Türk Solu kendini patlatmadan siyaset yapabilecek mi?
By Berivan K. on Oca 7, 2015 in Komünizm, şiddet, Sosyalizm, Türk Solu
“… 1974-1980 döneminde ülkemiz devrimci hareketinin önemli özelliklerinden bir tanesi de sol içi şiddettir. Bu tespiti o dönemde sol içi şiddetin başlamasında önemli katkısı olan Mustafa Kaçaroğlu’nun Kurtuluş dergisinde yapmış olması önemlidir. 12 Eylül 1980 öncesindeki geçmişine bir türlü açıkça bakmaya yönelemeyen devrimci hareket için önemli bir adım sayılır.
1974-75’te Ankara’dan hatırlarım: Kaçaroğlu yanında silahlı kişiler olduğu halde SBF yurdunu basar, “devrimciler bu tarafa, faşistler bu tarafa ayrılsın” der. Faşistler dediği o sırada yeni kurulmuş olan AYÖD (Ankara Yüksek Öğrenim Derneği) ve burada da daha sonra Devrimci Yol adını alacak olan grubun etkinliği bulunuyor …” (Engin Erkiner)
“… Tarihçi Halil Berktay’ın “1 Mayıs 1977, derin devlet katliamı değildi… Ölümlere yol açan, sol grupların silahlarını ateşlemesiyle kitlenin paniğe kapılmasıydı” demesi tartışmalara yol açtı. Böylece sol ve şiddet soruları gündeme geldi: 1960’lardan 1980 darbesine uzanan süreçte, solun silahlanması kaçınılmaz mıydı? Sol, silahsız mücadeleyle, yani demokratik siyasetle yetinemez miydi? […] Devrimci sosyalistler şiddete başvurmak zorunda. Çünkü siyaset teorileri bunu gerektiriyor. Yani derin devletin komploları ve faşist saldırılar filan olmasa da… Bu gruplar gün gelecek, silaha sarılacaktır …” (Emre Aköz)
“… Türkiye solu birbirine karşılıklı 100 tokat attıktan sonra hala ilk tokadı kim attı diye soracak kadar gerçeklikten kopmuştur. Her gelenek kendini sol içi şiddetin mağduru gibi göstermeye alışmış durumda.
Dün Nurtepe’de yaşanan olayın kökleri birbiriyle fikren tartışmaya hazır olma ve kendi fikrine güvenle alakalı değildi. Pek çok sol içi şiddet olayında görebildiğimiz gibi ‘Önce o başlattı’ tarzı bir söylemle birbirine karşı her türlü düşmanlaştırıcı söylem kullanıldı. ‘Ajan’, ‘Kontra’, ‘Irkçı’, ‘Alevi düşmanı’, ‘Karşı Devrimci’ gibi söylemlerle önce yabancılaşmayı başlattılar sonra birbirlerine karşı uyguladıkları şiddetti meşrulaştırdılar.
Bu bizim acı ama gerçek olmak üzere 60-70 senelik hikayemizdir. Bu hikaye Moskova Mahkemelerinde başlamıştır. Ekim devriminde görev almış nice kahraman Bolşevik militan Stalin’in mahkemelerinde komplocu diye idam edildi, Nurtepe olayları sırasında edilen her laf orada bazen değiştirilerek kullanıldı ve toplum açısından sol içi şiddetin kullanımı meşrulaştırıldı …” (Can Gürola)
“… 1980 sonrasında solun şiddet kullanımıyla bir nebze hesaplaştığı ve bugün artık şiddeti savunan bir sol örgütlenmenin olmadığı düşünülürse, tartışmanın yeniden bu eksende oluşması şaşırtıcı olabilir. Ne var ki asıl mesele solun şiddeti ‘niçin’ tercih ettiğinin sadece pratik düzlemde ele alınması, sol ideoloji ile otoriter zihniyet arasındaki ilişkinin es geçilmesidir. 80 öncesinde sistemle mücadele aranan gerekçeyi oluşturmuştu. Bugün de Kürtlerin hak mücadelesi aynı gerekçeyi besliyor ve solun geniş kesimi PKK şiddetine ‘anlayışla’ yaklaşıyor.
Bu tutum siyasetin imkânlarını göz ardı eden, cemaatsal varoluşu pekiştirmek üzere apolitik kalmayı kabullenen epeyce marazi bir bakışı ifade etmekte. Çünkü şiddetin anlayışla karşılanmasını ‘belki’ kabul edilebilir kılan tek koşul siyasetin imkânsız olma halidir. Eğer sözün siyasallaşmasını olanaksız kılan bir tahakküm varsa, şiddete meyletmeyi ‘anlayabiliriz’. Ama eğer herhangi bir siyasî tarafın sözü, engelleme çabalarına rağmen, topluma ulaşıyor ve karşılık buluyorsa, şiddet artık sadece siyasî bir tercihtir ve her tercih gibi ideolojik onayı ima eder. Dolayısıyla sol ideolojinin şiddeti ‘tercih edilebilir’ bir araç olarak gördüğünün, yani şiddet dışı yolların varlığında bile seçilebilmeyi mümkün kıldığının altını çizmek durumundayız …” (Etyen Mahçupyan)
“… Sol İçi Çatışmayı Önlemenin Koşullarından Biri de Mütevaziliktir. Adı konsa da konmasa da solda, bütünleştirici değil, parçalanmayı hızlandırıcı bir saflaşma gözleniyor. Bunun yapıcı olmayan örneklerinden biri de, Kürt hareketinin yanlışlarını, hatta bazı devrimci yapılara şiddet kullanmasını eleştirmemek; onu kurallar ve ilkeler üstü görmektir. İşte bu duruş ne denli yanlışsa, ‘sol içi şiddetin geçmişini’ anlatma adı altında, üstelik hiç objektif olmayan bir tarzda yazılar yayınlayıp, dost yapılara hakketmedikleri yakıştırmalar yapmak, en az o denli yanlıştır. Yürüyüş Dergisi, 53’ncü sayısında, ‘ Devrimci Yol ve PKK, sol içi çatışmanın en büyük suçluları olmuşlardır ‘ diye yazıyor. Yürüyüş çevresinin bugünlerde yer yer saldırıya uğradığı doğrudur. Zaten bu konu, platformun gündemine de gelmiştir. PKK gençliğinin yaptığı iddiasıyla gündeme taşınan saldırılar ve çözüm yolları konusunda Devrimci Hareket, platformun bir üyesi olarak gerekli rolü almıştır. Buna rağmen ve bugün çok daha sıcak ilişkileri gerektiren bir hassasiyet hali ihtiyaç haline gelmişken, Yürüyüş’ün sürece olumsuz etkiler yapacağı çok açık olan bu türden yayınlar yapması; akla, ‘gelişmelerden grupsal yarar damıtmak’ gibi tehlikeli bir yönelimi getiriyor …” (Devrimci Hareket, Sayı:21)
… Türk Solu ve şiddet üzerine okumak için…
Etrafınızda “ben solcuyum” diyen kaç kişi var? Birgün Ya da Cumhuriyet Gazetesi, Türk Solu Dergisi okuyan? Yürüyüşlerde Marx, Lenin, Deniz Gezmiş ve Atatürk posterlerini yanyana taşıyan kişileri tanıyor musunuz? İşçi sendikalarında aktif rol oynayan dostlarınız var mı? Bu insanlar hasretle beklediğimiz sol muhalefeti kuramadılar bir türlü. Neden?
Marxist ve Marxçı (Marx’a dair ama marxist olmayan) miras ile yüzleşmedi Türk solcuları. Oysa Marx anlaşılmadan hiç bir sol projenin anlaşılmasına da imkân yok. Leninist, Stalinist, Maoist… Hatta Kuzey Avrupa’nın sosyal demokrat modellerini de çözemezsiniz. Marx’ın bıraktığı yerden devam edenleri anlamak için de gerekli bu okuma; dünya soluna bugünkü şeklini veren düşünürleri anlamak için: Rosa Luxemburg, Ernst Thälmann, Georg Lukács, Max Adler, Karl Renner, Otto Bauer, Walter Benjamin, Jürgen Habermas,… Buradan indirebilirsiniz.
Kendini « sol » olarak tarif eden hareketler hiç olmadıkları kadar zayıf ve bölünmüş bir tablo çiziyorlar bugün. Türk Solu Dergisi’nin ırkçı söylemlerinden CHP’nin darbe çağrılarına uzanan bir kafa karışıklığı hakim. Muhalefet boşluğunun müzmin bir hastalığa dönüştüğü şu dönemde Türk solu bu boşluğa talip olabilir mi? Daha önce Dikkat Kitap kategorisinde yayınladığımız Pozitivizm Eleştirisi gibi bu kitap da Türkiye’deki sola tarafsız bakan bir çalışma. İyimser görüşler kadar geçmişe dönük ağır eleştiriler de var. İlginize sunduğumuz 82 sayfalık bu kitap Türkiye’deki “sol” grupların sorgulamalarına, projelerine ışık tutmak amacıyla derlenmiş makalelerden oluşuyor. Kitabı buradan indirebilir ve paylaşabilirsiniz. Ele alınan başlıca konular: Solda özgürlükçü hareketler, 68 Kuşağı, Devrimci sol, Kemalizm, ulusalcı sol akımlar, Sol ve İslâm, Cumhuriyet Gazetesi.
Sosyalizm İslam’a uyar mı? (Tartışma)
Bir yanda zekât üzerinden eşitlikçi bir İslâm yorumu yapan anti-kapitalist Müslümanlar. Diğer tarafta bir türlü iktidar olamayan, sosyalizmi bilmeyen, kemalizmi demokrasi zanneden devletçi, hatta darbe yanlısı bir Türk solu.
Türk solu geçmişiyle yüzleşemekten korkuyor. Solcunun solcuyu katlettiği 1 Mayıs 1977 bir tabu. Deniz Gezmiş’in ulusalcı duruşunu da eleştiremiyorlar. Evet… Türk solcuları iktidara yürümek için bir koltuk değneğine muhtaçlar. Peki ya İslâm? Sosyalizm İslâm’a ne kazandırabilir? Sosyalist devletlerin Müslümanlara yaptığı onca eziyetten sonra Müslümanlar sosyalizm ile ittifak yapabilir mi? Derin Düşünce okurları tartıştılar, biz de kitaplaştırdık. Buradan indirebilirsiniz.
1 Yorum
Yazan:hadi Tarih: Oca 14, 2015 | Reply
TAMAM TÜRK SOLU ÖYLEDE SİZDE DANSÖZ GİBİSİNİZ. NEREYE KIVIRDIĞINIZ BELLİ DEĞİL. SİZİN ADAMINIZ DAVUT FRANSAYA GİDİYOR IRAKTA İŞİDE TRİLYONLARCA YARDIM EDİYOR. SİZDE BURADA LİBERAL HAVA ÇALIP ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ VE 24 KANALI İLE BERABER ENTELLEKTÜEL HAVA BASIYORSUNUZ.
ARTIK BİRAZ VİCDAN SAHİBİ OLUN.BARİ KARAKTERİNİZ YOK BİRAZ ONURUNUZ OLSUN.
SİZLER GİBİLER YÜZÜNDEN İSLAMCI DENİLEN İNSANLARIN MÜNAFIKLIĞINDAN İĞRENİR OLDUM.