Sana “terörist” diyenler var ya işte asıl terörist onlar!
By Aylin do Nascimento on Şub 13, 2015 in Amerikan Saldırganlığı, Irkçılık, İslam, islamcilik, İslamofobi, Uygar(?) Batı
“… FBI’ın yayımladığı istatistiklere göre Müslümanlara yönelik nefret suçları her geçen yıl artıyor. 2009 yılında Müslümanlara yönelik 107 nefret suçu rapor edilmişken, bu rakam 2010 yılında 160, 2011 yılında ise 157’ye yükselmiş. İnsan hakları alanında Amerika’da faaliyet gösteren İslami sivil toplum kuruluşu The Council on American-Islamic Relations/ CAIR (Amerika-İslam İlişkileri Konseyi) 2013 yılı itibariyle İslamofobi’ye ilişkin bir rapor yayımladı. Korkuyu Yasalaştırmak: İslamofobi ve Amerika’daki Etkisi (Legislating Fear: Islamophobia and its Impact in the United States) başlıklı CAIR raporuna göre, İslamofobik yayınlar Amerikan toplumunda ve dünyanın birçok yerinde çoğulcu ve barışçıl bir ortam oluşmasına ciddi bir engel teşkil ediyorlar. Fransa İslamofobi ile Mücadele Derneği, Charlie Hebdo saldırısından sonra 7 Ocak-7 Şubat 2015’te 153 İslamofob saldırı kaydedildiğini duyurdu. Rapora göre, 2014’te önceki yıla göre %10 artışla 764 İslam karşıtı saldırı kaydedilmiş …” (Cemile Bayraktar/Yenişafak)
… Bu konuda okumak için…
Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.
İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında
“[…] Hakikatin muhatabı insanlardır, devletler değil. Hakikat bir iktidar söylemi olamaz ve bir iktidara uyruklaştırılamaz. Nitekim şu anda İran rejimi devrimci niteliğini yitirdiği gibi, uyguladığı abartılı ve akıl dışı baskılarla da, insanları giderek İslam dışı arayışlara itmekte. Aynı şeyleri Osmanlı’da ve tersinden Türkiye’de de yaşamadık mı?”
Böyle diyordu Ümit Aktaş kendisiyle yaptığımız röportajda. Müslümanlar “modern” bir dünyada Müslümanca yaşamanın yollarını arıyorlar Türkiye’de, iran’da, Mısır’da ve Avrupa’da, Amerika’da… Kâh demokratik yöntemler kâh devrimler, isyanlarla. Bu arayış bir çok faktörü hesaba katmayı gerektiriyor çünkü çok şey değişti 1400 yıldır: Teknoloji, ekonomi, toplumsal hayat.
Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Adı “İslâmî devlet” konsa bile dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle uygulanması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. Dahası iyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor.
21ci asırda Müslümanca yaşamak için İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri koruyup son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak kolay olmayacak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi – İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.