Ermiş / Halil Cibran
By Aisha Benghazi on Kas 14, 2016 in edebiyat, Kitap Alıntısı
Her şeyi kendisine ayıran deniz beni de çağırıyor ve bu gemiye binmeliyim.
Çünkü kalmak, saatler gecede alev alev yansa da, donup kristalleşmek ve bir kalıba girmek olur.
Buradaki her şeyi seve seve yanıma alırdım, ama nasıl?
Bir ses, dili ve onu kanatlandıran dudakları taşıyamaz. Gökleri kendi başına aramalı.
Ve kartal güneşe yalnız ve yuvasız uçmalı.
Tepenin yamacına indiğinde, tekrar denize doğru döndü ve gemisinin limana yaklaştığını ve baş tarafında kendi topraklarının insanları olan denizcileri gördü.
İçtenlikle onlara seslendi ve dedi ki:
Kadim annemin oğulları, med-cezirin atlıları
Rüyalarımda bilseniz ne kadar sıklıkla sefere çıktınız. Ve şimdi derin uykumun rüyası olan uyanışıma geldiniz.
Ben gitmeye hazırım ve coşkum yelkenlerini açmış, rüzgârı bekliyor.
Bu durgun havada bir nefes daha alacağım, bir kez daha sevgiyle bakacağım arkama,
Sonra aranızda yer alabilirim, gemicilerin arasında bir yolcu olarak.
Ve sen, uçsuz bucaksız deniz, uykusuz ana,
Tek başına nehir ve çayların özgürlüğü, huzuru.
Bu nehir bir kıvrım daha yapacak, bu boş ormanlık alanda bir kez daha uğuldayacak,
İşte o zaman ben sana geleceğim, sonsuz okyanusta sonsuz bir damla olarak.
Ve yürüdükçe uzaktan tarlalarını ve bağlarını terk eden erkekleri ve kadınları, onların şehrin kapılarına doğru koşuşturduklarım gördü.
Onun adını seslendiklerini, birbirlerine tarladan tarlaya geminin gelişini haber verdiklerini duydu.
Ve kendi kendine dedi ki:
Ayrılış günü toplaşma günü olabilir mi?
Ve benim akşamımın aslında benim şafağım olduğu söylenebilir mi?
Ve sabanını tarlaya sürerken yarıda bırakan çiftçiye ya da üzüm sıkarken çarkı durdurana ben ne verebilirim?
Kalbim meyve dolu bir ağaca dönüşse ve toplayıp onlara sunabilsem?
Tutkularım bir pınar gibi aksa da onların taslarını doldurabilsem.
Kudretli bir kişinin elleriyle bana dokunduğu bir arp mıyım ben ya da içimden nefesinin geçeceği bir flüt?
Ben sessizlik arayıcısıyım ve sessizlikte gururla bağışlayabileceğim ne hazine buldum?
Bugün benim hasat günümse eğer, hangi tarlalara hangi anımsanmayan mevsimlerde tohum ekmiş olabilirim?
Bu saat gerçekten benim fenerimi tutacağım saatse, içinde yanan benim ateşim olmayacak
Ben fenerimi bomboş ve karanlık olarak kaldıracağım,
Gece bekçisi onu gaz yağı ile dolduracak ve aynı zamanda da yakacak.
Bunları konuşarak söyledi ama söyleyemediği birçok şey içinde kaldı.
Çünkü en derin sırrını söyleyemezdi.
Ve şehre girdiğinde herkes onu karşılamaya geldi ve tek ses olmuş ağlıyorlardı.
Şehrin yaşlılarından biri öne çıktı ve dedi ki:
“Bizi bırakıp gitme henüz.
Bizim alacakaranlığımıza güneş oldun ve gençliğin hayallerimize hayal kattı.
Bizim aramızda ne yabancısın ne de misafir, sen bizim sevgili oğlumuz sun
Gözlerimizi senin yüzüne hasret bırakma.”
Ve rahiplerle rahibeler dedi ki:
“Denizdeki dalgaların bizi ayırmasına izin verme ve bizim aramızda geçirdiğin yıllar anılarda kalmasın
Aramızda bir hayalet gibi yürüdün ve gölgen ışığıyla yüzlerimizi aydınlattı.
Seni çok sevdik, ama sevgimizi dillendiremedik, üzerini örtüyle örttük.
Ama şimdi sevgimizi sana haykırıyoruz ve gösteriyoruz.
Ve hep bilinmiştir ki sevginin derinliği ayrılık vakti belli olur.”
Ve diğerleri de gelip ona yalvardı.
Ancak o yanıtlamadı. Yalnızca başını eğdi ve yakınındakiler göğsüne düşen gözyaşlarını gördüler.
Sonra hep beraber tapınağın önündeki meydana doğru yürüdüler.
Ve orada mabetten Almitra adında bir kâhin kadın çıktı.
Ve El Mustafa ona sonsuz bir şefkatle baktı çünkü bu şehre geldiğinde onu ilk bulan ve ona ilk inanan oydu.
Ve kadın onu selamlayarak dedi ki:
“Tanrının sevgili kulu, uzun zamandır o ufuktaki noktayı keşfetmek için uzakları gözleyip gemini bekliyorsun.
Şimdi gemin geldi ve gitmek zorundasın.
Anılarının toprağına ve arzularının barındığı yere özlemin büyük; sevgimiz seni bağlayamaz ya da ihtiyaçlarımız seni engelleyemez
Ancak gitmeden önce bizimle konuş ve gerçeğini bize söyle.”
Ve biz de onu çocuklarımıza anlatacağız, onlar da kendi çocuklarına anlatacaklar böylece o hiç yok olmayacak.
Yalnızlığında bizim günlerimizi gözledin ve uyanıkken uykularımızın ağlayışlarını ve kahkahalarını dinledin.
… Yeni kitaplar keşfetmek için …
Kitap tanıtan kitapların 7cisine damgasını vuran düşünür Susan Sontag oldu. 1977’de yayınladığı“Fotoğraf Üzerine” isimli cesur kitaptan bahseden 4 makale ile başlıyoruz. Mehmet Özbey’in kaleminden eskimeyen bir kitabı ziyaret edeceğiz sonra: Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez) Değerli yazarlarımızdan Mehmet Salih Demir ve Mustafacan Özdemir tek bir kitaba ve tek bir yazara odaklı kitap sohbetlerinden farklı makaleler hazırladılar. Bunlar kavram ve/veya olaylara odaklı, birden fazla kitaptan ve müelliften istifade eden çalışmalar: Terör, vicdan, modernleşme, bilim felsefesi (Kuhn, Heidegger, Derrida, Gadamer, Dilthey, Mach, Baudrillard, Toulmin) … Suzan Nur Başarslan’ın yazdığı Türk romanının tarihçesi veSeksenli Yıllarda Türk Romanı Ve Post Modern Eğilimlerde bu kategoriye dahil edilebilir. Bunların yanısıra yazar kadar hatta bazen daha fazla ünlenmiş kitaplara adanmış makaleleri de yine bu sayıda bulacaksınız: Zeytindağı (Falih Rıfkı Atay), Hayy Bin Yakzan (İbn-i Tufeyl), Körleşme (Elias Canetti), Taşrada Düğün Hazırlıkları (Franz Kafka). Kitap tanıtan Kitap 7’nin daha önceki sayılardan bir diğer farkı da Georg Simmel’e adanmış iki makale içermesi. Karl Marx ve Max Weber arasındaki kayıp halka olarak nitelenen Simmel’in “Büyük şehir ve zihinsel yaşam” (Die Großstädte und das Geistesleben, 1903) isimli özgün çalışmasından bahsettiğimiz makaleler kitabın sonunda. Buradan indirebilirsiniz.
Önceki kitap sohbetleri: