RSS Feed for This Post

Sen bize ne yaptın Sevgili Kâbe’m?

Kabe_499

Sana bakıyordum. Gözlerim olmasa bile görebileceğim bir şey gördüğümü hissettim. Ne olduğunu sorma. Bizim dünyamızın lisanlarında buna tekabül edecek bir ifade yok. Ama biliyorum artık; Sen’din gördüğüm. Hayır, 4 köşe siyah şekilden, Sen’in cisminden bahsetmiyorum, Sen’den bahsediyorum Sevgili Kâbe, yalvarırım anla beni. Kelime libaslarına girmeye razı değilsin, biliyorum. Onun için susmaktayım iki senedir. Önceleri vehim olmasından şüphelenmiştim. Mekke’ye ilk geldiğim günden itibaren hep sorguladım bunu. Cevabını bir Nijeryalı verdi. Kördü. Çok uzun boylu, simsiyah tenli ve çok zayıftı. Beyaz bastonuyla sütunlara ve basamaklara dokunarak temkinli bir şekilde ilerliyordu. Koltuğunun altına sıkıştırdığı ayakkabıları paramparça olmuştu. Ayakları bile parçalanmıştı. Nijerya’dan yürüyerek geldiğini söylese inanmaya hazırdım. Ama hiç konuşmadık. Nijeryalı beyaz bastonuyla bütün engelleri aştıktan sonra kapıdan içeri girdi. Gözlü insanların Sen’in cismini görebileceği bir yerdeydi artık. Birden olduğu yere çakılıp kaldı. Kör gözlerini Sen’in olduğun tarafa çevirdi ve yüzünde müthiş bir mutluluk belirdi. Hayatının en güzel günüydü; siyah yüzündeki nûr hiç bir şüpheye yer bırakmıyordu. Niyâzî-i Mısrî Hazretleri’nin dediği gibi “İşit Niyâzî’nin sözün bir nesne örtmez Hakk yüzün; Hakk’dan ayân bir nesne yok gözsüzlere pinhân imiş”. O zaman anladım ki Sen’i körler de görebilir ama gözsüzler göremezmiş, şahid oldum. Sabah ezanında seni tavaf eden kırlangıç kuşları da şahid oldular. Sevr ve Hira da şahidimdir; vallahi doğru söylüyorum. Bu satırları yazan zavallı fakire bir gecede yüz bin rüya gösterdin. O rüyalar da şahidimdir. Körler görüyor Sen’i, şüphe yok.

Ah… Yazmak istediklerim ne kadar büyük ve kelimeler ne kadar küçük. Şairin dediği gibi “bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, kelimelerinse kifayetsiz olduğunu bu derde düşmeden önce” . Sen’in yanına gelmeden önce Üsküdar’da kalmıştım bir kaç gece, vakit namazlarını da orada kılmıştım. Dönüşte de aynı camilere gittim. Sanki gözlerim değişmişti. Camiler aynı camilerdi ama aynı zamanda farklı camilerdi. Neydi değişen? Sen bize ne yaptın Sevgili Kâbe’m? Ne oldu bize böyle? İşitenler belki “deli” diyecekler, belki uydurma. Gözsüzler efsane sanacaklar; desinler ve sansınlar. Yine de yazacağım: Üsküdar’daki camiler Sen’in selâmını aldılar; akşam ezanında minarelerini eğdiler. Ne şiir, ne şarkı. Beşerî sanatla Sen’i anlatmak imkânsız. Bu dünyadan değilsin. Teşbih ile tenzihin birleştiği yerdesin. Sen Kâbe’msin. الحمد لله

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin