıca nükleer tehdit olmaktan çıkan bir İran, İsrail’in bölgedeki agresif politikalarını meşrulaştırmak adına pek işe yaramayacaktır artık. Onun yerine Filistin davasında kararlı bir duruş sergileyen ve İsrail’in bu konuda “canını sıkan” ve bir süre daha iktidardan uzaklaştırılamayacak gibi görünen Ak Partinin/Erdoğan’ın Türkiye’si daha kullanışlı olabilir.

Bu tahminler fazla iddialı ve abartılı olabilir; sadece olası başka bir duruma dikkat çekiyor, o kadar. Ama yine de bundan sonrası için Türkiye’yi bölgede yalnızlaştırma ve değersizleştirme sürecinin hızlanarak devam edeceği öngörüsü hala cari.

 

Iran_crisis_by_Latuff2

 

… E-kitap okumak için…

 

yitikSoyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

Afganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” demokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmak olabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

Kürtlerin Tarihi Üzerine

kapak_kurt-tarihi-uzerine80 seneden beri Kürtlerin tarihi isyan ve terörle özdeşleşti. Son yıllarda ise ilk defa hemen her kesimden insanın desteklediği bir barış süreci başladı. Bu süreç kendi başına tarihi bir anlama sahip elbette. Yine de büyüyen umutların, atılan adımların sağlam olması ve geleceğe yöne vermesi için yaşananlar ile Kürtlerin tarihi arasında bir köprü kurulması gerek. Dahası Türkiye dışındaki etnik terör tecrübelerinden, sosyal barış projelerinden yararlanmak elzem. Bu sebeple, Kemal Burkay, Hasan Cemal, İsmail Beşikçi, Mustafa Akyol kadar Alain Touraine, Johan Galtung, Paddy Woodworth ve Gandhi’den de istifa ettik bu kitabı hazırlarken. Umuyoruz ki güncel tartışmaları ve gelişmeleri bir kenara koyarak geçmişe kısaca bir göz atmak bugünü daha anlamlı okumamızı sağlayacak. Buradan indirebilirsiniz.

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcularÇapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

 Alevilik, Ortak Acılardan Bir Kimlik

Aleviler ızdıraplarda, geçmişin acılarında buluşuyorlar. Dersim, Madımak… Bu isimler anıldığında kırmızı bir düğmeye basılmış gibi bütün farklı Alevilik-LER birleşiyor ve bir tepki geliyor. Hızlı, öngörülebilir ve manipülasyona açık bir tepki bu. Ortada geç-ME-miş bir geçmiş var. Kıymetli yazarımız Cemile Bayraktar’ın dediği gibi “yüzleşilmediği müddetçe de geçmeyecek bu geçmiş” , çıkarılmayı bekleyen bir diken gibi acı vermeye devam edecek.

Diğer yandan çok sayıda Alevi kendi atalarına, dedelerine, manevî önderlerine en büyük acıları reva görmüş olanlara büyük bir sadakat ile bağlılar. Yani Kemalistlere ve CHP’ye. Yakın tarihi sorgulamak şöyle dursun ibadethanelerini Atatürk resimleriyle donatıyorlar. Ortak acıların ve siyasî tercihlerin dışında Alevileri birleştirecek bir inanç, bir kültür yok mu? Acaba Aleviler Stockholm sendromundan kurtulabilecekler mi? Elinizdeki kitap bunları sorguluyor. Buradan indirebilirsiniz.

Tiryandafilya, Güneşe “ya doğ, ya da ben doğacağım” diyen güzel!

kapak_Tiryandafilya“… Senden önceki hiçbir kadın tarafımdan böyle sigaya çekilmedi Tiryandafilya. Sen benim tüm aşklarımın  raporusun, tüm aşklarımın hülasası, ana fikrisin Tiryandafilya. Senden öncekiler ya masadan kaçtı ya da onları masadan ben kovdum. Şimdi benim tüm bu kaybolan yıllarımın hesabını vermek de sana kaldı. Sevdiğin başka bir erkek olmasına rağmen bu yola girmen için de seni zerre kadar zorlamadım, bunu da biliyorsun Tiryandafilya. Duvarımın arkasına dolanman için sana elimden gelen tüm kolaylığı gösterdim. Bu asla senin marifetin, el çabukluğun, kahredici, tahrik edici, tahkir ve de tezyif edici dişiliğinle olmadı. Senden önce gidip, tüm kapıların kilidini senin için açan irade bendim. Orada beni çırılçıplak gördüysen benim sayemdedir. Şimdi dürüstçe oynayalım o zaman. Ama unutma Tiryandafilya; ihanet ilgi çekse de hain sevilmez…”

Efraim K‘nın kitabını buradan indirebilirsiniz.

 

kitap tanitan kitap 5Kitap tanıtan kitap 5

İmkânsız bir buluşma düşleyin: Nietzsche, Montaigne, Chomsky ile Fârâbî ve Muhyiddin İbn Arabî Hazretleri bir arada. Ama yalnız değiller, hemen yanı başlarına John Berger, Cahit Zarifoğlu, André Gorz , Oğuz Atay, İsmet Özel, Amin Maalouf, Gilbert Achcar, Nevzat Tarhan, Randy Pausch ve daha bir çok aşina olduğumuz yazar, şair, düşünür gelip oturmuş. Bu imkânsız buluşmayı Derin Düşünce sitesinin yazarlarına borçluyuz. Sadık dostlarımız Alper Gürkan, Mustafacan Özdemir, Mehmet Alaca, Mehmet Salih Demir ve en az “eskiler” kadar çalışıp didinen genç yetenekler: Essenza, Esma Serra İlhan, Gülsüm Kavuncu Eryilmaz, Abdülkadir Hacıaraboğlu, Azat Özgür. Kitap tanıtan kitapların beşincisini ilginize sunuyoruz, kitapların dünyasına açılan 23 pencereden bakmak için. Buradan indirebilirsiniz.

hamza_yusuf Hamza Yusuf ile İslâm’ı anlamak

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai tarafından yapılan iki tercümeyi içeriyor:

  • Zaytuna Institute’den Hamza Yusuf Hanson’ın 2010 yılı Mayıs’ında Oxford üniversitesinde yaptığı İslâm’da reformkonulu konferans,
  • Yine  Hamza Yusuf Hanson’ın Dr.Murata ve Prof.Chittick’in İslam’ın vizyonu isimli eseri üzerine yaptığı konuşma (Bahsedilen kitap, Türkçe’ye de çevrilmiştir.)

Hamza Yusuf Hanson 1960 yılında Amerika’nın Washington Eyaletinde dünyaya geldi; Kuzey California’da büyüdü. 1977 yılında müslüman olduktan sonra on yıl boyunca İslâm coğrafyasında Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kuzey ve Batı Afrika gibi bölgeleri gezdi. Farklı ülkelerde iyi büyük alimlerden icazet aldı. Hamza Yusuf bu seyahatten sonra ülkesine dönerek Dinler Tarihi ve Sağlık Hizmetleri alanlarında diploma aldı. Dünyanın dört bir tarafında İslâm hakkında konferanslar veren Zaytuna Enstitüsü’nü kurdu. Batıya İslâm’ı sunan, İslâmî ilimlerin ve geleneksel metodlarla eğitimin yeniden canlanmasını amaçlayan Enstitü, dünya çapında üne sahiptir. Shaykh Hamza Yusuf, Fas’ın en prestijli ve en eski Üniversitelerinden birisi olan Karaouine’de ders veren ilk Amerikalı öğretim görevlisi olmuştur. Bunların yanısıra, klasik haline gelmiş geleneksel bazı Arapça metinleri ve şiirleri modern ingilizceye tercüme etmiştir. Halen eşi ve beş çocuğuyla birlikte Kuzey California’da yaşamakta. Buradan indirebilirsiniz.

Organik dinimi geri istiyorum 

organik_dinimi_geri_istiyorum - kcBilim ve teknoloji alanında buluşumuz pek yok ama gün geçmiyor ki din konusunda yeni bir icat çıkmasın. Televizyon karşısında merakla “acaba bugün neler caiz ilan edilecek, neler haram edilecek?” diye merakla bekliyoruz. Bektaşi’ye sormuşlar: “İslam’ın şartı kaçtır?” diye, “Birdir!” demiş. “Hac ve zekatı siz kaldırdınız, oruçla namazı biz kaldırdık, geriye kelime-i şahadet kaldı”. Ben kelime-i şahadetten de emin değilim, her an bir profesör çıkıp “böyle bir şey yoktur, imanın şehadeti mi olur?” diye ortaya çıkabilir. […] İlahiyat profesörlerinin bir büyük zararı da bu oldu. Din’in siyaset gibi, futbol gibi, tartışılacak, insanın bilgisinin olmasa da fikrinin olabileceği bir alan olduğu tevehhümü oluşturdular. Her şeyin kutsallığını bozdular. Artık bacak bacak üstüne atıp çiğ ağzımızla Allah, peygamber ne demek istemiş “muhakeme” yapıyoruz hiç ar duymadan, hepimiz birer küçük şeyhülislam, birer fetva emini… hangi hadis uydurma, hangisi sahih şıp diye gözünden anlayıp ayetleri engin din bilgimizle şerh ediyoruz. Şu muhakemelerin bolluğundan da dini yaşamaya bir türlü sıra gelmiyor. Halbuki bir güzel insanın dediği gibi: “Din öğrenmekle yaşanmaz, yaşandıkça öğrenilir”.

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai’nin kaleme aldığı yazılardan ve tercüme ettiği makalelerden oluşuyor: Hamza Yusuf, Noah Feldman, Charles Townes, Marc Levine ve Karen Armstrong ile İslâm, Hayat ve Bilim üzerine… Buradan indirebilirsiniz.

Banka Ordudan Tehlikelidir!

(Son güncelleme: İkinci sürüm, 27 Ekim 2013)

Bankacılarına söz geçiremeyen batı ülkeleri tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler. Zira bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor: Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler? “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar? Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?  Buradan indirebilirsiniz.

 

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:emre yerli Tarih: Ara 9, 2013 | Reply

    sa
    kardeşim yakınlaşması biraz garip olmuş başlıkta. zaten malum olanın ilanı diyelim.
    afganistanda ve ırakta abnin iranın desteğiyle iş yapmasını ahmedi nejad bir videda deklare etti.
    ayrıca ırakta şii bir hükümet kurulması ve sicistaninin 1milyon dolarlık fetvasıda hala hafızalarda ve iran bunu yaptı büyük şeytan dediği abd ile.
    ve ruhaninin son açıklamsında Shell ve exan mobil gibi devrimden sonra ülkeden kovulmuş abd şirketlerini geri çağırması vs.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin