RSS Feed for This Post

Milletlerin Zenginliği / Adam Smith

adam-smith-milletlerin-zenginligi-cAltın ve gümüş para yerine kâğıdın konulması, çok daha ucuz, bazen onlar kadar elverişli bir alışveriş aletini pek pahalı olanın yerine geçirir. Tedavül, vücuda getirilmesi de, korunması da eskisinden daha ucuza gelen yeni bir çarkla yapılmaya başlanır. Ama bu eylemin nasıl yapıldığı, bunun, topluluğun gayri-safi ya da safi gelirini ne tarzda çoğaltmaya vesile olduğu pek öyle aydınlık değildir. Onun için, biraz daha açıklamayı gerektirebilir.

Birçok başka başka kâğıt para çeşitleri vardır. Ama bankalarla bankerlerin elden ele dolaşan varakaları, en tanınmış, bu maksada en uygun olduğu anlaşılmış türlerdir. Falan ülke ahalisinde, filan bankacının servetine, doğruluğuna ve aklına senetlerinden zamanla kendisine sunulması olağan bulunanlarını, istenir istenmez ödemeye her zaman hazır olduğuna inanacak kadar güven varsa, bu varakalar, altın ve gümüş para gibi geçer fon sayılmaya başlar. Çünkü bunlara karşılık ne zaman olsa altın ve gümüş para alınabileceği inancı vardır.

Falan bankacı, diyelim ki, yüz bin lirayı bulan senetlerini, müşteriler arasında ödünç olarak bırakıyor. Bu varakalar, paranın her gördüğü işi görmekte olduğundan, borçluları, ona, o miktar para ödünç vermişçesine faiz öderler. Bu faiz bankacının kazanç kaynağıdır. Bu varakalardan bir kısmı, ödenmek üzere boyuna kendisine geri gelirse de, bir kısmı, aylarca, yıllarca ellerde dolaşır durur. Demek genel olarak, ortalıkta yüz bin lirayı bulan senet vardır ama, zaman zaman ortaya çıkacak taleplere cevap vermek için yirmi bin liralık altın ve gümüş, çokluk, yeter bir karşılık olabilir.

İşte bu işlem sayesinde, öteki şekilde yüz binin göreceği bütün işleri, yirmi bin altın ve gümüş görmektedir. Bir o kadar altın ve gümüş para ile olduğu gibi, bankacının yüz bin liralık senediyle de aynı değiş etmeler yapılıp, aynı miktar tüketim eşyası elden ele dolaştırılarak, gereken tüketicilere dağıtılabilir. Şu halde, bir ülkenin tedavülü üzerinden, böylece seksen bin altın ve gümüş lira tasarruf edilebilir. Bu cinsten türlü işlemleri birçok başka başka bankalar ve bankacılar aynı zamanda, yapacak olursa, bütün tedavül, haliyle gerekecek olan altınla gümüşün beşte biriyle böylece yürütülebilir.

Örneğin, falan zamanda falan ülkenin elden ele dolaşan tüm parası, bir milyon sterlini buluyor diyelim. O sırada, bu tutar, o toprakları ile emeğinin tüm ürünün elden ele dolaşması için yetiyor diyelim. Yine diyelim ki, bundan bir zaman sonra, çeşitli bankalar ve bankacılar, bir milyon tutarında hamiline ödenecek senet çıkararak, ayrı ayrı kasalarında, zaman zaman ortaya çıkacak talepleri karşılamak üzere iki yüz bin lira alıkoymuşlardır. Demek, ortada dolaşacak sekiz yüz bin altın ve gümüşle, bir milyon banknot veya ikisi bir arada, bir milyon sekiz yüz bin liralık kâğıt ile para kalacaktır. Gelgelelim, o ülkenin toprağı ile emeğinin yıllık ürünü, elden ele geçip gerekli yoğaltıcılara dağılabilmek için, eskiden topu topu bir milyona ihtiyaç gösteriyordu. Bu yıllık ürün ise o bankacılık işlemleriyle hemencecik çoğaltılamaz. Şu halde, bu ürün onların peşinden dolaştırılmak için bir milyon elverecektir. Alınıp satılacak mallar, eskiden ne ise yine o olduğundan, bunları alıp satmak için aynı miktar para yetecektir.

Böyle bir deyim kullanmam doğru olursa, tedavül oluğu tıpkı eskisi gibi kalacaktır. Bir milyonun, bu oluğu doldurmaya yettiğini varsaymıştık. Öyleyse, oluğun içerisine bu tutarı aşacak ne dökülse, oradan taşacaktır. Oluğa, bir milyon sekiz yüz bin lira dökülmektedir. Demek, sekiz yüz bin lira taşacaktır. Çünkü bu, ülke tedavülünde kullanılacak olan tutarı aşmaktadır. Bu tutar gerçi yurt içinde kullanılmıyorsa da, uyuşup kalmasına göz yumulmayacak kadar değerlidir. Onun için, bu tutar yurt içinde bulamadığı kârlı işi aramak üzere dışarıya gönderilecektir, ama kâğıt dışarıya gidemez. Çünkü bu, çıkartmış olan bankalardan ve ödenmesi kanunla zorlanabilecek ülkeden uzakta, alışılmış ödemelerde kabul edilmeyecektir. Bundan ötürü, sekiz yüz bin lira tutarında altın ile gümüş dışarıya gönderilecek, evvelce bu metallerden bir milyonunun doldurduğu yurt içindeki tedavül oluğu da bir milyon kâğıtla dolacaktır.

Gerçi böyle büyük miktarda altın ve gümüş dışarıya gönderilir ama, bunun, bir hiç karşılığı yollandığını yahut sahiplerinin bunu yabancı milletlere armağan ettiklerini sanmamalıyız. Onlar bunu, bir başka yabancı ülkenin yahut kendilerinin tüketimini karşılamak üzere, şu ya da bu çeşit yabancı mallarla değiş edeceklerdir.

Bunu bir yabancı ülkeden, bir başka ülkenin yoğaltımını karşılamak üzere mal satın almada veya taşıt ticareti denilen şeyde kullanıyorlarsa, yapacakları kâr, kendi ülkelerinin safi gelirin üzerine eklenecektir. Bu, yeni bir alışverişte bulunmak üzere yaratılmış, yeni bir fon gibidir. Yurt içi ticaret, artık kâğıtla yapılmakta; altınla gümüş, bu yeni alışveriş için, bir fon haline getirilmektedir. Bunu, yurt içi tüketim için yabancı mal satın almakta kullanırlarsa ya (birincisi) hiçbir şey üretmeyen aylak kimselerce yoğaltılması muhtemel yabancı şaraplar, yabancı ipekliler, vb. gibi eşya satın alabilirler; ya da (ikincisi) yıllık yoğaltımları değerini bir kârla birlikte yeniden üreten hamarat kimselerden bir miktar fazlasını besleyip çalıştırmak üzere fazladan gereç, alet ve yiyecek içecek mevcudu satın alabilirler.

Birinci şekilde kullanıldıkça, israfı körükler; üretimi artırmaksızın veya o masrafı karşılayacak sürekli bir fon sağlamaksızın, gideri ve tüketimi çoğaltır; her bakımdan, topluluğun zararınadır. İkinci şekilde kullanıldıkça, çalışmayı özendirir. Topluluğun tüketimini çoğaltırsa da, o yoğaltımı karşılamak için sürekli bir kaynak sağlar. Çünkü tüketen kimseler yıllık tüketimleri değerinin tümünü, bir kârla birlikte yeniden meydana getirirler. Topluluğun gayri-safi geliri, topraklarıyla emeğinin yıllık ürünü, üzerinde işledikleri gereçlere bu işçilerin emeğinin kattığı değerin tümü kadar artmış olur. Topluluğun safi geliri ise, zanaat aletleri ile araçlarının bakımı için gerekli olanın düşülmesinden sonra, bu değerden arta kalan kadar çoğalmış olur.

 

… Liberalizm, demokrasi ve ekonomi üzerine kitap okumak için…

Liberalizm Demokrasiyi Susturunca

Büyük Dönüşüm / Karl PolanyiBüyük Dönüşüm / Karl Polanyi Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz AforizmalarıHalkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.

Büyük Dönüşüm / Karl PolanyiBüyük Dönüşüm / Karl Polanyi Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz Aforizmaları

Banka Ordudan Tehlikelidir!

Atina’da, Roma’da, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor. Batı’da demokrasi geriliyor, yeni bir düzen kuruluyor. Alıp satma özgürlüğü nasıl oldu da halkı bankaların kölesi yaptı?

İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu. Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar. Siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.

 Tam da bu yüzden Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar. Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı. Para bu süreçte kutsallaştı. Yine bu yüzden bankalar ve bankacılar ilahlaşarak hukukun üstüne çıkabildiler.

İşte bu fikrî zemindir sermayeyi aşırı büyüten, savcıları, hakimleri bile etkisiz hale getiren. Bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler… Peki 2008 ekonomik kriz süreci nasıl gelişti? Krizi tetikleyen ve büyüten ne oldu?

Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Yaklaşık 40-50 kişilik bir ekip. Kriz sürecinden zenginleşerek ve güçlenerek çıktılar. Banka kurtarma operasyonlarıyla halen zenginleşmekteler.

Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:

  1. Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler?
  1. “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?
  2. Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?

 Buradan indirebilirsiniz.

Liberalizmin Kara Kitabı

70 kitap indirin70 kitap indirin Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki…Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki… Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz AforizmalarıLiberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.Buradan indirebilirsiniz.

Liberalizmin Ak Kitabı

70 kitap indirin70 kitap indirin Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki…Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki… Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz Aforizmaları1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik“millî”okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik.Buradan indirin.

… Tüketim tutkusu ve kimlik krizleri üzerine kitap okumak için…

Ey Kapitalizm! Kara Sevdam! / Charles Allen Scarboro

70 kitap indirin70 kitap indirin Tüketim / Robert Bocock Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz Aforizmaları

Kapitalizm bir kara sevdanın adı. Tutkulu bir aşk hikâyesi… Her gün kalbimizi kıran, bize hakaretler yağdıran, herkesin içinde rezil eden o sevgiliyi(!) terk edemiyoruz bir türlü. Alış-veriş merkezleri dolup taşıyor. Kredi kartı borçlarımız şişiyor. Bütün bu borçları ödemek için daha çok çalışmaya razıyız. Ailemizi, sağlığımızı, tatillerimizi, ibadetlerimizi feda ediyoruz. Hatta iş “arkadaşlarımızın” ayağını kaydırmak için planlar yapıyoruz.

Heyecanla satın alıp eve getirdikten sonra bir kenara attığımız ne çok şey var oysa. Okunmamış kitaplar, seyredilmeyi bekleyen DVDler, modası geçmiş giysiler, eski cep telefonları… Almak gerek ama kullanmak şart değil. Çünkü karnımızı doyurmak için değil“birisi olmak” için tüketiyoruz:

 “…Üniversitemdeki kapalı kızların çoğu, eşarplarını markası görünecek şekilde bağlıyor. Öğrenciler kitaplarını Mango çantalarda taşıyor. Bir Coach çanta, etiketi görünmeksizin pek de kıymetli değil. Ralp Lauren sağ tarafa işlenen küçük bir biniciyle bir servet kazandı. Çorapların bile görülebilir yerlerine logolar işlenmiş. Neden marka bu kadar önem arzediyor?…”(C.A. Scarboro)

Ne gariptir ki Türkiye’de hemen her kesimden insanı kolaylıkla birleştirebilen bir slogan var: “Kapitalizme Hayır!”. İslâmcı, komünist, ülkücü, Kemalist… Yürüyüşler yapıyorlar. Seminerler düzenliyorlar. “Küresel sermayeye geçit yok!”diye haykırıyorlar. İşçilerin sömürülmesinden Afrika’daki açlığa, ortadoğudaki petrol savaşlarından dünyanın kirlenmesine kadar her taşın altından çıkan bir düşman bu. Kapitalizm karşıtı İslâmcıların, komünistlerin, ülkücülerin ve Kemalistlerin ekonomi tasavvuru nasıldır? Kapalı kapıların ardında puro içen şişman adamlar mı tahayyül ediyorlar bilmiyorum. Ama bazen kendilerini aldattıklarını düşünüyorum. İyi ile kötü arasında bir çizgi çekmek, kötüleri “öteki tarafta” bırakmak… O kadar da kolay değil:

“Ah keşke her şey o kadar basit olsaydı. Bütün kötülükleri içi kararmış birileri yapsaydı ve bütün mesele onları bulup yok etmekten ibaret olsaydı. Ne var kiİyi ileKötü arasındaki çizgi her insanın kalbinden geçiyor. Kim kendi kalbinin bir parçasını yok etmek ister?” (Soljenitsin)

Okuyacağınız bu kitap insanların para ile, tüketim ile kurdukları ilişkiye ışık tutuyor. Charles Allen Scarboro’nun Karl Marx ve Max Weber’in fikirlerinden de isitifade ederek hazırladığı özgün bir çalışma. Scarboro İstanbul’da yaşayan bir Amerikalı. Akademik birikiminin yanı sıra kapitalizmin anavatanından gelmesi, “içimizde yaşayan bir öteki” olması bu kitaba ayrı bir lezzet katmış kanaatimce. Modern yaşamın getirdiği “önemsizleşme” hissi ve bunun yol açtığı kimlik ihtiyacını sorgulayan, klasik ekonomi teorilerini tamamlayan bu çalışmayı Müleyke Barutçu  Türkçeye kazandırdı. Kendisinden Chomsky, Klein ekseninde yeni çalışmalar ve özgün makaleler de okumayı umuyoruz. Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin