RSS Feed for This Post

Cemaat, Tarikat, Nebahat, Hububat, Zerzevat ve Öteki Atlar

  • cemaat-tarikat-tartismalariFETÖ cemaatlerin varlığından değil yokluğundan doğmuş bir problemdir.
  • FETÖ’nün insan avcıları dershane kanalıyla başını okşayamadığımız yetimleri, doyuramadığımız fakirleri ağlarına düşürdüler.
  • FETÖ ibadet için bir araya gelen cemaatlerin değil dünya sevgisi ve ölüm korkusunun tecessüm etmiş halidir.
  • Eğer Kemalizm Osmanlı’nın vakıflarını yıkmasaydı FETÖ örgütü asla kurulamazdı. Bu sebeple cemaat tartışmaları zeminsizdir: Bkz. Gelecek Zaman’ın hikâyesidir Vakıf
  • Dilim devrildi, altında kaldım. Cemaat ve tarikat tartışması Nebahat, zerzevat ve hububat kavgasına döndü.
  • Hayatı boyunca bir tekkeden içeri adım atmamış “uzmanlar” tasavvuf ve tarikatlar üzerine konuşuyor.
  • Türk dil kurumunun yaptığı tahribat yetmezmiş gibi bir de FETÖ lisanımızı bozdu: Paralel, himmet, hizmet, abi, abla… ve tabi cemaat kelimeleri kirlendi.
  • Başta ibadet olmak üzere Müslümanların her işi cemaatle (FETÖ ile değil) yapmalarını emreden ayet ve hadisler aşikâr.
  • Etliye, sütlüye karışmayan, münzevi bir hayat makbul bir hayat değil. İlmî sebeple inzivaya çekilen âlimer dahi vakit namazlarını cemaatle kılarlar.
  • Tarikatlar ve cemaatlerin içtimai hayattan tecrid olmasını savunanlar da aldanıyor. Ne hizmet ne de zulme direnmek mümkün olmaz.

  • Müslüman uyanıktır, çevresinden mes’uldür; komşusunun sıkıntısından haberdardır. E? Cemaat halinde yaşamazsa nasıl bilecek sıkıntıları?
  • Akvaryumun kırmızı balığı gibi cemiyete uzaktan bakan bir Müslüman örgütlü saldırılar yahut müşrik istilâsına nasıl direnebilir?
  • Bir terör örgütünün cemaat maskesiyle saldırması bütün cemaatleri kötü/riskli yapar mı? Darbeler yüzünden Türk Ordusu’nu da kapatalım mı?
  • Bir katil cesedi buzdolabında sakladı diye buzdolabını yasaklayacak kadar zekâsız insanların cemaat/tarikat tartışma ehliyeti yok.
  • Peki cemaat liderine taparcasına, gayrı-meşru şekilde bağlananlar yok mu? Var. Karısına, işine, futbola, şarkıcılara tapan yok mu? Var.
  • İnsan bu dünyaya kulluk etmek için gelir. Yaratan’a kulluk etmeyen yaratılmış bir şeye kulluk eder. Nefsinin hevesleri veya aklı da olabilir bu.
  • İnsan nefsindeki bozuklukları ait olduğu kuruma isnad edemezsiniz. Her tecavüzcü öğretmen için Milli Eğitim’i kapatamazsınız.
  • Trafik kazası oluyor diye karayollarını kapatamazsınız ama kanun ve polisle denetlersiniz. FETÖ belası cemaat değil denetim meselesidir.
  • Cemaat/tarikat görüntüsünde sömürü mekanizmaları kurulabiliyorsa çete başları kadar bu pisliklere teşne olan üyelerin de suçu var.
  • Birçok insan İslâm’a uymak yerine kendi nefsine uygun İslâmsı bir şey arıyor: Namaz kılmasam olmaz mı? Kalbim temiz, kıçım semiz!
  • Cemaat gibi görünüp sömürü yapan, suça teşvik eden örgütleri devlet elbette kapatır. Ama herkesin nefsine bir polis koyamayız.
  • Devlet cemaatleri çok iyi denetlemiş olsa suç örgütleri bu defa yoga derneği, doğayı sevme bilmemnesi maskesiyle çalışır.
  • FETÖ’nün darbesine benzer saldırıları filan okul mezunları, falan futbol taraftarları da yapabilir. Çare denetim ve adalettir.

Edebiyat, Sinema, Siyaset, Sanat, Mimarî, Ateizm, Tarih, Kemalizm, İslâm, Kadın hakları, Feminizm, Felsefe… Bugün 74 kitap var. Yakında yenileri eklenecek, bu sayfayı takip edin… 


Derin Medeniyet

derin-medeniyet Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Görünür ama yoktur; görünmez ama vardırNedir medeniyet? Opera? Demokrasi? Parklar ve bahçelerle süslü şehirler? Metro? Asansör? Modern çağın karanlık dehlizlerinde kaybolan bizler için medeniyet, teknoloji ve kültür mefhumlarını birbirinden ayırdetmek zor ama şurası kesin: Hiroşima, Gazze ve Halep’te şehirleri (medineleri) haritadan silen Batı’ya “medenî” diyenler büyük bir suç işliyorlar. Zira katil bir insanı bir kere öldürür ama katile “katil” demeyenler içlerindeki insanlığı, vicdanı öldürmüş olurlar. (Vicdan / Conscious / Conscience / ضمير)

Evet… Kimileri adaletle hükmedilmiş mülkler bıraktılar geriye; kimileriyse kan ve göz yaşıyla, kul hakkıyla çimentosu karılmış duvarlar, piramitler, kuleler. Elinizdeki bu kitap şu veya bu medeniyeti anlatma değil medeniyet mefhumunun derinlerine inme derdinde. İnsanlar arasındaki münasebetleri yani muhabbet, merhamet, adalet, ticaret ve şiddeti yönetebilme gücü açısından medeniyet mefhumuna yeni bir bakış açısı teklif ediyor. Miras olarak köprü bırakanlarla duvar bırakanları tefrik etmeye yarayacak bir bakış açısı. Buradan indirebilirsiniz.

fikir-kirintilari-2 Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Görünür ama yoktur; görünmez ama vardırBir kez daha sosyal medyada paylaştığımız mesajları kitaplaştırdık. Yayına girdiği günden beri Fikir Kırıntıları-1o kadar çok ilgi gördü ki biz de yeni e-kitabı ilginize sunmak için elimizden geleni yaptık… Ve her zamanki gibi konuları derinleştirmek isteyenler için ise makaleler ve kitaplar da tavsiye ettik. Fikir Kırıntıları-2’nin konuları şöyle:

Taktik ve Strateji, Enerji, Vatikanizm, Gündem Zehirlenmesi, İslâm Sanatı, Kanlı Fotoğraf Yayma, 1 Mayıs, Amigo-Tarihçi, Futbol, mafya, uyuşturucu, fuhuş ve terör, Namaz illâ namaz, Müslümanlarda içe kapanma ve dışa açılma, Neden okuyalım? Ne okuyalım? Nasıl okuyalım?, Ekonomistler neden ekonomiden anlamaz?, Münâfıkûn ve Siyaset-i Nebevî, Sosyal Medya, Gurbet, Çirkin Şehir, Devrim, Yeni PKK ve “Private Security”, Şifalı ottan zehir yapma, Kadına Karşı Şiddet, Liberalizm, Gerçeği görme, Çalışan kadın, Suriye, Tasavvuf, Hollywood-Pentagon, Beyin yıkama ve psikolojik harp. Buradan indirebilirsiniz.

Fikir Kırıntıları – 1

fikir-kirintilari Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Görünür ama yoktur; görünmez ama vardır140 karakterle derdini anlatabilenlerden misiniz? Kısa mesajlar, FaceBook’taki özlü sözler, Twitter’da kısaltıldıkça sloganlaşan fikirler… Tabi insanlar sözü uzatmanın yeni yollarını buldular: Video, caps, … Ancak kısa söz her zaman derinlikten mahrum olmakla eş anlamlı değil. Az sözle çok ama çok derin mânâlar da aktarılabilir. Kısa sözün hikmeti dışarıdan aktarılan, alimden cahile verilen yeni bir şey değil. Meselê ârifin irfanıyla agâh olunması; dinleyende bilkuvve (potansiyel) olarak  bulunan güzelliklerin uyandırılması, bilfiil (aktif) hale geçirilmesi. Bunun için “dinleyen anlatandan “ârif olsa gerek” buyurmuş büyükler. Biz de Twitter’da paylaştığımız kısa mesajları konularına göre tasnif edip kitaplaştırdık, ilginize sunduk. Eğitimden Türk soluna, ekonomik krizlerden petrol savaşlarına, ölüm korkusundan küresel ısınmaya kadar çok farklı konularda aforizmalar… Konuları derinleştirmek isteyenler için ise makaleler ve kitaplar da tavsiye ettik. Buradan indirebilirsiniz.

Kitap tanıtan kitap 7

kitap-tanitan-kitap-7 - kucuk Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Görünür ama yoktur; görünmez ama vardırKitap tanıtan kitapların 7cisine damgasını vuran düşünür Susan Sontag oldu. 1977’de yayınladığı“Fotoğraf Üzerine” isimli cesur kitaptan bahseden 4 makale ile başlıyoruz. Mehmet Özbey’in kaleminden eskimeyen bir kitabı ziyaret edeceğiz sonra: Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez) Değerli yazarlarımızdan Mehmet Salih Demir ve Mustafacan Özdemir tek bir kitaba ve tek bir yazara odaklı kitap sohbetlerinden farklı makaleler hazırladılar. Bunlar kavram ve/veya olaylara odaklı, birden fazla kitaptan ve müelliften istifade eden çalışmalar: Terör, vicdan, modernleşme, bilim felsefesi (Kuhn, Heidegger, Derrida, Gadamer, Dilthey, Mach, Baudrillard, Toulmin) … Suzan Nur Başarslan’ın yazdığı Türk romanının tarihçesi veSeksenli Yıllarda Türk Romanı Ve Post Modern Eğilimlerde bu kategoriye dahil edilebilir. Bunların  yanısıra yazar kadar hatta bazen daha fazla ünlenmiş kitaplara adanmış makaleleri de yine bu sayıda bulacaksınız: Zeytindağı (Falih Rıfkı Atay), Hayy Bin Yakzan (İbn-i Tufeyl), Körleşme (Elias Canetti), Taşrada Düğün Hazırlıkları (Franz Kafka). Kitap tanıtan Kitap 7’nin daha önceki sayılardan bir diğer farkı da Georg Simmel’e adanmış iki makale içermesi. Karl Marx ve Max Weber arasındaki kayıp halka olarak nitelenen Simmel’in “Büyük şehir ve zihinsel yaşam” (Die Großstädte und das Geistesleben, 1903) isimli özgün çalışmasından bahsettiğimiz makaleler kitabın sonunda. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

Derin Lügat 4.0

derin_lugat-4 kapak Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Görünür ama yoktur; görünmez ama vardırYeni sürümlere dair not: Eski sürümleri indirip okumuş olanların işini kolaylaştırmak için kelimelerin sırasını değiştirmiyoruz. Yani her yeni sürümde okumaya kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.

4cü sürümle eklenen yeni terimler:Paraklitos, Hudud, Ehliyet, Zâhir ve Batın, Barış, Unutmak.

3cü sürümle eklenen yeni terimler: Eksen Kayması, Bilgi toplumu, Zamanda Yolculuk, Ateist , Yokluk , Çağdaş, Gurbet, Kader.

İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler.  Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik?

Aydınlanma ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü.

Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaktan aciz. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlıkakıl (reason) ile zekânın (intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir.

İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Edward Hopper’ı okumak

hopper-kapak Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Görünür ama yoktur; görünmez ama vardırAmerikalı ressam Edward Hopper sadece Amerika’nın değil bütün Batı kültürünün en önemli ressamlarından biri. Hopper ile Batı resmi asırlardan beri ilk defa kısır ekol savaşlarını, soyut resim / figüratif resim gibi ölü doğmuş dikotomileri aşma fırsatı yakaladı.

Bu bağlamda, perspektif, ışık, gölge vb tercihleri aşan Hopper’ın yeni bir şey yaptığını savunuyoruz: Hopper Rönesans’tan beri can çekişen figüratif resme yeni bir soluk verdi. Tezimiz budur. Bu lisan-ı sûreti tahlil etmek için sadece Hopper’dan etkilenen diCorcia gibi fotoğrafçıları değil ondan beslenen Hitchcock, Jarmusch, Lynch gibi sinema yönetmenlerini, romancıları da kitabımıza dahil ettik. Diğer yandan Hopper’ın tutkuyla okuduğu filozoflardan yani Henry David Thoreau ve Ralph Waldo Emerson’dan da istifade ettik. Elinizdeki bu kitap Hopper tablolarına aceleyle örtülen melankoli ve yalnızlık örtüsünü kaldırmak için yazıldı. Hopper’a bakmak değil Hopper’ı okumak için. Buradan indirebilirsiniz.

Senin tanrın çok mu yüksekte?

senin-tanrin-cok-mu-yuksekte Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Görünür ama yoktur; görünmez ama vardır

Güzel olan ne varsa İnsan’ı maddî varoluşun, bilimsel determinizmin ötesine geçirecek bir vasıta. Sevgilinin bir anlık gülüşü, ay ışığının sudaki yansıması, bir bülbülün ötüşü ya da ağaçları kaplayan bahar çiçekleri… Dinî inancımız ne olursa olsun hiç birimiz güzelliklere kayıtsız kalamıyoruz. Etrafımızı saran güzelliklerde bizi bizden alan, yeme – içme – barınma gibi nefsanî dertlerden kurtarıp daha “üstlere, yukarılara” çıkaran bir şey var. Baş harfi büyük yazılmak üzere Güzel’lik sadece İnsan’a hitab ediyor ve bize aşkın/ müteâl/ transandan olan bir mesaj veriyor: “Sen insansın, homo-economicus değilsin”.

İşte bu yüzden “kutsal” dediğimiz sanat bu anlayışın ve hissedişin giriş kapısı olmuş binlerce yıldır. Tapınaklar, ikonalar, heykeller insanları inanmaya çağırmış. Ancak inancı ne olursa olsun bütün “kutsal sanatların” iki zıt yola ayrıldığını, hatta fikren çatıştığını da görüyoruz:

  • Tanrı’ya benzetme yoluyla yaklaşmak: Teşbihî/ natüralist/ taklitçi sanat,
  • Tanrı’yı eşyadan soyutlama yoluyla yaklaşmak: Tenzihî/ mücerred sanat.

Kim haklı? Hangi sanat daha güzel? Hangi sanatçının gerçekleri Hakikat’e daha yakın? Bu çetrefilli yolda kendimize muhteşem bir rehber bulduk: Titus Burckhardt hem sanat tarihi hem de Yahudilik, Hristiyanlık, İslâm, Budizm, Taoizm üzerine yıllar süren çalışmalar yapmış son derecede kıymetli bir zât. Asrımızın kaygılarıyla Burckhardt okyanusuna daldık ve keşfettiğimiz incileri sizinle paylaştık.Buradan indirebilirsiniz.

Öteki Sinemanın Çocukları

oteki-sinemanin-cocuklari Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Görünür ama yoktur; görünmez ama vardırYakında sinemanın bir endüstri değil sanat olduğuna kimseyi inandıramayacağız. Zira “SinemaEndüstrisi” silindir gibi her şeyi ezip geçiyor. Sinema ürünleşiyor. Reklâm bütçesi, türev ürünlerin satışı derken insanlar otomobil üretir gibi film ÜRETMEYE başladılar. Belki en acısı da “sinema tekniği” öne çıkarken sinema sanatının unutulması. Fakat hâlâ “iyi bir film” ile çok satan bir sabun veya gazozun farkını bilenler de var. Çok şükür hâlâ ustalar kârlı projeler yerine güzel filmleryapmaya çalışıyorlar. Derin Düşünce yazarları da “İnsan’sız Sinema Olur mu?” kitabından sonra yeni bir sinema kitabını daha okurlarımıza sunuyorlar. “Öteki Sinemanın Çocukları” adlı bu kitap 15 yönetmenle buluşmanın en kolay yolu: Marziyeh Meshkini, Ingmar Bergman, Jodaeiye Nader Az Simen, Frank Capra, Dong Hyeuk Hwang, Andrey Rublyov, Sanjay Leela Bhansali, Erden Kıral… Buradan indirebilirsiniz.

kitap-tanitan-kitap-6 Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Görünür ama yoktur; görünmez ama vardırKitap Tanıtan Kitap 6

Bir varmış, bir yokmuş. Mehtaplı bir eylül gecesinde Ay’a bir merdiven dayamışlar. Alimler, yazarlar, şairler ve filozoflar bir bir yukarı çıkıp oturmuşlar. Hem Doğu’dan hem de Batı’dan büyük isimler gelmiş: Lev Nikolayeviç Tolstoy, René Guénon, Turgut Cansever, El Muhasibi, Şeyh-i Ekber, Cemil Meriç, Arthur Schopenauer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Mahmut Erol Kılıç… Sadece bir kaç yer boş kalmış. Konuklar demişler ki “ başka yazar çağırmayalım, bu son sandalyeler bizim kitabımızı okuyacacak insanlara ayrılsın”. Evet… Kitap sohbetlerinden oluşan derlemelerimizin altıncısıyla karşınızdayız. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

sen-insansin Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Görünür ama yoktur; görünmez ama vardırSen insansın, homo-economicus değilsin!

Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz AdamJames Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor.  Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…

Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.


tezyin_kapak-150 Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Görünür ama yoktur; görünmez ama vardırGözle dinlenen müzik: Tezyin

Batı sanatı her hangi bir konuyu “güzel” anlatır. Bir kadın, batan güneş, tabakta duran meyvalar… İslâm sanatının ise konusu Güzellik’tir. Bunun için tezyin, hat, ebru… hatta İslâm mimarîsi dahi soyuttur, mücerred sanattır.

Derrida, Burckhardt, Florenski ve Panofski’nin isabetle söylediği gibi Batılı sanatçı doğayı taklid ettiği için, merkezi perspektif ve anatomi kurallarının hakim olduğu figüratif eserler ihdas eder. Bu taklitçi eserler ise seyircinin ruhunu değil benliğini, nefsini uyandırır. Zira kâmil sanat tabiatı taklid etmez. Sanat fırça tutan elin, tasavvur eden aklın, resme bakan gözün secdesidir. Tekâmül eden sanatçı (haşa) boyacı değil bir imamdır artık. Her fırça darbesi tekbir gibidir. Zahirde basit motiflerin tekrarıyla oluşan görsel musiki ile seyircilerin ruhu öylesine agâh olur ki kalpler kanatlanıverir. Müslüman sanatçı bu yüzden tezyin, hat, ebru gibi mücerred sanatı tercih eder. Güzel eşyaları değil Güzel’i anlatmak derdindedir. Çünkü ne sanatçının enaniyet iddiası ne de seyircinin BEN’liği makbul değildir. Görünene bakıp Görünmez’i okumaktır murad; O’nun güzelliği ile coşan kalp göğüs kafesinden kurtulup sonsuzluğa kanat açar.

Tezyinî nağmeleri gözlerimizle işitmek için yazıldı bu e-kitap. John locke gibi bir “tabula rasa” yapmak için değil Hz. İbrahim (as) gibi “la ilahe” diyebilmek için. Buradan indirebilirsiniz.

Kaybedenler Klübü: Anti-demokratik bir muhalefetin kısa tarihi

Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Görünür ama yoktur; görünmez ama vardırT.C. kurulurken Hitler, Mussolini ve Stalin başrolleri paylaşıyordu. İki dünya savaşının ortalığı kasıp kavurduğu o korkunç yıllarda “bizim” Cumhuriyet gazetesi’nin faşizme ve faşistlere övgüler yağdırması bir rastlantı mıdır? Kemalistlerin ilâhı olan Atatürk’ün emriyle 80.000 Alevî Kürd’ün Dersim’de katledilmesi, Kur’an’ın, ezanın yasaklanması, imamların, alimlerin idam edilmesi, Kürtleri, Hristiyanları ve Yahudileri hedef alan zulümler de yine Atatürk ve onu ilahlaştıranlar tarafından yapılmadı mı?

Bu ağır mirasa sahip bir CHP ve Türk solu şimdilerde “İslâmî” olduğu iddia edilen bir cemaat ile, Fethullah Gülen’in ekibiyle ittifak içinde. Yobaz laiklerin, yasakların kurbanı olduklarını, baskı gördüklerini iddia ediyor bu insanlar. Ama bir yandan da alenen İslâm düşmanlığı yapan her türlü harekete hatta İsrail’e bile destek vermekten çekinmiyorlar. Tuttukları yol İslâm’dan daha çok bir ideolojiye benziyor: Gülenizm. Millî istihbarattan dershanelere, dış politikadan bankalara kadar her konuda dertleri var. Ama Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Arakan’da zulüm gören Müslümanları dert etmiyorlar. Acayip…

Türk solu, CHP ve Fethullah Bey… Nereden geldiler? Nereye gidiyorlar? Elinizdeki bu kitap meseleyi tarihsel bir perspektifte ele almayı amaçlıyor.Buradan indirebilirsiniz.


freud-kapak Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Görünür ama yoktur; görünmez ama vardırGurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”

Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığı sorgulamak için iyi bir fırsat… Sigmund Freud gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmişlik hissini anlatan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.

Bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada. Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi,  buz dağının görünen ucu mudur? Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

fethullah-gulen-kapak Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Görünür ama yoktur; görünmez ama vardır

Fethullah Gülen’i iyi bilirdik

(Son güncelleme: 5inci sürüm, 11 Ağustos 2016)

Türkçe Olimpiyatlarını ve Türk okullarını sevmiştik. Gözü yaşlı vaizin Amerika’da yaşamasına alışmıştık. 1980 öncesinde komünizme karşı CIA ile işbirliği yapmasına “taktik” demiştik. Fethullah Gülen aleyhine açılan davalardan birinin iddianamesinde “pozitivist felsefeye karşı olmak” ile suçlanıyordu. Biz de karşıydık pozitivizme.

Sonra bir gün… Mavi Marmara! Doğu Akdeniz’de, uluslararası sularda oyuncak ve gıda taşıyan bir gemi saldırıya uğradı. Masum ve silahsız insanlar öldü. Psikopat bir devletti bunu yapan. İsraillileri hapsettiği korku duvarları Filistin’i hapseden beton duvarlardan daha yüksekti. Ama Fethullah Gülen İsrail’den izin alınması gerektiğini söyledi. Bu terörist devletten “otorite” diye bahsediyordu. Gülen’e göre İsrail Doğu Akdeniz’in efendisiydi, uluslararası sularda bile masum sivilleri öldürme hakkına sahipti. Gülen cemaati dünya ile uğraşmaktan ahirete vakit ayıramıyordu. Gülen cemaati bir cemaatten başka herşeye benziyordu.

15 Temmuz gecesi yaşadığımız darbe girişiminde yaşadıklarımızla birlikte değerlendirince can acıtan bir soru kendini dayatıyor bize: Fethullah Gülen ve kurmayları bizi baştan beri kandırdı mı? Yoksa “küçük eller” dediğimiz masum insanların teşkilâtı sonradan mı kokuştu?

 Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

yitik Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Görünür ama yoktur; görünmez ama vardırAfganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Görünür ama yoktur; görünmez ama vardırdemokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmakolabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Ağu 17, 2016 | Reply

    Birkaç ilave yapayım…

    Depremlerde yağmacılar ortaya çıkar. İnsanlar ölmüşlerine ağıt yakarken, gözünden dünya hırsı, mal, mülk sevgisi silinmişken birileri bunu fırsat bilip yıkıntıları eşeler. Cebini doldurma telaşına düşer. “Adilik” kelimesinin anlamını tastamam kemale erdirir bu haysiyetsizler.
    Darbe girişiminin ardından ortaya çıkan modernist ilahiyatçıları da bu yağmacı hırsızlara benzetiyorum. Ellerine bir fırsat geçti. Sanki milletin tek meselesi buymuş gibi geleneksel İslam anlayışına saldırıyorlar.
    “Bize sorgulayan kafalar lazım” diyor bir tanesi. Belli ki kendisi sorgulamakla meşguldü darbe gecesi. Göremedik kendisini zira. Meydanları da liderinin bir sözüyle evlerini terk edip nöbet tutan halk sürülerine (!) bırakmıştı belli ki. Belki de entelektüel duruşuna yakıştıramamıştı eline bayrak alıp arz-ı endam etmeyi. Sorgulayan kafalar sıçan gibi evden başını çıkarmazken, sorgulamayan halk tanklara kafa atıyor, önüne yüzükoyun uzanıyor, ellerinde bayraklarla şehit olmaya koşuyordu.
    Geleneksel İslam anlayışı bu yaşadıklarımızın tek sorumlusuymuş! Muhtarı vurup suyunu oturarak üç yudumda içen komutan da bunu gösteriyormuş… Sorgulayan kafa isteyenlerin kurdukları ilişki bu! Sünnete uygun olarak su içiyorsanız ileride bir insanı öldürmeyeceğinizi kimse garanti edemez… Ne analiz ama…
    Ailemde en yakınlarım ve birçok arkadaşım Gülen’ciydi, çocukluklarından beri bu cemaat içindeler. Işık evlerine, yurtlarına çok gittim. Bu cemaat (!) yıllarca dindar bir yapıya sahipti. Nur risaleleri okuyup, geceleri teheccüde kalkarlardı. Namazlarını sarık ve cübbeyle kılarlar, namazlardan sonra uzun uzun tesbihatla meşgul olurlardı. Yediklerine çok dikkat ederler, eti bilmedikleri kasaptan almazlar, her restoranda yemek yemezlerdi. Sonra nasıl oldu da bu hale geldiler? İlk kopuş üniversiteye giden kızların başını açabileceği fetvasıyla başladı. 28 Şubat sürecinde tüm cemaatler bu konuda dik dururken, Gülen’in bu fetvası bir kopuşun habercisiydi. Gülen, Milli Görüş’e karşı tavrını da net bir şekilde ifade etti. Safını darbecilerden yana almıştı. Peşinden dinlerarası diyalog çalışmaları geldi. Sonraki yıllarda ise cemaat giderek dünyevileşti. Din algıları da gelenekten moderne kaymaya başladı. Gülen, modernist bir hoca haline geldi. Artık vaazları kalpten çok “akla” hitap ediyordu. Bir ayet, iki hadis, iki sahabe kıssası anlatıp, bunu getirip bir siyasi, ticari veya taktik bağlama oturtuyordu.
    Cemaatten bir arkadaşımı bir tasavvuf sohbetine götürdüğümde “bu anlatılanlar tamamen maneviyatla ilgili, bizimkisi daha dünyevi bir şey…” demişti. İş bulmanın, iş bulmanın, müşteri bulmanın, zengin olmanın yoluydu bu. Saadet zincirleri gibi büyüdükçe daha hızlı büyüyen bir yapı halini almıştı. Fakat bu büyümenin hiçbir yerinde “maneviyat” yoktu. Artık bir evde oturup Risale-i Nur veya Fetullah Gülen’in kitabını okuyan abiler, ablalar; bunu çok maneviyatlı, feyizli sohbetler hatırına değil, bu vesileyle “yeni müşterilere” ulaşmak veya dünyevi meselelerini konuşmak için değerlendiriyordu. Nur risaleleriyle bağları kopalı zaten yıllar olmuştu. Gülen’in çevresine adam toplamak için kaldıraç olarak kullandığı, o zamanın en popüler kitapları olan Risaleler; Said Nursi’nin talebelerinin Gülen’i dışlamasıyla zaten gözden düşmüştü. Hem, Risalelerde Gülen’in doktrinlerine hiç uymayan sözler vardı ve bunların te’viliyle uğraşmamak için Said Nursi’ye “Pir-i Mügan” deyip uzaktan uzağa selamlamak daha anlamlı gelmişti.
    Fetullah Gülen üzerinden Said Nursi’yi eleştiren modernist ilahiyatçılar eğer samimi olsalardı bunu Gülen üzerinden yapmazlardı. Çünkü nurcular her zaman maneviyatı dünyevi menfaatlerin üzerinde tutmuşlardır. Askeriyede dahi kendilerini gizleme, Atatürkçüymüş gibi görünme, içki kadehini ağzına götürme, eşlerinin başını açtırma, davetlerde komutanlarıyla vals yapmasına izin verme gibi düşüklükler içine girmemişlerdir. Her daim “laiklik olsaydı bunlar olmazdı” diye böğüren Kemalistler işte bu samimi dindarları “irtica” gerekçesiyle ordudan atarken, ikiyüzlü ve takiyyeci subayları darbe için itinayla hazırlamışlardır.
    İçeride kendilerini “nurcu” olarak lanse eden Gülen’ciler Amerika’da kendilerini “sufi” olarak tanıtıyorlar. Orada geçer akçe sufilik çünkü. Rumi Institute’da gelen Amerika’lılara anlatılan ise Gülen’in hoşgörüsü, dinlerarası diyalog çalışmaları ve tevazusu. Hayır, bunu Amerika’lı yiyor ama Türkiye’de Fetullah Gülen üzerinden tasavvufun eleştirilmesi garabetini nereye koyacağız?
    Nedir bu modernist hocaların tasavvufla sıkıntısı?
    Sürekli analiz kasılıyor, darbecilerin din anlayışları masaya yatırılıyor. Çok güzel !
    Fakat neden darbeye karşı duran, şehit ve gazi olanların din anlayışları masaya yatırılmıyor. Zira darbeciler ülkeye kastettiyse bu insanlar da ülkeyi kurtardı. Cumhurbaşkanının ifadesiyle bu “çılgın imanlı Türklerin” imanı nasıl bir iman, bunu neden tartışmıyoruz? Nasıl bir din anlayışıydı bu, “sorgulamadan”, ölümü göze alarak tankların karşısına çıkaran?
    Neden şehit olanların, gazilerin içindeki dervişleri anlatmıyorsunuz? Darbe gecesi Daiş’çi gibi gösterilen o sakallı, cübbeli insanları neden konuşmuyorsunuz? Darbe gecesi meydanlarda olan insanların sizin saçma din anlayışlarınızla işi yoktu. O “sorgulayan” tipler evlerindeydi o gece. Onlar derin sorgular içindeyken imanlı insanlar birer birer şehit, gazi oldu. Siz, “aman canımızı tehlikeye atmayalım, sokağa çıkmayalım” derken Türkiye’deki bütün cemaatlerin ve tarikatlerin liderleri “ulü’l emre itaat farzdır, sokaklara çıkılsın emrini uygulamak üzerinize borçtur” dedi talebelerine…
    Kusura bakmayın bu insanlar sorgulamadı, ülkeyi kurtarmakla meşguldü çünkü.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin