Saptırılmış Vasiyetler / Milan Kundera
By 悟り on Eyl 21, 2015 in edebiyat, Kitap Alıntısı
Dünyanın tanrısızlaştırılması, Modern Çağ’ı belirleyen olaylardın biridir. Tanrısızlaştırma, tanrıtanımazlık anlamına gelmez; bireyin, düşünen ben’in (ego’nun) her şeyin temeli olarak Tanrının yerini aldığı durumu belirtir; insan inancını korumayı, inançlı olmayı, kilisede diz çökmeyi, yatağında dua etmeyi sürdürebilir; dindarlığı artık yalnızca kendi öznel evrenine ait olacaktır.
Büyük müzik yapıtları nasıl sonsuz sayıda dinlenebilirse, büyük romanlar da tekrar tekrar okunmak için yazılmışlardır.
Nesneler birbirine ne kadar yabancı ise buluşmalarından doğan ışık da o ölçüde büyüleyicidir.
Ahlaki yargıyı askıya almak romanın ahlaksızlığı değildir, romanın ahlakıdır. İnsanın, hemen, durmaksızın, herkesi, bütün dünyayı yargılamak gibi sökülüp atılamayan alışkanlığına karşı çıkan ahlak. Bu ateşli yargılama yeteneği, romanın sağduyusu açısından en korkunç budalalık, en tehlikeli kötülüktür.
Romana özgü görecelik dünyasında kine yer yoktur: Hesaplaşmak (ister kişisel ister ideolojik hesaplaşma olsun) amacıyla bir roman yazan romancı, tam ve kesin bir yıkıma teslim etmiştir kendini.
İnsan sürgündeyse ve her şeyden yoksun kalmışsa, pek az tanıdığı, bira şişeleri arasında seviştiği mini minnacık bir kadın ise, aşk maşk karışmaksızın bütün bir evrene dönüşür.
Jean-Jacques Rousseau: Müzik, nesneleri doğrudan doğruya temsil etmez; ama insanın ruhunda onları gördüğümüz zaman hissettiğimiz duyguların aynını uyandırır.
“Beethoven’da insanı şaşırtacak ölçüde zayıf bölümler vardır. Ama güçlü bölümleri değerlendiren de bu zayıf bölümlerdir. Tıpkı, olmasaydı, üzerinde boy atan güzel ağaçtan zevk alamayacağımız çimenlik gibi.”
Roman, bir insan hayalinin ürünüdür: Başkasını tanıyabilme hayali. Ama birbirimiz hakkında ne biliyoruz? Yapılacak şey, insanın kendi hakkında bir rapor hazırlamasıdır. Gerisi yalandır. James Joyce’tan bu yana, yaşamımızın en büyük serüveninin serüvensizlik olduğunu biliyoruz.
… Sanat, edebiyat, fikir kitabı okumak için …
İnsanları birleştiren, engelleri ortadan kaldıran bir eylem yazmak… ve tabi okumak. Heinrich Böll, Sadık Yalsızuçanlar, Jean-Paul Sartre, Leyla İpekçi, Samuel Beckett, Peyami Safa, Immanuel Wallerstein, Marilyn Monroe veya Baudelaire… Farklı ülkelerde yaşamış, farklı kaygılarla yazmış olsalar da bütün yazarlar bir iz bırakmak, günü gelince başka insanlarca okunmak isterler. Evet… Yazmak vermektir. Kitap tanıtan kitaplarımızın üçüncüsünü ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
İncitmeden söylemek istersin ama söz incitir bazen. Ağlatmak istersin bazen ama söz ağlatmaz. Bazen sesini sözle duyurmak istersin ama duyulmaz. Bazen birsindir, bin olmak istersin söz yetmez. Sözün söz; kelimenin kelime olarak kaldığı anlar bazen yetmez, bazen tam aksine düşer, öyle zamanların sihri sadece şiirdir… Tahran’dan, Washington’a; Beyrut’tan, Tokyo’ya; İstanbul’dan Şam’a; Paris’ten Kazablanka’ya; Filistin’den Keşmir’e kadar uzatabilir kollarımızı şiir, tel örgülere, mayınlı topraklara, kırmızı çizgilere mahkûm etmeden beşeri, uzanır uzanabildiğince…Buradan indirebilirsiniz.