Cumhuriyet tarihinde hiç yaşanmamış sıkıntılar ve savrulmalar çoktan başladı!
By Alp Camız on Oca 4, 2014 in AKP, FETÖ ve Gülenistler, islamcilik, vicdan
Söylenmeyen sözler içten içe bir öfkeyi ve her öfke de düşünürün söylediği gibi kendi kanını koklayan bir iklimi yaratır. Eğer zihin bir kelimeyi kullanıma hazır hale getirdiyse o kelime beynin labirentlerinde amansız bir seyahate başlar ve kendini lafza döktürene kadar bu seyahate devam eder. Burada temel sorun o seyahatin sonunda kelimenin çıktığı zamanın doğruluğu meselesidir veya meşhur replikle ifade edersek ‘’Ya şimdi konuşsun ya da sonsuza kadar sussun’’.
Zihnimde son 2 aydır beni söyle diye debelenen kelimeleri varsa günahını peşinen kabullenerek söyleyeceğim; çünkü kendi kanının kokusundan mest olmuş bir iklimi yaşamak istemiyorum. Günlerdir ortalıkta sirkat arz eden beddualar için, kem söz sahipleri için ve bedduaların neşv-ü nema bulduğu geçmişi irdelemek için söylemek gerekiyor. Kestanepazarı’ndan başlayan bir yolculuğun omurgalardan sıyrılarak Pennsylvania’ya uzanmasını detaylarıyla görmek ve çelişkileri ortaya koymak gerekiyor. Sahi hocam, belki hatırlarsınız 1977 yılında faizin ne ad altında olursa olsun haram olduğunu ve Müslümanların bankalardan şeytandan kaçar gibi kaçması gerektiğini öğütlerken günün birinde bankanız olacağını düşünmediniz mi yoksa takiyye miydi? Kar payı, mal ortaklığı ve benzeri süslü kelimelerle ‘’Faiz alana da verene de lanet olsun’’ hadis-i şerifini etkisiz mi bırakacağınızı düşündünüz? Keşke bu hadisin manasını Türkçe olimpiyatlarına gelen ve Türkiye’yi cemaatinize veren Hz. Peygamber’e bir sorsaydınız keşke.
Ali Bulaç-ı Sani televizyonda ‘’Bizim Suriye ile Mısır ile neden aramız bozuk’’deyip hükümete çatıyordu. Söyleyeyim hocam, biz fosfor bombalarıyla can veren çocuğun vebalini taşıyoruz. Siz fosfor bombasını yakından tanırsınız hocam; canları ve sağlıkları için dua ettiğinizi söylediğiniz Amerikan askerleri Irak’ta ziyadesiyle kullanmışlardı. ’’Her şeyi söyleyeceğim Allah’a’’ diyen 3 yaşındaki çocuğu unutamadık biz, haince şehit edilen Esma’yı da unutamadık. Gazze’de açlıktan kıvranırken tepesine bombalar yağan çocuklar hala bizleri matah bir şey sanıp yardım beklerken dua ettiğiniz İsrailli çocuklar sıcak yataklarında kim bilir kaçıncı uykularını çekiyordu. Bu arada belki merak edersiniz neden Ali Bulaç-ı Sani diye izah edeyim de beddualarınızdan nasip almayayım hocam. Bu zat evvel halinde sizi Amerikan çıkarlarına hizmet eden ağlak bir hoca olmayla suçlarken bugün canhıraş sizi savunduğuna göre kendisine bu sıfatı vermek uygundur. Umarım eski laflarına kızıp onun da evine ateş salmazsınız hocam. 28 Şubat’ta bu milletin dinine aleni tahkir ve tezyif varken askerden yana saf tutup Erbakan’ı çekip gitmesi konusunda uyardığınızı hatırlıyorum. O günlerde herkes yanınızdan kaçarken her ortamda açıkça sizi savunan ama sizin başörtüsü düşmanı Ecevit’e verdiğiniz desteği kendisinden esirgediğiniz Muhsin Yazıcıoğlu’nu hatırlıyorum. Sahi hocam, duanızdan çıkardığınız başbakan hastalıklardan yakasını alamamıştı; yoksa Yazıcıoğlu’nun helikopteri de siz onu dualarınızdan çıkardığınız için mi düştü?
Merakımızı mazur görün hocam. Ülkemizde kesinlikle tedavisi olmayan şeker, tansiyon ve kalp hastalıklarınız için yerleşmek zorunda kaldığınız (şakirtlerinize göre hicret ettiğiniz) Amerika’da mutlusunuzdur umarım. Şeyh Yasin’i sabah namazına giderken tekerlekli sandalyesinde füzeyle vuranlardan, Cehar Dudayev’in evine 7 füze yağdıranlardan, Mavi Marmara’da Furkan’ı alnının ortasından vurup şehit edenlerden, Irak’ta milyonlarca müslümanı katledenlerden esirgediğiniz beddualarınızı kamuda başörtüsünü serbest bırakan, ne istediyseniz size veren başbakana ederken bizleri de beddualarınıza dahil etmeniz dileğiyle…
.
… Gülen Cemaatiyle ilgili yazılar …
- Fethullah Gülen Cemaati
- Gülen’e ve Türk ögretmenlere dair
- 6cı Türkçe Olimpiyatı
- Nazım Hikmet’e yapılan Fethullah Gülen’e yapılmasın
- Fethullah Gülen ve Türkan Saylan
- Misyonerlik, Hukuk ve Özgürlük
- Haydaaa… Kongolu neden istiklâl marşı söylemiş ki?
- Fethullah Gülen ve Milliyetçilik Videosu
- Fethullah Gülen’in koruyanı…
- Gençliğin ideolojik sancıları üzerine
- Hanefi Avcı’nın Düşündürdükleri
- Cemaat’ten korkanlar klübü
- 100 Soruda Gülen Hareketi
- Haliç’te Yaşayan Simonlar
- Fethullah Gülen’e ve cemaate haksızlık yapılıyor
- Baransu, Şener Ve Mösyö
- Portekizli Türkçe konuşsa ne olur?
- Şefkat Tepesi’nin Turkish Kovboyları
- Gülen Cemaati’nde Sayanim (סייענים) Sendromu
- Bizde kırılacak kol kanat da kalmadı Hocam…
- As-salatu hayrun mine’n dershane – الصلاة خير من درسخانه
- F.Gülen’i kumar masasına yatırdınız ve kaybettiniz. Hepsi bu.
- Ekrem Dumanlı’nın müsade ettiği kadar nurcu olmak…
- Gülencilik iman mı yoksa bir ideoloji mi?
- Dershanelerin para alması caiz mi?
- Gülen ve saz arkadaşları çıldırmış olmalı
- Gülen Cemaati ile köprüleri atalım mı?
- Bizim cemaatimiz eskiden böyle miydi?
- Gülen Cemaati’nde bir irfan eksikliği var, bir gevşeklik var
- Derin Cemaat, Şantaj ve Keskin Viraj #BasınÖzgürDeğilse her pislik itina ile örtülür
- Dinler arası diyalog yerine önce müminler arası diyalog!
- Fethullah Gülen’in yeşil kürkü, yeni çıktı bu türkü
- Camia Örgütü: Doktor Frankenstein’in Ucubesi
- Gerçek Nurculuk ve Çakma Nurculuk
- Başbakan İhanete Nasıl Cevap Vermeli?
- Fethullah Gülen’e Açık Mektup
- Yolsuzluk yapılan ülke böyle mi olur?
- Ümmî beddua etmez ama cahil eder
- Roboski Katliamında Gülen ve şakacı ekibi rol aldı mı?
-
… Bu konuda okumak için …
Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?
4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.
Dünyada da tuhaf şeyler oldu:
- Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
- Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.
“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:
- Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
- Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri çekmeye mi çalışıyor?
- Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?
Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.
Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.
(Son güncelleme: İkinci sürüm, 27 Ekim 2013)
Bankacılarına söz geçiremeyen batı ülkeleri tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler. Zira bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor: Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler? “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar? Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi? Buradan indirebilirsiniz.
3 Yorum
Yazan:sq Tarih: Oca 4, 2014 | Reply
http://www.derindusunce.org/2010/10/14/cemaatten-korkanlar-klubu/
Şu yazıya ve yorumlara baktım da, vay be,
Nereden nereye…
Türlü türlü olaylar olurken hakikaten “ulan, hepiniz oradaydınız be…”
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Oca 6, 2014 | Reply
Eğlenin bakalım sq hanım. Biz o gün Ergenekon’a karşı cemaati desteklemiştik. Çünkü ömrümüz faili meçhullerle, terörle, baskılarla, kapatma davalarıyla, başörtüsü tartışmalarıyla, 28 şubat süreciyle, darbe günlükleriyle, ve daha nice aptallıklarla geçti. Fakat hiçbirimiz, eminim siz de, Cemaatin Ergenekon’u tasfiye edip yerine kendisinin yerleşeceğini ve böyle pervasızca hareket edeceğini tahmin edemezdik.
Olan biten hepimizin büyük resmi daha iyi algılamasına imkan tanıdı. Daha önce anlam veremediğimiz birçok şey şimdi yerli yerine oturmaya başladı. Bu yüzden aynı kitapta daha önce yazdığımız yazıları da, son dönem yazılarını da aynı kitapta paylaştık.
Türlü türlü olaylar olurken hepimiz buradaydık eyvallah. Ama en azından şunu söyleyebilirim, hiçbir zaman zalimin, zulmün, güçlünün yanında olmadık. Menfaat peşinde de olmadık. Elhamdülillah.
Yazan:Tuğrul Paşa Tarih: Oca 13, 2014 | Reply
Gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır…
Sn Ekrem bey;
Bazı arkadaşlardaki cemaat hayal kırıklığını anlıyorum ama bu ilk değildi ki son olsun.
28 Şubat’ı akladılar, uyanmadınız!
Mavi maramara’yı suçladılar, yine de uyanmadınız!
Mit-Hakan Fidan bahanesiyle devlete çöreklenmek istediler yine uyanmadınız!
En son 17 Aralık’ta yolsuzluk sosuyla Devlet’in en tepesine konmak isteyince bazılarının gözleri açıldı.
Ha biz nerede idik?
Sg hanımın (ki sizin ifadenize atfen diyorum) dediği gibi 2010 senesinde nerede isek bugün de oradayız.Darısı hayal kırıklığı yaşamış ve yaşayacak olanlara…
Abd’nin nevi şahsında Küresel egemenlerin bu vb gelişmekte olan coğrafya’da Milli olan hiç bir oluşuma uzun vadeli sağlıklı katkı sağlamayacağını bilenlerdenim.Buna “Milli görüş” de dahil olmak üzere geçmişte en acı örnekleri yaşadığımız bir hakikattir…
2002 seçim sonuçlarına baktığımızda karşımıza şu çıkmaktadır…
http://tr.wikipedia.org/wiki/2002_T%C3%BCrkiye_genel_se%C3%A7imleri
Akp : % 34.28 = 363 vekil
Chp : % 19.38 = 178 vekil
Dyp : % 9.54
Mhp : % 8.35
Genç Parti: % 7.24
Anap : % 5.13
Saadet : % 2.49
Oy aldıklarını görmekteyiz.Oy oranlarına bakıldığında şuda açık ve net olarak görülecektir ki,Akp’nin (başarısını küçümsemiyorum) mecliste bu kadar yüksek oranda temsil edilmesini bir yerde Dyp-Mhp ile Genç partinin barajı aşamamasından dolayı olarak Akp’nin yüksek başarısı olarak görüldüğü gerçeği yadsınamaz bir hakikattir.Ayrıyeten malum cemaatin sanırım siyasete etki ve faktörlerini bazı arkadaşlar hafife alıyorlar.Ki bu cemaatin Akp’nin oylarına artı değerde katkısı dün olduğu gibi bugünde tahminlerimizin de üstünde çok büyüktür.Aksini kim iddia ederse etsin bu gerçek değişmeyecektir….
Netice itibarıyla bir dönem (yada belli siyasi şahıslar) tasfiye edilecekti,edildi de…
28 Şubat olmasaydı bugün akp olurmuydu?
Bazıları varlığını diğerlerinin tasfiyesine borçlu olduklarını unutmamalıdır…
Benim yazdıklarım,düşündüklerim durum tespiti olmakla birlikte karşı görüşlerin de olması doğaldır…
2002 Seçimleri yapıldığında belki Akp’nin yandaş medya’sı yoktu.
Muazzam cemaat orduları yoktu.
Kendine has zengin burjuvazisi yoktu.
Ancak mutlak merkezi iktidar’da olmasaydı bu olmayan “yoklar” var olabilirmiydi?!
Dolayısıyla her iktidar,kendi burjuvasını oluşturur.kendine has yandaş medyasını icat eder.Kendilerini her şartta destekleyen cemaat ve eğitim yapılanmalarını büyütür,besler.Şayet diğer 3 parti (dyp-genç parti-mhp) barajı aşmış olsaydı siz sanıyormuydunuz, Akp’ye iktidarı ve kendi oluşumlarını tek başına yeni baştan ihsas etmesine izin vereceklerini…?!!!
Hulasa;Akp önce iktidarı eline aldı sonra da iktidarı besleyen ana damarları daima açık tutup o kanalları o veya bu şekilde besleyip yeniden filizlenmesine olanak sağlamıştır.Yanlış anlaşılmasın, ben buna karşı değilim.Her iktidar bunu bu şekilde yapmış,icra eylemiştir.Benim karşı olduğum;Akp’yi gökten zembille indiğini sananlaradır…
Nihayetinde Akp’de bu halkın bir teveccühü sonucu ortaya çıkmış güçlü bir siyasi aktördür.Ancak olması gerekenler gerçekleşmeyip bazı tesadüflerin sanki vuku bulmadığını görememek te objektif bir bakış açısı değildir…
Şimdi bugüne geldiğimizde “tek adam” güncellemesi ile karşı karşıya olduğumuzda muhakkak.Ben hayatımıda bütüm “Tek adam” ların icraatlarına karşı daima içimde şüpheyle karışık şüpheyle kuşkulu davrandım.Dün Mustafa Kemal’in ” Tek adam” lığına karşı çıkan ben gibiler bugünün de bütün “TEK ADAM” larına karşı çıkmasını beklemiyorum ama sorgulayın diyorum.Sorgulayınca da sizin dediğiniz gibi olmadığı ortaya çıkıyor…
2002 ile 2007 arasındaki ortama uygun iç ve dış ekonomik rüzgar (sıcak para vs ) çevresel iktisadi ikliminde yaz mevsimi olmasından kelli ,adlandırılan yepisyeni bu rejimi imalat ve inşa etme sürecinin ilk aşaması “millete güven aşılama” olmuştur. İslamcılıktan histeri içinde rüyalar görenler;Ab’ye tam üyelik göreceli şovlarıyla yatıştırılıp abd’nin küresel yardımlarının okyanus ötesi taşeronları vasıtasıyla “müttefik” sosları eşliğinde ülkemize kanalize edilmesi devamında,maması kesilmiş ceberrut asker-sivil yargı cuntasından olası yeni ihdas edilecek rejimin inşası sırasında gelebilecek ataklara karşı orta yerde sahneye konan ” mağdurum,mazlumum” edebiyatı ince ince elenip çok iyi prim yapmıştır…
Ki bu primleri de bizlere çok güzel kamufle ederek yedirmişlerdir. Bir türlü gerçekleşemeyen sivil devlet ve sivil anayasa hamleleri, neo-liberal demokratlarının şakşaklı alkışlarıyla ölümü görüp sıtmaya razı edildiğimizin konsensus’u sağlanmıştır.Elbette bunun gibi daha bir çok örneklerin sıra sıra anlatılması bile yetmeyecektir.Çünkü meseleyi baştan yakalayıp ona göre tarafsız bir analiz yapmakta anca mümkündür.Çünkü akp’nin 2002 sonlarında iktidara yukarıda belirttiğim tesadüflerinde bir araya gelmesiyle, yeni bir rejimin inşa serüveni taa 1990 yılarda başlamıştı…
Bize hayır getireceğini inandığım “Milli görüş” gömleğini çıkarıp “neo-liberal kapital gömleği” giyen akp’liler elbette, yeni rejimi ihdas etmekte “tek başlarına” değildiler. Meşhur ve malum cemaatin bütün iç ve dış neferlerinin organizasyonu ile kurulan koalisyonun kodları ve emir kipleri baştan beri hep Okyanus ötesindeydi. Dünyanın tescilli eşkiyası abd ve onun havarileri, “Irak işgal” sürecinde TBMM’de aldığı ayar ve akabindeki ibretlik derslerle , Türkiye’de yeni oluşturulan müttefik arayışına girmiştir…
Ve yine bu kurgulanan modern rejim tasarımı, iletişim,sınırsız anti- darbe istihbarat desteği ile yeni rejimin inşasına damgasını vurmuştur.2002 sonunda iktidara gelen bir erkin 2003 yılı mayıs ayında planlanan “sarıkız” vs gibi darbe girişimlerinden ışık hızıyla haberdar olup anında önlem almasını da bu derin istihbarata borçlu olduklarını bilmek lazım.Daha 6 aylık bir erkin, kadrolarını bile bilmezken buna benzer darbeleri bilmesi de tek başına değildi elbet…
Hulasa;bütün bunlar “tek adam ” işi değil ama bugün resime baktığımızda “TEK ADAM” karşımızda duruyor…