Diktatör / Dictator / δικτάτορας / دكتاتور
By my on Haz 27, 2015 in Derin Lügat, Diktatörlük, Ekonomi, Liberal Totalitarizm
Halkını ezen zorba devlet başkanı değil.
Nedir?
“… Düşmanlarımız gerçekten aptal. Bize “düşman” diyorlar, hâlbuki gerçek düşman onlar! …”
Diktatörlük tıpkı “düşman” gibi göreceli bir kavram. (Bkz. İndî / Sübjektif / Objektif / ذاتي) Pinochet, Gbagbo, Saddam, Kaddafi, Esad gibi bir çok insan uzun süre “diktatörlük” yaptıktan sonra Batı’nın diktasına boyun eğmiş ve “vizyon sahibi reformcu” ilân edilmiş. Kaddafi ve Saddam gibi bazıları sonradan Batı’ya kafa tutmuş ve yeniden “diktatör” olmuşlar. Neden böyle oluyor?
Londra, Washington ve Paris’e itaat etmeyen her lider “diktatör” ilân ediliyor, adet bu. Batılı firmalar bir ülkeyi sömürmekte zorluk çekince “ulusal güvenlik” bahanesiyle devletin gücünü, hatta ordusunu oyuna dahil ediyorlar. Eğer karşılarında güçlü bir lider değil de bütün kurumlarıyla hatta halk desteğiyle direnen bir ülke varsa ona “emperyalist” deniyor. (Bkz. Amerikanca / اللغة الأمريكية) Meselâ Rusya Doğu Avrupa’da Çin ise Asya ve Afrika’da “yayılmacı, emperyalist” olmakla suçlanıyor. Ama aynı coğrafyalarda Amerikan, İngiliz ve Fransız şirketleri rahat iş yapamadıkları zaman darbe ve soykırım yapsa bile buna “özgürleştirme” deniyor. (Bkz. Iraq Liberation Act of 1998, Benjamin A. Gilman) Şayet Batılı bir lider bu şirketleri hukuk çerçevesine dahil etmek isterse “komünist” ya da “faşist” damgası yiyor. Şirketlerin sözcülüğünü de genellikle liberaller yapıyor. Meselâ liberal düşünür Hayek’in Şili’li bir gazeteciye söylediği şu sözleri hatırlayalım:
“Şahsen liberal bir diktatörü liberal olmayan demokratik bir hükümete tercih ederim” (“Personally I prefer a liberal dictator to democratic government lacking liberalism.”)
Kısacası temel mesele ticaret ve yatırım konusunda Batı sermayesine engel olmak ya da olmamak. (Her başarılı diktatörün arkasında bir Batı ülkesi vardır!) Yeraltı zenginliklerini Batı’ya peşkeş çeken, onlardan vergi almayan, hesap sormayan liderler IMF ve Dünya Bankası’ndan yahut doğrudan Batı ülkelerindeki kamu fonlarından (Fransa’daki COFACE gibi) milyarlarca dolar borç alabilirler. Nakit para hiçbir zaman yer değiştirmiyor tabi; sadece el değiştiriyor. Borç ise sadece kâğıt üstünde. Bu borçlanma sayesinde Batı’dan silah alan “vizyon sahibi reformcular” Paris, Londra ve Washington’da kamu parasının savunma sektöre (hiç masrafsız) kaymasını sağlıyor. Yani Batıda demokrasi ¨halkın parasını kendi şirketlerine kaptırıyor. (Bkz. Sissi’nin Fransa’dan aldığı 5 milyar dolar kredi ve silahlar) Diğer yandan Diktatör… pardon vizyon sahibi reformcu silah aldığı için komşularını da silah almaya mecbur ediyor. Ülkesini yüksek faizle 20-30 yıllığına borçlandırdığı için ülke ancak faizleri geri ödüyor, anapara hiçbir zaman geri ödenemiyor ve çark böyle dönüyor. (Bkz. Kazakistan’ın dış borcu)
Sonuç
Hürriyet kavramına bakışı para ve şiddet ile sınırlı olan Batı kendine direnenleri “diktatör” ilân ediyor. Batıya direnen her lider adil ve iyi bir lider olmayabilir ama “diktatör” etiketinin bu iyilikle bir ilgisi yok. Batılı şirketler için söz geçiremedikleri dik başlı bir zorba ya da demokratik hukuk devleti aynı derecede tehlikeli:
“Piyasa’nın iç dengelerine ve özel mülkiyete saygı bireyi bağlayan yegâne kural olmalıdır. Piyasa’nın vatandaşlarca yapılacak kanunlarla düzenlendiği demokrasi bireysel özgürlükler için bir tehlikedir.“( Hayek , Law, Legistlation and Liberty, 1973)
Tavsiye makale
Tavsiye Derin Lügat Maddeleri
- Özgürlük / Hürriyet / Serbestlik / Liberty / Freedom / الحرية
- Değer / Kıymet / Value / Valeur / قيمة
- Amerikanca / American Language / اللغة الأمريكية
- Medeniyet / Şehir / Cité / Civilisation / المدنية / الحضارة
- Kötülük / mal / evil / شر
- Hak / Right / Droit / حق
Tavsiye e-kitap
Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?
4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.
Dünyada da tuhaf şeyler oldu:
- Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
- Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.
“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:
- Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
- Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri çekmeye mi çalışıyor?
- Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?
Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.
Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.
Liberalizm Demokrasiyi Susturunca
Halkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.
Atina’da, Roma’da, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor. Batı’da demokrasi geriliyor, yeni bir düzen kuruluyor. Alıp satma özgürlüğü nasıl oldu da halkı bankaların kölesi yaptı?
İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu. Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar. Siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.
Tam da bu yüzden Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar. Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı. Para bu süreçte kutsallaştı. Yine bu yüzden bankalar ve bankacılar ilahlaşarak hukukun üstüne çıkabildiler.
İşte bu fikrî zemindir sermayeyi aşırı büyüten, savcıları, hakimleri bile etkisiz hale getiren. Bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler… Peki 2008 ekonomik kriz süreci nasıl gelişti? Krizi tetikleyen ve büyüten ne oldu?
Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Yaklaşık 40-50 kişilik bir ekip. Kriz sürecinden zenginleşerek ve güçlenerek çıktılar. Banka kurtarma operasyonlarıyla halen zenginleşmekteler.
Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:
- Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler?
- “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?
- Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?
3 Yorum
Yazan:emre Tarih: Haz 27, 2015 | Reply
sürekli olan ve gelişen sorunlardan ve o sorunların analizinden bahsediliyor.şimdiye kadar sadece çözümleme yazıları okuyoruz. peki ne yapmalı hangi usul ve esaslara göre nasıl bir sistem kurulmalı. yanlışı analiz etmek başarılı bir yaklaşım fakat doğru nasıl sistematikleştirilir.
Yazan:my Tarih: Haz 27, 2015 | Reply
Selamlar Emre Bey,
Bu sözlerinize cevaben: “sürekli olan ve gelişen sorunlardan ve o sorunların analizinden bahsediliyor.şimdiye kadar sadece çözümleme yazıları okuyoruz”
Diyorum ki 3 asırlık bir analiz tembelliğinden çıkıyoruz. Batının sömürdüğü coğrafya hemen eyleme geçmek isteyen (veya zorunda olan) insanlarla dolu. Tahlil yapılmadığı için manipülasyon kolay.
Demişsiniz ki “peki ne yapmalı hangi usul ve esaslara göre nasıl bir sistem kurulmalı”
Kanaatimce karmaşık sorunların basit çözümleri olamaz. Kırık bir ayak alçıya alınır ama bütün vücudu sarmış bir kanser vakasının tek ve basit bir çaresi yok. Çare olacağı kesin değil; bulunsa bile ızdırapsız ve hızlı olma ihtimali yok.
Belki de sıkıntımız şurada: “ fakat doğru nasıl sistematikleştirilir.”. Eğer sistematik, bilimsel, tepeden inme bir doğru” bize DİKTe edilirse bu gerçek DİKTatörlük olur.
“Sistem” ile iyi, doğru ve güzeli otomatik pilota bağlamak istersek sadece faşizme gideriz.
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Haz 29, 2015 | Reply