Cenab-ı Hakk Partisi ülkemize hayırlı uğurlu olsun
By İbrahim Becer on Haz 17, 2014 in AKP, atatürkçülük, CHP, Kemalizmin Zararları
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun çatı adayı olarak takdim edilmesinin akabinde hemen google’a müracaat ettim. Yok, sandığınız gibi değil; Ben ne taraftarı olduğu siyasi hareketin bana dayattığı kişinin kim olduğunu bir arama motoruna soracak kadar cahilim ne de ismini terennüm edemeyecek kadar telafuzdan bihaberim. Ben sadece ‘rüyada laik, demokrat, devrimci, Atatürkçü, yurtsever, milliyetçi, gezi ruhunu kavramış bir Cumhurbaşkanı adayını görmek için istiareye yatıp, Ekmeleddin İhsanoğlu’yla uyanmak ne anlama geliyor’ diye bir rüya tabiri almak istedim ama tahmin edebileceğiniz gibi ne böyle saçma bir soru olabilirdi ne de buna cevap verecek kadar uçuk ak sakallı bir kişilik.
Neticede Türkiye için malumun ilamı gerçekleşti; huzuru, yakıp yıkan barbarların Türkiye temsilcisi olan Gezizekalıları koruyup, kollayarak arayan CHP ve avanesi, gittikleri yolun yanlışlığını kavradı ve ‘Huzur islamda’ diyerek son sözünü söyledi. ‘Sakalımız yok ki sözümüzü dinletelim’ desem yine de olmaz; çünkü çiçeği burnunda adayımızın da gördüğüm kadarıyla sakalı yok. Bu tayfaya laf anlatmanın gerek şartının sakal olmadığını, hatta bu tayfaya laf anlatmanın hemen hemen imkan dahilinde olmadığını zaten yakın bir zamanda kendisi de idrak edecektir. Tabi, istikbaldeki oyverenleri bir ay içinde ismini telafuz edebilme hüner ve kabiliyetini dosta düşmana gösterebildikleri takdirde. Çünkü, ilk basın açıklaması metnini okudum kendisinin ve ismiyle müsemma, olgun bir osmanlıcaya sahip olduğunu farkettim. Bundan doğal da bir şey olamaz çünkü kendileri El- Ezher çıkışlı ve kariyerinin büyük bölümünü Osmanlı Araştırmalarına vakfetmiş bir kişilik.
Aslında kendisinin kariyerine de kişiliğine de kimse söz edemez ama isminin açıklanmasının ardından hangi gemiye bindiğini, daha da kötüsü geminin tayfalarının ne çapta kişiliklerden müteşekkil olduğunu zamanla kendisi de anlayacaktır. Umarım, tüm bu kariyere rağmen kendisine ‘sünnet çocuğu’ muamelesi yapılıp Anıtkabir senin, gezi parkı benim, elde kırmızı karanfiller, divane aşık gibi gezdirmezler. Çünkü kendisi, bu konuda sıkı bir kariyere sahip olmak adına tomaların önüne yatan bir Emine Ülker Tarhan grafiğinden çok daha düşük bir profile sahip ‘eylem koymak’ konusunda. Hele, Mavi Marmara saldırısı sonrası Tayyip Erdoğan’ı alnından öpen bir yaralıyı, İşid militanı olarak lanse eden bir Hüseyin Aygün kadar ‘sazan burcu’ olduğunu hiç zannetmiyorum. Kendisini lafla perişan edeceğini bile bile Tayyip Erdoğan’a laf çakmayı göze alan, korktuğu da başına geldikten sonra, ‘otur oturduğun yere’ fırçasını yiyip, efendileri tarafından bile çizik yiyen bir Metin Feyzioğlu kadar da kendisini küçük düşüremeyeceğine göre, muhtemelen bir UFO muamelesi görecektir bundan sonraki siyasi kariyerinde.
Mesele zaten büyük oranda kendisiyle de ilgili değil; Tayyip Erdoğan’dan kurtulmak adına biraraya gelen bu karmaşık yığına baktığım zaman aklıma ilk gelen soru şu: ‘ Türk Milliyetçilerinin direk olduğu bir binaya Kürt Milliyetçileri çatı olur mu?’ Eğer bu gerçekten imkan dahilindeyse kırk sene neden savaştık, neden biribirimizi anlayamadık. Soru kalıbını aynı tutup da özneleri ‘Saadet- CHP’ olarak sabitlersek de sonuç pek değişmiyor. Üniversite önlerindeki başörtülü kız çocuklarına yaklaşım tarzı dalında, National Geographic’in seçmelerinde liderliği kıl payı sırtlanlara kaptıran bir ideolojinin diktiği direğe tırmanan bizim çatı ustası mücahitleri düşündüm de yine pek şık durmadı.
Aslında dağdaki çobanın bile bildiği Türkiye gerçeğini, CHP ve MHP doksan senede ancak anlayabildi. ‘Demokratik şartlar altında girdiğiniz bir seçimde, dindarların, varoşların, Kürtlerin oyunu alamazsanız ancak havanızı alabilirsiniz’. Bu kadar basit bir gerçeğin yıllarca görmezden gelinmesine sebep olan paradigmanın çöküşüdür hazretlerin içine düştükleri gülünç durum. Bürokrasi gölgesinde semirmiş, her devirde iktidar olamasa da muktedir olabilmeyi başarmış bir yapının pişmanlığıdır yaşadıkları. Sanatçı, aydın diye yıllarca bu ülke insanına kakaladıkları lümpen tiplerden bir aday çıkaramayınca, çareyi Tayyip Erdoğan’ın muadilini yaratmaya çalışmaktır yaptıkları. İçinde zekanın pırıltısına dahi rastlanmayan bu basit plan uyarınca karşı cenahtan kopmalar olacak ve gemiler yüzdürülecekti. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, sıcak yaz gecelerinde çocukların sokak aralarında oynadıkları saklambaç dahi, içinde daha büyük bir stratejik derinlik barındırır. Saklambaç oyununda, saklanan taraf görünmemek adına şekilden şekile girer, hiç umulmadık yerlere gizlenir ve ebeyi alt etmeye çalışır. Şimdi soru şu: El Ezher çıkışlı dindar bir cumhurbaşkanını, körkütük laik, ulusalcı bir kitleye göstermeden Çankaya’ya çıkarmayı nasıl becereceksiniz? Siyasetçi değilim ama velev ki saçmalama hakkımı kullanıyorum ve kendi öngörümü söylüyorum, siz bırakın suyun karşı tarafını kendi tarafınızdan bile yüz bulamayacaksınız. Şunu da itiraf edeyim, bu öngörüde bulunmak için çok zeki olmaya gerek yok. Bu ülkeyi, bu ülkenin insanını biraz tanıyan herhangi birisi size bunu zaten söylerdi.
Yine de tüm bu olup bitene mizah çerçevesinden bakan insanlarımız olduğunu görmek beni mutlu ediyor. ‘Ne yapıyor bu yumurcaklar’ diye merak edip Ulusal Kanal’a girince Doğu Perinçek abimizi gördüm de ileriye dönük umutlarım arttı. Herkesin kaybedip de kendilerinin kazanacağını müjdeliyordu müritlerine kendisi. Ekranın sağ köşesine de Cumhurbaşkanlığı anketi koymuşlar ki ziyaretçiler girsin de oy kullansınlar diye. Oy vereceğimden değil de merakımdan bir inceledim, kim ne kadar oy almış diye. İlker Başbuğ, Aziz Yıldırım’la çekişen Tayyip Erdoğan’a hemen hemen dört kat fark atmıştı. Ekmeleddin Bey’in ismini aradım ama sanırım Ulusalcı çevreler böyle bir şoka hazır değilmiş ki Kamer Genç kadar bile şans tanımamışlar adaylıkta kendisine.
‘Basit bir öngörü için zeki olmaya gerek yok’ demiştim ya unutun. Bazen omuriliği sabitlemek için kafaya bile gerek olmayabiliyor.