Kaçırılan 200 kız bahane, Nijerya petrolü şahane!
By my on May 10, 2014 in Afrika, Uygar(?) Batı
Nijerya petrol zengini bir ülke, üretim itibariyle dünya 10cusu, OPEC’te 5ci sırada. Petrolün bulunduğu 1950’lerden beri başları beladan kurtulmadı. Askerî darbeler ve iç savaşlar birbirini takip etti. Fransa’nın paralı askerler kullanarak başlattığı Biafra olaylarında 2 milyon insan açlıktan öldü.
Petrol halka yaramadı, insanlar eskisinden daha fakir. Çünkü Londra, Paris, Washington merkezli şirketler Nijerya petrolünü çalarken çevreyi de kirlettiler. Balıkçılık ve tarım öldü. Ülkeyi saran kilometrelerce boru hattından sızan petrol insanları zehirliyor. Kanser vakaları ve sakat doğumlar sürekli artıyor. Tabi ki Shell, Total vs tazminat ödemekten yana değiller. İnsanlar yaşamak için borularda delik açıp petrolü “çalıyor” ve damıtıp “kaçak” olarak satmaya çalışıyor. “Korsan” rafinerilerdeki patlamalar ve yangınlar yüzünden ölen, sakat kalan çok. Yani Nijerya halkı Nijerya petrolünü çalan Batılıların borusundaki petrolü “çalarak” yaşamaya çalışıyor.
Petrol şirketlerinin cevabı? Zenginliği Nijerya halkıyla paylaşmak yerine özel güvenlik şirketleriyle zenciyi zenciye kırdırıyorlar. Bunun adına da “terörle mücadele” deniyor.
Bu yüzden adam kaçırma, fuhuş vs her türlü suç örgütü on yıllardır yaşanan bir dram. 200 kızın kaçırılması hergün olan bir şey ve bu sefer ki elbette askerî müdahale için bir bahane. Yoksa Afrikalıların ölmesi hiç bir zaman Batıyı rahatsız etmedi. Ne hükümetler, ne özel şirketler hiç bir zaman bundan rahatsız olmadılar. ABD ve Avrupa kamuoyu da aynı derecede umursamaz. Batının doğrudan sorumlu olduğu Ruanda, Biafra veya Cezayir katliamları bu umursamazlığın yüzlerce ispatından bir kaçıdır.
Nedir peki mesele? Zaten sömürmekte oldukları bir ülkeye neden asker göndermek istiyorlar? Yakında kokusu çıkar. Büyük ihtimalle Batılı şirketler arasındaki bir rekabeti ABD lehine çevirmek için yapılacaktır bu saldırı. Tıpkı Mali’de olduğu gibi. Uranyum ve altın madenleri baştan Kanadalı ve Belçikalı şirketlere verilmişti. ABD Tuaregleri silahlandırdı; Amerikan silahları ve El Kaide maskesiyle darbe girişimi müsameresi yaptılar. Kahraman(!) Fransa koşup demokrasiyi(!) ve altın madenleriyle uranyum yataklarını kurtardı. Netice? ABD ve Fransız şirketleri pastayı paylaştılar.
Mali’nin işgali sırasında çok kısa bir kaç makale ve bazı alıntılar yayınlamıştık. Afrika’daki sözde “İslâmcı” terörü anlamak isteyenler için, gözden kaçmasın:
Fransa’nın Mali operasyonu ile ilgili olarak:
- Tombuktu’da çocuk öldürmenin Paris’teki faydaları
- Mali: Fransa para etmeyen “değerler” için savaşır mı?
- Fransa ve Amerika neden teröre destek oldu?
- Uranyum ve Altın için İnsan Öldüren Uygar(!) Batı Geliyor!
- (sakın!) Kurtarma operasyonu – Cezayir şike mi yaptı?
Afrika üzerine:
- Somali: Korsan mı, balıkçı mı?
- Özgür Bırakılan Kölelerin Ülkesi: Sierra Leone (1)
- Özgür Bırakılan Kölelerin Ülkesi: Sierra Leone (2)
- Türkiye’nin Somali’deki rakibi İngiltere…
… Amerikan Saldırganlığı konusunda okumak için…
Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.
.
İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında
Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
1 Trackback(s)