Fayda / utility / utilité / فائدة
By my on May 29, 2015 in Derin Lügat, Ekonomi, Liberalizm
İyilik değildir. Fayda alanı tatmin eder; iyilik ise vereni mutlu eder. Fayda kısa sürer. Mutluluk ise uzun. Fayda ölene kadardır. İyilik tasavvuru ise ölümden sonrasını da ihata eder. (Bkz. Mutluluk / Tatmin / Bonheur /Satisfaction / سعادة)
Nedir?
Mikro-ekonomide öğretilen kavramlar içinde en önemlilerinden biri “fayda” (ing. utility) . Bu fayda bireyin tüketeceği mal veya hizmetten elde edeceği memnuniyettir, tatmindir. Ama ekonomik fayda günlük hayattaki “faydalı” şeyler gibi değil her zaman. Meselâ bir paket sigara ekonomik olarak “faydalı”. Adam para verip satın alıyor ya; şeker hastası bile olsanız bir tepsi baklava size “faydalıdır”… Yersen!
Gayet normal. Ekonomik hesapla ağaç kesmek ve denizi kirletmek de “faydalıdır” yeter ki para getirsin. Ekonominin amacı insan sağlığını ya da çevreyi korumak değil ki! Özetle parası olan, satın alma niyetinde olan bir tüketici kendisi için piyasada ne satın alırsa o şey/hizmet o tüketici için faydalıdır. İntihar etmek isteyen için yağlı urgan “faydalıdır”. Kiralık katiller ve fahişeler de “faydalıdır”. Sefalet içindeki insanlar organ mafyasına böbreklerini satsalar böbrek fiatları düşer meselâ. Piyasa bu. Daima işler. Kalplere, doğum tarihlerine ve düşlere aldırmaz.
Piyasa bir makine. Renksiz, kokusuz, milletsiz, dinsiz, ilkesiz, yasaksız, mecburiyetsiz ve ahlâksız. Çünkü var olma sebebi ARZ ve TALEP‘i buluşturmaktan ibaret. Ekonomik anlamda “faydalı” olan her şey fiyatı ödendiğinde el değiştirebilir. Bunun için ne liberalleri ne de ekonomistleri suçlayamazsınız. Hani derler ya, “arz-talep meselesi”. Ama zannedilenin aksine ARZve TALEP birbirini dengelemez her zaman. Bu liberal bir dogma, liberalizme dair mitolojik bir inanç. Neden?
Yedikçe acıkıyorum!
Mikro ekonomi konularından biri olan “marjinal fayda” analizinden bahsedelim. Bu sonuncu (birimin) tüketimin toplam hazza etkisidir. Yani iki porsiyon yoğurtlu İskender yedikten sonra üçüncü bir tabak size bedava bile verilse yemekte zorlanırsınız değil mi? Zaten ikinci tabağın verdiği haz birinciden azdır. Böyle böyle hazzınız azalır ve tüketmeye mecbur edilirseniz son birimler negatif haz yani sıkıntı verir. Üst üste 10 tabak yoğurtlu İskender yediğinizi düşünün. 10cu İskender’in negatif faydası (ızdırabı) ne büyük olacaktır!
Ya liberalizm? Fayda üzerine bir siyasî sistem kurulabilir mi?
Liberallerin göreceli ahlâkı aslında ahlâksızlıktır. Liberalizm kötü ahlâklıdır demiyorum, su nasıl renk-siz, hava nasıl koku-suz ise liberalizm de öyle ahlâk-sızdır diyorum. Çünkü fayda kavramı sadece tüketicilerin piyasa içindeki davranışlarını modellemek için “faydalı”. Ama iyilik, erdem ve ahlâk gibi parayla ölçülmeyen değerlerin yerini tutamaz. Faydayı merkeze alacak biçimde ekonomik modeller, siyasî kuramlar geliştirenlerin çuvallaması bu yüzden. Üstelik her mal/hizmet mideye gitmez. Mideyi doldurmak dışında bazı şeyler vardır ki tadına doyulmaz,(kimi) insanın “yedikçe yiyesi” gelir. Bu şeylerde Kantitatif Estetik vardır. Yani adamı doyurup bıktırmak şöyle dursun, ne kadar çok olursa o kadar çekicidirler. Meselâ para, altın, lüks mallar böyledir. Tonla parası olsa bile insan daha fazlasına itiraz etmez. Eflatun’dan Georg Simmel’e, Marx’tan Arendt’e kadar bir çok düşünür bu noktaya işaret etmiştir. (Bkz. Kötülük’ün zıddı İyilik değildir):
Faydacı eko-politik bir perspektifte azınlıklara uzun süre zulüm yapılabilir. Çoğunluğun keyfine zarar vermediği müddetçe sistem bu zulme direnmez. Meselâ ABD’de zencilerin oy kullanması, üniversiteye gitmesi uzun yıllar engellendi. Bugün dahi zenci öldüren Amerikalı polisler hızla beraat ediyorlar. Kısacası maddî değerler ile manevî değerlerin aynı piyasada işlem görmesi son derecede tehlikelidir:
“… Piyasa’nın ihtiyaçlarıyla insanların ihtiyaçlarını karşı karşıya getirirseniz elbette Piyasa bireyleri ezip geçer. Somut olarak? İnsan’a saygılı şirketler paraya saygılı şirketlerle rekabet edemez. Zira tersine bir açık arttırmadır Piyasa. Para uğruna en fazla fedakârlık yapanın kazanacağı bir yarış. İnsan’a, çalışmaya saygı PİYASA tarafından cezalandırılır. Neticeye (=kâr) saygı ödüllendirilir …”(Liberalizmin kusurları(2): Çalışan bireyleri intihara sürükler)
Tavsiye e-kitap
… Bazı gerçekler ve liberal yalanlar üzerine okumak için…
Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içindeliberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARIda var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.
1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın”çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda.“Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.
Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitaptaliberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.
Liberalizm Demokrasiyi Susturunca
Halkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.
Atina’da, Roma’da, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor. Batı’da demokrasi geriliyor, yeni bir düzen kuruluyor. Alıp satma özgürlüğü nasıl oldu da halkı bankaların kölesi yaptı?
İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu. Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar. Siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.
Tam da bu yüzden Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar. Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı. Para bu süreçte kutsallaştı. Yine bu yüzden bankalar ve bankacılar ilahlaşarak hukukun üstüne çıkabildiler.
İşte bu fikrî zemindir sermayeyi aşırı büyüten, savcıları, hakimleri bile etkisiz hale getiren. Bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler… Peki 2008 ekonomik kriz süreci nasıl gelişti? Krizi tetikleyen ve büyüten ne oldu?
Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Yaklaşık 40-50 kişilik bir ekip. Kriz sürecinden zenginleşerek ve güçlenerek çıktılar. Banka kurtarma operasyonlarıyla halen zenginleşmekteler.
Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:
- Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler?
- “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?
- Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?
5 Trackback(s)