RSS Feed for This Post

Milletlerin Zenginliği / Adam Smith

adam-smith-milletlerin-zenginligi-55

Sömürgeler Üzerine

Kısım I

Yeni Sömürgeler Kurulmasının Nedenleri

Amerika ile Batı Hint Adaları’ndaki türlü Avrupa sömürgelerinde ilk yerleşme vesilesi olan düşünce eski Yunan ve Roma sömürgelerinin kurulmasına kılavuzluk eden düşünce gibi alabildiğine belirgin ve kolay anlaşılır değildi. Bütün çeşitli eski Yunan devletlerinden her birinin elinde, olmuşu bitmişi ufacık bir toprak vardı.

Bunlardan birinde halk o toprağın kolayca besleyemeyeceği kadar arttı mı, bir kısmı, oturacak yeni bir yurt aramak üzere dünyanın uzak ve ücra bir bölgesine gönderilirdi. Çünkü kendilerini çepeçevre kuşatan savaşçı komşular dolayısıyla, içlerinden herhangi birinin, ana yurttaki toprağını pek fazla genişletmesi güçtü. Doriler’in sömürgecileri, çokluk Roma’nın kuruluşundan önceki dönemlerde barbar ve uygarlaşmamış ulusların oturduğu İtalya ile Sicilya’ya; Yunanlılar’ın öbür iki büyük kabilesi olan İyonlar’la Eoliler’in sömürgecileriyse, ahalisinin o sırada tıpkı Sicilya ve İtalya ahalisi durumunda olduğu anlaşılan Anadolu’ya ve Ege Denizi adalarına gidiyordu. Ana kentin gözüyle, sömürge her zaman için çok kayrılmaya ve yardım edilmeye hakkı olan; buna karşılık, büyük şükran ve saygı borcu bulunan bir çocuktu. Ama ana kent onu, üzerinde doğrudan doğruya nüfuz ya da yetki iddiasında bulunmadığı, vasilik altından çıkmış bir çocuk varsayıyordu. Sömürge kendi hükümet şeklini kararlaştırıyor, kanunlarını kendi çıkarıyor, yüksek memurlarını kendi seçiyor, ana kentin onayını ya da rızasını beklemeyi gereksinmeyen, bağımsız bir devlet sıfatıyla, komşularıyla barış ya da savaş yapıyordu. Bu tür her sömürge kuruluşuna kılavuzluk eden düşünceden daha belirgin ve kolay anlaşılır bir şey olamaz.

Çoğu öteki eski cumhuriyetler gibi Roma da başlangıçta, devleti oluşturan türlü yurttaşlar arasında kamu arazisini belli bir orana göre üleştiren bir toprak kanunu üzerine kurulmuştu. İnsan işlerinin izlediği yürüyüş sonucunda, bu ilk bölüşme şekli evlenme, miras ve fera¨g yolu ile ister istemez bozuldu; başka başka birçok ailelerin geçimine ayrılmış bulunan toprakların, bir tek kimsenin eline geçtiği çok oldu. Bu kargaşalığa (çünkü buna kargaşalık gözüyle bakılıyordu) çare olmak üzere, herhangi bir yurttaş elinde bulunabilecek toprak miktarını beş yüz jugera, yani, aşağı yukarı üç yüz elli İngiliz acre’ı olarak sınırlayan bir kanun yapıldı. Gelgelelim, her ne kadar bir iki kez uygulamaya konulduğunu okumuşsak da, bu kanun ya yüz üstü bırakıldı ya ondan yan çizildi; dolayısıyla servetlerdeki eşitsizlik devamlı biçimde arttı gitti.

Yurttaşlardan çoğunun toprağı yoktu. Bir özgür insanın, toprağı olmadan bağımsız kalabilmesi ise o zamanın örf ve âdetlerine göre güçtü. Şimdi, yoksul bir kimse, kendi toprağı bulunmasa da, biraz sermayesi oldu mu, bir başkasının topraklarını ekip biçebilir, ya da ufak tefek perakende ticareti yapabilir. Sermayesi yoksa ya köyde ırgat ya da zanaatçı olarak, iş bulabilir. Fakat eski Romalılar’da zenginlerin topraklarını, hep (kendisi de köle olan) bir ırgat başının buyruğu altında çalışan köleler işlerdi. O yüzden, çiftçi ya da ırgat olarak çalışmak, yoksul bir özgür insana hemen hemen nasip olmazdı.

Yine, bütün zanaatlarla ve imalat ile, hatta perakende ticaretle efendileri yararına olmak üzere, köleler uğraşırdı. Efendilerin zenginliğinden, nüfuzundan ve desteğinden ötürü, kölelerle boy ölçüşmeye yoksul bir özgür insanın dayanabilmesi zordu. Bu nedenle, toprağı olmayan yurttaşlar için, yıllık seçimlerdeki adayların ihsanından başka geçim aracı yoktu. Tribune’ler, halkı zenginlerle büyükler aleyhinde kışkırtmak istediklerinde, eski toprak bölüşümünü halkın aklına getirir; bu türlü özel mülkiyeti sınırlayan kanunu ona, cumhuriyetin temel kanunu olarak gösterirlerdi. Halk toprak almak için işi yaygaraya vurur, zenginlerle büyükler de, tahmin edebiliriz ki, kendi topraklarından ona bir şey vermemek için iyiden iyiye direnirlerdi. Dolayısıyla; halkın bir dereceye dek gönlünü almak üzere, ikide bir dışarıya yeni bir sömürgeci küme salınmasını düzenlerlerdi. Ama istilâcı Roma bu gibi hallerde de, yurttaşlarını nereye yerleşeceklerini bilmeden, böyle demek doğru ise, koca dünyada kısmetlerini aramak üzere kapıp koyuvermek zorunda değildi. Onlara, genellikle zapt olunmuş İtalya illerinden topraklar tahsis ederdi.

Orada cumhuriyet arazisi içinde olduklarından bunlar, hiçbir zaman bağımsız bir devlet kuramıyorlardı; olsa olsa, bir tür tüzel kişiliği bulunan varlık idiler. Bu tüzel varlık, kendi yönetimi için tüzükler çıkarabilmek yetkisi olmakla birlikte, hep ana kentin ihtarına, hükümet nüfuzuna ve yaşama gücüne bağımlı idi. Dışarıya böyle sömürgeciler salınmakla halkın gönlü biraz hoş edildiği gibi, aksi halde itaati kuşku götürecek olan yeni zapt edilmiş bir ilde çoğu kez bir tür asker kuvveti de yerleştiriliyordu. Dolayısıyla, bir Roma sömürgesi, ister kuruluşun kendi niteliğini, ister vücuda gelmesindeki nedenleri düşünelim, bir Yunan sömürgesine göre büsbütün farklı idi. Nitekim, asıl dillerinde bu birbirinden farklı kuruluşları belirten sözlerin birbirinden apayrı anlamları vardır. Latince (Colonia) sözü yalnızca, toprağı işleme demektir. Yunanca (a oızıa) ise, tersine, konuttan ayrılma, yurttan göç etme, evden çıkma anlamına gelir. Ama, Roma sömürgeleri bir çok bakımlardan Yunan sömürgelerinden farklı olmakla birlikte, bunların kurulmalarına ön veren düşünce aynı derecede belirgin ve açık seçikti. Her iki kurumun kökeni ya kaçınılmaz zorunluluk yahut düpedüz gözle görünür faydaya dayanıyordu.

 

… Liberalizm, demokrasi ve ekonomi üzerine kitap okumak için…

Liberalizm Demokrasiyi Susturunca

Büyük Dönüşüm / Karl PolanyiBüyük Dönüşüm / Karl Polanyi Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz AforizmalarıHalkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.

Büyük Dönüşüm / Karl PolanyiBüyük Dönüşüm / Karl Polanyi Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz Aforizmaları

Banka Ordudan Tehlikelidir!

Atina’da, Roma’da, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor. Batı’da demokrasi geriliyor, yeni bir düzen kuruluyor. Alıp satma özgürlüğü nasıl oldu da halkı bankaların kölesi yaptı?

İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu. Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar. Siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.

 Tam da bu yüzden Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar. Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı. Para bu süreçte kutsallaştı. Yine bu yüzden bankalar ve bankacılar ilahlaşarak hukukun üstüne çıkabildiler.

İşte bu fikrî zemindir sermayeyi aşırı büyüten, savcıları, hakimleri bile etkisiz hale getiren. Bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler… Peki 2008 ekonomik kriz süreci nasıl gelişti? Krizi tetikleyen ve büyüten ne oldu?

Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Yaklaşık 40-50 kişilik bir ekip. Kriz sürecinden zenginleşerek ve güçlenerek çıktılar. Banka kurtarma operasyonlarıyla halen zenginleşmekteler.

Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:

  1. Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler?
  1. “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?
  2. Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?

 Buradan indirebilirsiniz.

Liberalizmin Kara Kitabı

70 kitap indirin70 kitap indirin Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki…Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki… Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz AforizmalarıLiberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.Buradan indirebilirsiniz.

Liberalizmin Ak Kitabı

70 kitap indirin70 kitap indirin Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki…Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki… Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz Aforizmaları1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik“millî”okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik.Buradan indirin.

… Tüketim tutkusu ve kimlik krizleri üzerine kitap okumak için…

Ey Kapitalizm! Kara Sevdam! / Charles Allen Scarboro

70 kitap indirin70 kitap indirin Tüketim / Robert Bocock Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz Aforizmaları

Kapitalizm bir kara sevdanın adı. Tutkulu bir aşk hikâyesi… Her gün kalbimizi kıran, bize hakaretler yağdıran, herkesin içinde rezil eden o sevgiliyi(!) terk edemiyoruz bir türlü. Alış-veriş merkezleri dolup taşıyor. Kredi kartı borçlarımız şişiyor. Bütün bu borçları ödemek için daha çok çalışmaya razıyız. Ailemizi, sağlığımızı, tatillerimizi, ibadetlerimizi feda ediyoruz. Hatta iş “arkadaşlarımızın” ayağını kaydırmak için planlar yapıyoruz.

Heyecanla satın alıp eve getirdikten sonra bir kenara attığımız ne çok şey var oysa. Okunmamış kitaplar, seyredilmeyi bekleyen DVDler, modası geçmiş giysiler, eski cep telefonları… Almak gerek ama kullanmak şart değil. Çünkü karnımızı doyurmak için değil“birisi olmak” için tüketiyoruz:

 “…Üniversitemdeki kapalı kızların çoğu, eşarplarını markası görünecek şekilde bağlıyor. Öğrenciler kitaplarını Mango çantalarda taşıyor. Bir Coach çanta, etiketi görünmeksizin pek de kıymetli değil. Ralp Lauren sağ tarafa işlenen küçük bir biniciyle bir servet kazandı. Çorapların bile görülebilir yerlerine logolar işlenmiş. Neden marka bu kadar önem arzediyor?…”(C.A. Scarboro)

Ne gariptir ki Türkiye’de hemen her kesimden insanı kolaylıkla birleştirebilen bir slogan var: “Kapitalizme Hayır!”. İslâmcı, komünist, ülkücü, Kemalist… Yürüyüşler yapıyorlar. Seminerler düzenliyorlar. “Küresel sermayeye geçit yok!”diye haykırıyorlar. İşçilerin sömürülmesinden Afrika’daki açlığa, ortadoğudaki petrol savaşlarından dünyanın kirlenmesine kadar her taşın altından çıkan bir düşman bu. Kapitalizm karşıtı İslâmcıların, komünistlerin, ülkücülerin ve Kemalistlerin ekonomi tasavvuru nasıldır? Kapalı kapıların ardında puro içen şişman adamlar mı tahayyül ediyorlar bilmiyorum. Ama bazen kendilerini aldattıklarını düşünüyorum. İyi ile kötü arasında bir çizgi çekmek, kötüleri “öteki tarafta” bırakmak… O kadar da kolay değil:

“Ah keşke her şey o kadar basit olsaydı. Bütün kötülükleri içi kararmış birileri yapsaydı ve bütün mesele onları bulup yok etmekten ibaret olsaydı. Ne var kiİyi ileKötü arasındaki çizgi her insanın kalbinden geçiyor. Kim kendi kalbinin bir parçasını yok etmek ister?” (Soljenitsin)

Okuyacağınız bu kitap insanların para ile, tüketim ile kurdukları ilişkiye ışık tutuyor. Charles Allen Scarboro’nun Karl Marx ve Max Weber’in fikirlerinden de isitifade ederek hazırladığı özgün bir çalışma. Scarboro İstanbul’da yaşayan bir Amerikalı. Akademik birikiminin yanı sıra kapitalizmin anavatanından gelmesi, “içimizde yaşayan bir öteki” olması bu kitaba ayrı bir lezzet katmış kanaatimce. Modern yaşamın getirdiği “önemsizleşme” hissi ve bunun yol açtığı kimlik ihtiyacını sorgulayan, klasik ekonomi teorilerini tamamlayan bu çalışmayı Müleyke Barutçu  Türkçeye kazandırdı. Kendisinden Chomsky, Klein ekseninde yeni çalışmalar ve özgün makaleler de okumayı umuyoruz. Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin