Bize idam değil adalet lâzım.
By my on Tem 19, 2016 in Adalet, Aforizmalar
- 28 şubat sürecinde idam cezası olsaydı ikna odaları yerine idam sehpaları konabilirdi. Bize adalet lâzım, idam değil.
- Darbeciler için idam istemek oldukça romantik ve bize zarar verebilir. Yargıya sızmış olan gülenciler masum insanları idama gönderebilir.
- Türkiye’nin sorunları idamsızlıktan değil adaletsizlikten kaynaklanıyor. Casuslar ve teröristler hakim, albay, general olabilirken idam olsa ne olur, olmasa ne olur?
- Gülen çetesi hakim, polis, askerî okul girişlerinde kendi adamlarını koydu. Sahte delil üretmek bu kadar kolayken idam neyi çözer?
- İdam cezasının tartışılması bile Gülen’in Türkiye’ye iadesini sorunlu hale getiriyor. Ama bunu anlayabilecek pek insan yok.
- Darbeyi önlemek büyük bir başarıydı. Türkiye’nin değil dünyanın tarihinde bir benzeri yok. Ama adaletsiz bir ülkede idam zulüm getirir. Adalet ile intikam arasında fark vardır.
- 1990’ların OHAL dönemi yargısız infazların bedelini hâlâ ödüyoruz.
- Tecavüz haberi çıkınca da herkes idam ister. Oysa insanları mal gibi gösteren şiddet ve cinsellik dolu yayınlar idam edilse tecavüz çok azalır.
- İdam isteyenler kötülüğü kendilerine yakıştıramadıkları için yapıyor bunu. Biz iyiyiz de.. içimizde sapıklar var. Gerçek böyle değil.
- Her kızdığımızda idam istiyoruz çünkü kötülükleri ötekileştirmek işimize geliyor. Başkalarının günahları çok büyük, bizimkiler kırıntı!
- Çalanların kolunu keselim mi? Ne dersiniz? İnternetten izinsiz film, müzik indiren herkesin kolu kesilir değil mi?
- İslâmî gerekçelerle idam isteyenler yanılıyor. İslâm’ın adaletini tesis etmeden had cezaları uygulanırsa büyük zulüm olur. Hem de İslâm adına!
- İslâmî adalet olmadan İslâmî ceza istemek fındığın içini atıp kabuğunu yemek gibi. Hakimler sarık sarsın, her mahkemede Kur’an okunsun. Sonra?
- Devlet eliyle insan öldürülünce adı “cinayet” olmuyor. “Ceza” diyoruz. Yani bir suç var, hak edilmiş(?) bir de cezası var.
- Fakat birini idam edebilmek için suç anında “özgür iradeye sahip” olduğundan emin olmalıyız. Yani başka türlü davranma imkânı varken “suçu seçmiş” olmalı.
- İdam sehpasına gelene kadar olan süreç yani delillerin toplanması vs bizde iyi işlemiyor.
- Bizim Kemalist hakimlerimiz görevlerinin adalet değil rejimi müdafaa olduğunu sanıyor. Şapka giymeyeni idam etmişler.
- 12 eylülde idam edebilmek için Erdal Eren’in yaşını büyüttüler… Mahkeme kararıyla! Bize idam değil adalet lâzım.
- Adaleti zayıf bir devlete adam öldürme yetkisi vermekte sakınca var. Hukuk devleti olmayan bir organizasyon benim adıma kimseyi öldürmesin.
- Tecavüzcüleri idam edelim mi? Peki haksız yere tecavüzle suçlananları aklayacak adalet sisteminiz yoksa ne olur?
… Müslüman görünüp Müslüman’a tuzak kuranlar üzerine okumak için…
(Son güncelleme: Üçüncü sürüm, 28 Ocak 2014)
Türkçe Olimpiyatlarını ve Türk okullarını sevmiştik. Gözü yaşlı vaizin Amerika’da yaşamasına alışmıştık. 1980 öncesinde komünizme karşı CIA ile işbirliği yapmasına “taktik” demiştik. Fethullah Gülen aleyhine açılan davalardan birinin iddianamesinde“pozitivist felsefeye karşı olmak” ile suçlanıyordu. Biz de karşıydık pozitivizme. “Aferin” dedik, “bizdensin”.
Bugün gerçek şu ki Fethullah Bey’in ekibi manşetle, kasetle hükümet devirmeye çalışan, yalan haberle Türkiye’yi ve Müslümanları sürekli zora sokan çirkin insanların tahakkümü altında. Bizim sevdiğimiz, güvendiğimiz “küçük eller” ise koyun sürüsü gibi suskun. Medyada, devlet kurumlarında, emniyet ve adaletin içinde çeteleşme, ergenekonlaşma var. Gülen cemaati dünya ile uğraşmaktan ahirete vakit ayıramıyor. Gülen cemaati bir cemaatten başka herşeye benziyor.
Kitabın ilk yarısında Fethullah Bey’i ve ekibini öven, yapılan iyi işleri savunan, destekleyen makaleler bulacaksınız. Bugün yaşadıklarımızla birlikte değerlendirince can acıtan bir soru kendini dayatıyor bize: Fethullah Gülen ve kurmayları bizi baştan beri kandırdı mı? Yoksa “küçük eller” dediğimiz masum insanların güzel teşkilâtı sonradan mı kokuştu? Kitabı buradan indirebilirsiniz.
Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.
Kaybedenler Klübü: Anti-demokratik bir muhalefetin kısa tarihi
T.C. kurulurken Hitler, Mussolini ve Stalin başrolleri paylaşıyordu. İki dünya savaşının ortalığı kasıp kavurduğu o korkunç yıllarda “bizim” Cumhuriyet gazetesi’nin faşizme ve faşistlere övgüler yağdırması bir rastlantı mıdır? Kemalistlerin ilâhı olan Atatürk’ün emriyle 80.000 Alevî Kürd’ün Dersim’de katledilmesi, Kur’an’ın, ezanın yasaklanması, imamların, alimlerin idam edilmesi, Kürtleri, Hristiyanları ve Yahudileri hedef alan zulümler de yine Atatürk ve onu ilahlaştıranlar tarafından yapılmadı mı?
Bu ağır mirasa sahip bir CHP ve Türk solu şimdilerde “İslâmî” olduğu iddia edilen bir cemaat ile, Fethullah Gülen’in ekibiyle ittifak içinde. Yobaz laiklerin, yasakların kurbanı olduklarını, baskı gördüklerini iddia ediyor bu insanlar. Ama bir yandan da alenen İslâm düşmanlığı yapan her türlü harekete hatta İsrail’e bile destek vermekten çekinmiyorlar. Tuttukları yol İslâm’dan daha çok bir ideolojiye benziyor: Gülenizm. Millî istihbarattan dershanelere, dış politikadan bankalara kadar her konuda dertleri var. Ama Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Arakan’da zulüm gören Müslümanları dert etmiyorlar. Acayip…
Türk solu, CHP ve Fethullah Bey… Nereden geldiler? Nereye gidiyorlar? Elinizdeki bu kitap meseleyi tarihsel bir perspektifte ele almayı amaçlıyor.Buradan indirebilirsiniz.
(Son güncelleme: İkinci sürüm, 27 Ekim 2013)
Bankacılarına söz geçiremeyen batı ülkeleri tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler. Zira bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor: Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler? “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar? Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi? Buradan indirebilirsiniz.
Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?
4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.
Dünyada da tuhaf şeyler oldu:
- Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
- Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.
“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:
- Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
- Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri çekmeye mi çalışıyor?
- Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?
Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.