Gülen cemaatinden üst kademe abiler güvenlik-yargı bürokrasisinde özerk alan istiyor. Seçilmiş hükümetler değişse bile değişmeyecek, dokunulmaz bir Gülenci-abici erk sahası bu. Kısaca “Mafya” denilen şey…
By Tahsin K. on Oca 13, 2014 in AKP, Demokrasi, FETÖ ve Gülenistler, Mafya
Türkçe Olimpiyatlarını ve Türk okullarını sevmiştik. Gözü yaşlı vaizin Amerika’da yaşamasına alışmıştık. 1980 öncesinde komünizme karşı CIA ile işbirliği yapmasına “taktik” demiştik. Fethullah Gülen aleyhine açılan davalardan birinin iddianamesinde“pozitivist felsefeye karşı olmak” ile suçlanıyordu. Biz de karşıydık pozitivizme. “Aferin” dedik, “bizdensin”.
Bugün gerçek şu ki Fethullah Bey’in ekibi manşetle, kasetle hükümet devirmeye çalışan, yalan haberle Türkiye’yi ve Müslümanları sürekli zora sokan çirkin insanların tahakkümü altında. Bizim sevdiğimiz, güvendiğimiz “küçük eller” ise koyun sürüsü gibi suskun. Medyada, devlet kurumlarında, emniyet ve adaletin içinde çeteleşme, ergenekonlaşma var. Gülen cemaati dünya ile uğraşmaktan ahirete vakit ayıramıyor. Gülen cemaati bir cemaatten başka herşeye benziyor.
Kitabın ilk yarısında Fethullah Bey’i ve ekibini öven, yapılan iyi işleri savunan, destekleyen makaleler bulacaksınız. Bugün yaşadıklarımızla birlikte değerlendirince can acıtan bir soru kendini dayatıyor bize: Fethullah Gülen ve kurmayları bizi baştan beri kandırdı mı? Yoksa “küçük eller” dediğimiz masum insanların güzel teşkilâtı sonradan mı kokuştu? Kitabı buradan indirebilirsiniz.
Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?
4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.
Dünyada da tuhaf şeyler oldu:
- Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
- Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.
“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:
- Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
- Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri çekmeye mi çalışıyor?
- Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?
Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.
Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.
(Son güncelleme: İkinci sürüm, 27 Ekim 2013)
Bankacılarına söz geçiremeyen batı ülkeleri tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler. Zira bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor: Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler? “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar? Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi? Buradan indirebilirsiniz.
2 Yorum
Yazan:Tuğrul Paşa Tarih: Oca 13, 2014 | Reply
Aslında Ergenekonu eleştirmek bile, malum cemaat yada cemaatçileri eleştirmekten daha hafif bir olgu değildir.Şöyleki, devir değişti , eskiden erkenekon müntesipleri yada savunucularını eleştirdiğimizde, haddini aşan eleştiri ve yaftalar alıyorduk.Şimdi ise, cemaatçilerin yaptığı bir çok uygulamayı eleştirmek için de mangal gibi bir yürek ve cesaretin olması asla tesadüf değildir…
Nedir bu eleştirideki tahammülsüzlük yada günahsız (!) atfetme rahatsızlığı?!
İnanın sağlıklı bir şekilde anlamış değilim.Bugün , cemaatçilerin yaptığı bir çok şeyi eleştirdiğimiz vakit; fitne ve hainlik (!) ile suçlanmamızı sağlıklı bir düşünce yapısı içinde değerlendirmekte zorlanıyorum.Aklı başında herkeste bunun bu şekilde algılandığı kanaatine hasılım…
Cemaatçileri eleştirirken o hizmetin içinde an için olmayışımız bize eleştiri hakkını tanımıyor ise , şimdi o hizmetin içinde aktif olanlara da itiraz yada eleştiri hakkını da asla tevdi edemezsiniz.Kaldıki, bizler vakti zamanında aktif bir şekilde o hizmetin içinde safiyane duygu ve muhabbetlerle gönül eri olarak maddi bir beklenti içine girmeksizin eleştirilerimizi hizmet içindeki ağır ağabeylere de ilettiğimizde her türlü yafta ve hainlikle suçlanıyorduk.
İmdi, düne kadar Solcuları,Cumhuriyetçileri yada Kemalistleri kendi hataları için “özeleştiri” yapmamak ile bolca suçladık, hatta yaptıkları hatalardan ders çıkarmamak ile onları ağır bir şekilde sorguya tuttuk.Peki o zaman, bizlerin ne farkı var ? desem ayıp olur mu?
Bizim “hizmet” dediğimiz camianın hiç mi eleştiriye ihtiyacı yok?
Türkçe olimpiyatları olsun yada bir başka uygulama olsun , adı her neyse her türlü uygulamalarda hizmet yada cemaatçileri “günahsız” görüp “hata’dan münezzeh edip arınmak “ile addedip ulvi bir makama yükseltmek ile nasıl hatalarımızı yada yanlış uygulamalarımızı gözden geçireceğiz?
Size göre, hizmet yada cemaat’ten geçinenlerin sorgu yada özeleştiriye ihtiyacı neden yoktur?
Bir başka açıdan bakarsak; siyasetten ticarete, askeriyeden yargıya , sanattan felesefeye kadar dibine kadar dahil olup direk bulaşmış olan cemaat/cemaatçilerin niye din ve onun getirdiği emirler ile bir tek kafa yorması gerekirken, çoğu uygulamalarında dinin emrettiği bir çok emir ve nehiyleri ısrarla uygulamayan bir cemaat/cemaatçilerin samimiyetine aynı şekilde toplumun samimi oldukları konusunda, onlara inandığını mı sanıyorsunuz?
Toplumda var olan diğer cemaatler üzerinde tek bir “hizmet” cemaatinin tahakküm kurmasını fikri ve zikri zenginlik olarak mı görmeliyiz?
Bu tahakkümün içinde bir şekilde yer alan cemaatten geçinenlerin nasıl bir totaliter yapı içinde milletin diğer kesimlerine tepeden bakma suretiyle oluşan bir kibir yarılmasını niye fark etmiyorsunuz?
Dün Kemalistler, bugün cemaat(çiler) içinde aynı şekilde yer alan menfaat ve ikbal çetesinin hangi uhrevi amaçlar içinde yer aldığını sanıyorsunuz?
Dün eşikten geçemeyenler, bugün eşikleri dağ gibi önümüze dere tepe engel teşkil ederken bizim gibiler o hizmetin içinde masum ve emektar eğitim görevlileri için ellerlinden gelen her şeyi karşılıksız onların emrine seferber ederken o eşiği geçirtmeyenler bugün hizmetin neden en tepe noktasında yer aldıklarına dair mantıklı bir açıklamanız varmı?
Tüm bu vb sorulara mantıklı bir cevabınız yok ise, masum ve eğitim görevlileri adına konuşma hakkınız da yok demektir.Çünkü o hizmet erleri ve eğitim gönüllüleri hala bizim bıraktığımız yerde gerçek ideal aşkıyla maddi ikbal beklentisi olmaksızın birlikte sonsuz bir manevi hazzın doruklarında Gayretullah aşkıyla sabrederek hizmetlerine aynen devam ediyorlar.
Ya diğerleri (sizin radardan kaçırdığınız) ne yapıyorlar?
Onlar, her zamanki gibi, her dönemin adamlarının yaptığı gibi ikballerine Gayretullah aşkını katmaksızın şan ve şöhretlerine ilave süit katları atmaya devam ediyorlar.Çünkü bunların gayreti, ikbal/makam gayreti olduğundan Gayretullah aşkı ikinci planda olduğunu aşağıdaki hizmet erleri de biliyorlar ama ne yazıkki şu an için sesleri çıkmıyor.İlerisi için umutlu değilim inşaALLAH bir gün onlarında sesleri gür bir şekilde çıkar…
Sizin sorun anlayışınız ile bizim sorun algımız arasında çok büyük farklar olduğuna katılabilirim ancak bu bile, sizin sırf cemaatçiler üzerinden geçinenleri ısrarla görmemek istemeniz ise ferasetli bir Müslümanın hareketi olmasa gerekir.Haliyle de insanın evrensel doğası gereği ile çakıştığına kaniyim.Bu kanaat, muhakkak bizlerin o hizmet içinde dünyanın dört bir yanında “ALLAH rızası için” gönülden çalışanların emeklerini de görmeyişimize, asla engel değildir.Çünkü, sırf bu gönül erlerini küstürmemek uğruna, bazıları (büyük çoğunluğuna rağmen) sessiz kalmaya devam ederse, asıl işte cemaat fırsatçıları daha büyük bir doymazlıkla ısrarla yanlış ve hata yapmaya devam edeceklerdir.Sanırım, karıştırdığınız asıl nokta budur…
Son olarak ; kimsenin kalbini açıp asıl niyetinin ne olduğunu bilmek gibi bir vazifem yok.Bu elbette benim gibi günahkar bir Müslümanın fersah fersah boyunu aşar amma sizin gibi dostların affına sığınarak ve yine o günahsız (!) telakki ettiğiniz bazı cemaatçilerden daha fazla günahkar olmadığımı ALLAH (c.c) bilir, onun aciz kulları da umarım şahitlik eder…
Yazan:Halil KILINÇ Tarih: May 24, 2014 | Reply
Tuğrul Paşa Kardeş eline diline sağlık…
“… o günahsız (!) telakki ettiğiniz bazı cemaatçilerden daha fazla günahkar olmadığımı ALLAH (c.c) bilir, onun aciz kulları da umarım şahitlik eder… ”
Ben şahitlik ederim, Allaha emanet olunuz…