İnsancıklar / Dostoyevski
By Александр Исаевич Солженицын on Eki 29, 2016 in edebiyat, Kitap Alıntısı
Köyden ayrıldığımız gün hava aydınlık, sıcak ve güzeldi. Tarla işleri bitiyordu. Kocaman tahıl yığınları harman yerinde birikiyor, kuşlar sürüler halinde tahıl yığınlarının tepelerinde dönüp duruyordu. Her şeyde bir neşe ve huzur vardı. Ama şehre vardığımızda bizi yağmur, nemli bir sonbahar yağmuru, pis bir hava, düşman bakışlı, asık ve öfkeli, yabancı suratlar karşıladı. Bir şekilde yerleşiverdik. Hatırlıyorum da hepimiz büyük bir heyecan içindeydik. Herkes bir şeyle meşguldü. Babam her zaman olduğu gibi evde değildi, annemin de başını kaşıyacak hali yoktu. Ben tamamen unutulmuştum. Yeni evimizdeki ilk gecemizin sabahında çok üzgün uyandım.
Penceremiz sarı parmaklıklara bakıyordu. Sokakta her zaman çamur vardı. Çok az gelen geçen oluyordu. Hepsi de sıkı sıkı sarınırlardı. Soğuktan donuyor gibiydiler. Bizim evde de günler can sıkıntısı ve bunalım içinde geçiyordu. Pek akrabamız ve yakın dostumuz yoktu. Babamın Anna Fyo-dorovna ile arası pek iyi değildi, ona borcu vardı. İş için gelen gidenimiz oluyordu, hep bir curcuna, bağırış çağırış, tartışma çıkıyordu. Her ziyaretten sonra babam sinirli ve huzursuz olurdu. Hatırlıyorum da saatlerce suratını asıp odayı arşınlar, kimseyle tek kelime konuşmazdı. Böyle zamanlarda annem de bir şey söylemeye cesaret edemezdi. Ben de elime bir kitap alıp fare kadar sessiz, bir köşeye oturup hareket bile etmezdim. Petersburg’a gelişimizden üç ay kadar sonra yatılı kız okuluna gönderildim. Önceleri yabancılar arasında olmaktan çok rahatsız olmuştum! Her şey soğuk ve düşmanca gibiydi. Öğretmenler çok bağırıyorlar, kızlar da alay edip duruyorlardı. Ben de az yabani değildim. Çok sıkı bir disiplin vardı. Hep belirli saatlere göre hareket etmek, toplu halde yemek yemek ve sevimsiz öğretmenler beni önceleri fazlasıyla sıktı. Üstelik doğru dürüst uyuyamıyordum da. Uzun, soğuk ve sıkıcı geceler boyunca hep ağlıyordum. Akşamları kızlar derslerini çalışıp, ödevlerini yaparlarken ben Fransızca gramer kitaplarımı ve sözlüğümü alıp hiç kıpırdamadan oturur, evimizi, annemi, babamı, yaşlı dadımı ve .hikâyelerini düşünürdüm… Nasıl da canım sıkılırdı! Evdeki en önemsiz şeyleri bile sevgiyle hatırlardım. Durmadan düşünürdüm. Evde olmak ne güzel olurdu diye hayallere dalardım. Bizimkilerle beraber küçük odamızda semaverin başında otururdum.
Her şey bildik, sıcacık ve cana yakındı orada. Anneme nasıl da sıkı sıkı sarılacağımı düşünürdüm. Hiç durmadan düşünürdüm. Gözyaşlarımı kalbime gömüp için için ağlar, Fransızca derslerimi de unuturdum. Ertesi günkü ödevlerimi yapmam imkânsızdı. Bütün gece boyunca rüyamda öğretmenleri, müdi-reyi ve kızları görür, uykumda derslerimi tekrar ederdim ama ertesi gün kafam bomboş olurdu. Bana dizlerimin üzerinde durma cezası ve bir tabak yemek verirlerdi. Hep neşesiz ve mahzundum. Önceleri kızlar bana güler ve sataşırlardı.
Ders çalışırken beni şaşırtırlar, yemek ya da çay kuyruğuna girdiğimiz zamanlar çimdiklerler, ortada hiç neden yokken beni öğretmenlere şikâyet ederlerdi. Ama cumartesi akşamları dadım beni almaya gelince nasıl da heyecanlanır, yaşlı kadına coşkulu bir sevinçle sarılırdım. Mantomu ve ayakkabılarımı giydirir, beni iyice sarıp sarmalar, yolda yürürken bana yetişmeye çalışırdı. Yol boyunca hiç durmadan konuşur ona her şeyi anlatırdım. Neşe içinde eve gelir, sanki on yıldır ayrıymışız gibi herkese sarılırdım. Konuştukça konuşurdum. Kahkahalar atar, atlar zıplar, oradan oraya koşuştururdum. Babamla derslerim, öğret-menlerim, Fransızca, Lomond grameri hakkında konuşurduk. Hepimizin neşesine diyecek yoktu. O anları hatırladıkça şimdi bile mutlu oluyorum. Kendimi derslerime verip babamı memnun etmek için elimden geleni yapıyordum.
… Yeni kitaplar keşfetmek için …
Kitap tanıtan kitapların 7cisine damgasını vuran düşünür Susan Sontag oldu. 1977’de yayınladığı“Fotoğraf Üzerine” isimli cesur kitaptan bahseden 4 makale ile başlıyoruz. Mehmet Özbey’in kaleminden eskimeyen bir kitabı ziyaret edeceğiz sonra: Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez) Değerli yazarlarımızdan Mehmet Salih Demir ve Mustafacan Özdemir tek bir kitaba ve tek bir yazara odaklı kitap sohbetlerinden farklı makaleler hazırladılar. Bunlar kavram ve/veya olaylara odaklı, birden fazla kitaptan ve müelliften istifade eden çalışmalar: Terör, vicdan, modernleşme, bilim felsefesi (Kuhn, Heidegger, Derrida, Gadamer, Dilthey, Mach, Baudrillard, Toulmin) … Suzan Nur Başarslan’ın yazdığı Türk romanının tarihçesi veSeksenli Yıllarda Türk Romanı Ve Post Modern Eğilimlerde bu kategoriye dahil edilebilir. Bunların yanısıra yazar kadar hatta bazen daha fazla ünlenmiş kitaplara adanmış makaleleri de yine bu sayıda bulacaksınız: Zeytindağı (Falih Rıfkı Atay), Hayy Bin Yakzan (İbn-i Tufeyl), Körleşme (Elias Canetti), Taşrada Düğün Hazırlıkları (Franz Kafka). Kitap tanıtan Kitap 7’nin daha önceki sayılardan bir diğer farkı da Georg Simmel’e adanmış iki makale içermesi. Karl Marx ve Max Weber arasındaki kayıp halka olarak nitelenen Simmel’in “Büyük şehir ve zihinsel yaşam” (Die Großstädte und das Geistesleben, 1903) isimli özgün çalışmasından bahsettiğimiz makaleler kitabın sonunda. Buradan indirebilirsiniz.
Önceki kitap sohbetleri: