Evet, liberalizm demokrasiye aykırıdır
By my on Mar 21, 2015 in Ekonomi, Kapitalizm, Liberalizm
Kapital başka şey, kapitalizm başka
Yukarıda CEPR tarafından hazırlanmış bir grafik görüyorsunuz. Anlaşılması oldukça basit bir grafik bu. (Büyük görmek için tıklayın) ABD’de en zengin %1’lik nüfusun toplam gelirden aldığı payı ve önemli kanunların (ACT) gelir dağılımındaki etkisini gösteriyor.
Sendikalarla ve çalışma hayatıyla ilgili kanunlar (LABOR) en zengin dilimin payını düşürmüş. Gözden kaçmaması gereken iki noktadan birincisi borsa hilelerini engellemeyi hedefleyen SEC’in kuruluşu (1934). İkincisi ise bankaların kartelleşmesini frenleyen Glass Steagall kanunu (1933). Bu tedbirlerin 1929 krizinden sonra gelmesi elbette bir rastlantı değil. Ekonomik hayati kanunî çerçeveye oturtan bu düzenlemelere Amerikancada “regulation” deniliyor. Patronlar bunu sevmiyorlar ama açıkça söylemek yerine ekonomiye zarar verdiğini iddia ediyorlar. Bunun yerine istedikleri “deregulation” yani kanunî sınırların ortadan kalkması.
Bugün gibi geçmişte de gerek ABD’nin gerekse Avrupa’nın büyük endüstri patronları ve bankacılar kanunların üzerinde olmak istediler. Devlet onlara hizmet versin ama onlar maaş, vergi vs fazla ödemesinler. Kâr ederlerse onlara kalsın ama zarar edince devlet ödesin. 1929 ve 2008 krizlerinin ortak noktası da bu oldu.
Yine grafiğe dönersek 1980’lerden itibaren sermayenin devlet üzerinde artan gücünü görebiliriz. Tabi güç ve zenginlik sınırsız olmadığına göre kazanan %1 karşısında kaybeden bir %99 var, o da sıradan Amerikalı: Doğal felaketlerden sonra yüzüstü bırakılanlar, kapanan okullar ve hastahaneler, tamir edilmeyen köprüler, terk edilen kasabalar, sokakta yatan çocukların sayısındaki artış, yükselen şiddet olayları, engellilere, yaşlı ve yetimlere yapılan yardımlardaki kesintiler…
ABD Millî Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan bir rapora göre evsiz öğrencilerin sayısı bir milyonu geçmiş. 2010-2011 eğitim yılı için verilen bu rakam her sene %13’lük bir artış gösteriyor. Sokakta, otel odalarında, kiliselerde yatıp ertesi gün okula giden çocukların sayısının 2013 sonunda bir buçuk milyonu bulmuş. Bazı bölgelerde 30 kişilik bir sınıfta 25 evsiz çocuğa rastlamak mümkün. NCFH‘a göre ABD’de her 45 çocuktan biri evsiz. Ülke genelinde bir buçuk milyondan fazla çocuk otel odalarında, garajlarda, depolarda ve çadırlarda yaşıyor. Ülkenin en zengin eyaletlerinden biri olan Kaliforniya aynı zamanda evsiz çocuk yarışında da ilk 5’in içinde.
Elbette bir ülkedeki gelir dağılımının herkese eşit olması mümkün değil; sermaye onu işletmeyi ve çoğaltmayı becerenlerin elinde meşru şekilde toplanabilir. Ancak ABD ekonomisindeki mesele bu değil. Zengin %1 seçimleri kazanabilecek adaylara milyonlarca dolar bağış yapıyor, gazete-TV satın alıyor, lobiler yoluyla finans sektörünün kanunî denetimini engelliyor. Kısaca demokrasinin organları da sermayenin kontrolü altında. ABD sosyal haklarda 1910’lara geri döndü. Avrupa Birliği de benzeri bir yola girdi. Atlantik okyanusunun iki yakasına hakim olan rejim artık demokrasi değil plütokrasidir yani halkın gücü OUT, paran kadar konuş IN!
… Bazı gerçekler ve liberal yalanlar üzerine okumak için …
Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.
1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın”çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda.“Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.
Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitaptaliberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.
Liberalizm Demokrasiyi Susturunca
Halkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.
Atina’da, Roma’da, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor. Batı’da demokrasi geriliyor, yeni bir düzen kuruluyor. Alıp satma özgürlüğü nasıl oldu da halkı bankaların kölesi yaptı?
İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu. Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar. Siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.
Tam da bu yüzden Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar. Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı. Para bu süreçte kutsallaştı. Yine bu yüzden bankalar ve bankacılar ilahlaşarak hukukun üstüne çıkabildiler.
İşte bu fikrî zemindir sermayeyi aşırı büyüten, savcıları, hakimleri bile etkisiz hale getiren. Bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler… Peki 2008 ekonomik kriz süreci nasıl gelişti? Krizi tetikleyen ve büyüten ne oldu?
Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Yaklaşık 40-50 kişilik bir ekip. Kriz sürecinden zenginleşerek ve güçlenerek çıktılar. Banka kurtarma operasyonlarıyla halen zenginleşmekteler.
Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:
- Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler?
- “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?
- Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?