Fizik Yasaları Üzerine / Richard Feynman
By my on Kas 7, 2019 in Bilim, Epistemoloji, Kâinat, Kitap Alıntısı
Sözlerime, bana her zaman tuhaf gelmiş olan bir şeyle başlayacağım. Kalabalık bir toplantıda bongo davulları çalmam istendiği ender zamanlarda, takdimci benim bir teorik fizikçi olduğumdan söz etmeye hiç gerek duymaz. Sanırım bunun nedeni, sanata karşı duyulan saygının bilime duyulandan büyük olmasıdır. Rönesans sanatçıları insanın temel uğraşının insan olması gerektiğini söylemişlerse de, dünyada ilginç başka şeyler de vardır. Sanatçılar bile gün batımının, okyanus dalgalarının ve gökyüzüne serpilmiş yıldızların güzelliğini fark ederler!
Bunları gözlemek bize estetik bir haz vermeye yeter. Doğa olguları arasında da gözle görülmeyen, ancak analizci bir gözle bakıldığında fark edilebil en bir ritim ve düzen vardır. Bizim fizik yasaları dediğimiz de bu ritim ve düzenin ta kendisidir. Bu konferans dizisinde fizik yasalarının genel nitelikleri üzerinde durmak istiyorum. Bu, başka düzeyde bir genelliktir; yasaların kendilerinden daha üst konumda olduğunu söyleyebileceğimiz bir genellik. Ele alacağım konu, ayrıntılı analizler sonucunda gördüğümüz doğa olacak; ancak, bu doğanın sadece en kapsamlı genel nitelikleri hakkında konuşacağım.
Bu ölçüde genellemeler içeren bir konunun felsefeye yönelme eğilimi vardır; konuşmalar derin felsefe yapmak olarak algılanabilir. Ben daha özel bir yaklaşım seçerek, belirsiz olmayı değil, gerçekten anlaşılmayı tercih edeceğim. Bu ilk konferansta genellemeleri bırakıp özel bir fizik yasası üzerinde konuşacağım. Böylece de, daha sonra genel olarak üzerinde duracağım şeylerin bir örneğini vermiş olacağım. Bu örneği, çok soyut olarak algılanabilecek bir şeyi daha somut yapmak için, gerektikçe kullanacağım. Fizik yasalarına özel bir örnek olarak kütle çekim yasasını, kütle çekim olgusunu seçtim. Bu seçimi neden yaptığımı bilmiyorum. Bu, keşfedilen ilk temel yasalardan birisidir ve ilginç bir tarihçesi vardır. Şimdi bana şöyle diyebilirsiniz: “O eski bir hikaye; ben daha modern bilim hakkında bir şeyler duymak isterim.” Belki ‘daha yeni’den söz edilebilir; ama ‘daha modern’den söz edilemez.
Modern bilim, kütle çekim yas asının keşfi ile aynı geleneği izlemektedir. Bu nedenle, sadece daha yakın zamanlarda yapılmış keşifler hakkında konuşmuş oluruz. Kütle çekim yasasının kötü bir seçim olduğunu sanmıyorum; çünkü onun tarihini, yöntemlerini, keşfinin özelliğini, niteliğini anlatmakla bütünüyle modern bir yol izlemiş olmaktayım. Bu yasanın, “insan zekâsının gerçekleştirdiği en kapsamlı genelleme” olduğu söylenmiştir. Ancak daha önceki sözlerimden de, benim insan zekâsından çok, kütle çekim gibi zarif ve yalın bir yasayla gerçekleşen bir doğa harikası ile ilgilendiğimi tahmin edebilirsiniz. Bu nedenle, onu keşfedecek kadar akıllı olduğumuza değil, doğanın onu dikkate alacak kadar akıllı olduğu konusuna eğileceğiz.
… Bu konuda yeni kitaplar, yeni ufuklar…
Maymunist imanla nereye kadar? (Tartışma)
Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki… Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin epistemolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.
Modern Bir Put: Bilim (Tartışma)
Bilimciler herşeyi parçaladıkları için mânâyı kaybediyorlar. Aşk’ı, Korku’yu, Sevinç’i hormonal “fenomenler” sanıyorlar. Hakikat’in tezahürü yok onlar için, sadece tezahür var. Sebebi? Eşya. Eşyanın sebebi? O da eşya(!) Biz buna “pozitivist iman” diyoruz. Çünkü pozitivistlerin bilimsellikle ilişkisi koptu. Bilimsellik değil bilimcilik peşindeler. Bilimi putlaştırdılar. Konuya eğilen yazarımız Mehmet Bahadır her zamanki nazik üslubuyla “kral çıplak” dedi… Dedi ve bir işaret fişeğini daha ateşledi. Sitede en çok yorum alan yazılardan biri oldu bu makale. Fakat sadece içeriği ve yorum sayısıyla değil, yapılan yorumların kalitesiyle de öne geçti bu çalışma. 100′den fazla yorum alan ve aylar süren ilginç bir tartışmaya vesile olan makaleyi altındaki yorumlarla beraber kitaplaştırdık, ilginize sunduk. Buradan indirebilirsiniz.
Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı” karşılaştırdığımızda hiç yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü. Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor. Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor. Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.
Yeni sürümlere dair not: Eski sürümleri indirip okumuş olanların işini kolaylaştırmak için kelimelerin sırasını değiştirmiyoruz. Yani her yeni sürümde okumaya kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.
- 10cu sürümdeki yeni kelimeler: Nobel Ekonomi Ödülü, Sıfır tolerans, Işık, Feminizm, Moda, Tüketim, “Şimdi” mefhumu.
- 9cu sürümdeki yeni kelimeler: Tarihin Sonu, Beyin Göçü, Kölelik, İnsanlık, Maske, Vermek.
- 8ci sürüme eklenen yeni terimler: Fetih, Estetizasyon, Rönesans, Amerika’nın keşfi, Çelişki, Mecazî aşk, Big Data, Nobel Barış Ödülü, Allah korkusu, İnsan Kaynakları, Gaflet, Batı, Objektif Bilgi.
- 7ci sürüme eklenen yeni terimler: Uluslararası adalet, Az gelişmiş ülke, Hoşgörü, Kabz, Büyüme, Gerçek sonrası, Realpolitik, Kaos.
- 6cı sürüme eklenen yeni terimler: Demokrasi, Muhafazakârlık, Kuvvetler ayrılığı, İnovasyon, İlerleme, Erken – Geç.
- 5ci sürüme eklenen yeni terimler: Hissiyat – Maneviyat, Tanrı Parçacığı, Bâkî, Kelime, Cehalet, Mürşid, Evvel, Büyük Patlama.
- 4cü sürüme eklenen yeni terimler: Paraklitos, Hudud, Ehliyet, Zâhir ve Batın, Barış, Unutmak.
- 3cü sürüme eklenen yeni terimler: Eksen Kayması, Bilgi toplumu, Zamanda Yolculuk, Ateist , Yokluk , Çağdaş, Gurbet, Kader.
İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler. Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik? “Aydınlanma” ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü. Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaktan aciz. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlık akıl (reason) ile zekânın (intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir. İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
2 Yorum
Yazan:KosovAli Tarih: May 2, 2021 | Reply
Siteniz gerçekten çok güzel ve önemli bilgiler ihtiva ediyor. Allah sizlerden razı olsun. Kosova’dan selamlar…
Yazan:my Tarih: May 3, 2021 | Reply
Amin, ecmain.