Kötülük Üzerine Bir Deneme / Terry Eagleton
By Aisha Benghazi on Mar 19, 2017 in Kitap Alıntısı, Kötülük
“… Faust fantezisi, bu durumda dünyevi ve şehvaniye yönelik püriten hoşnutsuzluğumuza sırt çevirmektedir. Sonsuza ulaşmak için (ki aralarında Amerikan Rüyası da olan pek çok adla anılan bir projedir bu) bizi güçsüzleştiren acınası vücudumuzun dışına çıkmalıyız. Kapitalizmi diğer tarihsel yaşam tarzlarından ayıran, onun doğrudan insan türünün istikrarsız, kendiyle çelişen doğasına yönelmesidir. Sonsuz -bitmez tükenmez kar arzusu, teknolojik gelişmenin hiç durmayan ilerlemesi, sermayenin bitevi yayılmacılığı- hep sonluyu aşmaya ve onu yok etmeye yöneliktir. Aristo’nun da söylediği üzere,. nesnelerin değişim değeri potansiyel olarak sınırsızdır, kullanım değerinin çok daha üzerindedir. Kapitalizm sırf varlığını sürdürebilmek için bile sürekli hareket halinde olmak zorunda olan bir sistemdir. Sürekli ihlal onun özünde vardır. Başka hiçbir tarihsel sistem, özünde iyi olan insanın kolaylıkla ölümcül amaçlara yöneltilebileceğini bu kadar açık bir şekilde gözler önüne seremez. Kapitalizm bazı saf solcuların düşündüğünün aksine bizim “düşmüşlüğümüzHün sebebi değildir. Ama bütün insan rejimleri arasında hiçbiri, konuşan bir hayvanın içindeki çelişkilerini bu denli kötüleştirmemiştir. Aquinaslı Thomas bize sağduyumuzun vücudumuza sıkı sıkıya bağlı olduğunu göstermiştir. Kabaca söylersek, belli bir tür hayvan olduğumuz için belli bir şekilde düşünürüz. Belli bir durumda varlığını sürdürmesi. mesela, mantığımızın bir özelliğidir. Dünya üstünde belli bir bakış açısı içinde düşünürüz. Bu gerçeğe ulaşmamızda bir engel oluşturmaz.
İşin aslı, bizim gerçeğe ulaşmamızın tek yolu budur. Ulaşabileceğimiz gerçekler sadece bizim gibi fani yaratıklara uygun olan gerçeklerdir. Ve bunlar ne meleklerin ne de karıncayiyenlerin gerçekleridir. Ancak idealistler bize kolaylıklar sağlayan bu sınırlan kabul etmeye yanaşmazlar. Onlara kalırsa sadece hiçbir bakış açısının etkisinde olmayan gerçekler otantiktir. Geçerli olan tek bakış açısı Tanrı’nın gözünden görülendir. Fakat bu bakış açısından insan hiçbir şey göremez. Bizim için mutlak bilgi düpedüz körlük olurdu. Her şeyi daha açık görmek için kendi sınırlı durumlarından çıkmaya çalışanlar sonuçta hiçbir şey göremeyeceklerdir. Hemen önümüzdekinin ötesine ulaşmak demek olan soyutlama olmaksızın düşünemeyiz. Ama soyut kavramlar bütün şehirleri yakıp yıkmamıza olanak verdiğinde işin ucunu kaçırdığımızı anlarız. Yakamızı bırakmayan bir yanlış yöne sapma ihtimali, akıl yürütme yeteneğimizin bir parçası olmuştur artık. Bu ihtimalin olmadığı yerde ise sağduyu işleyemez. […] Özgürlük ve yıkıcılığın birbirine bağlı olduğu başka bir yön daha var. Pek çok hayatının girift bir şekilde iç içe geçtiği karmaşık kader ağlannda, bir bireyin özgürce seçilmiş eylemi, kim olduğu bilinmeyen sayısız insanın hayatında yıkıcı, öngörülemez etkiler yaratabilir. Bu etkiler farklı bir şekilde gelip başımıza bela olabilir. Bizim ve başkalarının geçmişte özgür iradeyle yaptığı şeyler, kimsenin etkisi olmaksızın, anlaşılmaz bir süreçte bir araya gelip, şu anda, şimdi de kaderin bütün çetin güçleriyle karşımıza dikilebilir. Bu sebeple biz, kendi yaptıklarımızın sonucuyuzdur. Böylece de, önüne geçemediğimiz belli bir özyabancılaşma yaradılışımızın içine işlenmiştir. […] Richard j. Bemstein Radical Evil’de “kötülüğü insanlık durumunun değişmez bir özelliği olarak gönne tuzağına düşmemeliyiz. der, çünkü böyle yaparsak bu sorunla ilgili yapacak hiçbir şey olmadığını itiraf etmiş oluruz. Onu kabul etmek zorunda kalırız. Ancak, bir şey sırf insanlık durumunun süregelmiş bir özelliği diye onunla ilgili hiçbir şey yapmayacağımız anlamına gelmez bu. Hastalık böylesi sürekli unsurlardandır ama doktorları ellerini kollarını bağlayıp kaderciliğe teslim olmaya razı etmeye yetmiyor. İnsanlar muhtemelen kanlı çatışmalar yaşamaya devam edeceklerdir ama ihtilaflara çözüm getirmeye çalışmayacak değiliz. Adalet sağlama isteği de insanlık durumunun sürekli unsurlarından olabilir elbette. Tarihi kayıtlar şüphesiz bunu göstermektedir. Varoluşumuza dair süreklilikler için her zaman yas tutmamız gerekmiyor. Eğer bunu yapıyorsak dogmatik düşünüyoruz demektir ve başka fikirlere kapalıyızdır …”
Tavsiye Sohbet
Tavsiye makale
- Kötülük’ün zıddı İyilik değildir…
- Kötülüğün Sıradanlığı: Adolf Eichman ve Raci Tetik
- Kötü insan nasıl üretilir?
- Kötülük Güzel olabilir mi? – C.Baudelaire’in şiirleri, O.Dix’in gravürleri
- Çocukların cinsel istismarı
- Cezaevleri okul olsun !
- Fahişelik, şehitlik ve özgürlük
- Şans, Kader, Özgür İrade ve Zaman(3)
- Kötülüğün çirkin ama gerçek yüzüne…
- Erik ile röportaj
- Haneke’nin Beyaz Kurdele’si
- Kötülüğün Sıradanlığı / Hannah Arendt
- Kötülük / mal / evil / شر
- Karanlık / Zulmet / Darkness / Obscurité / الظلام
- İnsan Öldürenler Sevilmeye Muhtaçtır
Tavsiye Kitap
“Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?”(Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)
“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan, Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz.
Gurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”
Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığı sorgulamak için iyi bir fırsat… Sigmund Freud gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmişlik hissini anlatan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.
Bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada. Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi, buz dağının görünen ucu mudur? Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Sen insansın, homo-economicus değilsin!
Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz Adam, James Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor. Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…
Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.