RSS Feed for This Post

Öldüresiye inanmak…

siddet-inanc“İyiliği emretmek, kötülükten nehyetmek” dinin en asli düsturlarından biri. Bir iyilik yapmak, somut bir hedefe doğru insan etkinliğinin bilinçli bir yönelimini gerektirir. Kötülükten uzak durmakta/tutmakta ise, bir şeylerin yapılmaması belli kurallar ve maddi/manevi müeyyideler ile ortaya konur; bunların dışındaki olanaklı başka her türlü eylem için ise geniş bir hareket alanı bırakılır. Kötülükten sakınmak kişiyi çemberin içinde tutar, iyilik yapmak ise kişinin çemberin merkezine doğru hareket etmesine yardımcı olur. İslam’da insanın kendisini bir kötülüğü işlemekten alıkoyması, çok sayıda iyilik yapmaktan efdaldir. Yani çemberin içinde kalmak, merkeze doğru hareket etmekten daha öncelikli bir görevdir.

inanc-fanatizm-siddetHayek, Mandeville’den aldığı ilhamla, kendiliğinden oluşan kurallar ile biçimlenen toplum düzeninin en iyi düzen olduğunu savunur. Bu kurallara soyut kurallar ismini verir. Soyut kurallar, insan etkinliğine içkin olan, ancak bireylerin bilincinde olmadan, farkına varmadan uydukları kurallardır. Somut hedefler doğrultusunda oluşturulan kurallar yapılması gerekeni belirtir; dolayısıyla eylemin bu hedefe ulaşacak biçimde düzenlenmesini gerektirir. Bu hedefe ulaştırma dışındaki tüm insan etkinliği kısıtlanmış, sadece belirlenmiş amaca götüren tek bir eylem icbar edilmiş olur. Bu yüzden Hayek, soyut kurallara dayalı, yani sadece yasakları çizildikten sonra geri kalan tüm insan eylemlerine imkân tanıyan toplumsal düzenin, somut hedefler doğrultusunda sadece belirli eylemleri olanaklı kılan kurallara dayalı düzenden çok daha özgürlükçü olduğunu savunur.

Böyle bir toplum düzenini tercih edilir kılan felsefi mantık ile İslam’da kötülükten sakınmanın iyilik yapmaktan efdal oluşu arasında bir paralellik kurmak mümkün gözükmekte. Sayıları daha az olan yasakların ön plana çıkarılarak bireylere tanınacak özgürlük alanının genişliği, sadece iyilik yapılması için belli eylemlere yönelten kuralların vereceği özgürlük alanından daha fazladır. Dünyaya düşmeden önce Adem babamıza (a.s.) cennette tanınan özgürlük alanı da buna benziyor; “Şu ağaca yaklaşma da ne diliyorsan yap.” şeklinde ifade edilebilecek bir talimatname ile karşı karşıyaydı, Hz. Adem. Bir tek yasakla kayıtlı sınırsız bir hareket serbestisi tanınmıştı.

İslam’ın ahlak eğitimi içerisinde yasaklardan kaçınmanın farzları yapmaya göre, insanları kötülükten uzak tutmayı sağlamanın iyiliğe yönlendirmeye göre daha öncelikli oluşunun sebebi belki de sağlanan bu özgürlük alanı ile ilgilidir. Tebliğ vazifesinde önce yanlış ve yasak olan benimsetildikten sonra, yani kişi bir şekilde önce çember içinde tutulabildikten sonra, geniş bir özgürlük alanına sahip olan kişinin belirli niyetler doğrultusunda iyilik yolunda yürümesinin daha kolay olacağını söyleyebiliriz; makbul ve tavsiye edilen yol da budur. Sadece “iyi’likleri ve emirleri” olan bir inanç sisteminin, ideolojinin veya rejimin başarılı olma ihtimali çok düşüktür. İnsanın, öğretisinde “yapılmaması gerekenlerin” de olduğu (ve bunların da öncelikli olduğu) bir düzen içinde huzurlu yaşama ihtimali, sadece “yapılması gerekenlerin” mevcut olduğu bir sisteme göre çok daha yüksektir.

Günümüzde rahatça başkasının yaşam hakkına kasteden ve çok kolaylıkla totalitarizme sapan, en bariz vasfı şiddet motifi olan dini hareketlerin varlığını bu noktadaki anlayış noksanlığında aramak gerekiyor sanırım. Her daim bir başkasına uyulması gereken emirler yağdıran dini anlayışın/anlayış sahiplerinin bu açıdan da bir kritiğe tabi tutulmaları faydalı olabilir. Dinin kaynak metinlerinden olası tek bir yaşam biçimi ve tek bir yorum çıkardıktan sonra, bunu geri kalan herkese şiddetle dayatmaya çalışan hareketlerin sergilediği vahşet gözler önündeyken bu kritiğin yapılmasının ne kadar elzem olduğu ortadadır.

siddet-din-fanatizm

E-kitap okumak için…

Senin tanrın çok mu yüksekte?

senin-tanrin-cok-mu-yuksekte

Güzel olan ne varsa İnsan’ı maddî varoluşun, bilimsel determinizmin ötesine geçirecek bir vasıta. Sevgilinin bir anlık gülüşü, ay ışığının sudaki yansıması, bir bülbülün ötüşü ya da ağaçları kaplayan bahar çiçekleri… Dinî inancımız ne olursa olsun hiç birimiz güzelliklere kayıtsız kalamıyoruz. Etrafımızı saran güzelliklerde bizi bizden alan, yeme – içme – barınma gibi nefsanî dertlerden kurtarıp daha “üstlere, yukarılara” çıkaran bir şey var. Baş harfi büyük yazılmak üzere Güzel’lik sadece İnsan’a hitab ediyor ve bize aşkın/ müteâl/ transandan olan bir mesaj veriyor: “Sen insansın, homo-economicus değilsin”.

İşte bu yüzden “kutsal” dediğimiz sanat bu anlayışın ve hissedişin giriş kapısı olmuş binlerce yıldır. Tapınaklar, ikonalar, heykeller insanları inanmaya çağırmış. Ancak inancı ne olursa olsun bütün “kutsal sanatların” iki zıt yola ayrıldığını, hatta fikren çatıştığını da görüyoruz:

  • Tanrı’ya benzetme yoluyla yaklaşmak: Teşbihî/ natüralist/ taklitçi sanat,
  • Tanrı’yı eşyadan soyutlama yoluyla yaklaşmak: Tenzihî/ mücerred sanat.

Kim haklı? Hangi sanat daha güzel? Hangi sanatçının gerçekleri Hakikat’e daha yakın? Bu çetrefilli yolda kendimize muhteşem bir rehber bulduk: Titus Burckhardt hem sanat tarihi hem de Yahudilik, Hristiyanlık, İslâm, Budizm, Taoizm üzerine yıllar süren çalışmalar yapmış son derecede kıymetli bir zât. Asrımızın kaygılarıyla Burckhardt okyanusuna daldık ve keşfettiğimiz incileri sizinle paylaştık.Buradan indirebilirsiniz.

Öteki Sinemanın Çocukları

oteki-sinemanin-cocuklariYakında sinemanın bir endüstri değil sanat olduğuna kimseyi inandıramayacağız. Zira “SinemaEndüstrisi” silindir gibi her şeyi ezip geçiyor. Sinema ürünleşiyor. Reklâm bütçesi, türev ürünlerin satışı derken insanlar otomobil üretir gibi film ÜRETMEYE başladılar. Belki en acısı da “sinema tekniği” öne çıkarken sinema sanatının unutulması. Fakat hâlâ “iyi bir film” ile çok satan bir sabun veya gazozun farkını bilenler de var. Çok şükür hâlâ ustalar kârlı projeler yerine güzel filmleryapmaya çalışıyorlar. Derin Düşünce yazarları da “İnsan’sız Sinema Olur mu?” kitabından sonra yeni bir sinema kitabını daha okurlarımıza sunuyorlar. “Öteki Sinemanın Çocukları” adlı bu kitap 15 yönetmenle buluşmanın en kolay yolu: Marziyeh Meshkini, Ingmar Bergman, Jodaeiye Nader Az Simen, Frank Capra, Dong Hyeuk Hwang, Andrey Rublyov, Sanjay Leela Bhansali, Erden Kıral… Buradan indirebilirsiniz.

kitap-tanitan-kitap-6Kitap Tanıtan Kitap 6

Bir varmış, bir yokmuş. Mehtaplı bir eylül gecesinde Ay’a bir merdiven dayamışlar. Alimler, yazarlar, şairler ve filozoflar bir bir yukarı çıkıp oturmuşlar. Hem Doğu’dan hem de Batı’dan büyük isimler gelmiş: Lev Nikolayeviç Tolstoy, René Guénon, Turgut Cansever, El Muhasibi, Şeyh-i Ekber, Cemil Meriç, Arthur Schopenauer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Mahmut Erol Kılıç… Sadece bir kaç yer boş kalmış. Konuklar demişler ki “ başka yazar çağırmayalım, bu son sandalyeler bizim kitabımızı okuyacacak insanlara ayrılsın”. Evet… Kitap sohbetlerinden oluşan derlemelerimizin altıncısıyla karşınızdayız. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

sen-insansinSen insansın, homo-economicus değilsin!

Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz AdamJames Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor.  Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…

Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.

kapak-kucuk-2Gözle dinlenen müzik: Tezyin

Batı sanatı her hangi bir konuyu “güzel” anlatır. Bir kadın, batan güneş, tabakta duran meyvalar… İslâm sanatının ise konusu Güzellik’tir. Bunun için tezyin, hat, ebru… hatta İslâm mimarîsi dahi soyuttur, mücerred sanattır.

Derrida, Burckhardt, Florenski ve Panofski’nin isabetle söylediği gibi Batılı sanatçı doğayı taklid ettiği için, merkezi perspektif ve anatomi kurallarının hakim olduğu figüratif eserler ihdas eder. Bu taklitçi eserler ise seyircinin ruhunu değil benliğini, nefsini uyandırır. Zira kâmil sanat tabiatı taklid etmez. Sanat fırça tutan elin, tasavvur eden aklın, resme bakan gözün secdesidir. Tekâmül eden sanatçı (haşa) boyacı değil bir imamdır artık. Her fırça darbesi tekbir gibidir. Zahirde basit motiflerin tekrarıyla oluşan görsel musiki ile seyircilerin ruhu öylesine agâh olur ki kalpler kanatlanıverir. Müslüman sanatçı bu yüzden tezyin, hat, ebru gibi mücerred sanatı tercih eder. Güzel eşyaları değil Güzel’i anlatmak derdindedir. Çünkü ne sanatçının enaniyet iddiası ne de seyircinin BEN’liği makbul değildir. Görünene bakıp Görünmez’i okumaktır murad; O’nun güzelliği ile coşan kalp göğüs kafesinden kurtulup sonsuzluğa kanat açar.

Tezyinî nağmeleri gözlerimizle işitmek için yazıldı bu e-kitap. John locke gibi bir “tabula rasa” yapmak için değil Hz. İbrahim (as) gibi “la ilahe” diyebilmek için. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin