RSS Feed for This Post

Tarihsel Kapitalizm / Immanuel Wallerstein

Tarihsel-Kapitalizm-Immanuel-Wallerstein_0111Genellikle erkekler kadınlardan farklı (ve erişkinler, çocuklarla yaşlılardan farklı) işler yapmış olabilirse de, tarihsel kapitalizmde erişkin ücretli erkek “ekmek parası kazanan” olarak, erişkin ev işçisi kadın ise “ev kadını” olarak sınıflandırılmıştır. Böylelikle, kendisi de kapitalist sistemin ürünü olan ulusal istatistikler derlenmeye başlandığında, tüm ekmek parası kazananlar iktisadi olarak etkin işgücünden sayılmış, ama hiçbir ev kadını böyle sayılmamıştır. Cinsiyetçilik böyle kurumlaşmıştır. Emeğin temeldeki bu farklılaştırıcı değerlendirilmesinin ardından, gayet mantıklı olarak, yasal ya da benzeri cins ayrım ya da ayrımcılık mekanizmaları gelmiştir.

Burada, uzatılmış çocukluk/ergenlik kavramı ile hastalığa ya da zayıflığa bağlı olmayan “emeklilik” kavramının da, tarihsel kapitalizmin doğmakta olan hane yapılarının özgül doğal sonuçları olduğunu kaydedebiliriz. Bu kavramlar sıkça, çalışmaktan bağışık tutulma yönündeki “ilerici” önlemler olarak anlaşılmıştır. Oysa çalışmanın çalışmama olarak yeniden tanımlanması diye anlaşılmaları daha yerinde olur. Çocukların uygulamalı eğitim etkinliklerine ve emekli erişkinlerin çeşitli görevlerine bir tür “eğlenme” etiketi yapıştırılması ve böylece emek olarak katkılarının, “asıl” çalışmanın “ağırlığı”ndan kurtulmalarına uygun bir karşılık denerek değerden düşürülmesi yoluyla, yaralamaya bir de hakaret eklenmiştir.

Bu ayrımlar, ideoloji olarak, emeğin metalaştırılmasının yaygın ama aynı zamanda sınırlı olmasına katkıda bulunmuştur. Örneğin, dünya ekonomisinde reel gelirlerinin (ya da tüm biçimlerde, toplam gelirlerinin) yüzde ellisinden fazlasını hane dışında ücretli çalışma yoluyla elde eden kaç hane olduğunu hesaplarsak, yüzdenin düşüklüğü karşısında sanırım çabucak şaşkınlığa düşeriz; bu durum yalnızca önceki yüzyıllar için değil, kapitalist dünya ekonomisinin tarihsel gelişmesi boyunca yüzdenin sürekli bir artış göstermiş olması olasılığına karşın, bugün bile geçerlidir.

Bunu nasıl açıklayabiliriz? Çok zor olduğunu sanmıyorum. Ücretli emek kullanan üreticinin her zaman ve her yerde daha yüksek değil daha düşük ücret ödemeyi yeğleyeceği varsayımıyla, ücretli işçilerin işi kabul etmede katlanabilecekleri düzeyin düşüklüğü, ömürleri boyunca içinde bulundukları hanenin türüne bağlı olmuştur. Çok basit bir anlatımla, aynı işi aynı etkililik düzeyiyle yapan ücretli işçilerden, ücret geliri yüzdesi yüksek bir hane halkına (buna proleter hane halkı diyelim) mensup olanının ücretli işi daha azına yapmayı açık bir biçimde akla aykırı bulacağı parasal eşik, ücret geliri yüzdesi düşük olan bir hane halkına (buna da yarı-proleter hane halkı diyelim) mensup olanınkinden yüksektir.

Kabul edilebilecek en düşük ücret eşiği adını verebileceğimiz bu eşikte görülen farkın nedeni, hayatta kalma ekonomisi ile ilgilidir. Proleter hane halkının öncelikle ücret gelirine bağımlı olduğu durumlarda bu ücret, hayatta kalmanın ve yeniden üretimin gerektirdiği en az giderleri karşılamak durumundadır. Oysa ücretlerin toplam hane gelirindeki payı daha küçükse, bireyin, hane gelirine, (çalışılan saatler cinsinden) reel gelirdeki oransal payından daha az katkıda bulunan bir ücret karşılığında işi kabul etmesi genellikle akla uygun olmuş —bu arada ne de olsa, gerekli nakit paranın kazanılması (bu gereklilik genellikle yasal olarak dayatılmıştır) sonucunu da vermiş— kabul etmemesi halinde o ücretli işin yerini daha da az gelir getiren işlerin alması gerekmiştir.

Bu durumda yarı-proleter hane halklarında olan şudur: Diğer reel gelir biçimlerini elde edenler — başka bir deyişle temelde kendi tüketimleri için ya da yerel pazarda satış için, ya da her ikisine de yönelik olarak evde üretim yapanlar—, ister hane halkının (her cinsten ya da yaştan) diğer mensupları, isterse yaşamının diğer zamanlarında ücretli işçinin kendisi söz konusu olsun, kabul edilebilecek en düşük ücret eşiğini düşüren artıklar yaratmışlardır. Böylelikle, ücretli olmayan çalışma bazı üreticiler için, işçiye daha düşük ücret ödeyerek kendi üretim maliyetlerini düşürme ve kâr marjlarını artırma olanağı sağlamıştır. Bu durumda genel bir kural olarak ücretli işçi çalıştıran her işverenin, kendi işçileri proleter hanelerden çok yarı-proleter hanelerde yer alsın istemesi şaşırtıcı değildir. Şimdi zaman-mekân boyunca tarihsel kapitalizmin genel ampirik gerçekliğine bakarsak ücretli işçilerin, yarı-proleter hanelerden çok proleter hanelerde yer aldığının en çok elde edilen istatistik değer olduğunu hemen bulgularız. Sorunumuz zihinsel olarak birden baş aşağı dönmüştür. Proleterleşmenin varlık nedenlerini açıklama noktasından, proleterleşme sürecinin neden böylesine eksik kaldığını açıklama noktasına gelmiş olduk. Şimdi daha da ileri gitmek zorundayız: Peki neden proleterleşme oldu?

 

… Liberalizm, demokrasi ve ekonomi üzerine kitap okumak için…

Liberalizm Demokrasiyi Susturunca

Büyük Dönüşüm / Karl PolanyiBüyük Dönüşüm / Karl Polanyi Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz Aforizmaları Milletlerin Zenginliği / Adam SmithHalkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.

Büyük Dönüşüm / Karl PolanyiBüyük Dönüşüm / Karl Polanyi Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz Aforizmaları Milletlerin Zenginliği / Adam Smith

Banka Ordudan Tehlikelidir!

Atina’da, Roma’da, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor. Batı’da demokrasi geriliyor, yeni bir düzen kuruluyor. Alıp satma özgürlüğü nasıl oldu da halkı bankaların kölesi yaptı?

İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu. Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar. Siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.

 Tam da bu yüzden Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar. Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı. Para bu süreçte kutsallaştı. Yine bu yüzden bankalar ve bankacılar ilahlaşarak hukukun üstüne çıkabildiler.

İşte bu fikrî zemindir sermayeyi aşırı büyüten, savcıları, hakimleri bile etkisiz hale getiren. Bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler… Peki 2008 ekonomik kriz süreci nasıl gelişti? Krizi tetikleyen ve büyüten ne oldu?

Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Yaklaşık 40-50 kişilik bir ekip. Kriz sürecinden zenginleşerek ve güçlenerek çıktılar. Banka kurtarma operasyonlarıyla halen zenginleşmekteler.

Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:

  1. Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler?
  1. “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?
  2. Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?

 Buradan indirebilirsiniz.

Liberalizmin Kara Kitabı

70 kitap indirin70 kitap indirin Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki…Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki… Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz Aforizmaları Milletlerin Zenginliği / Adam SmithLiberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Ak Kitabı

70 kitap indirin70 kitap indirin Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki…Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki… Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz Aforizmaları Milletlerin Zenginliği / Adam Smith1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik“millî”okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik.Buradan indirin.

… Tüketim tutkusu ve kimlik krizleri üzerine kitap okumak için…

Ey Kapitalizm! Kara Sevdam! / Charles Allen Scarboro

70 kitap indirin70 kitap indirin Tüketim / Robert Bocock Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz Aforizmaları Milletlerin Zenginliği / Adam Smith

Kapitalizm bir kara sevdanın adı. Tutkulu bir aşk hikâyesi… Her gün kalbimizi kıran, bize hakaretler yağdıran, herkesin içinde rezil eden o sevgiliyi(!) terk edemiyoruz bir türlü. Alış-veriş merkezleri dolup taşıyor. Kredi kartı borçlarımız şişiyor. Bütün bu borçları ödemek için daha çok çalışmaya razıyız. Ailemizi, sağlığımızı, tatillerimizi, ibadetlerimizi feda ediyoruz. Hatta iş “arkadaşlarımızın” ayağını kaydırmak için planlar yapıyoruz.

Heyecanla satın alıp eve getirdikten sonra bir kenara attığımız ne çok şey var oysa. Okunmamış kitaplar, seyredilmeyi bekleyen DVDler, modası geçmiş giysiler, eski cep telefonları… Almak gerek ama kullanmak şart değil. Çünkü karnımızı doyurmak için değil“birisi olmak” için tüketiyoruz:

 “…Üniversitemdeki kapalı kızların çoğu, eşarplarını markası görünecek şekilde bağlıyor. Öğrenciler kitaplarını Mango çantalarda taşıyor. Bir Coach çanta, etiketi görünmeksizin pek de kıymetli değil. Ralp Lauren sağ tarafa işlenen küçük bir biniciyle bir servet kazandı. Çorapların bile görülebilir yerlerine logolar işlenmiş. Neden marka bu kadar önem arzediyor?…”(C.A. Scarboro)

Ne gariptir ki Türkiye’de hemen her kesimden insanı kolaylıkla birleştirebilen bir slogan var: “Kapitalizme Hayır!”. İslâmcı, komünist, ülkücü, Kemalist… Yürüyüşler yapıyorlar. Seminerler düzenliyorlar. “Küresel sermayeye geçit yok!”diye haykırıyorlar. İşçilerin sömürülmesinden Afrika’daki açlığa, ortadoğudaki petrol savaşlarından dünyanın kirlenmesine kadar her taşın altından çıkan bir düşman bu. Kapitalizm karşıtı İslâmcıların, komünistlerin, ülkücülerin ve Kemalistlerin ekonomi tasavvuru nasıldır? Kapalı kapıların ardında puro içen şişman adamlar mı tahayyül ediyorlar bilmiyorum. Ama bazen kendilerini aldattıklarını düşünüyorum. İyi ile kötü arasında bir çizgi çekmek, kötüleri “öteki tarafta” bırakmak… O kadar da kolay değil:

“Ah keşke her şey o kadar basit olsaydı. Bütün kötülükleri içi kararmış birileri yapsaydı ve bütün mesele onları bulup yok etmekten ibaret olsaydı. Ne var kiİyiileKötü arasındaki çizgi her insanın kalbinden geçiyor. Kim kendi kalbinin bir parçasını yok etmek ister?” (Soljenitsin)

Okuyacağınız bu kitap insanların para ile, tüketim ile kurdukları ilişkiye ışık tutuyor. Charles Allen Scarboro’nun Karl Marx ve Max Weber’in fikirlerinden de isitifade ederek hazırladığı özgün bir çalışma. Scarboro İstanbul’da yaşayan bir Amerikalı. Akademik birikiminin yanı sıra kapitalizmin anavatanından gelmesi, “içimizde yaşayan bir öteki” olması bu kitaba ayrı bir lezzet katmış kanaatimce. Modern yaşamın getirdiği “önemsizleşme” hissi ve bunun yol açtığı kimlik ihtiyacını sorgulayan, klasik ekonomi teorilerini tamamlayan bu çalışmayı Müleyke Barutçu  Türkçeye kazandırdı. Kendisinden Chomsky, Klein ekseninde yeni çalışmalar ve özgün makaleler de okumayı umuyoruz. Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin