Gösteri Toplumu / Guy Debord
By Ayla Chignardet on Haz 30, 2015 in Kitap Alıntısı, medya, Toplum
“… Gösteri, mevcut düzenin kendisi hakkında verdiği kesintisiz söylev, onun övgü dolu monoloğudur. Yaşam koşullarının totaliter yönetimi döneminde iktidarın kendi portresidir. Gösteri ilişkilerindeki fetişist katıksız nesnellik görünüşü, bu ilişkinin insanlar ve sınıflar arasındaki ilişki olma özelliğini gizler: Sanki ikinci bir doğa kaçınılmaz yasalarıyla çevremize hükmediyormuş gibidir. Ama gösteri, doğal bir gelişme olarak düşünülen teknik gelişmenin zorunlu bir ürünü değildir. Tam tersine, gösteri toplumu kendi teknik içeriğini seçen biçimdir. En ezici yüzeysel tezahürleri olan kitle iletişim araçlarının sınırlı görünümü altında ele alınan gösteri, basit bir aletler toplamı olarak toplumu istila ediyormuş gibi görünse bile bu aletler aslında hiç de yansız değildir, aksine gösterinin bütüncül öz devinimine elverişli olan araçlardır. Eğer böyle tekniklerin geliştiği çağın toplumsal ihtiyaçları sadece bu teknikler dolayısıyla tatmin edilebiliyorsa, eğer bu toplumun yönetimi ve insanlar arasındaki bütün bağlantılar artık sadece bu anlık iletişim gücünün aracılığıyla uygulanabiliyorsa bunun nedeni bu iletişimin temelde tek yanlı olmasıdır; bu iletişimin yoğunlaşması, belirlenmiş bu yönetimin sürmesini sağlayan araçların var olan sistemin yönetiminin elinde toplanmasına denk düşer. Gösterinin genelleşmiş bölünmesi modern devletten, yani toplumsal iş bölümünün ürünü ve sınıf tahakkümünün organı olan toplumdaki genel bölünme biçiminden ayrı değildir …”
Tavsiye okuma:
Guy Debord’un Gösteri Toplumu (fr. Société du Spéctacle) adlı eserinden bahseden kitap sohbeti:
Georg Simmel’in “Büyük şehir ve zihinsel yaşam” (Alm. Die Großstädte und das Geistesleben) adlı kitabı üzerine iki sohbet:
… Bu konuda okumak için…
Aydın kimdir? Muhafaza’nın ve Değişim’in kimyası
“Aydın konusu gerçekten sorunlu görülüyor. Her ideoloji, her grup kendi liderini, kahramanını aydını ilan ediyor çünkü. Tam da bu sebeple tanımından önce başka bir sıfata daha ihtiyaç duyuluyor: Reformist aydın, muhafazakaraydın, Kürt aydını, Türk aydını, vs.. […] Kısacası “aydın olmak” hem toprak(toplum) hem de tohum(aydın) gibi üzerinde durulup incelenmesi yazılıp çizilmesi gereken bir kavram. Değişimin adresi kabul edilen Aydın’ın tanımı konusunda muhafazakar olunabilir mi?”
Böyle diyordu kıymetli bir yorumcumuz. Gerçekten de TARAFSIZ bir aydın tarifi yapmak zor. Karanlık cahilliğin ve Kötü’nün, ışık ise aklın, bilginin ve İyi’nin rumuzu. Yani akıl ve ilim ile İyi, Güzel ve Doğru‘ya yaklaşılacağını herkes kabul ediyor. Ama her grubun kendi “ışığı” ile AYDIN-laNmayı ve AYDIN-laŞmayı tercih ettiği bir dünyada yaşıyoruz. “Ötekilerin” ışıkları ya gözümüzü kamaştırıyor ya da yeterince AYDIN-laTmıyor, uymuyor “bize“…
Osmanlı’nın son dönemlerinde ve Cumhuriyet Türkiye’sinde ithal ışıklarla aydınlandıkça halkından uzaklaşan bir aydın(?) grubu çıktı ortaya. Aydın sendromu diyebileceğimiz müzmin bir depresyona girdi bu insanlar ve hâlâ da oradalar. Suzannur Başarslan‘ın Hilmi Yavuz’dan aktardığı ifadeyle“kendi insanına, giderek kendi’ne ‘ne tuhaf insanlar bunlar- ne garip ülke burası!’ diye bakmak; -kendi’ni öteki olarak görmek!”
Okuyacağınız 130 sayfalık bu kitapta modernleşme sürecinde Aydın’ı ve Aydınlanma’yı sorgulayan bakış açıları bulacaksınız. Ama teori ile yetinmeyen, fikrin eyleme dönüşmesini, Cumhuriyet’i, demokrasiyi ve sivil itaatsizlik olgusunu da sorgulayan yazılar bunlar. Buradan indirebilirsiniz.
Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu? Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk… Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesiminieğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda“gazeteci gibi”gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor… Buradan indirebilirsiniz.