Elodie Stevenson’un Gerçek Hayatı / Frédérique Uidour
By Katrin Baskiotis on Nis 19, 2015 in Ben kimdir?, Kitap Alıntısı
“… Bastille, rue serpant, Paris’te yağmurlu bir eylül akşamı… Sıkıcı gerçeklerin bedava dünyasından yorgun, Elodie ve kocası eğlenceli yalanlar satın almak için gelmişlerdi bu sokağa. Rus illüzyonist Süper Alex tarafından kandırılmak için bilet aldılar. […] Sahnede içi su dolu dev bir akvaryum vardı. Süper Alex’in elleri, ayakları zincirlerle bağlandı, asma kilitler takıldı. Yardımcıları onu ayaklarından yukarı çekerek akvaryuma baş aşağı soktular ve kapağı kapattılar.
Her şey yolunda görünüyordu. 2 dakika… 3 dakika … Süper Alex’in hareketleri yavaşladı ve durdu. Yüzü morarmıştı. Yardımcıları büyük bir telaşla üst kapağı açmaya çalıştılar. Olmadı. Akvaryumun çeperini tutan klapeleri kırdılar. Süper Alex dışarı düşerken bütün su öndeki seyircilerin üzerine boşaldı. Arkaya açılan bir kapak gerideki dekoru devirdi. Bir anda kulis ve sahne birleşmişti. Zaman durmuş gibiydi, bir iki saniye kimse kıpırdayamadı. Kuliste derme çatma bir masa üzerinde yiyecekler ve şarap şişeleri duruyordu. Sabahlık giymiş bigudili bir kadın ayak tırnaklarını kesmekteydi. Pijamalı ufak bir kız kartonların üzerine yatmış uyuyordu. Alex’in yardımcıları suni solunum yapmaya çalıştılar. Küçük kız yerde yatan adamı görünce “Paapa! Paapa!” diyerek sahneye fırladı ve üzerine kapandı. Kadın Rusça bir şeyler söyleyerek geldi; çocuğu kucağına aldı ve kulise geri döndü.
Gösteri berbat olmuştu. İllüzyon beklerken dekor devrilmiş herkesin hayatına benzeyen sıradan, bedava bir gerçeklik görünmüştü. Yalan görmek için para verenler Gerçek’i görünce Gerçek’ten bozuldular. Elodie ve kocası gişeden parasını geri alan seyircilerin arasından geçip evlerine döndüler …” (Elodie Stevenson’un Gerçek Hayatı, Frédérique Uidour)
… Bu konuda okumak için …
“Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?”(Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)
Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Neden insan her hangi bir hayvan gibi, yeryüzünü bir eğlence merkezi, kendisini de bir turist olarak kabul edip yaşayamıyor? Bilerek, isteyerek bu yaşamı seçen insanları bir zaman sonra “bir şeyleri aşmak, bir şeylerin ötesine geçmek” çabasında görüyoruz.
Gerçek şu ki korkudan elleriyle yüzünü kapatan insan aynı zamanda parmaklarının arasından kendini korkutan şeyi görmek istiyor! Okuduğunuz bu basit cümle insanın yeryüzündeki dramının özeti. Acıklı bir durum. Zira parmaklarınızı kaparsanız güvenliktesiniz(!). Ama kalbinizin derinliklerinden gelen bir ses kendi kendinize yalan söylediğinizi fısıldıyor… Modern dünyanın para kazanma makinesi homo-economicus’a, “maymunlaşmış insana” alternatif bir insan tarifi yapmak için yazıldı bu kitap. Bu “derin insan” kendi etik zemini ve alternatif siyasî projeleriyle 21ci yüzyıla damgasını vurabilecek mi?
Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan, Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Aulagnier, Cyrulnik, Politis, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz.
Gurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”
Sigmund Freud insandaki gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmiş hissini sorgulayan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.
Garip / yabancı / tuhaf bir endişe bu. Yani örümcek korkusu ya da işsizlik endişesi gibi sebebi belli olan bir duygu değil. Korkuyorum ama neden korktuğumu bilmiyorum. Korkumun sebepsiz oluşu bana tuhaf geliyor; alışık olmadığım bir hal; kendi korkumu yadırgıyorum. Aslında bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada.
Nereden geliyor bu huzursuzluk hali? Neden insan istediklerini elde etse bile mutlu olamıyor? Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi, buz dağının görünen ucu mudur?
Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığa yine insan fıtratına dair cevaplar aramak için bulunmaz bir fırsat oldu “Das Unheimliche”. Ancak Freud’un bu eseriyle yetinmedik; diğer bazı kitaplarından, tez ve konferanslarından da alıntılar yaptık ve yorumladık: 1909’da Massachusetts Clark Üniversitesi’nde verdiği konferansların derlendiği Beş Psikanaliz Dersi, 1929’da yayınlanan Mutsuzluk Kültürü(Unbehagen in der Kultur), Uygarlık, Toplum ve Din (Zivilisation Gesellschaft und Religion -1926), Bir Yanılsamanın Geleceği (Die Zukunft einer Illusion – 1927),“Kültürel” Cinsel Ahlâk ve Çağdaş Sinir Hastalığı (Die «kulturelle» Sexualmoral und die moderne Nervosität –, 1908) Totem ve Tabu(Totem und Tabu – 1912), Savaş ve Ölüm Zamanları Üzerine (Zeitgemäßes über Krieg und Tod – 1915) ve nihayet 1921’de yayınlanan Sosyal Psikanaliz ve Ego(Massenpsychologie une Ich-Analyse)
Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.