Akşam Toplantıları / Nikolay Vasilyeviç Gogol
By Dursun Kackar on Ağu 17, 2015 in edebiyat, Kitap Alıntısı
“… İnsanoğlu için öç almayı isteyip de alamamaktan büyük acı yoktur. […] Ruhumuzun güzel; ama geçici konuğu sevinç de öyle uçup gitmez mi? Tek bir ses neşeyi anlatma çabasını sürdürmez mi boşuna? Kendi yankısında hüznü, boşluğu duymaya başlamıştır artık bu ses, sonra o da susar. Coşkun, hür gençliğin canlı arkadaşları da birbiri ardından yok olmaz mı öyle? Sonunda yapayalnız bırakmazlar mı arkadaşlarını? Geride kalandır üzülen! Yüreği keder, hüzün doludur, teselli bulamaz bir şeyde. […] Uzak bir çağlayanın sesini dinlediğiniz olmuştur sanırım. Bir huzursuzdur çevre, uğuldar durur. Olağanüstü, anlaşılmaz sesler dalga dalga geçer önünüzden. Bir köy panayırının selinde de birden aynı duyguya kapılmaz mı insan? Giderek büyür kalabalık, büyüdükçe büyür, kocaman bir dev gibi kımıldar durur panayır alanında, dar sokaklarda bağırır çağırır, kahkahalar atar, gürültü eder. Bağırışlar, küfürler, böğürtüler, melemeler, anırtılar.. Hepsi birden düzensiz bir uğultu oluştururlar. Öküzler, çuvallar, saman yığınları, Çingeneler, çanak çömlek, köylü kadınlar, ballı börekler, kalpaklar.. Hepsi birden parlak, allı morlu, karmakarışık, sağa sola gider gelirler. Gözünü alırlar insanın. Her kafadan bir ses çıkar, kimin ne dediği anlaşılmaz. Tek bir söz kurtaramaz kendini bu selden, duyuramaz sesini. Yalnızca pazarlık edenlerin ellerini birbirine vurmalarından çıkan sesler duyulur panayır alanında her yandan. Arabalar gıcırdar, demir parçaları tıngırdar, yere atılan tahtalar gürültü çıkarır. Başı döner insanın, ne yana bakacağını şaşırır …”
… E-kitap okumak için…
2ci Sürüme dair not: Birinci sürümden bu yana 12 yeni kelime eklendi Derin Lügat’a. İndirip ilk 30 kelimeyi okumuş olanların işini kolaylaştırmak için kelimelerin sırasını değiştirmedik. Yani 65inci sayfa sonuna kadar (Yalnızlık dahil) 2.0 ile 1.0 arasında bir fark yok. Bundan sonraki güncellemelerde de aynı yolu takip edeceğiz.
İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler. Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik?
“Aydınlanma” ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü.
Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaktan aciz. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlıkakıl (reason) ile zekânın (intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir.
İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Amerikalı ressam Edward Hopper sadece Amerika’nın değil bütün Batı kültürünün en önemli ressamlarından biri. Hopper ile Batı resmi asırlardan beri ilk defa kısır ekol savaşlarını, soyut resim / figüratif resim gibi ölü doğmuş dikotomileri aşma fırsatı yakaladı.
Bu bağlamda, perspektif, ışık, gölge vb tercihleri aşan Hopper’ın yeni bir şey yaptığını savunuyoruz: Hopper Rönesans’tan beri can çekişen figüratif resme yeni bir soluk verdi. Tezimiz budur. Bu lisan-ı sûreti tahlil etmek için sadece Hopper’dan etkilenen diCorcia gibi fotoğrafçıları değil ondan beslenen Hitchcock, Jarmusch, Lynch gibi sinema yönetmenlerini, romancıları da kitabımıza dahil ettik. Diğer yandan Hopper’ın tutkuyla okuduğu filozoflardan yani Henry David Thoreau ve Ralph Waldo Emerson’dan da istifade ettik. Elinizdeki bu kitap Hopper tablolarına aceleyle örtülen melankoli ve yalnızlık örtüsünü kaldırmak için yazıldı. Hopper’a bakmak değil Hopper’ı okumak için.Buradan indirebilirsiniz.