Kötülük Üzerine Bir Deneme / Terry Eagleton
By Aisha Benghazi on Oca 22, 2017 in Kitap Alıntısı, Kötülük
“… Biraz önce adını andığımız sahtekarları içermeyen bir kötü tanımının işe yaramayacak kadar dar olduğu iddia edilebilir. Böyle bir tanım gerçekten de fazlasıyla teknik ve hassas değil mi? Bu tanım kötü insanı işin özünde, Immanuel Kant’ın deyişiyle “radikal” kötü olarak görmektedir. Kötülüğü sırf kasten kötülük yapmak için yapılmış bilinçli kötülük olarak algılamaktadır ki Kant bunun mümkün olmadığını düşünür. Kant’a göre insanların en aşağılığı bile ahlak kurallarının yetkesinin farkındadır. Ancak bu tanımın katılığı bazıları ergen suçlulan ve Kuzey Kore’yi düşüncesizce yaftalasa bile, kötülüğün aslında ne kadar az rastlanır bir şey olduğuna da işaret edebilir. Öte yandan kötülük tanımını geniş tutmanın da tehlikeleri vardır. Söz gelimi Kant kötülük, kötü yüreklilik, alçaklık ve yozlaşmışlık gibi kavramlar kullanır; oysa geniş gönüllü liberaller bütün bunları hafif yollu ahlaksızlık olarak algılar. Kant kötülüğün insanın ahlak kurallarından sapma eğiliminden kaynaklandığını söyler. Oysa kötülük çok daha ilginç bir kavramdır. Ve her tür sapma, kötülük sıfatına layık değildir. Kötülüğe faşist teşkilatlann üst kademelerinde sık rastlanmaktadır. Neyse ki faşist teşkilatlara az rastlanmaktadır, en azından çoğu zaman. Şu var ki kötülük salgını başladığında, tıpkı uçak kazası gibi, etkisi büyük olur. Bu konuda aklımıza hemen Yahudi soykınmı gelir. Bu, yerinde bir tepki olsa da soykırımın ne kadar istisnai bir durum olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. istisnai olan elbette sebep olduğu çok büyük sayıdaki masum erkek, kadın ve çocuk katliamı değil. Stalin ve Mao’nun devlet eliyle işlediği cinayetlerin sayısı çok daha fazladır. Yahudi soykırımı sıra dışıdır çünkü modern siyasi devletlerin sağduyusu genelde araçsaldır ve belli bir amaca erişmek için kullanılır. İşte bu yüzden modern çağın ortasında bir tür vahşi zevk için, katliam için yapılmış bir katliam, görünüşe göre sırf keyif için yapılan bir yok etme şenliği görmek şaşırtıyor bizi. Böylesi bir kötülük hemen her zaman kişisel düzeyde gerçekleştirilir. Hiç de deli gibi görünmeyen ve sırf hastalıklı bir haz peşinde 1960’larda Ingiltere’de çocukları katleden Moor katilleri söz konusu kötülük anlayışına uygun bir örnektir. Bu örneğin aksine kitlesel sebepsiz kötülük örneği azdır. Böyle durumlar için devasa organizasyonlar gereklidir; ciddi bir çıkar elde etme ihtimalleri olmadıkça insanlar doğal olarak böyle girişimlerde zaman ve enerji sarf etmek istemezler. Toplumsal psikoz öyle her gün karşılaşacağımız bir olay değildir, tabii din ve Michael jackson hayranları derneği bu işe el atmamışsa. Nazi ölüm kamplarının en grotesk yönü makul, titiz ve faydacı tedbirlerin, somut hiçbir amacı olmayan bir eylemin hizmetine koşulmuş olmasıdır. Sanki projenin kimi bölüm ve parçaları mantıklıdır da operasyonun geneli anlamsızdır. Aynı şey, somut hiçbir işlevi olmayan bir durumda mantıklı hamlelerin yapıldığı bir oyun için de geçerlidir. Stalin ve Mao kitleleri bir amaç uğruna katletmiştir. Kanlı eylemlerinin altında çoğu kez vahşi bir rasyonellik yatıyordu. Bu eylemlerini Nazilerinkinden daha az iğrenç ve yanlış yapmıyor. Neticede böyle alçaklıkların kurbanları, sebepsiz yere mi yoksa titiz bir planın parçası olarak mı öldürüldüklerini umursamazlar. Aslında elle tutulur bir amaçla işlenen suçlar, sebepsiz yere işlenen suçlardan çok daha fenadır. Andre Gide’in Les Caves du Vatican romanında oldugu gibi hiç tanımadığınız birini keyfine trenden atmak, yarım düzine yabancıyı sırf kompartımanda kendinize biraz yer açmak için atmanızdan daha kötü değildir. Sonuç olarak, Stalin ve Mao’nun suçlan Hitler’in yaptıklarından daha az iğrenç değildir. Sadece farklı bir kategoride yer alırlar …”
Tavsiye Sohbet
Tavsiye makale
- Kötülük’ün zıddı İyilik değildir…
- Kötülüğün Sıradanlığı: Adolf Eichman ve Raci Tetik
- Kötü insan nasıl üretilir?
- Kötülük Güzel olabilir mi? – C.Baudelaire’in şiirleri, O.Dix’in gravürleri
- Çocukların cinsel istismarı
- Cezaevleri okul olsun !
- Fahişelik, şehitlik ve özgürlük
- Şans, Kader, Özgür İrade ve Zaman(3)
- Kötülüğün çirkin ama gerçek yüzüne…
- Erik ile röportaj
- Haneke’nin Beyaz Kurdele’si
- Kötülüğün Sıradanlığı / Hannah Arendt
- Kötülük / mal / evil / شر
- Karanlık / Zulmet / Darkness / Obscurité / الظلام
- İnsan Öldürenler Sevilmeye Muhtaçtır
Tavsiye Kitap
“Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?”(Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)
“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan, Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz.
Gurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”
Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığı sorgulamak için iyi bir fırsat… Sigmund Freud gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmişlik hissini anlatan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.
Bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada. Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi, buz dağının görünen ucu mudur? Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Sen insansın, homo-economicus değilsin!
Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz Adam, James Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor. Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…
Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.