Bir İsrail uğruna ya Rab! 529 güneş batıyor…
By admin on Nis 16, 2014 in İslam, Mısır, Ortadoğu
“… Hamile kadınlar da doğumlarından sonra asılacakmış! 1954 yılında Nasır’ın, sonrasında Enver Sedat’ın ve sonrasında Hüsnü Mübarek’in şimdi de Sisi adlı Firavunun yaptığı gibi..Batı ise sessizliğini koruyor. Öyle ya demokrasi sadece orada yaşayanlara mahsus kılınmış! Bu korkunç hadise gerçekte bir meydan okumadır. Hepimize meydan okuyorlar. Bu idam kararları tüm Ortadoğu’ya, Türkiye’ye ve tek tek Müslümanlara verilen bir mesajdır, tehdittir. İsrail ve ülkelerdeki destekçileri aslında şunu demeye getiriyor; başınıza bir diktatör-Firavun bela eder, bir kişi için değil 529, gerekirse hepinizi katlederiz. O yüzden bu idam kararları tüm ehli vicdan sahibi, özgürlükçü Müslümanlara da verilmiştir. Bu işin içinde biz de varız. Tehdit, darbe karşıtı Müslüman Kardeşler nezdinde tüm özgürlükçü Müslümanlara ve darbe karşıtlarınadır. Bu idam kararlarında içimizde Mısır’da Sisi’yi, Suriye’de Esad’ı ve darbecileri destekleyenlerin de payı bulunmaktadır. Gördünüz mü? Demek ki demokrasi sandıktan ibaret değilmiş diyenler. Türkiye’deki Müslüman Kardeşler de ayaklarını denk alsın diyenler. Esad’ın, Sisi’nin, İsrail’in gönüllü acentesi gibi çalışan herkesin bir meydan okumasıdır bu …”
529 idam kararı bir meydan okumadır
Ufuk Coşkun, Milat
İsa’dan önce 700’lü yıllarda Ozan Hesiodos şöyle haykırıyordu; “ Heyhat, demek ki gökyüzünün beni, alçakça yaşanılan bu kederli zamana atması gerekiyormuş. Bu çağ ki çocukları babadan, babaları çocuklardan uzaklaştıran bir çağ. Kimsenin kimseye saygı duymadığı, görevlerin unutulduğu bu çağ artık son bulsun..” Hesiodos bu çağda yaşıyor olsaydı da benzer şeyler söylerdi. Diğer taraftan mutsuzluğu, yoksulluğu, hayata dair düş kırıklıklarını, acıları ve yalnızlığı keskin fırça darbeleriyle resmeden Van Gogh, Ortadoğu’nun geldiği bu noktayı acaba nasıl tasvir ederdi? Ancak bugün Ortadoğu’da, Mısır’da, Filistin’de, Suriye’de vesaire ülkelerde tablolara sığmayacak, sözle anlatılmayacak kadar büyük acıların, zulümlerin, yoksullukların ve yalnızlıkların yaşandığı da bir gerçektir. ”Sınırı aşan için sınır yoktur “ demiş Epiktetos. Hırslarını, zalimliklerini, despotluklarını dizginleyemeyenler için söylenmiş olmalı bu söz. Zamanında içli şairlerin, filozofların,alimlerin yetiştiği bu ülkeler şimdilerde duyguyu, ahlakı, vicdanı, derinliği bir tarafa atarak gözlerini hırs bürümüş bir şekilde çoluk çocuk, genç, ihtiyar demeden birbirlerini katlediyorlar.Zalim diktatörlerin altında inim inim inliyorlar..
Mısır’da eğer mani olamazsak asrın trajedisi yaşanacak.. Biliyorsunuz Mısır’da cuntacıların İstiklal Mahkemeleri 529 darbe karşıtı “insanı” idamla mahkûm etti. Hamile kadınlar da doğumlarından sonra asılacakmış! 1954 yılında Nasır’ın, sonrasında Enver Sedat’ın ve sonrasında Hüsnü Mübarek’in şimdi de Sisi adlı Firavunun yaptığı gibi..Batı ise sessizliğini koruyor. Öyle ya demokrasi sadece orada yaşayanlara mahsus kılınmış! Bu korkunç hadise gerçekte bir meydan okumadır. Hepimize meydan okuyorlar. Bu idam kararları tüm Ortadoğu’ya, Türkiye’ye ve tek tek Müslümanlara verilen bir mesajdır, tehdittir. İsrail ve ülkelerdeki destekçileri aslında şunu demeye getiriyor; başınıza bir diktatör-Firavun bela eder, bir kişi için değil 529, gerekirse hepinizi katlederiz. O yüzden bu idam kararları tüm ehli vicdan sahibi, özgürlükçü Müslümanlara da verilmiştir. Bu işin içinde biz de varız. Tehdit, darbe karşıtı Müslüman Kardeşler nezdinde tüm özgürlükçü Müslümanlara ve darbe karşıtlarınadır. Bu idam kararlarında içimizde Mısır’da Sisi’yi, Suriye’de Esad’ı ve darbecileri destekleyenlerin de payı bulunmaktadır. Gördünüz mü? Demek ki demokrasi sandıktan ibaret değilmiş diyenler. Türkiye’deki Müslüman Kardeşler de ayaklarını denk alsın diyenler. Esad’ın, Sisi’nin, İsrail’in gönüllü acentesi gibi çalışan herkesin bir meydan okumasıdır bu..
İnsanlık tarihi özgürleşerek insan olma bilincine varmak isteyenlerle, insanın özgürleşmesini yani insan olma vasfını elinden almak isteyenler arasında süregelen kıyasıya bir mücadeledir. Bu iki kitle binlerce yıldır vardı ve aralarındaki insan olma ve bunu engelleme mücadelesi, insanlığın sonuna kadar da olacaktır.Biz bunun farkındayız..Bu yüzden bu zamanda da kıyasıya bir mücadelenin içerisindeyiz. Aynı toprağın, aynı inancın aynı kültürün insanlarını varlık bilincinden kopartarak birbirlerinden nefret ettirmeye dönük politikalarını hemen her dönem şahit olmaktayız..Rahmetli Menderes “Bağdat Paktı” ile İslam ülkelerinin birlik ve beraberliğini esas alan bir proje başlatmıştı. Ancak 1958’de eş zamanlı olarak Irak’ta Pakistan’da ve Suriye’de darbeler oldu. 2 yıl sonra da Türkiye’de bir darbe oldu ve Menderes asıldı. Ziya-ül Hakk’ın, Ali Butto’nun öldürülme nedenleri de bu yüzdendir.Benzer bir engelleme operasyonunu yakın zamanda Türkiye’de de gördük..Kürtlerle Ortadoğu’da aktif rol oynayacak olan ve tüm Ortadoğu haklarıyla birlik ve beraberliği esas alan projelerin sahibi yeni Türkiye’nin engellenmek istenmesinin bir nedeni de budur.
Zor zamanlardan geçiyoruz. Türkiye’de bir yangının içerisinde… Tayyip Erdoğan’ı devirip bizim de başımıza bir Sisi dikmek istiyorlar. Ancak ben her zaman olduğu gibi yine ümitvar olacağım.. Bu mücadeleyi insanlık kazanacaktır. Ortadoğu eninde sonunda bu yangından zaferle çıkacak. Üzerinden bombaların atıldığı bir yer değil yıldızların kaydığı, demokratik, adil ve özgürlükçü bir coğrafya olacaktır. Ortadoğu İnsan Hakları Mahkemesi’ni eninde sonunda kurup daha adil, insani ve özgürlükçü bir hukuk sistemini tesis edeceklerdir. Tüm dünya mazlumlarına öncülük edecek tek ülke Türkiye’dir. Bu bakımdan evvela Tayyip Erdoğan’ın çevresini kuşatan darbecilerden arınması gerekmektedir. Önce içimizdeki zalimlerden kurtulmalıyız. Bu yolun sonu refah, özgürlük ve zenginliktir.Yeni dünyaya hoş geldiniz..
… E-kitap okumak için…
İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında
Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.
Hamza Yusuf ile İslâm’ı anlamak
Bu kitap Ekrem Senai tarafından yapılan iki tercümeyi içeriyor:
- Zaytuna Institute’den Hamza Yusuf Hanson’ın 2010 yılı Mayıs’ında Oxford üniversitesinde yaptığı İslâm’da reformkonulu konferans,
- Yine Hamza Yusuf Hanson’ın Dr.Murata ve Prof.Chittick’in İslam’ın vizyonu isimli eseri üzerine yaptığı konuşma (Bahsedilen kitap, Türkçe’ye de çevrilmiştir.)
Hamza Yusuf Hanson 1960 yılında Amerika’nın Washington Eyaletinde dünyaya geldi; Kuzey California’da büyüdü. 1977 yılında müslüman olduktan sonra on yıl boyunca İslâm coğrafyasında Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kuzey ve Batı Afrika gibi bölgeleri gezdi. Farklı ülkelerde iyi büyük alimlerden icazet aldı. Hamza Yusuf bu seyahatten sonra ülkesine dönerek Dinler Tarihi ve Sağlık Hizmetleri alanlarında diploma aldı. Dünyanın dört bir tarafında İslâm hakkında konferanslar veren Zaytuna Enstitüsü’nü kurdu. Batıya İslâm’ı sunan, İslâmî ilimlerin ve geleneksel metodlarla eğitimin yeniden canlanmasını amaçlayan Enstitü, dünya çapında üne sahiptir. Shaykh Hamza Yusuf, Fas’ın en prestijli ve en eski Üniversitelerinden birisi olan Karaouine’de ders veren ilk Amerikalı öğretim görevlisi olmuştur. Bunların yanısıra, klasik haline gelmiş geleneksel bazı Arapça metinleri ve şiirleri modern ingilizceye tercüme etmiştir. Halen eşi ve beş çocuğuyla birlikte Kuzey California’da yaşamakta. Buradan indirebilirsiniz.
Bilim ve teknoloji alanında buluşumuz pek yok ama gün geçmiyor ki din konusunda yeni bir icat çıkmasın. Televizyon karşısında merakla “acaba bugün neler caiz ilan edilecek, neler haram edilecek?” diye merakla bekliyoruz. Bektaşi’ye sormuşlar: “İslam’ın şartı kaçtır?” diye, “Birdir!” demiş. “Hac ve zekatı siz kaldırdınız, oruçla namazı biz kaldırdık, geriye kelime-i şahadet kaldı”. Ben kelime-i şahadetten de emin değilim, her an bir profesör çıkıp “böyle bir şey yoktur, imanın şehadeti mi olur?” diye ortaya çıkabilir. […] İlahiyat profesörlerinin bir büyük zararı da bu oldu. Din’in siyaset gibi, futbol gibi, tartışılacak, insanın bilgisinin olmasa da fikrinin olabileceği bir alan olduğu tevehhümü oluşturdular. Her şeyin kutsallığını bozdular. Artık bacak bacak üstüne atıp çiğ ağzımızla Allah, peygamber ne demek istemiş “muhakeme” yapıyoruz hiç ar duymadan, hepimiz birer küçük şeyhülislam, birer fetva emini… hangi hadis uydurma, hangisi sahih şıp diye gözünden anlayıp ayetleri engin din bilgimizle şerh ediyoruz. Şu muhakemelerin bolluğundan da dini yaşamaya bir türlü sıra gelmiyor. Halbuki bir güzel insanın dediği gibi: “Din öğrenmekle yaşanmaz, yaşandıkça öğrenilir”. Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai’nin kaleme aldığı yazılardan ve tercüme ettiği makalelerden oluşuyor: Hamza Yusuf, Noah Feldman, Charles Townes, Marc Levine ve Karen Armstrong ile İslâm, Hayat ve Bilim üzerine… Buradan indirebilirsiniz.