Ekonomistler neden ekonomiden anlamaz?
By my on Nis 25, 2016 in Aforizmalar, Ekonomi, Liberalizm
- Ekonomistleri dinleyip tahmin yapmak dikiz aynasına bakarak araba kullanmaya benzer; siz kaza yaptıktan sonra ekonomist sebeplerini açıklar. (Bkz. Ekonomistler ekonomiden anlasalardı yatırımcı olurlardı)
- Ekonomist işini iyi yapmaz çünkü onu buna mecbur eden bir güç yoktur. Doktorun hata yapınca hastası ölür, mühendis hata yapınca binası çöker. Ama ekonomist hata yaparsa başkaları para kaybeder. Bu yüzden meslekte ilerlemez. (Bkz. Trichet, Bernanke, Draghi, Greenspan, C.Lagarde gibi ekonomistlerin 2008 krizinden önceki sözleri)
- Ekonomistler gerçekten ekonomiden anlamaz. Draghi’nin quantitative easing aptallığı Avrupa’yı batıracak. Ama Draghi’ye bir şey olmayacak.
- Türk ekonomistler de böyledir. TV’de “…piyasa bu sabah sinirli, piyasa Obama’nın son teklifini sevmedi…” diyen gerizekâlılar ekonomisttir meselâ. 4 sene üniversite okumuşmar böyle zırvalamak için.
- peki neden ekonomistlerin ekonomik tahminleri hep yanlış çıkar? Çünkü insan fıtratını hiçe sayan, pozitivist-mekanik düşünceleri vardır. Kafalarının içindeki dünya bizim gerçek dünyamıza benzemez.
- Ekonomistler ekonomiyi fizik-kimya zannederler. Psikoloji, sosyoloji, kanaat, bereket yoktur onlar için. Ama daha da kötüsü ekonomistler mutluluk ile tatmin arasındaki farkı bilmezler. Yedikçe acıkan ve hırslanan insan nefsinin doyma noktasını ararlar.
- Mutluluk, fayda ve tatmin kavramlarını birbirine karıştırmak ekonomistlerin en büyük hatalarından biridir. (Bkz. Mutluluk / Tatmin / Bonheur /Satisfaction / سعادة)
- Ekonomistler insanı anlamadıkları için ekonomiyi de anlamazlar. İnsan’ı homo-economicus zannederler.
- Ekonomistlerin Dikkatine: Uyandırıcı Kitap: Sen insansın, homo-economicus değilsin! (Dikkat Kitap: Sen insansın, homo-economicus değilsin!)
- Gerçeği modellemek için ihdas ettiği gösterge ve istatistikleri gerçeğin kendisi zannetmeye başlayan ekonomist makasına tapan terzi gibidir. Teleskopun gösterdiğine değil teleskopa bakar.
- Sadece ekonomistlerde değil bütün sosyal bilimlerde görülen bu davranış bozukluğunun tedavisi zordur ama mümkündür: Pozitivizmin zararlarını idrak… Bkz. [PDF] Bilim ve teknoloji insanlığa yol gösterici olabilir mi? Bir pozitivizm eleştirisi.
- İşletme / mühendislik fakültesinde ekonominin kitap tanımı: Sonsuz arzuların sonlu kaynaklarla doyurulması bilimi… Yani “köpek gibi saldır, ye, parçala, yut” diyor.
- Ekonomistlerin göstergeleri bozuk. Meselâ GSMH. Yarın herkes komşusunun camını kırsın, GSMH artar mı? Artar. Sakız mecburi olsa? GSMH artar. Savaş çıksa, milyonlar ölse? GSMH yine artar.
- SORU: Ekonomi nedir? CEVAP: 18ci asırdan kalma önyargılarla, son 3 asırdan hiç bir ders çıkarmadan tekeri kırık arabaya yol gösterme sanatı.
- Sosyolog, psikolog ve ekonomistler insan nefsini tanımadıkça zırvalamaya mahkumdur. (Bkz. Dikkat Kitap: Liberalizmin Kara Kitabı)
- “Nobel ekonomi ödülü” bile yalandır. Bir bankanın A.Nobel anısına verdiği ekonomi ödülünü “Nobel Ödülü” diye yutturup kendi klüplerinin bozuk tezlerini destekliyorlar.
- İktisad yeniden tarif edilmeli. Ekonomistler ekonominin insanî veçhesini dikkate almalı (Bkz. İktisad / Economy / οικονομία / اقتصاد)
- Fayda ekonomistlerin mutlulukla sık sık karıştırdığı bir kavram (Bkz. Fayda / utility / utilité / فائدة)
- İnsanî değerler de iktisadın kapsama alanı içine alınmalıdır. (Bkz. Değer / Kıymet / Value / Valeur / قيمة)
Komşu mevzularda okumak için:
- Devrim Aforizmaları »
- Liberalizm aforizmaları »
- Çalışan kadın aforizmaları »
- Ekonomik Kriz Aforizmaları »
- Solcu, sosyalist, komünist Aforizmaları »
- Güçler ayrılığı Aforizmaları »
… Liberalizm, demokrasi ve ekonomi üzerine kitap okumak için…
Liberalizm Demokrasiyi Susturunca
Halkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.
Atina’da, Roma’da, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor. Batı’da demokrasi geriliyor, yeni bir düzen kuruluyor. Alıp satma özgürlüğü nasıl oldu da halkı bankaların kölesi yaptı?
İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu. Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar. Siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.
Tam da bu yüzden Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar. Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı. Para bu süreçte kutsallaştı. Yine bu yüzden bankalar ve bankacılar ilahlaşarak hukukun üstüne çıkabildiler.
İşte bu fikrî zemindir sermayeyi aşırı büyüten, savcıları, hakimleri bile etkisiz hale getiren. Bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler… Peki 2008 ekonomik kriz süreci nasıl gelişti? Krizi tetikleyen ve büyüten ne oldu?
Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Yaklaşık 40-50 kişilik bir ekip. Kriz sürecinden zenginleşerek ve güçlenerek çıktılar. Banka kurtarma operasyonlarıyla halen zenginleşmekteler.
Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:
- Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler?
- “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?
- Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?
Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.Buradan indirebilirsiniz.
1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik“millî”okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.
Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik.Buradan indirin.
… Tüketim tutkusu ve kimlik krizleri üzerine kitap okumak için…
Ey Kapitalizm! Kara Sevdam! / Charles Allen Scarboro
Kapitalizm bir kara sevdanın adı. Tutkulu bir aşk hikâyesi… Her gün kalbimizi kıran, bize hakaretler yağdıran, herkesin içinde rezil eden o sevgiliyi(!) terk edemiyoruz bir türlü. Alış-veriş merkezleri dolup taşıyor. Kredi kartı borçlarımız şişiyor. Bütün bu borçları ödemek için daha çok çalışmaya razıyız. Ailemizi, sağlığımızı, tatillerimizi, ibadetlerimizi feda ediyoruz. Hatta iş “arkadaşlarımızın” ayağını kaydırmak için planlar yapıyoruz.
Heyecanla satın alıp eve getirdikten sonra bir kenara attığımız ne çok şey var oysa. Okunmamış kitaplar, seyredilmeyi bekleyen DVDler, modası geçmiş giysiler, eski cep telefonları… Almak gerek ama kullanmak şart değil. Çünkü karnımızı doyurmak için değil“birisi olmak” için tüketiyoruz:
“…Üniversitemdeki kapalı kızların çoğu, eşarplarını markası görünecek şekilde bağlıyor. Öğrenciler kitaplarını Mango çantalarda taşıyor. Bir Coach çanta, etiketi görünmeksizin pek de kıymetli değil. Ralp Lauren sağ tarafa işlenen küçük bir biniciyle bir servet kazandı. Çorapların bile görülebilir yerlerine logolar işlenmiş. Neden marka bu kadar önem arzediyor?…”(C.A. Scarboro)
Ne gariptir ki Türkiye’de hemen her kesimden insanı kolaylıkla birleştirebilen bir slogan var: “Kapitalizme Hayır!”. İslâmcı, komünist, ülkücü, Kemalist… Yürüyüşler yapıyorlar. Seminerler düzenliyorlar. “Küresel sermayeye geçit yok!”diye haykırıyorlar. İşçilerin sömürülmesinden Afrika’daki açlığa, ortadoğudaki petrol savaşlarından dünyanın kirlenmesine kadar her taşın altından çıkan bir düşman bu. Kapitalizm karşıtı İslâmcıların, komünistlerin, ülkücülerin ve Kemalistlerin ekonomi tasavvuru nasıldır? Kapalı kapıların ardında puro içen şişman adamlar mı tahayyül ediyorlar bilmiyorum. Ama bazen kendilerini aldattıklarını düşünüyorum. İyi ile kötü arasında bir çizgi çekmek, kötüleri “öteki tarafta” bırakmak… O kadar da kolay değil:
“Ah keşke her şey o kadar basit olsaydı. Bütün kötülükleri içi kararmış birileri yapsaydı ve bütün mesele onları bulup yok etmekten ibaret olsaydı. Ne var kiİyi ileKötü arasındaki çizgi her insanın kalbinden geçiyor. Kim kendi kalbinin bir parçasını yok etmek ister?” (Soljenitsin)
Okuyacağınız bu kitap insanların para ile, tüketim ile kurdukları ilişkiye ışık tutuyor. Charles Allen Scarboro’nun Karl Marx ve Max Weber’in fikirlerinden de isitifade ederek hazırladığı özgün bir çalışma. Scarboro İstanbul’da yaşayan bir Amerikalı. Akademik birikiminin yanı sıra kapitalizmin anavatanından gelmesi, “içimizde yaşayan bir öteki” olması bu kitaba ayrı bir lezzet katmış kanaatimce. Modern yaşamın getirdiği “önemsizleşme” hissi ve bunun yol açtığı kimlik ihtiyacını sorgulayan, klasik ekonomi teorilerini tamamlayan bu çalışmayı Müleyke Barutçu Türkçeye kazandırdı. Kendisinden Chomsky, Klein ekseninde yeni çalışmalar ve özgün makaleler de okumayı umuyoruz. Kitabı buradan indirebilirsiniz.
2 Trackback(s)