RSS Feed for This Post

Fransa Tayvan’ı Nasıl Kazıkladı?

  • Hem özgür zannedilen bir ülkenin iç yüzünü, hem de küresel silah piyasasının çalışma şeklini görelim. Türkiye için fırsatlar ve tehditlerle birlikte…
  • Silah ticareti başka şeye benzemez; büyük kontratlar imzalanırken birkaç mühendis ve iş adamı camdan düşebilir(!) yahut kendini sırtından vurarak intihar(!) edebilir. Üstelik bu mafya yöntemlerini çok “demokratik hukuk devletleri” kendi vatandaşlarına karşı kullanabilir. Neden böyle olur?
  • Mesele para ve rekabet ile açıklanacak kadar basit değil. Nedir? Bir ülke masaya birkaç milyar dolar koyduğu zaman jeopolitik dengeleri değiştirecek silahlar alıyor olabilir. S-400 meselesinde gördük; ABD’den İsrail’e kadar her yerden ses geldi. Çünkü…
  • Çünkü silah ticaretinde dönen para, güç pastasının çok küçük bir parçası. Silahlı çatışmada mutlak üstünlük veren silahlar, satış fiyatının çok üzerinde değeri olan altın, uranyum gibi kaynakları ele geçirmekte kullanılabilir. Petrol söz konusu olduğunda ise Amerikan dolarının değeriyle oynarsınız!
  • Radarda görünmeyen, düşman uçaklarından hızlı gidebilen yahut atış menzilinin uzunluğu sayesinde isabet almadan düşmanı vurabilen uçaklar, Basra körfezi, Panama veya Süveyş Kanalı’na yakın bir ülkeye satılınca 5-6 milyar değil trilyonlar riske girmiş demektir.
  •  Buna ek olarak, satış sırasında ödenen yüksek komisyonlar, alıcı ve satıcı ülkelerdeki siyasî partilerin seçim kampanyalarını besler. Gizli kalması için vergi cennetlerinden geçen bu gizli kasalar sebebiyle Amerika, İngiltere, Fransa, Japonya kendi vatandaşlarını da öldürebilir.
  • Hemen her ülkede iktidar değişince, yeni gelen eskinin kirli çamaşırlarını ortaya döker. Fakat bazı sırlar, asla açılmaz. Açmaya yeltenen öldürülür. İşte o zaman derin devlet görünür olur. Hatta bazen devletlerin üzerindeki küresel iradelerin ayak sesleri duyulur.
  • Burada anlatacağımız mesele, Fransız derin devletini anlamak ve silah piyasasındaki masa altı oyunlarını keşfetmek için iyi bir fırsat. Hem silah ithal eden hem de savunma sanayiini geliştirmek isteyen Türkiye için çıkartılacak önemli dersler var.

  • Daha evvel de anlattığımız gibi, makineler çalışırken varlıklarını unuturuz. Ancak bozulduklarında, içini açarız ve nasıl çalıştıklarını daha iyi anlarız.
  • İster geri kalmış ülkede yaşasın isterse zengin bir devletin vatandaşı olsun; fakirler ölür; kolay ve ucuz ölürler. New York’un “sıcak” bir mahallesinde bir zenci bıçaklanır yahut polis kurşunu yer. Fakat 3 farklı zengin ülkede, aynı proje için çalışan 13 mühendis camdan düşünce(!) işin rengi değişir.
  • Fransa, 1991 senesinde Tayvan’a çok gelişmiş 6 savaş gemisi sattı. Tanesi 1.3 milyar € yani 3 tane yeni boğaz köprüsü yapılabilir! Personel eğitimi, bakım-onarım ile toplam fiyat 13 milyar € iken, Tayvan 16 milyar € ödedi. Aradaki fark? Komisyon! Neyin komisyonu peki?
  • Hem alıcı ülkenin karar mekanizmalarını ikna etmek hem de satıcı Fransa’daki savunma bakanlığı veya cumhurbaşkanının veto koymasını engellemek gerekiyordu. Üstelik Pekin, Tayvan’ın bu silahları almasını istemediğinden topa girdi.
  • Bunlar sıradan gemiler değildi; özel şekilleri sebebiyle radardaki görünürlükleri çok azaltılmıştı. Elektronik donanımları, hedef tanıma ve radar sistemleri de o dönem hiçbir gemide bulunmayan vasıflar içeriyordu. Yani Formoza boğazında dengeler Pekin aleyhine değişecekti.
  • Dönemin cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Pekin’i kızdırmaktan korktuğu için “hayır” dedi. Tabi bu resmî bahaneydi; muhtemelen pastadan payını almak istiyordu. Yani Tayvan’a verilip kısmen geri gelecek para. Geri dağıtılan bu komisyon tipine “Retro-komisyon” denir. Nedir?
  • Satıcı ülke, alıcı ülkedeki karar vericilere dağıtacağı rüşveti katarak fiyatı yükseltir. Toplanan rüşvetin bir kısmı alıcı ülkeye dağıtılırken bir kısmı satıcı ülkeye geri döner ve veto hakkı olan siyasetçilerle uzmanlara “sus” payı dağıtılır. Retro-komisyon, geri ödenen rüşvettir.
  • Retro-komisyon ahlâk dışı bir şeydir ama milyarlık kontratlarda istisnasız uygulanır. Son yıllarda OECD ve BM çatısı altında birleşen devletler, bu komisyonları yasaklayan anlaşmalar imzaladılar. Tabi göz boyama. Aracı kuruluşlar devreye girdi ve komisyonlar daha da arttı.
  • Şimdi bahsettiğimiz cinayetlerden bir kaçına yakından bakalım: 10 Ekim 2000’de, Fransız gizli servisi DGSE’nin bir subayı olan Thierry Imbot, Paris’te 4cü kattan düşerek(?) öldü. Imbot Tayvan’da Fransa’nın silah ticareti dosyalarını takip ediyor ve ülke menfaatlerini savunuyordu.
  • Amerika’dan ailesiyle Fransa’ya yeni dönmüştü. Gazeteci olan Amerikalı karısına telefonla defalarca “her şey yolunda” demişti. Paris’in en lüks yerinde ev tutmuş olması, maddi sıkıntı çekmediğini de ispat ediyordu.
  • Parlak bir geleceği olan Imbot’nun intihar etmesi için bir sebep yoktu. Ölümünden birkaç gün önce de bir araba onu ezmeye çalışmıştı. Belki de bu yolla korkutmuştu. Polis her şeye rağmen “kaza” diyerek olayın üstünü örttü.
  • Üstelik Fransız gizli servisi ajanı, kazayla düşen biri gibi hemen pencerenin dibine değil biraz ilerisine düşmüştü. Sanki ileri sıçramış yahut birileri tarafından camdan dışarı fırlatılmış gibi. Bir diğer tuhaflık, soruşturmayı yürüten savcıların rapora koyduğu şu cümle:
  • “… Cinayet ihtimali zayıf çünkü Thierry Imbot’nun geçmişi ve şu anki görevi, hayati tehlike arz etmiyor…” Oysa Imbot, 16 milyar avroluk dev bir silah dosyası üzerine çalışmıştı. Ölenlerin içinde ne ilk ne de sondu. Dürüst bir savcının şüphelenmesi gerekirdi.
  • Imbot gibi intihar süsüyle öldürülenlerin bir kısmı Kanada ve Tayvan’da. Ama her cinayete sanki aynı polisler ve savcılar bakıyormuş gibi takipsizlik veriliyor; acele ile “intihar” raporu yazılıyor. Kısacası farklı ülkelerin iç güvenlik ve adalet mekanizmalarına söz geçirebilen bir üst yapı var.
  • Babası General René Imbot, 1985-1987 arasında Fransız gizli servisi DGSE’nin genel müdürüydü. Buna rağmen oğlunu koruyamadığı gibi, cinayetin gerektiği gibi soruşturulmasını da sağlayamadı. Neden?
  • Imbot ertesi gün buluşmak üzere bir gazeteciden randevu almıştı. Ne anlatacaktı? Ne biliyordu? DGSE’de çalışan bir Fransız neden 10 yıl sonra bu “devlet sırrı” üzerine konuşmak istiyordu? Imbot’nun ölmeden önce yaptığı bir başka tuhaf iş, katili hakkında ipucu vererbilir. Ne?
  • Derine gömülmüş ve 10 yıl önce üstüne beton dökülmüş bu meselenin bittiğini zannedenler, Tayvan’da iktidar değişince çok şaşırdılar: 1949’dan beri iktidarda olan parti seçimleri kaybetti ve Chang Chun-hsiung başbakan oldu. Bu, rüşvetçiler için tam bir felaketti. Neden?
  • Chang Chun-hsiung, (muhtemelen) rüşvet almadığı için öldürülen yüzbaşı Yin Chen Feng’in ailesinin avukatlarından biriydi. Önceki hükümet, milyarlık rüşvetlerin soruşturulmasını engellemek için “ulusal güvenlik yasağı” koymuş ve soruşturmayı askıya almıştı.
  • İlk cinayetti bu. Tayvan deniz kuvvetleri satın alma bölümünden yüzbaşı Yin Ching-feng’in tuhaf ölümü ülkeyi sarsmıştı. Plajda boğulmuş(!) olarak bulundu. Oysa cesedi boğulmuş insanlardan farklıydı: Akciğerlerinde su yoktu ve beyne kan götüren bir damara sert darbe almıştı.
  • Yüzbaşı Yin Ching-feng’in ihaledeki görevlerinden biri, Fransa’daki gemilerin üretimini teftiş etmekti. Tayvan’da bazı arkadaşlarına ihalenin iptal edilmesi gerektiğini söyledi. Uzun ses kayıtları yaptı. Fakat cinayeti soruşturan savcıya bu kayıtlar verilmedi. Tayvan ordusu cinayeti örttü.
  • Yeni Tayvan hükümeti, bu tedbiri kaldırdı ve soruşturma hızla ilerlemeye başladı. Tayvan ordusunda ciddî bir temizlik yapıldı. İsviçre bankalarında 40’dan fazla hesap açılmış, 500 milyon avro yatırılmıştı. Hesapların sahibi? Andrew Wang adında garip bir “iş” adamı.
  • Andrew Wang, Tayvan ordusunun bütün silah ticaretinden komisyon alan, dünyanın her yerinde bağlantıları olan biriydi. Aynı zamanda kara para aklama uzmanıydı. Kendisiyle görüşmeye gelenlerin cep telefonlarındaki çipleri çıkartacak kadar da paranoyak biriydi.
  • İstediği an istediği devlet başkanıyla randevu alabilen bu adama Fransa pasaport bile vermiş. Sahte isimlerle seyahat ediyor olması muhtemel. Fransız Thomson’un da temsilcisi olan Andrew Wang, yüzbaşının ölümüyle ilgili soruşturmaya tanık olarak çağırılınca ülkeyi terk etmiş.
  • İhale sırasında Pekin’in itiraz etmesini engellemek için gemilerdeki elektronik silah sistemleri söküldü ve Thomson adlı bir firma aracılığıyla Tayvan’a satılması kararlaştırıldı. Yani Fransız firma DCN, Tayvan’a gemilerin sadece gövdesini satacaktı.
  • Bu bir aldatmacaydı ama göstermelik bir aldatmacaydı yani amaç Pekin’i kandırmak değil Çinlileri, bazı bürokratları ve gazetecileri oyalamaktı. Zira Thomson kamulaştırılmış şirketti. Bu şirketin adını unutmayın; olayı çözecek anahtarlardan biri.
  • Tayvan’ın soruşturmasının İsviçre ayağındaki Yargıç Paul Perraudin, Andrew Wang ve Thomson arasındaki 1999 tarihli kontratı ele geçirmiş. Kontratta %15 komisyon yazması, hem rüşvet hem de geri dağıtılacak rüşvetler olduğunu ispat ediyor. Neden?
  • Çünkü bu tür kontratlarda %5 normal. %10 olursa rüşvet dağıtıldığını, %15 ise geri-rüşvet dağıtıldığını gösteriyor. Neden bu kadar çok para dağıtılıyor peki?
  • Satıcı Paris’in, tehdit algılayan Pekin’in ve gemileri Güney Kore’den almak üzere olan subayların “ikna” edilmesi için 3 ayrı komisyon çetesi kurulmuş. Herkesin parasını aksamadan alabilmesi için de bir rüşvet koordinatörü atanmış: Andrew Wang.
  • İsviçreli yargıç Paul Perraudin, Credit Suisse bankasındaki parayı dondurmuş. Hesaplardaki hareketleri inceleyen yargıç, sadece savaş gemileri değil Mirage savaş uçakları için de bol miktarda rüşvet dağıtıldığını fark etmiş.
  • Burada durup şunu soralım: En tehlikeli teröristlerin, uyuşturucu kaçakçılarının hesaplarını bile kolay kolay açıklamayan İsviçre neden Tayvan’a yardım etti? Burada muhtemelen Amerika’nın parmağı var. Zira Tayvan silah pazarı ABD tekelindeydi. Fransızlara kızmış olabilirler.
  • Başta anlattığımız Fransız gizli servisinden Imbot’nun ölümünü hatırlayın. Cinayetten uzun süre sonra konuşan bir arkadaşı, Imbot’nun kendisinden Tayvan’a gitmesini istediğini söyledi. Özel bir “görev” için Taipei’de Tayvan Deniz Kuvvetleri’nden bir general ile buluşacaktı.
  • Arkadaşı Taipei’ye gitti ama general bir trafik kazasında(!) ölmüştü. Imbot, Tayvan’a gönderdiği arkadaşına savaş gemilerinin satışında acayip işler döndüğünü, çok tehlikeli bilgilere sahip olduğunu, her şeyi açıklayacağını ve korktuğunu da söylemişti.
  • Peşpeşe gelen ölümleri görünce insan “acaba yüksek komisyonlar yüzünden birbirlerine mi girdiler?” diye düşünüyor. Yoksa Pekin bu gemilerin Tayvan’a verilmesinden rahatsız oldu da satışı engellemek için cinayet mi sipariş etti? Gerçek, çok daha acayip.
  • Fransızlar öyle çirkin bir şey yaptılar ki, bütün rüşvetler geri ödense, katiller bulunsa bile bu sırrın saklanması gerekecek. Nedir? Anahtar soru şu: Fransızlar Tayvan’a dengeleri değiştirecek bir silah satarken Pekin’i nasıl ikna etti?
  • 1990 senesinde Fransız Thomson firmasından küçük bir ekip gizlice Pekin’e gitti. Ellerinde 30-40 kg ağırlığında belge vardı. Ne belgesi? Tayvan’a satılan elektronik donanımın bütün ayrıntıları: Radarlar, şifreli iletişim anahtarları, füze-hedef kontrolü ve muhtemelen bir ARKA KAPI!
  • Arka kapı yani Fransız mühendisler savaş gemilerinin Fransız ordusuna karşı kullanılmasını engellemek için harici bir sinyal ile gemiyi kör/sağır edebilecek hatta belki silah sistemlerini kilitleyebilecekti.
  • Bu bilgilerin Pekin’e verilmesi, Tayvan’a satılan savaş gemilerini tamamen işlevsiz hale getiriyordu. Zira muhtemel bir çatışmada Çinliler Tayvan gemilerini dinleyebilir, füzeleri yanlış hedeflere yönlendirebilir ve radarları aldatabilirlerdi.
  • Devlete ait Fransız firmalarının silah satarken müşterilerini bu şekilde kazıklaması, hatta belki silah yerine F-35 gibi bir Truva Atı vermesi, Fransa’nın silah ticaretine kalıcı bir darbe vuracaktı.
  • Yüzbaşı Yin Ching-feng’in Fransa ziyareti sırasında keşfettiği ve ölümüne sebep olan sır da buydu: Ülkesi hem kazıklanmıştı hem de muhtemel bir deniz savaşında korunması gereken askerî sırlar düşmanın eline çoktan verilmişti.
  • Bu sırrı öğrenenlerin bir kısmı vatansever kaygı ile Tayvan’ı uyarmak isterken diğerleri pastadan pay almak istediler. Hepsi öldü. Mühendis, siyasetçi ve iş adamı… Gemilerin üretimine katılmadığı halde olaya adı karışan Fransız şirketleri de var. Neden?
  • Fransız ELF (Total Fian Elf) gibi enerji firmaları çok büyüktür; devlet içinde devlettir. Fransada’ki seçimlerde partilere maddî destek verirler; grev engellemek için sendikacı satın alırlar. Hatta ulusal gizli servislerin yapamayacağı kirli işleri halletmek için özel gizli servisleri de vardır.
  • İz bırakmadan cinayet işlemek için bu gizli servislerin en çok başvurduğu yöntemler pencereden atma (yerel polis desteği ile intihar raporu alma), iş yerine radyoaktif madde koyarak hızlı bir kansere yakalanmasını sağlama, ameliyat masasında tıbbî “kaza”, kimyasal yolla kalp krizi tetikleme.
  • Sonuç: Özgürlük ve adaletini öve öve bitiremedikleri Batı’nın hassasiyetleri, bizimkilerden farklıdır. Bir eşcinsel başbakan olabilir yahut başbakan Vatikan’a, İncil’e yönelik sert eleştiriler yapabilir. Ama silah ticaretine çomak sokan cumhurbaşkanı bile olsa affedilmez.
  • Özellikle Fransa’nın hassas noktası silah ticaretidir. Amerika için aynı şeyi söyleyebiliriz ama buna petrol ve dolar kontrolünü eklemek gerekir. Halka ait olmayan çakma merkez bankası Federal Reserve’i kontrol altına almak isteyen 4 ABD başkanı da öldürülmüştür. Ya diğer Batı ülkeleri?
  • İtalya’da yine petrol yüzünden öldürülen Enrico Mattei bazı sınırların aşılmasındaki tehlikeyi göstermeye yeter. Bunun yanında Atlantik çetesi deniz yollarına karşı hassastır: Panama ve Süveyş kanalları ile ilgili birçok cinayet işlemişlerdir. Sonuncusu Mursi.
  • Tayvan’a satılan savaş gemileri ile ilgili sırrı korumak için işlenen cinayetler yıllardır devam ediyor. Bu konuyu araştıran gazetecilerin de hayatı güvende değil. Biz ölenlerin isimlerini, görev ve cinayet yöntemlerini vererek bu silsileyi bitirelim.
  • Yüzbaşı Yin Chen Feng, Tayvan donanması, satınalma sorumlusu, boğuldu (!). James Kuo, Fransız Société Générale bankasında Tayvan tersanesinden sorumlu bankacı, pencereden düştü(!). G. Moine, danışman, boğuldu (!). JC Albessard, Thomson Tokyo temsilcisi, kanser(!)…
  • Morisson, Thomson Taipei temsilcisi, pencereden düştü(!). Y De Galzin, Fransız Matra şirketinin Taipei’deki operasyon sorumlusu, ameliyat kazası(!), Thierry Imbot, Fransız gizli servisinin Taipei temsilcisi, pencereden düştü(!). Pierre Aigrin, Thomson’un Taipei’deki görevlisi, Kalp krizi(!).
  • Komiser Rouaret, Fransız polisi adına finansal soruşturmayı yürüten sorumlu, Kanser(!), JL Lagardère, Fransız Matra şirketinin genel müdürü ve Tayvan pazarlığını başlatan kişi, tıbbî kaza (!), Alfred Sirven, ELF (Total) sorumlusu, kalp krizi (!).
  • Thierry Jean Pierre, Taiwan Connection kitabının yazarı – araştırmacı gazeteci, kanser (!), André Rigault, Fransız tersanesi DCN’de mühendis, iş yerinde kendini asarak intihar etti (!)

 

 

Edebiyat, Sinema, Siyaset, Sanat tarihi, Mimarî, Ateizm, Kemalizm, İslâm, Kadın hakları, Feminizm, Tarih, Felsefe… Bugün 84 kitap var. Yakında yenileri eklenecek, bu sayfayı takip edin… 

Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirinFikir Kırıntıları-6

Elinizdeki bu kitap, Derin Düşünce’nin sosyal medyada paylaştığı mesajları kitaplaştıran çalışmaların altıncısı. (Buradan indirebilirsiniz) Maksadımız, iş hayatındaki uzmanlaşmadan kaynaklanan ufuk daralmasını engellemek, merak uyandırmak ve okurlarımızı araştırmaya teşvik etmek. Kısacası, bahsettiğimiz konuları derinleştirmek isteyenler makale ve kitap okuyarak kendilerini geliştirmeye devam etmeliler. Fikir Kırıntıları-6’nın sorguladığı meseleler şunlar:

  1. Savunma enerji sektöründeki stratejik şirketlerimiz güvende mi?
  2. Türkiye neden uçak motoru yapamıyor?
  3. Neden Kürtler hedefteydi? Yeni bir Halepçe olur mu?
  4. Uygurlar için ne yapılabilir?
  5. Banka nedir; nasıl çalışır; nasıl çalışmalıdır?
  6. S-400 füzesi, ABD darbelerini engellemek için kullanılabilir mi?
  7. ABD bir hukuk devleti midir?
  8. Gerçekler hakikaten var mıdır?
  9. 3cü dünya savaşı: Ne zaman başlar? Kaç yıl sürer? Nasıl biter?
  10. Vatikan’ın kaç parası var? Nerede saklı? Vatikan bu parayla ne yapıyor?
  11. Bireysel silahlanma Türkiye’ye uyar mı?
  12. Frankenstein ve Marx
  13. Nobel ekonomi ödülü mü yoksa soytarılık mı?
  14. Abdülhamid neden Osmanlı’nın çöküşünü engelleyemedi?
  15. Geleceğin savaşları neye benzeyecek?
  16. Savaşan robotlar askerlerin yerini alacak mı?
  17. Amerika nükleer silahlarına sahip çıkamıyor
  18. Veri politikası
  19. Ruhr Kızılordusu ve Alman işçi isyanı

Buradan indirebilirsiniz.

Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirinFikir Kırıntıları-5

Sosyal medyaya en çok yöneltilen eleştirilerin başında yalan haberlerin yayılması ve kısa mesajlar yüzünden fikirlerin sloganlaşması geliyor. Haklı mı bu eleştiriler? Gerçekte “ana akım” denen gazete ve televizyon kanalları, sosyal medya fenomenlerinden daha dürüst değiller. Çünkü patronların veya arkalarındaki ulus-devletlerin propagandasını yapıyorlar. Bunların yalan haberden yakınmaları bile yalan. Gerçekte, yalan tekelini kaybetmiş olmanın üzüntüsü içindeler.

Gelelim ikinci eleştiriye. Siyasî, ekonomik ve hukukî sorunlar 5-10 kelimeye, birkaç görsele sıkışıp kalıyor. Bu doğru. Ancak sosyal medyanın “hafifliği” ve sür’ati sayesinde resmî tarih ve resmî ideoloji kolaylıkla tartışmaya açılabiliyor. Burada elbette sloganların ve uydurma komplo teorilerinin girdabına kapılma riski var. Evet… Elinizdeki bu kitap, Fikir Kırıntıları-5, Derin Düşünce’nin sosyal medyada paylaştığı mesajları kitaplaştıran çalışmaların beşincisi. Az önce bahsettiğimiz tehlikelerden yani yalan haber, sloganlaşma ve paranoyak teorilerden korunmak için çok sayıda kitap ve makale tavsiye ettik. Eğer sosyal medya mesajları gerçeğin kendisi gibi değil bir sorgulama fırsatı gibi kullanılırsa kemikleşmiş korkular ve önyargılar bir çırpıda yokedilebilir. Bizim de amacımız bu zaten. Kısacası, bahsettiğimiz konuları derinleştirmek isteyenler makale ve kitap okuyarak kendilerini geliştirmeye devam etmeliler. Fikir Kırıntıları-5’in sorguladığı meseleler şunlar (Buradan indirebilirsiniz):

  1. Algı operasyonu nedir?
  2. Çocuklara tecavüz önlenebilir mi?
  3. Türkiye’nin algı operasyonlarında gol yemesinin sebebi parasızlık değil vizyonsuz ve çapsız bürokratlardır.
  4. Casus kurtarma operasyonu nasıl yapılır?
  5. İnterpol bir suç örgütüne mi dönüşüyor?
  6. Ateşin haberini almak ile yanına oturup ısınmak arasındaki fark nedir?
  7. Kur’an’ı herkes kendi aklıyla anlayabilir mi?
  8. Devletler neden terör örgütlerinin para hareketlerini takip edemiyor?
  9. Rabıta nedir?
  10. Endüstri 4.0 ile Bilgi Teknolojileri Endüstriyi Tahakküm Altına Alabilir
  11. İslâmî devlet olur mu?
  12. Yurt dışında okumaya veya çalışmaya gerçekten hazır mısınız?
  13. Recep Tayyip Erdoğan ve Ak Parti üzerine dobra dobra
  14. Yapay Zekâ: Tehditler ve Fırsatlar
  15. Ölümsüzlük üzerine…
  16. Tarihî propaganda ve ideolojik çarpıtmalardan nasıl korunalım?
  17. Çevik yazılımda 9 tuzak ve 9 çözüm
  18. Artık doktorun gözünde hasta değil müşterisin!
  19. Benzinli arabadan elektrikliye geçerken… Fırsatlar ve tehditler…

Kemalist Eğitimin Zararları

Dikkat Kitap: Kemalist Eğitimin Zararları Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirin“3 tarafı deniz, 4 tarafı düşmana çevrili cennet vatan” paranoyası neden üretildi? Çağdaş ve laik Türkiye’nin evlâdı, Kavala yahut Halep’te yatan dedesinin mezarına bile pasaportla gidecekti. Eskiden vali gönderilen yerlere şimdi büyük elçi atanıyordu. Churchill’in dediği gibi “iki petrol kuyusunun etrafına sınır çizen” İngiliz, bir gecede ülkeler icad edilmişti. Ama Kemalist millî(!) eğitimin iğdiş ettiği beyinler bunu sorgulamaktan aciz. Körfez ülkeleri, Basra yolunun, İsrail, Doğu Akdeniz’in petrol tıpası olacaktı. Türkiye hem Rusya’nın güneye doğru genişlemesini engelleyecek hem de Bakü petrolünün Avrupa’ya ulaşıp fiyat kırmasına mani olacaktı. Diğer yandan Lazkiye ve Hayfa’dan dünya piyasalarına erişen Musul ve Kerkük petrolü bir gün pekâlâ Türkiye’den geçip İskenderun’a akabilirdi ve bu da Londra için büyük bir risk unsuruydu.

Kısacası, Britanya için gerçek tehdit güçlü bir ordu veya zengin devletler değil Türklerin uyanıp kim olduklarını hatırlamalarıydı. Şu halde dünya petrollerinin %60’ına çökmüş, Afika ve Asya’yı sömüren İngilizler için yapılacak tek bir şey vardı: Kullanışlı aptallar yetiştirecek bir eğitim sistemi kurmak ve bunu Türklere “millî eğitim” diye yutturmak.

Eğitimle ilgili sorunlarımız nasıl düzelir? Yahut birgün düzelir mi? Elinizdeki bu kitapta Ufuk Coşkun Kemalist eğitimin sorunlarına işaret etmekle kalmıyor, bir yandan çözümler önerirken bir yandan da millî eğitimin ideolojik, tarihi ve kültürel arka planını gözler önüne seriyor. Milat Gazetesi yazarı, bolgepostasi.com Genel Yayın Yönetmeni Ufuk Coşkun’u televizyondaki tartışma programlarından ve eğitim konulu çalışmalarından tanıyorsunuz. Bizzat eğitim dünyasının sorunlarını içeriden yaşayan Coşkun aynı zamanda “Kürdüm Doğruyum Çalışkanım” ve “Yeni Sömürgecilik ve Bağımsız Sivil Toplum Kültürü” kitaplarının da yazarı. Ufuk Coşkun’un “Kemalist Eğitimin Zararları” adlı kitabını buradan indirebilirsiniz.

Petrol kandan ağırdır

Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirin(Son güncelleme: 4cü sürüm, 12 Ocak 2019)

Petrolün fiyatının 50$ üzerinde kalması için yılda ortalama 75.000 insanın ölmesi gerekiyor. Süveyş kanalının Mısır tarafından kamulaştırılması, petrol krizleri, 6 sün savaşı, İran-Irak savaşı, Irak’ın işgali ve Suriye… İnsan kanıyla para basan bu makine 50 senedir asker, sivil, kadın çocuk demeden insan öğütmeye devam ediyor. Nasıl? 1ci Dünya Savaşı tarihteki ilk küresel karbon savaşı oldu. Kömürle beslenen fabrikalar kömür ve petrolle işleyen makineler ürettiler ve insanın öldürme kapasitesini binlerle çarptılar. Ama makineler savaşta insanın yerini almadı. Bunun yerine daha çok insanı daha hızlı şekilde cepheye göndermek için kullanıldı. Cepheler genişledi ve muharebeler uzadı. Alman-Fransız sınırındaki zengin kömür yataklarından İslâmistan’daki petrol kuyularına uzanan savaşta insanlar karbon için öldüler, öldürdüler.Petrolcüler, kömürcüleri yendi. Endüstrileşen savaş sadece savaş makinelerinin değil üretim, sevk ve idare kapasitelerinin de savaşıydı. Elinizdeki 55 sayfalık bu e-kitap şu sorunun cevabıdır: İnsan kanıyla para basan bu makine nasıl çalışıyor? Buradan indirebilirsiniz.

Savaş Meydanda Değil Masada Kazanılır

Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirinDünya ticaretinin %80’i denizden yapılıyor. Ülkelerin hayatta kalması yani gıda ve enerji tedariki için deniz yollarına erişmeleri şart. Panama, Süveyş, Malaka ve Cebelitarık gibi bütün stratejik noktalar ABD, Britanya ve Fransa’nın kontrolünde. Bu üç devlet istedikleri ülkenin ekonomisini petrolsüz ve dövizsiz bırakıp boğabilecek bir güce sahip.(Bkz. Petro-dolar sistemi)

Komplo teorisi mi? Değil, her şey ortada: Akademisyenler, amiraller, bakanlar ve diplomatlar, doktrinlerini açık açık yazmışlar ve yazdıklarını harfiyen tatbik etmişler: Alfred Mahan, Halford Mackinder, Nicholas Spykman, Zbigniew Brzezinski, Edward Luttwak, Samuel Huntington, Joseph Nye, David Peraeus, Henry Kissinger… Jeopolitiğin bu ünlü isimleri, İngilizlerin ve Amerikalıların dünyaya sürekli hükmetmesi için neler yapılması gerektiğini her ortamda açıkça ifade etmişler. Tabi bu tahakküme bir takım kılıflar uydurulmuş: Önce Hristiyanlık, sonra üstün(!) beyaz ırk ve nihayet serbest ticaretle demokrasi adına verilen bir mücadele gibi gösterilmiş. Yani sınır tanımayan Anglo-Saxon şiddetine, ideolojik meşruiyet zeminleri ihdas edilmiş. Ama değişen ideolojilere ve teknolojinin ilerlemesine rağmen 150 yıldır değişmeyen jeopolitik sabitler var. 21 harita ve 11 makaleden oluşan bu kitap, Anglo-Saxon hakimiyetini mümkün kılan şartları ve Avrasya’nın kurtuluş yollarını sorguluyor. Coğrafî engellerden ekomik savaş araçlarına ve psikolojik harbe kadar… Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Fikir Kırıntıları-4

Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirinİslâm coğrafyasında sürüp giden petrol savaşları deniz yollarından ayrı düşünülebilir mi? Sudan petrolünü Çin’e taşıyan yol Yemen ve Malaka boğazından geçiyor. İran ve Arap petrolünü Avrupa’ya taşıyan yol ise Mısır’daki Süveyş kanalından. Akdenizi’in Atlantik kapısı olan Cebelitarık ve Pasifik’i Altantik’e bağlayan Panama da aynı “uygarların” kontrolünde. Bütün deniz yollarını kontrol eden bu ülkeler hem Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına sahipler hem de dünyadaki silahların %90’ını üretip satıyorlar. Ve aynı ülkeler sürekli dünya barışı ve özgürlük için çalıştıklarını söylüyorlar! Kendisini dünyanın mâliki gibi gören bu “uygarlığın” önüne çıkan liderler öldürülüyor, ülkeler işgal ediliyor, hükümetler darbe ile, halklar ise terörle “terbiye” ediliyor. Evet… Bu konulara odaklanan Fikir Kırıntıları serisinin 4cü kitabını ilginize sunuyoruz. Konu başlıkları şöyle:

  1. Bazı çocuklar çikolatadan nefret eder!
  2. Lityum savaşları başladı!
  3. Savaşsızlık, barış değildir!
  4. Bilimsellik aklın emaresidir; bilimcilik ise akılsızlığın!
  5. Denizlere hâkim olanlar nasıl dünyaya hâkim oldular?
  6. Modern savaşlarda neden insan değersizleşiyor?
  7. Teröre karşı sıradan vatandaşların yapabilecekleri 3 şey

“Fikir Kırıntıları-4” adlı e-kitabı buradan indirebilirsiniz.

Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirinDerin Savaş

Savaş bir şiddet hareketidir ve bu bilkuvve (potansiyel) şiddetin sınırı yoktur. İnsanlık olarak sürekli savaşmıyorsak bunun sebebi yüksek ahlâkımız(!) değil menfaatlerimizdir. Ancak savaşı sonuçlarından tecrid ederek, sağlıklı bir şekide düşünmek kolay değil. Çünkü yol açtığı ölümler ve maddî zarar o kadar büyük ki her ne pahasına olursa olsun kaçınmak gereken bir anormallik veya uluslararası ilişkilerde bir aksama gibi görünüyor. Oysa her savaşsızlık hâli barış değil; geçici bir ateşkesten ibaret. (Bkz. Barış / Sulh / Peace / Paix / صلح / سلام ) Meselâ iki dünya savaşı arasındaki 1918-1939 dönemine kim “barış” diyebilir? Üstelik her ne pahasına olursa olsun savaştan kaçan bir lider, düşmanlarının ölçüsüz şantajına çanak tutmuş olmaz mı? Adolf Hitler’e akıl almaz ödünler veren Birleşik Krallık Başbakanı Neville Chamberlain gibi savaştan kaçmak için “her pahayı” ödemek, üstelik sonunda yine de savaşmak zorunda kalmak iyi bir strateji mi? Ölmenin değil yaşamanın tesadüf olduğu  savaşta asker, sağdaki yahut soldaki sipere koşarken serbesttir. Belki de en güvenli siperi, bir robot veya bir hayvan, insandan daha iyi seçebilir. Ama insan, vatanı için ileri atılmakla nefsi için geri kaçmak husunda özgürdür. İşte savaşın neticesi üzerinde çok ağır basabilen insanlık faktörü tam buradadır. (Bkz. Hayvan Serbesttir, İnsan Özgürdür…) Savaş, bütün sosyal bilimcileri zorlamış bir saha. Elinizdeki bu kitap, savaşın mekanik ve insanî veçhelerini en dengeli şekilde işleyen müelliflerden biri olan Prusyalı General Carl von Clausewitz’in fikirlerinden istifade ederek yazılmış bir deneme. Teknolojik ilerlemenin eskitemediği ilkeleri bugünün savaş şartlarında değerlendirdik: Strateji, taktik, cesaret, savaşta aklın önemi ve sınırları… Buradan indirebilirsiniz.

Fikir Kırıntıları-3

fikir-kirintilari-3-kapak Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirinArtık gazeteler okurlarıyla, TV kanalları seyircileriyle rekabet halinde. Kimilerine göre Donald Trump bile seçimi sosyal medya sayesinde kazandı. Rakibi Hilary Clinton, Başkan Obama, hatta CNN, FOX gibi kanallar sürekli sosyal medyadan yayılan “yalan haberlerden” (fake news) yakınıyorlar. Belki de yalan haberden değil yalan tekelini kaybetmekten rahatsız oldular? Gerçek ne olursa olsun teknoloji eskiden bir oligarşiye ait olan medya gücünü -bir parça da olsa- sıradan insanların eline verdi. Sosyal medya elbette ırkçılık, iftira ve hakaretin yayılması için uygun bir zemin ama “haber” ve “bilgi” ve bunlara ait yorumları herkesin erişebileceği bir noktaya getirmesi açısından ilginç. Fikir Kırıntıları-3 Derin Düşünce’nin sosyal medyada paylaştığı mesajları kitaplaştıran bir çalışma. Yayına girdiği günden beri Fikir Kırıntıları-1ve Fikir Kırıntıları-2’nin gördüğü ilgi bize yine cesaret ve güç verdi. Tabi her zamanki gibi konuları derinleştirmek isteyenler için makale ve kitap da tavsiye ettik. “Fikir Kırıntıları-3” adlı e-kitabı buradan indirebilirsiniz.

Rönesans’ın Kara Kitabıronesans-kara-kitap-kapak Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirin

Rönesans sanatın yeniden doğuşu değil ölümü oldu… ve daha bir çok şeyin! Rönesans’ın fikir dünyamızda açtığı yaralar bugün dahi kapanmış değil. Maddenin mânâyı tahakküm aldığı, adına “Aydınlanma” dediğimiz karanlık çağların miladı hiç şüphesiz bu dönem. Güzel ahlâk ile güzel sanatın irtibatının kopuşudur Rönesans. Bu kopuş yüzündendir ki insanlık sadece sanatta değil siyaset, bilim, felsefe, iktisatta lâdini dünya görüşünü Hakikat’in yerine koydu. Sonradan bütün dünyaya dayatılacak olan Avrupa sanatı Rönesans’tan itibaren bilimselleşti. Anatomi, optik, matematik kuralları ve özellikle de merkezî perspektif sanatta insanî ifade imkânını sınırladı. Sömürgeciliği, dünya savaşlarını ve insanları homo-economicus zanneden ideolojileri doğuran işte bu zihniyet oldu. İnsanlık asırlardır hapsolduğu Rönesansçı perspektiften kurtulabilir; kurtulmalıdır da. Bu kurtuluşun neticeleri ise sadece sanatla sınırlı kalmayacak, ahlâkî, siyasî, felsefî tekâmüllere kapı açacaktır. Rönesans’ın Kara Kitabı bu kurtuluşa katkıda bulunmak amacıyla yazıldı. Başta Pavel Florenski ve Erwin Panofsky olmak üzere George Orwell, Juhani Pallasmaa, Michel Foucault, Ahmed Yüksel Özemre, Zygmunt Bauman, Stanley Kubrick, Cemil Meriç, Henri Lefebvre, Lucien Lévy-Bruhl, Rasim Özdenören, Mircea Eliade, René Guénon gibi sanatçı ve düşünürlerin eserlerinden ve iki değerli araştırmacımızın, Ozan Avcı ile Gönül Eda Özgül’ün makalelerinden istifade edildi. Buradan indirebilirsiniz.

Derin Medeniyetderin-medeniyet Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirin

Nedir medeniyet? Opera? Demokrasi? Parklar ve bahçelerle süslü şehirler? Metro? Asansör? Modern çağın karanlık dehlizlerinde kaybolan bizler için medeniyet, teknoloji ve kültür mefhumlarını birbirinden ayırdetmek zor ama şurası kesin: Hiroşima, Gazze ve Halep’te şehirleri (medineleri) haritadan silen Batı’ya “medenî” diyenler büyük bir suç işliyorlar. Zira katil bir insanı bir kere öldürür ama katile “katil” demeyenler içlerindeki insanlığı, vicdanı öldürmüş olurlar. (Vicdan / Conscious / Conscience / ضمير) Evet… Kimileri adaletle hükmedilmiş mülkler bıraktılar geriye; kimileriyse kan ve göz yaşıyla, kul hakkıyla çimentosu karılmış duvarlar, piramitler, kuleler. Elinizdeki bu kitap şu veya bu medeniyeti anlatma değil medeniyet mefhumunun derinlerine inme derdinde. İnsanlar arasındaki münasebetleri yani muhabbet, merhamet, adalet, ticaret ve şiddeti yönetebilme gücü açısından medeniyet mefhumuna yeni bir bakış açısı teklif ediyor. Miras olarak köprü bırakanlarla duvar bırakanları tefrik etmeye yarayacak bir bakış açısı. Buradan indirebilirsiniz.

fikir-kirintilari-2 Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirinBir kez daha sosyal medyada paylaştığımız mesajları kitaplaştırdık. Yayına girdiği günden beri Fikir Kırıntıları-1 o kadar çok ilgi gördü ki biz de yeni e-kitabı ilginize sunmak için elimizden geleni yaptık… Ve her zamanki gibi konuları derinleştirmek isteyenler için ise makaleler ve kitaplar da tavsiye ettik. Fikir Kırıntıları-2’nin konuları şöyle: Taktik ve Strateji, Enerji, Vatikanizm, Gündem Zehirlenmesi, İslâm Sanatı, Kanlı Fotoğraf Yayma, 1 Mayıs, Amigo-Tarihçi, Futbol, mafya, uyuşturucu, fuhuş ve terör, Namaz illâ namaz, Müslümanlarda içe kapanma ve dışa açılma, Neden okuyalım? Ne okuyalım? Nasıl okuyalım?, Ekonomistler neden ekonomiden anlamaz?, Münâfıkûn ve Siyaset-i Nebevî, Sosyal Medya, Gurbet, Çirkin Şehir, Devrim, Yeni PKK ve “Private Security”, Şifalı ottan zehir yapma, Kadına Karşı Şiddet, Liberalizm, Gerçeği görme, Çalışan kadın, Suriye, Tasavvuf, Hollywood-Pentagon, Beyin yıkama ve psikolojik harp. Buradan indirebilirsiniz.

Fikir Kırıntıları – 1fikir-kirintilari Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirin

140 karakterle derdini anlatabilenlerden misiniz? Kısa mesajlar, FaceBook’taki özlü sözler, Twitter’da kısaltıldıkça sloganlaşan fikirler… Tabi insanlar sözü uzatmanın yeni yollarını buldular: Video, caps, … Ancak kısa söz her zaman derinlikten mahrum olmakla eş anlamlı değil. Az sözle çok ama çok derin mânâlar da aktarılabilir. Kısa sözün hikmeti dışarıdan aktarılan, alimden cahile verilen yeni bir şey değil. Meselê ârifin irfanıyla agâh olunması; dinleyende bilkuvve (potansiyel) olarak  bulunan güzelliklerin uyandırılması, bilfiil (aktif) hale geçirilmesi. Bunun için “dinleyen anlatandan “ârif olsa gerek” buyurmuş büyükler. Biz de Twitter’da paylaştığımız kısa mesajları konularına göre tasnif edip kitaplaştırdık, ilginize sunduk. Eğitimden Türk soluna, ekonomik krizlerden petrol savaşlarına, ölüm korkusundan küresel ısınmaya kadar çok farklı konularda aforizmalar… Konuları derinleştirmek isteyenler için ise makaleler ve kitaplar da tavsiye ettik. Buradan indirebilirsiniz.

Kitap tanıtan kitap 7kitap-tanitan-kitap-7 - kucuk Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirin

Kitap tanıtan kitapların 7cisine damgasını vuran düşünür Susan Sontag oldu. 1977’de yayınladığı “Fotoğraf Üzerine” isimli cesur kitaptan bahseden 4 makale ile başlıyoruz. Mehmet Özbey’in kaleminden eskimeyen bir kitabı ziyaret edeceğiz sonra: Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez) Değerli yazarlarımızdan Mehmet Salih Demir ve Mustafacan Özdemir tek bir kitaba ve tek bir yazara odaklı kitap sohbetlerinden farklı makaleler hazırladılar. Bunlar kavram ve/veya olaylara odaklı, birden fazla kitaptan ve müelliften istifade eden çalışmalar: Terör, vicdan, modernleşme, bilim felsefesi (Kuhn, Heidegger, Derrida, Gadamer, Dilthey, Mach, Baudrillard, Toulmin) … Suzan Nur Başarslan’ın yazdığı Türk romanının tarihçesi ve Seksenli Yıllarda Türk Romanı Ve Post Modern Eğilimlerde bu kategoriye dahil edilebilir. Bunların  yanısıra yazar kadar hatta bazen daha fazla ünlenmiş kitaplara adanmış makaleleri de yine bu sayıda bulacaksınız: Zeytindağı (Falih Rıfkı Atay), Hayy Bin Yakzan (İbn-i Tufeyl), Körleşme (Elias Canetti), Taşrada Düğün Hazırlıkları (Franz Kafka). Kitap tanıtan Kitap 7’nin daha önceki sayılardan bir diğer farkı da Georg Simmel’e adanmış iki makale içermesi. Karl Marx ve Max Weber arasındaki kayıp halka olarak nitelenen Simmel’in “Büyük şehir ve zihinsel yaşam” (Die Großstädte und das Geistesleben, 1903) isimli özgün çalışmasından bahsettiğimiz makaleler kitabın sonunda. Buradan indirebilirsiniz.Önceki kitap sohbetleri:

Derin Lügat 10.0

Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirinYeni sürümlere dair not: Eski sürümleri indirip okumuş olanların işini kolaylaştırmak için kelimelerin sırasını değiştirmiyoruz. Yani her yeni sürümde okumaya kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.

  • 10cu sürümdeki yeni kelimeler: Nobel Ekonomi Ödülü, Sıfır tolerans, Işık, Feminizm, Moda, Tüketim, “Şimdi” mefhumu.
  • 9cu sürümdeki yeni kelimeler: Tarihin Sonu, Beyin Göçü, Kölelik, İnsanlık, Maske, Vermek.
  • 8ci sürüme eklenen yeni terimler: Fetih, Estetizasyon, Rönesans, Amerika’nın keşfi, Çelişki, Mecazî aşk, Big Data, Nobel Barış Ödülü, Allah korkusu, İnsan Kaynakları, Gaflet, Batı, Objektif Bilgi.
  • 7ci sürüme eklenen yeni terimler: Uluslararası adalet, Az gelişmiş ülke, Hoşgörü, Kabz, Büyüme, Gerçek sonrası, Realpolitik, Kaos.
  • 6cı sürüme eklenen yeni terimler: Demokrasi, Muhafazakârlık, Kuvvetler ayrılığı, İnovasyon, İlerleme, Erken – Geç.
  • 5ci sürüme eklenen yeni terimler: Hissiyat – Maneviyat, Tanrı Parçacığı, Bâkî, Kelime, Cehalet, Mürşid, Evvel, Büyük Patlama.
  • 4cü sürüme eklenen yeni terimler: Paraklitos, Hudud, Ehliyet, Zâhir ve Batın, Barış, Unutmak.
  • 3cü sürüme eklenen yeni terimler: Eksen Kayması, Bilgi toplumu, Zamanda Yolculuk, Ateist , Yokluk , Çağdaş, Gurbet, Kader.

İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler.  Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik? “Aydınlanma ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü. Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaktan aciz. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlık akıl (reason) ile zekânın(intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir. İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Edward Hopper’ı okumak

hopper-kapak Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirinAmerikalı ressam Edward Hopper sadece Amerika’nın değil bütün Batı kültürünün en önemli ressamlarından biri. Hopper ile Batı resmi asırlardan beri ilk defa kısır ekol savaşlarını, soyut resim / figüratif resim gibi ölü doğmuş dikotomileri aşma fırsatı yakaladı.

Bu bağlamda, perspektif, ışık, gölge vb tercihleri aşan Hopper’ın yeni bir şey yaptığını savunuyoruz: Hopper Rönesans’tan beri can çekişen figüratif resme yeni bir soluk verdi. Tezimiz budur. Bu lisan-ı sûreti tahlil etmek için sadece Hopper’dan etkilenen diCorcia gibi fotoğrafçıları değil ondan beslenen Hitchcock, Jarmusch, Lynch gibi sinema yönetmenlerini, romancıları da kitabımıza dahil ettik. Diğer yandan Hopper’ın tutkuyla okuduğu filozoflardan yani Henry David Thoreau ve Ralph Waldo Emerson’dan da istifade ettik. Elinizdeki bu kitap Hopper tablolarına aceleyle örtülen melankoli ve yalnızlık örtüsünü kaldırmak için yazıldı. Hopper’a bakmak değil Hopper’ı okumak için. Buradan indirebilirsiniz.

Senin tanrın çok mu yüksekte?

senin-tanrin-cok-mu-yuksekte Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirinGüzel olan ne varsa İnsan’ı maddî varoluşun, bilimsel determinizmin ötesine geçirecek bir vasıta. Sevgilinin bir anlık gülüşü, ay ışığının sudaki yansıması, bir bülbülün ötüşü ya da ağaçları kaplayan bahar çiçekleri… Dinî inancımız ne olursa olsun hiç birimiz güzelliklere kayıtsız kalamıyoruz. Etrafımızı saran güzelliklerde bizi bizden alan, yeme – içme – barınma gibi nefsanî dertlerden kurtarıp daha “üstlere, yukarılara” çıkaran bir şey var. Baş harfi büyük yazılmak üzere Güzel’lik sadece İnsan’a hitab ediyor ve bize aşkın/ müteâl/ transandan olan bir mesaj veriyor: “Sen insansın, homo-economicus değilsin”. İşte bu yüzden “kutsal” dediğimiz sanat bu anlayışın ve hissedişin giriş kapısı olmuş binlerce yıldır. Tapınaklar, ikonalar, heykeller insanları inanmaya çağırmış. Ancak inancı ne olursa olsun bütün “kutsal sanatların” iki zıt yola ayrıldığını, hatta fikren çatıştığını da görüyoruz:

  • Tanrı’ya benzetme yoluyla yaklaşmak: Teşbihî/ natüralist/ taklitçi sanat,
  • Tanrı’yı eşyadan soyutlama yoluyla yaklaşmak: Tenzihî/ mücerred sanat.

Kim haklı? Hangi sanat daha güzel? Hangi sanatçının gerçekleri Hakikat’e daha yakın? Bu çetrefilli yolda kendimize muhteşem bir rehber bulduk: Titus Burckhardt hem sanat tarihi hem de Yahudilik, Hristiyanlık, İslâm, Budizm, Taoizm üzerine yıllar süren çalışmalar yapmış son derecede kıymetli bir zât. Asrımızın kaygılarıyla Burckhardt okyanusuna daldık ve keşfettiğimiz incileri sizinle paylaştık. Buradan indirebilirsiniz.

Öteki Sinemanın Çocuklarıoteki-sinemanin-cocuklari Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirin

Yakında sinemanın bir endüstri değil sanat olduğuna kimseyi inandıramayacağız. Zira “Sinema Endüstrisi” silindir gibi her şeyi ezip geçiyor. Sinema ürünleşiyor. Reklâm bütçesi, türev ürünlerin satışı derken insanlar otomobil üretir gibi film ÜRETMEYE başladılar. Belki en acısı da “sinema tekniği” öne çıkarken sinema sanatının unutulması. Fakat hâlâ “iyi bir film” ile çok satan bir sabun veya gazozun farkını bilenler de var. Çok şükür hâlâ ustalar kârlı projeleryerine güzel filmler yapmaya çalışıyorlar. Derin Düşünce yazarları da “İnsan’sız Sinema Olur mu?” kitabından sonra yeni bir sinema kitabını daha okurlarımıza sunuyorlar. “Öteki Sinemanın Çocukları” adlı bu kitap 15 yönetmenle buluşmanın en kolay yolu: Marziyeh Meshkini, Ingmar Bergman, Jodaeiye Nader Az Simen, Frank Capra, Dong Hyeuk Hwang, Andrey Rublyov, Sanjay Leela Bhansali, Erden Kıral… Buradan indirebilirsiniz.

kitap-tanitan-kitap-6 Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirin

Kitap Tanıtan Kitap 6

Bir varmış, bir yokmuş. Mehtaplı bir eylül gecesinde Ay’a bir merdiven dayamışlar. Alimler, yazarlar, şairler ve filozoflar bir bir yukarı çıkıp oturmuşlar. Hem Doğu’dan hem de Batı’dan büyük isimler gelmiş: Lev Nikolayeviç Tolstoy, René Guénon, Turgut Cansever, El Muhasibi, Şeyh-i Ekber, Cemil Meriç, Arthur Schopenauer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Mahmut Erol Kılıç… Sadece bir kaç yer boş kalmış. Konuklar demişler ki “ başka yazar çağırmayalım, bu son sandalyeler bizim kitabımızı okuyacacak insanlara ayrılsın”. Evet… Kitap sohbetlerinden oluşan derlemelerimizin altıncısıyla karşınızdayız. Buradan indirebilirsiniz. Önceki kitap sohbetleri:

sen-insansin Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirinSen insansın, homo-economicus değilsin!

Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz AdamJames Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor.  Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…

Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.

tezyin_kapak-150 Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirinGözle dinlenen müzik: Tezyin

Batı sanatı her hangi bir konuyu “güzel” anlatır. Bir kadın, batan güneş, tabakta duran meyvalar… İslâm sanatının ise konusu Güzellik’tir. Bunun için tezyin, hat, ebru… hatta İslâm mimarîsi dahi soyuttur, mücerred sanattır.

Derrida, Burckhardt, Florenski ve Panofski’nin isabetle söylediği gibi Batılı sanatçı doğayı taklid ettiği için, merkezi perspektif ve anatomi kurallarının hakim olduğu figüratif eserler ihdas eder. Bu taklitçi eserler ise seyircinin ruhunu değil benliğini, nefsini uyandırır. Zira kâmil sanat tabiatı taklid etmez. Sanat fırça tutan elin, tasavvur eden aklın, resme bakan gözün secdesidir. Tekâmül eden sanatçı (haşa) boyacı değil bir imamdır artık. Her fırça darbesi tekbir gibidir. Zahirde basit motiflerin tekrarıyla oluşan görsel musiki ile seyircilerin ruhu öylesine agâh olur ki kalpler kanatlanıverir. Müslüman sanatçı bu yüzden tezyin, hat, ebru gibi mücerred sanatı tercih eder. Güzel eşyaları değil Güzel’i anlatmak derdindedir. Çünkü ne sanatçının enaniyet iddiası ne de seyircinin BEN’liği makbul değildir. Görünene bakıp Görünmez’i okumaktır murad; O’nun güzelliği ile coşan kalp göğüs kafesinden kurtulup sonsuzluğa kanat açar.

Tezyinî nağmeleri gözlerimizle işitmek için yazıldı bu e-kitap. John locke gibi bir “tabula rasa” yapmak için değil Hz. İbrahim (as) gibi “la ilahe” diyebilmek için. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin