Aşkın Bir Noktası / M. Fatih Çıtlak
By Ali P. on Oca 31, 2016 in İslam, Kitap Alıntısı, vicdan
“… Kendi özünden haberdar olabilen, içindeki cevheri kalben hisseden insan ancak bu hissedişiyle gerçek kimliğin; aramaya ve bulmaya başlar. Yücelerin Yücesi Yaratanımız ve mabûdumuz olan Allah Teala bize kendi ruhundan ruh üflediği ve içimize îman cevherini koyduğu gibi ayrıca bu cevherin varlığını hissetmemizi de sağlamıştır. Kendi iç âleminde bu cevher, varlığını kalpten gelen şevk ve hissiyatla gösterir.
Bu hissiyatla alakadar olundukça bu manevî damar daha da kuvvetlenir ve artık kişi iç âleminde zevkli ve gayet lezzetli bir arkadaşı keşfeder. Onu hiç bırakmayan, sahtekârlık ile asla kandırmayan, sadece ve sadece doğruyu, doğru istikameti işaret eden ve ona hep özgürlük duygusunu hissettiren hakîkî bir yoldaş… O yoldaşıyla öyle bir kaynaşır ki onunla beraberken hiçbir gam hissetmez. Arkadaşlık ve yoldaşlığın ötesine geçer, içindeki bu hissiyat ona adeta sevgili ve yar olur. Onunla birçok gördüğünü farklı değerlendirir, özünü ve hikmetini keşfeder. O sevgili memnunsa, onun yüzüne bakıp gülüyorsa bütün cihan gamlansa gene mes’ud, neşesini kaybetmeden, hayata tebessümle bakar. Ama o sevgili yüzünü asmış, ona sırtını dönmüş ve küsmüş ise etrafındakilerin gülücüklerinin, sevinç dolu meclislerin ona tad vermediğini fark eder. Böyle bir insan içindeki cevheri bulmuştur; en azından varlığını fark etmiş, ona yaklaşmıştır. Yaklaştıkça süruru, hayreti, merakı artmış; hali, sözü, fiili değer kazanmıştır. Bu dünyadaki hiçbir şey ona bu keşfettiği mana kadar zevk ve heyecan vermez. Yaşadığını onunla anlar, manen öldüğünü onunla fark eder, mananın güzelliğini onunla keşfeder, maddenin kesafeti altında boğulduğunu onunla idrak eder. Dostla buluştuğu bu yer kalptir, kişinin sînesidir. Orada onunla buluşur, meseleleri görüşür ve o mana arkadaşı ‘tamam’ demeden hiçbir şey tamam olmaz. O onay vermeden hiçbir şeyi tasdik edemez. İşte insanın içindeki cevherin sevkiyle insanlığını ilk hissediş ve ülfet, muhabbet etme haline vicdan denir.
‘Vicdan’, Arapça v-c-d (vecd, bulmak) kökünden gelir. İman cevherinin farkında olmayan kişinin vicdanı olması mümkün değildir. Bu îmandan ve kendisindeki cevherden bîhaber yaşayan, vicdanlıymış gibi davranan kişi îmansız olduğu halde mümin gibi görünen münafık gibidir. Din, aşk, hak, güzellik, cennet, hizmet, sevap gibi kavramlar hain insanların eline düştüğünde süiistîmal edilmiş bozulmuş deformasyona uğramıştır. Bu anlam kargaşasından ve manevî kirlilikten maalesef vicdan kavramı da çok ağır yaralar almıştır. Hele şu son asır kararmışî ve kaybolmuş vicdanlara, ‘vicdan vicdan’ diye bağırıp yaygara kopararak kendi vicdansızlıkların örtmeye çalışan yığınlara şahit lmaktadır. “Benim inanç ve dinim vicdanımdadır” gibi sözler artık dinî literatür olmaktan çıkmış; ateistlerin, dinsizlerin kullandıkları maskelere dönüşmüştür …”
Bu konuda makale okumak için
- Vicdan azabı bir hastalık mıdır?
- İnsan bilimsel bir kavram değildir çünkü Hürriyet bilimsel bir gerçeklik değildir
- Hayvan Serbesttir, İnsan Özgürdür…
- Derin Lügat: Özgürlük / Hürriyet / Serbestlik / Liberty / Freedom / الحرية
- Derin Lügat: Vicdan / Conscious / Conscience / ضمير
… Bu konu üzerine kitap okumak için …
Hamza Yusuf ile İslâm’ı anlamak
Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai tarafından yapılan iki tercümeyi içeriyor:
- Zaytuna Institute’den Hamza Yusuf Hanson’ın 2010 yılı Mayıs’ında Oxford üniversitesinde yaptığı İslâm’da reform konulu konferans,
- Yine Hamza Yusuf Hanson’ın Dr.Murata ve Prof.Chittick’in İslam’ın vizyonu isimli eseri üzerine yaptığı konuşma (Bahsedilen kitap, Türkçe’ye de çevrilmiştir.)
Hamza Yusuf Hanson 1960 yılında Amerika’nın Washington Eyaletinde dünyaya geldi; Kuzey California’da büyüdü. 1977 yılında müslüman olduktan sonra on yıl boyunca İslâm coğrafyasında Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kuzey ve Batı Afrika gibi bölgeleri gezdi. Farklı ülkelerde iyi büyük alimlerden icazet aldı. Hamza Yusuf bu seyahatten sonra ülkesine dönerek Dinler Tarihi ve Sağlık Hizmetleri alanlarında diploma aldı. Dünyanın dört bir tarafında İslâm hakkında konferanslar veren Zaytuna Enstitüsü’nü kurdu. Batıya İslâm’ı sunan, İslâmî ilimlerin ve geleneksel metodlarla eğitimin yeniden canlanmasını amaçlayan Enstitü, dünya çapında üne sahiptir. Shaykh Hamza Yusuf, Fas’ın en prestijli ve en eski Üniversitelerinden birisi olan Karaouine’de ders veren ilk Amerikalı öğretim görevlisi olmuştur. Bunların yanısıra, klasik haline gelmiş geleneksel bazı Arapça metinleri ve şiirleri modern ingilizceye tercüme etmiştir. Halen eşi ve beş çocuğuyla birlikte Kuzey California’da yaşamakta. Buradan indirebilirsiniz.
Bilim ve teknoloji alanında buluşumuz pek yok ama gün geçmiyor ki din konusunda yeni bir icat çıkmasın. Televizyon karşısında merakla “acaba bugün neler caiz ilan edilecek, neler haram edilecek?” diye merakla bekliyoruz. Bektaşi’ye sormuşlar: “İslam’ın şartı kaçtır?” diye, “Birdir!” demiş. “Hac ve zekatı siz kaldırdınız, oruçla namazı biz kaldırdık, geriye kelime-i şahadet kaldı”. Ben kelime-i şahadetten de emin değilim, her an bir profesör çıkıp “böyle bir şey yoktur, imanın şehadeti mi olur?” diye ortaya çıkabilir. […] İlahiyat profesörlerinin bir büyük zararı da bu oldu. Din’in siyaset gibi, futbol gibi, tartışılacak, insanın bilgisinin olmasa da fikrinin olabileceği bir alan olduğu tevehhümü oluşturdular. Her şeyin kutsallığını bozdular. Artık bacak bacak üstüne atıp çiğ ağzımızla Allah, peygamber ne demek istemiş “muhakeme” yapıyoruz hiç ar duymadan, hepimiz birer küçük şeyhülislam, birer fetva emini… hangi hadis uydurma, hangisi sahih şıp diye gözünden anlayıp ayetleri engin din bilgimizle şerh ediyoruz. Şu muhakemelerin bolluğundan da dini yaşamaya bir türlü sıra gelmiyor. Halbuki bir güzel insanın dediği gibi: “Din öğrenmekle yaşanmaz, yaşandıkça öğrenilir”.
Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai’nin kaleme aldığı yazılardan ve tercüme ettiği makalelerden oluşuyor: Hamza Yusuf, Noah Feldman, Charles Townes, Marc Levine ve Karen Armstrong ile İslâm, Hayat ve Bilim üzerine… Buradan indirebilirsiniz.