Kendi silahını yapamayan bir ülkenin bağımsız dış politikası olamaz…
By my on Tem 28, 2020 in Aforizmalar, Dış Politika, Endüstri, Jeopolitik, Savaş
- Neden? Silah satan firmalar müşteri ülkelere hangi tehditleri ve diplomatik baskıları yapabilir? Çaresi var mı?… Savunma sanayii ile dış politika ilişkisi’ni konuşalım.
- Bir ülkeye silah satıyorsanız o ülkenin dış politikası üzerinde etki sahibi olursunuz. Neden? Savunma kontratları uzun vadelidir ve geniş kapsamlıdır. Meselâ savaş uçağı satıyorsanız füzesi, iniş takımı yedek parçası, pilotların eğitimi… Derken her şey sizden geçer.
- Ek olarak, pazarlık ve satış sonrası hizmet sırasında müşteri ülkenin korkularını, saldırı önceliklerini, ordusunun zayıf yönlerini öğrenirsiniz. Üstelik EXOCET gibi gemisavar bir füze sattığınızda depodaki füzelerin sayısını yani müşterinin kaç gemi vurabileceğini de bilirsiniz.
- Eğer aynı bölgede bir kaç ülkeye silah satıyorsanız savaşlara yön verebilirsiniz. Meselâ Arjantin ile Birleşik Krallık arasındaki Falkland savaşında Fransızlar Arjantin’e silah satarak İngilizlerin ağır kayıplar vermesine sebep olmuştu.
- Gerçekte sıcak çatışmalar maksadın kendisi değil diplomatik pazarlıkların başka araçlarla devamıdır. Petrol fiyatına ve dolar talebine yön vermek için İran – Irak arasında savaş çıkaran ve iki tarafa tank ve tanksavar füze satan Batılı güçler açık bir örnek.
- Kısacası, uluslararası ilişkilerde masa altından her ülkeye etki eden bir dip dalgadır savunma sanayii. Tabi ayıp olmasın diye “savunma” denir; bal gibi saldırma sanayiidir söz konusu olan.
- Gelin bu bilgiler ışığında 2018-2018 savunma piyasasına bir göz atalım: En büyük 100 içinde olan 42 Amerikan firması pazarın %36’sını elinde tutuyordu: Lockheed Martin, Boeing, Northrop Grumman, Raytheon, General Dynamics…
- Amerikan firmalarının müşterileri kimdi? Suudi Arabistan %22, Avustralya %8, Birleşik Arap Emirlikleri %7.7. Sorun kendinize: ABD’den bu kadar silah alan BAE, Libya konusunda ABD’den bağımsız hareket edebilir mi?
- Tabi firmalar ile ABD hükumeti arasındaki ilişkinin ne olduğuna da bakmak gerekir: ABD hükumeti (her devlet gibi) silah kontratlarını iptal edebilir; belli tip silahların filan ülkeye satılmasını yasaklayabilir. Peki kontrol gerçekten hükümletin, senato ve başkanın elinde mi?
- Gerçekte savunma firmaları, hükumet nezdinde çok güçlü bir lobi faaliyeti yaparlar. Bu lobicilik olmaktan çıkmıştır aslında; büyük savunma şirketlerinin genel müdürleri ABD savunma bakanlığında danışman olurlar.
- “Küçük” ülkelerin küçük firmaları “rakip füzeyi alma, benimkini al” diye yalvarırken ABD’deki lobiciler “gel filan ülkeye savaş açalım” derler. ABD Irak’a saldırırken başkan olan G. W. Bush’un seçim kampanyası büyük ölçüde bu firmalarca fonlanmıştı.
- Komplo? Haçlı seferlerini kimin fonladığına bir bakın isterseniz. O dönemde Hristiyan olan İstanbul’u, Mardin’deki Ermeni beylikleri ve Mısır’daki Hristiyan krallıkları yağmalayan Haçlı ordusunu Venedikli tacirler fonlamıştı ve tek amaç kâr etmekti.
- 2014-2018 savunma piyasasında %21’lik pazar payı ile ikincilik Rusların elinde oldu. Oldu ama müşteriler farklı: Hindistan (%27), Çin (%14) ve Cezayir (%14). Farkındaysanız diplomatik bölünme silah ticaretine aynen yansıyor: Soğuk savaş 2.0.
- Bütün silahlarını NATO ülkelerinden alan Türkiye’nin birdenbire Rusya’dan S-400 almasının neden dünyayı sarstığını bir kez de bu açıdan düşünün.
- Rusya’nın arkasından 3cü büyük tedarikçi %6.8’lik pazar payı ile Fransa ve 2009-2018 arasında satış geliri %43 arttı. Müşteri? Mısır (%28), Hindistan (%9.8) Suudi Arabistan (%7). Rakamlar Libya’daki çekişmelere nasıl ışık tutuyor değil mi?
- Başta söylediğimiz gibi, silah tedariki yapan ülke müşterilerin dış politikasına yön verir. Başka bir deyişle kendi silahını yapamayan ülkenin bağımsız dış politikası olamaz.
- Fransa’nın arkasından Almanya ve Çin geliyor. Eğer 2014-2018 dönemine değil sadece 2018’deki pazar paylarına bakarsak, Çin 3cülüğü Fransa’dan kaptı.
- Kim alıyor bu silahları? Asya-Okyanusya %40 ve %35 ile İslâmistan. Bir daha “Neden Müslümanlar birleşemiyor? Neden Müslüman ülkeler Filistin veya Doğu Türkistan konusunda ortak tavır koyamıyor?” diye sorulursa cevabı biliyorsunuz; silah ve istihbarat bizde değil.
- Orta ve Güney Amerika (-%36) ile Afrika (-6%) silah pazarı daralıyor. İthalatçılara yakından bakarsak sömürge valilikleri hemen görünür: Suudi Arabistan’ın ithalatı içinde ABD payı %68, Avustralya %60, BAE %64, Irak %47, Güney Kore %51.
- Rus silahına aşırı bağımlı ülkeler? Vietnam %78, Çin %70, Cezayir %66, Hindistan %58. Genellikle satıcı ülke tekel kurar. Nasıl? Elektronik uyumluluk, uzun süreli eğitim programları, ordular arası işbirliği, yakıt, mühimmat ve yedek parça bağımlılığı gibi etkenler birbirini besler.
- Bunun yanında satıcı ülke tekelini korumak için kirli yollar da kullanır: Cinayet ve rüşvete ek olarak back-door yani silahın gizli bir elektronik zayıflık arz etmesi ve satıcın bu bilgiyi düşman ülkeye satması. Bu üç faktörü aynı anda gözlemek için bu silsile…
- Tayvan silahlarının %100’ü ABD firmalarından. Japonya %95 ve Kuveyt %97 ile Tayvan’ı takip eder. Kazakistan savunma ithalatının %94’ü Rusya’dan. Çin? O da öğrendi oyunun kuralını: Bangladeş, Pakistan ve Myanmar ithalatının %71’i Çin’den. Dış politikalarına bir daha bakın…
- Buraya kadar anlattığımız genel kuralların istisnaları olabiliyor. Teknik üstünlüğü çok net yahut rakipsiz bir silah varsa ve satıcı ülkenin diplomatik kozları güçlü ise, tekel kuran satıcı ülkeye rağmen satış yapılabiliyor. Meselâ Fransız Naval Group’un Avustralya’ya sattığı 12 denizaltı.
- Tavsiye okuma:
Edebiyat, Sinema, Siyaset, Sanat tarihi, Mimarî, Ateizm, Kemalizm, İslâm, Kadın hakları, Feminizm, Tarih, Felsefe… Bugün 100’e yakın kitap var. Yakında yenileri eklenecek, bu sayfayı takip edin…
Hayatta kalmak için ülkemizin bağımsızlığını küresel şirketlere mi transfer ediyoruz? George Orwell’in 1984 penceresinden Corona Virüs salgını, küresel diktatörlük tehlikesi, kaybedilen hak ve hürriyetlerimiz… Fikir dünyamızı kontrol etmek isteyen diktatörlerin geçmişte kaldığını söyleyebilir miyiz? “Google bulamadıysa o şey yoktur” diyen bir slogan vardı; hatırlayacaksınız. Bugün Google’ın ilk 10 cevabı, Gerçek’in eş anlamlısı oldu neredeyse. (Bkz. Gerçek sonrası / Post-Truth / Post-vérité / عصر ما بعد الحقيقة)
Google, CNN, BBC, Twitter, FaceBook gibi birkaç firma adeta bir gerçek(!) tedarik karteline dönüştü. Ama 1984, bir kehanet romanı değil. Nedir? İnsan tabiatındaki güç tutkusu ile teknolojik bürokrasinin birleşmesinden doğacak siyasî sistemlerin başarılı bir tasavvuru. George Orwell inandığı değerler uğruna bedel ödemiş bir yazar. Dahası, yazdığı her şey hayatında yaşadığı bir tecrübenin izi: Uğradığı ihanetler, aldandığı sosyalizm ütopyası, kendine “solcu” diyenlerin faşistliği ile gelen düş kırıklıkları… Bunlar Orwell’in Hayvan Çiftliği’nde ve 1984’ünde karşımıza kâh bir domuz olarak çıkıyor; kâh “2+2=4” demeyi yasaklayan bir polis memuru… Buradan indirebilirsiniz.
2015 senesinde Google arama motorunun yapay zekâsı, zencilerle gorilleri karıştırdığında çoğumuz bunu basit bir programlama hatası olduğunu ve firmanın uzman programcıları tarafından halledileceğini düşündük. Oysa yapay zekâ tarafından teröristlerle karıştırıldığı için uçağa alınmayan, ülkesine dönemeyen, işe giremeyen yahut işten atılan insanların sayısı hızla artıyor. Big Data, yapay zekâ ve diğer bilgi teknolojileri şuursuz ellerde birer kitle imha silahına dönüşmekte. İşte Kitap Tanıtan Kitap 8’in kapak konusu da bu: Cathy O’Neil’in harika kitabı Weapons of Math Destruction.
Başka kimler var 80 sayfalık bu kitapta? John Steinbeck, Tolstoy, Dostoyevsky, Arthur Schopenhauer, Virginia Woolf, Ignacio Ramonet… 13 yazarın 13 eseri üzerine yazılmış uzun kitap sohbetlerinin yanısıra, felsefe ve edebi eserlere, fikriyata bakışınızı değiştirecek, size yeni ufuklar açacak üç makale. Kitap Tanıtan Kitap 8, yaz tatilinde hangi kitapları okuyacağınıza karar verirken işinize yarayacak bir yol haritası… Buradan indirebilirsiniz.
Sosyal medya mesajlarımızı derlediğimiz kitapların 8cisi yayında. Konu başlıkları şöyle:
- Şirket kuranlara tavsiyeler
- ABD biyolojik bir savaş için hazırlık mı yapıyor?
- Corona Virüs, ekonomik neticeler, FED ve Borsa
- Çin’in Yeni İpek Yolu, askeri bir proje mi?
- Stalin Raporu: Nikita Kruşçev CIA ve MOSSAD’ı nasıl kullandı?
- Corona Virüs ve Çin’deki salgın hastalık
- KGB’nin kayıp hazinesi…
- Hitler’in Türkiye’yi işgal planı ve Müslümanların Hitler’e bakışı
- ABD insanları nasıl köpekleştirir? Türkiye’yi korumak için ne yapmalı?
- Hafızamız nasıl siliniyor? Gerçeklerin yerine yalanları kim yazıyor?
- Evlenme ve boşanma üzerine…
- Yeni ipek yolu projesi
- Salgın Hastalık Tahvilleri: Milyonların ölümünden zengin olmak
Clausewitz “Savaş siyasetin alternatifi değil, başka araçlarla devamıdır” diyordu. İnsanlığın kapitalizm ile kimliksizleştiği 21ci yüzyılda futbol siyasetin farklı araçlarla devamı haline geldi. Demokratik, faşist yahut sosyalist hiçbir siyasî rejim, futbolu görmezden gelmiyor. Açık yahut gizli, her siyasî partinin, liderin ve rejimin bir “futbol politikası” var.
- Neden diğer spor dalları değil de futbol?
- Futbol yoluyla savaş ve iç savaş nasıl çıkartılır?
- Hükümet darbesi yapmak için futbol nasıl kullanılır?
Elinizdeki e-kitap, tarihten örnekler vererek bu sorulara cevap arıyor. Teorik değil tersine somut olaylara ve görsellere dayalı, sosyal medya formatında bir anlatım. Buradan indirebilirsiniz.
Bu kitap, Fikir Kırıntıları-7, Derin Düşünce’nin sosyal medyada paylaştığı mesajları kitaplaştıran derlemelerin yedincisi. Gayemiz, dayatılan sahte gündemlerden kaynaklanan ufuk daralmasını engellemek, merak uyandırmak ve okurlarımızı araştırmaya teşvik etmek. Fikir Kırıntıları-7’nın sorguladığı 21 konu şöyle:
- 4 başkan öldüren muz cumhuriyeti ABD’nin sindirim sistemi nasıl çalışır?
- Sivil nükleer riskler
- Rus derin devleti nedir ve nasıl çalışır?
- F-35 savaş uçağına ve Amerika’ya ne kadar güvenebiliriz?
- Sinemada siyasî propaganda nasıl yapılır?
- Alman derin devleti neden Almanya’ya hizmet etmiyor?
- Kore savaşı hakkında çok bilinen yalanlar ve az bilinen gerçekler…
- İsveç bir ileri demokrasi midir yoksa işgal altında bir sömürge mi?
- Fransa’nın Suudi Arabistan’a sattığı biyolojik silah laboratuarının Yemen’deki salgın hastalıklarla ilgisi ne?
- Putinizm, küresel sermaye ve Rus savunma refleksi
- F-35 gerçekten hayalet mi? Görünmezlik nedir ve nasıl çalışır? “görünmez” denen uçak nasıl görüldü ve vuruldu?
- Doğal gazı savaş sebebi haline getiren sebepler nelerdir?
- 2ci dünya savaşında temelleri atılan küresel sistem: Hitler, dolar ve altın
- Amerika’nın virüsle sivillere saldırdığı gün…
- İngilizlerin Fransa yüzünden 9 gemi kaybettiği savaş
- Silah Ticareti: Ambargo nasıl delinir? Kimyasal ve biyolojik silah nasıl el altından satılır? Soykırım yapan diktatörlere gizli yardım nasıl gönderilir?
- Amerika’nın Fransızları laboratuvar faresi gibi öldürdüğü gün…
- İtalyan mafyası Avrupa Birliği fonlarına nasıl el koydu?
- Uluslararası silah ticareti nasıl çalışır?
- İnsanları kullanan bencil manipülatörler kimdir?
- ABD’de gerçekleşmiş bir darbe girişimi
Kitabı PDF formatında indirmek için buraya tıklayın.
Elinizdeki bu kitap, Derin Düşünce’nin sosyal medyada paylaştığı mesajları kitaplaştıran çalışmaların altıncısı. (Buradan indirebilirsiniz) Maksadımız, iş hayatındaki uzmanlaşmadan kaynaklanan ufuk daralmasını engellemek, merak uyandırmak ve okurlarımızı araştırmaya teşvik etmek. Kısacası, bahsettiğimiz konuları derinleştirmek isteyenler makale ve kitap okuyarak kendilerini geliştirmeye devam etmeliler. Fikir Kırıntıları-6’nın sorguladığı meseleler şunlar:
- Savunma enerji sektöründeki stratejik şirketlerimiz güvende mi?
- Türkiye neden uçak motoru yapamıyor?
- Neden Kürtler hedefteydi? Yeni bir Halepçe olur mu?
- Uygurlar için ne yapılabilir?
- Banka nedir; nasıl çalışır; nasıl çalışmalıdır?
- S-400 füzesi, ABD darbelerini engellemek için kullanılabilir mi?
- ABD bir hukuk devleti midir?
- Gerçekler hakikaten var mıdır?
- 3cü dünya savaşı: Ne zaman başlar? Kaç yıl sürer? Nasıl biter?
- Vatikan’ın kaç parası var? Nerede saklı? Vatikan bu parayla ne yapıyor?
- Bireysel silahlanma Türkiye’ye uyar mı?
- Frankenstein ve Marx
- Nobel ekonomi ödülü mü yoksa soytarılık mı?
- Abdülhamid neden Osmanlı’nın çöküşünü engelleyemedi?
- Geleceğin savaşları neye benzeyecek?
- Savaşan robotlar askerlerin yerini alacak mı?
- Amerika nükleer silahlarına sahip çıkamıyor
- Veri politikası
- Ruhr Kızılordusu ve Alman işçi isyanı
Sosyal medyaya en çok yöneltilen eleştirilerin başında yalan haberlerin yayılması ve kısa mesajlar yüzünden fikirlerin sloganlaşması geliyor. Haklı mı bu eleştiriler? Gerçekte “ana akım” denen gazete ve televizyon kanalları, sosyal medya fenomenlerinden daha dürüst değiller. Çünkü patronların veya arkalarındaki ulus-devletlerin propagandasını yapıyorlar. Bunların yalan haberden yakınmaları bile yalan. Gerçekte, yalan tekelini kaybetmiş olmanın üzüntüsü içindeler.
Gelelim ikinci eleştiriye. Siyasî, ekonomik ve hukukî sorunlar 5-10 kelimeye, birkaç görsele sıkışıp kalıyor. Bu doğru. Ancak sosyal medyanın “hafifliği” ve sür’ati sayesinde resmî tarih ve resmî ideoloji kolaylıkla tartışmaya açılabiliyor. Burada elbette sloganların ve uydurma komplo teorilerinin girdabına kapılma riski var. Evet… Elinizdeki bu kitap, Fikir Kırıntıları-5, Derin Düşünce’nin sosyal medyada paylaştığı mesajları kitaplaştıran çalışmaların beşincisi. Az önce bahsettiğimiz tehlikelerden yani yalan haber, sloganlaşma ve paranoyak teorilerden korunmak için çok sayıda kitap ve makale tavsiye ettik. Eğer sosyal medya mesajları gerçeğin kendisi gibi değil bir sorgulama fırsatı gibi kullanılırsa kemikleşmiş korkular ve önyargılar bir çırpıda yokedilebilir. Bizim de amacımız bu zaten. Kısacası, bahsettiğimiz konuları derinleştirmek isteyenler makale ve kitap okuyarak kendilerini geliştirmeye devam etmeliler. Fikir Kırıntıları-5’in sorguladığı meseleler şunlar (Buradan indirebilirsiniz):
- Algı operasyonu nedir?
- Çocuklara tecavüz önlenebilir mi?
- Türkiye’nin algı operasyonlarında gol yemesinin sebebi parasızlık değil vizyonsuz ve çapsız bürokratlardır.
- Casus kurtarma operasyonu nasıl yapılır?
- İnterpol bir suç örgütüne mi dönüşüyor?
- Ateşin haberini almak ile yanına oturup ısınmak arasındaki fark nedir?
- Kur’an’ı herkes kendi aklıyla anlayabilir mi?
- Devletler neden terör örgütlerinin para hareketlerini takip edemiyor?
- Rabıta nedir?
- Endüstri 4.0 ile Bilgi Teknolojileri Endüstriyi Tahakküm Altına Alabilir
- İslâmî devlet olur mu?
- Yurt dışında okumaya veya çalışmaya gerçekten hazır mısınız?
- Recep Tayyip Erdoğan ve Ak Parti üzerine dobra dobra
- Yapay Zekâ: Tehditler ve Fırsatlar
- Ölümsüzlük üzerine…
- Tarihî propaganda ve ideolojik çarpıtmalardan nasıl korunalım?
- Çevik yazılımda 9 tuzak ve 9 çözüm
- Artık doktorun gözünde hasta değil müşterisin!
- Benzinli arabadan elektrikliye geçerken… Fırsatlar ve tehditler…
“3 tarafı deniz, 4 tarafı düşmana çevrili cennet vatan” paranoyası neden üretildi? Çağdaş ve laik Türkiye’nin evlâdı, Kavala yahut Halep’te yatan dedesinin mezarına bile pasaportla gidecekti. Eskiden vali gönderilen yerlere şimdi büyük elçi atanıyordu. Churchill’in dediği gibi “iki petrol kuyusunun etrafına sınır çizen” İngiliz, bir gecede ülkeler icad edilmişti. Ama Kemalist millî(!) eğitimin iğdiş ettiği beyinler bunu sorgulamaktan aciz. Körfez ülkeleri, Basra yolunun, İsrail, Doğu Akdeniz’in petrol tıpası olacaktı. Türkiye hem Rusya’nın güneye doğru genişlemesini engelleyecek hem de Bakü petrolünün Avrupa’ya ulaşıp fiyat kırmasına mani olacaktı. Diğer yandan Lazkiye ve Hayfa’dan dünya piyasalarına erişen Musul ve Kerkük petrolü bir gün pekâlâ Türkiye’den geçip İskenderun’a akabilirdi ve bu da Londra için büyük bir risk unsuruydu.
Kısacası, Britanya için gerçek tehdit güçlü bir ordu veya zengin devletler değil Türklerin uyanıp kim olduklarını hatırlamalarıydı. Şu halde dünya petrollerinin %60’ına çökmüş, Afika ve Asya’yı sömüren İngilizler için yapılacak tek bir şey vardı: Kullanışlı aptallar yetiştirecek bir eğitim sistemi kurmak ve bunu Türklere “millî eğitim” diye yutturmak.
Eğitimle ilgili sorunlarımız nasıl düzelir? Yahut birgün düzelir mi? Elinizdeki bu kitapta Ufuk Coşkun Kemalist eğitimin sorunlarına işaret etmekle kalmıyor, bir yandan çözümler önerirken bir yandan da millî eğitimin ideolojik, tarihi ve kültürel arka planını gözler önüne seriyor. Milat Gazetesi yazarı, bolgepostasi.com Genel Yayın Yönetmeni Ufuk Coşkun’u televizyondaki tartışma programlarından ve eğitim konulu çalışmalarından tanıyorsunuz. Bizzat eğitim dünyasının sorunlarını içeriden yaşayan Coşkun aynı zamanda “Kürdüm Doğruyum Çalışkanım” ve “Yeni Sömürgecilik ve Bağımsız Sivil Toplum Kültürü” kitaplarının da yazarı. Ufuk Coşkun’un “Kemalist Eğitimin Zararları” adlı kitabını buradan indirebilirsiniz.
(Son güncelleme: 4cü sürüm, 12 Ocak 2019)
Petrolün fiyatının 50$ üzerinde kalması için yılda ortalama 75.000 insanın ölmesi gerekiyor. Süveyş kanalının Mısır tarafından kamulaştırılması, petrol krizleri, 6 sün savaşı, İran-Irak savaşı, Irak’ın işgali ve Suriye… İnsan kanıyla para basan bu makine 50 senedir asker, sivil, kadın çocuk demeden insan öğütmeye devam ediyor. Nasıl? 1ci Dünya Savaşı tarihteki ilk küresel karbon savaşı oldu. Kömürle beslenen fabrikalar kömür ve petrolle işleyen makineler ürettiler ve insanın öldürme kapasitesini binlerle çarptılar. Ama makineler savaşta insanın yerini almadı. Bunun yerine daha çok insanı daha hızlı şekilde cepheye göndermek için kullanıldı. Cepheler genişledi ve muharebeler uzadı. Alman-Fransız sınırındaki zengin kömür yataklarından İslâmistan’daki petrol kuyularına uzanan savaşta insanlar karbon için öldüler, öldürdüler. Petrolcüler, kömürcüleri yendi. Endüstrileşen savaş sadece savaş makinelerinin değil üretim, sevk ve idare kapasitelerinin de savaşıydı. Elinizdeki 55 sayfalık bu e-kitap şu sorunun cevabıdır: İnsan kanıyla para basan bu makine nasıl çalışıyor? Buradan indirebilirsiniz.
Savaş Meydanda Değil Masada Kazanılır
Dünya ticaretinin %80’i denizden yapılıyor. Ülkelerin hayatta kalması yani gıda ve enerji tedariki için deniz yollarına erişmeleri şart. Panama, Süveyş, Malaka ve Cebelitarık gibi bütün stratejik noktalar ABD, Britanya ve Fransa’nın kontrolünde. Bu üç devlet istedikleri ülkenin ekonomisini petrolsüz ve dövizsiz bırakıp boğabilecek bir güce sahip.(Bkz. Petro-dolar sistemi)
Komplo teorisi mi? Değil, her şey ortada: Akademisyenler, amiraller, bakanlar ve diplomatlar, doktrinlerini açık açık yazmışlar ve yazdıklarını harfiyen tatbik etmişler: Alfred Mahan, Halford Mackinder, Nicholas Spykman, Zbigniew Brzezinski, Edward Luttwak, Samuel Huntington, Joseph Nye, David Peraeus, Henry Kissinger… Jeopolitiğin bu ünlü isimleri, İngilizlerin ve Amerikalıların dünyaya sürekli hükmetmesi için neler yapılması gerektiğini her ortamda açıkça ifade etmişler. Tabi bu tahakküme bir takım kılıflar uydurulmuş: Önce Hristiyanlık, sonra üstün(!) beyaz ırk ve nihayet serbest ticaretle demokrasi adına verilen bir mücadele gibi gösterilmiş. Yani sınır tanımayan Anglo-Saxon şiddetine, ideolojik meşruiyet zeminleri ihdas edilmiş. Ama değişen ideolojilere ve teknolojinin ilerlemesine rağmen 150 yıldır değişmeyen jeopolitik sabitler var. 21 harita ve 11 makaleden oluşan bu kitap, Anglo-Saxon hakimiyetini mümkün kılan şartları ve Avrasya’nın kurtuluş yollarını sorguluyor. Coğrafî engellerden ekomik savaş araçlarına ve psikolojik harbe kadar… Kitabı buradan indirebilirsiniz.
İslâm coğrafyasında sürüp giden petrol savaşları deniz yollarından ayrı düşünülebilir mi? Sudan petrolünü Çin’e taşıyan yol Yemen ve Malaka boğazından geçiyor. İran ve Arap petrolünü Avrupa’ya taşıyan yol ise Mısır’daki Süveyş kanalından. Akdenizi’in Atlantik kapısı olan Cebelitarık ve Pasifik’i Altantik’e bağlayan Panama da aynı “uygarların” kontrolünde. Bütün deniz yollarını kontrol eden bu ülkeler hem Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına sahipler hem de dünyadaki silahların %90’ını üretip satıyorlar. Ve aynı ülkeler sürekli dünya barışı ve özgürlük için çalıştıklarını söylüyorlar! Kendisini dünyanın mâliki gibi gören bu “uygarlığın” önüne çıkan liderler öldürülüyor, ülkeler işgal ediliyor, hükümetler darbe ile, halklar ise terörle “terbiye” ediliyor. Evet… Bu konulara odaklanan Fikir Kırıntıları serisinin 4cü kitabını ilginize sunuyoruz. Konu başlıkları şöyle:
- Bazı çocuklar çikolatadan nefret eder!
- Lityum savaşları başladı!
- Savaşsızlık, barış değildir!
- Bilimsellik aklın emaresidir; bilimcilik ise akılsızlığın!
- Denizlere hâkim olanlar nasıl dünyaya hâkim oldular?
- Modern savaşlarda neden insan değersizleşiyor?
- Teröre karşı sıradan vatandaşların yapabilecekleri 3 şey
“Fikir Kırıntıları-4” adlı e-kitabı buradan indirebilirsiniz.
Savaş bir şiddet hareketidir ve bu bilkuvve (potansiyel) şiddetin sınırı yoktur. İnsanlık olarak sürekli savaşmıyorsak bunun sebebi yüksek ahlâkımız(!) değil menfaatlerimizdir. Ancak savaşı sonuçlarından tecrid ederek, sağlıklı bir şekide düşünmek kolay değil. Çünkü yol açtığı ölümler ve maddî zarar o kadar büyük ki her ne pahasına olursa olsun kaçınmak gereken bir anormallik veya uluslararası ilişkilerde bir aksama gibi görünüyor. Oysa her savaşsızlık hâli barış değil; geçici bir ateşkesten ibaret. (Bkz. Barış / Sulh / Peace / Paix / صلح / سلام ) Meselâ iki dünya savaşı arasındaki 1918-1939 dönemine kim “barış” diyebilir? Üstelik her ne pahasına olursa olsun savaştan kaçan bir lider, düşmanlarının ölçüsüz şantajına çanak tutmuş olmaz mı? Adolf Hitler’e akıl almaz ödünler veren Birleşik Krallık Başbakanı Neville Chamberlain gibi savaştan kaçmak için “her pahayı” ödemek, üstelik sonunda yine de savaşmak zorunda kalmak iyi bir strateji mi? Ölmenin değil yaşamanın tesadüf olduğu savaşta asker, sağdaki yahut soldaki sipere koşarken serbesttir. Belki de en güvenli siperi, bir robot veya bir hayvan, insandan daha iyi seçebilir. Ama insan, vatanı için ileri atılmakla nefsi için geri kaçmak husunda özgürdür. İşte savaşın neticesi üzerinde çok ağır basabilen insanlık faktörü tam buradadır. (Bkz. Hayvan Serbesttir, İnsan Özgürdür…) Savaş, bütün sosyal bilimcileri zorlamış bir saha. Elinizdeki bu kitap, savaşın mekanik ve insanî veçhelerini en dengeli şekilde işleyen müelliflerden biri olan Prusyalı General Carl von Clausewitz’in fikirlerinden istifade ederek yazılmış bir deneme. Teknolojik ilerlemenin eskitemediği ilkeleri bugünün savaş şartlarında değerlendirdik: Strateji, taktik, cesaret, savaşta aklın önemi ve sınırları… Buradan indirebilirsiniz.
Artık gazeteler okurlarıyla, TV kanalları seyircileriyle rekabet halinde. Kimilerine göre Donald Trump bile seçimi sosyal medya sayesinde kazandı. Rakibi Hilary Clinton, Başkan Obama, hatta CNN, FOX gibi kanallar sürekli sosyal medyadan yayılan “yalan haberlerden” (fake news) yakınıyorlar. Belki de yalan haberden değil yalan tekelini kaybetmekten rahatsız oldular? Gerçek ne olursa olsun teknoloji eskiden bir oligarşiye ait olan medya gücünü -bir parça da olsa- sıradan insanların eline verdi. Sosyal medya elbette ırkçılık, iftira ve hakaretin yayılması için uygun bir zemin ama “haber” ve “bilgi” ve bunlara ait yorumları herkesin erişebileceği bir noktaya getirmesi açısından ilginç. Fikir Kırıntıları-3 Derin Düşünce’nin sosyal medyada paylaştığı mesajları kitaplaştıran bir çalışma. Yayına girdiği günden beri Fikir Kırıntıları-1 ve Fikir Kırıntıları-2’nin gördüğü ilgi bize yine cesaret ve güç verdi. Tabi her zamanki gibi konuları derinleştirmek isteyenler için makale ve kitap da tavsiye ettik. “Fikir Kırıntıları-3” adlı e-kitabı buradan indirebilirsiniz.
Rönesans sanatın yeniden doğuşu değil ölümü oldu… ve daha bir çok şeyin! Rönesans’ın fikir dünyamızda açtığı yaralar bugün dahi kapanmış değil. Maddenin mânâyı tahakküm aldığı, adına “Aydınlanma” dediğimiz karanlık çağların miladı hiç şüphesiz bu dönem. Güzel ahlâk ile güzel sanatın irtibatının kopuşudur Rönesans. Bu kopuş yüzündendir ki insanlık sadece sanatta değil siyaset, bilim, felsefe, iktisatta lâdini dünya görüşünü Hakikat’in yerine koydu. Sonradan bütün dünyaya dayatılacak olan Avrupa sanatı Rönesans’tan itibaren bilimselleşti. Anatomi, optik, matematik kuralları ve özellikle de merkezî perspektif sanatta insanî ifade imkânını sınırladı. Sömürgeciliği, dünya savaşlarını ve insanları homo-economicus zanneden ideolojileri doğuran işte bu zihniyet oldu. İnsanlık asırlardır hapsolduğu Rönesansçı perspektiften kurtulabilir; kurtulmalıdır da. Bu kurtuluşun neticeleri ise sadece sanatla sınırlı kalmayacak, ahlâkî, siyasî, felsefî tekâmüllere kapı açacaktır. Rönesans’ın Kara Kitabı bu kurtuluşa katkıda bulunmak amacıyla yazıldı. Başta Pavel Florenski ve Erwin Panofsky olmak üzere George Orwell, Juhani Pallasmaa, Michel Foucault, Ahmed Yüksel Özemre, Zygmunt Bauman, Stanley Kubrick, Cemil Meriç, Henri Lefebvre, Lucien Lévy-Bruhl, Rasim Özdenören, Mircea Eliade, René Guénon gibi sanatçı ve düşünürlerin eserlerinden ve iki değerli araştırmacımızın, Ozan Avcı ile Gönül Eda Özgül’ün makalelerinden istifade edildi. Buradan indirebilirsiniz.
Nedir medeniyet? Opera? Demokrasi? Parklar ve bahçelerle süslü şehirler? Metro? Asansör? Modern çağın karanlık dehlizlerinde kaybolan bizler için medeniyet, teknoloji ve kültür mefhumlarını birbirinden ayırdetmek zor ama şurası kesin: Hiroşima, Gazze ve Halep’te şehirleri (medineleri) haritadan silen Batı’ya “medenî” diyenler büyük bir suç işliyorlar. Zira katil bir insanı bir kere öldürür ama katile “katil” demeyenler içlerindeki insanlığı, vicdanı öldürmüş olurlar. (Vicdan / Conscious / Conscience / ضمير) Evet… Kimileri adaletle hükmedilmiş mülkler bıraktılar geriye; kimileriyse kan ve göz yaşıyla, kul hakkıyla çimentosu karılmış duvarlar, piramitler, kuleler. Elinizdeki bu kitap şu veya bu medeniyeti anlatma değil medeniyet mefhumunun derinlerine inme derdinde. İnsanlar arasındaki münasebetleri yani muhabbet, merhamet, adalet, ticaret ve şiddeti yönetebilme gücü açısından medeniyet mefhumuna yeni bir bakış açısı teklif ediyor. Miras olarak köprü bırakanlarla duvar bırakanları tefrik etmeye yarayacak bir bakış açısı. Buradan indirebilirsiniz.
Bir kez daha sosyal medyada paylaştığımız mesajları kitaplaştırdık. Yayına girdiği günden beri Fikir Kırıntıları-1 o kadar çok ilgi gördü ki biz de yeni e-kitabı ilginize sunmak için elimizden geleni yaptık… Ve her zamanki gibi konuları derinleştirmek isteyenler için ise makaleler ve kitaplar da tavsiye ettik. Fikir Kırıntıları-2’nin konuları şöyle: Taktik ve Strateji, Enerji, Vatikanizm, Gündem Zehirlenmesi, İslâm Sanatı, Kanlı Fotoğraf Yayma, 1 Mayıs, Amigo-Tarihçi, Futbol, mafya, uyuşturucu, fuhuş ve terör, Namaz illâ namaz, Müslümanlarda içe kapanma ve dışa açılma, Neden okuyalım? Ne okuyalım? Nasıl okuyalım?, Ekonomistler neden ekonomiden anlamaz?, Münâfıkûn ve Siyaset-i Nebevî, Sosyal Medya, Gurbet, Çirkin Şehir, Devrim, Yeni PKK ve “Private Security”, Şifalı ottan zehir yapma, Kadına Karşı Şiddet, Liberalizm, Gerçeği görme, Çalışan kadın, Suriye, Tasavvuf, Hollywood-Pentagon, Beyin yıkama ve psikolojik harp. Buradan indirebilirsiniz.
140 karakterle derdini anlatabilenlerden misiniz? Kısa mesajlar, FaceBook’taki özlü sözler, Twitter’da kısaltıldıkça sloganlaşan fikirler… Tabi insanlar sözü uzatmanın yeni yollarını buldular: Video, caps, … Ancak kısa söz her zaman derinlikten mahrum olmakla eş anlamlı değil. Az sözle çok ama çok derin mânâlar da aktarılabilir. Kısa sözün hikmeti dışarıdan aktarılan, alimden cahile verilen yeni bir şey değil. Meselê ârifin irfanıyla agâh olunması; dinleyende bilkuvve (potansiyel) olarak bulunan güzelliklerin uyandırılması, bilfiil (aktif) hale geçirilmesi. Bunun için “dinleyen anlatandan “ârif olsa gerek” buyurmuş büyükler. Biz de Twitter’da paylaştığımız kısa mesajları konularına göre tasnif edip kitaplaştırdık, ilginize sunduk. Eğitimden Türk soluna, ekonomik krizlerden petrol savaşlarına, ölüm korkusundan küresel ısınmaya kadar çok farklı konularda aforizmalar… Konuları derinleştirmek isteyenler için ise makaleler ve kitaplar da tavsiye ettik. Buradan indirebilirsiniz.
Kitap tanıtan kitapların 7cisine damgasını vuran düşünür Susan Sontag oldu. 1977’de yayınladığı “Fotoğraf Üzerine” isimli cesur kitaptan bahseden 4 makale ile başlıyoruz. Mehmet Özbey’in kaleminden eskimeyen bir kitabı ziyaret edeceğiz sonra: Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez) Değerli yazarlarımızdan Mehmet Salih Demir ve Mustafacan Özdemir tek bir kitaba ve tek bir yazara odaklı kitap sohbetlerinden farklı makaleler hazırladılar. Bunlar kavram ve/veya olaylara odaklı, birden fazla kitaptan ve müelliften istifade eden çalışmalar: Terör, vicdan, modernleşme, bilim felsefesi (Kuhn, Heidegger, Derrida, Gadamer, Dilthey, Mach, Baudrillard, Toulmin) … Suzan Nur Başarslan’ın yazdığı Türk romanının tarihçesi ve Seksenli Yıllarda Türk Romanı Ve Post Modern Eğilimler de bu kategoriye dahil edilebilir. Bunların yanısıra yazar kadar hatta bazen daha fazla ünlenmiş kitaplara adanmış makaleleri de yine bu sayıda bulacaksınız: Zeytindağı (Falih Rıfkı Atay), Hayy Bin Yakzan (İbn-i Tufeyl), Körleşme (Elias Canetti), Taşrada Düğün Hazırlıkları (Franz Kafka). Kitap tanıtan Kitap 7’nin daha önceki sayılardan bir diğer farkı da Georg Simmel’e adanmış iki makale içermesi. Karl Marx ve Max Weber arasındaki kayıp halka olarak nitelenen Simmel’in “Büyük şehir ve zihinsel yaşam” (Die Großstädte und das Geistesleben, 1903) isimli özgün çalışmasından bahsettiğimiz makaleler kitabın sonunda. Buradan indirebilirsiniz. Önceki kitap sohbetleri:
- Kitap Tanıtan Kitap 1
- Kitap Tanıtan Kitap 2
- Kitap Tanıtan Kitap 3
- Kitap Tanıtan Kitap 4
- Kitap Tanıtan Kitap 5
- Kitap Tanıtan Kitap 6
Yeni sürümlere dair not: Eski sürümleri indirip okumuş olanların işini kolaylaştırmak için kelimelerin sırasını değiştirmiyoruz. Yani her yeni sürümde okumaya kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.
- 10cu sürümdeki yeni kelimeler: Nobel Ekonomi Ödülü, Sıfır tolerans, Işık, Feminizm, Moda, Tüketim, “Şimdi” mefhumu.
- 9cu sürümdeki yeni kelimeler: Tarihin Sonu, Beyin Göçü, Kölelik, İnsanlık, Maske, Vermek.
- 8ci sürüme eklenen yeni terimler: Fetih, Estetizasyon, Rönesans, Amerika’nın keşfi, Çelişki, Mecazî aşk, Big Data, Nobel Barış Ödülü, Allah korkusu, İnsan Kaynakları, Gaflet, Batı, Objektif Bilgi.
- 7ci sürüme eklenen yeni terimler: Uluslararası adalet, Az gelişmiş ülke, Hoşgörü, Kabz, Büyüme, Gerçek sonrası, Realpolitik, Kaos.
- 6cı sürüme eklenen yeni terimler: Demokrasi, Muhafazakârlık, Kuvvetler ayrılığı, İnovasyon, İlerleme, Erken – Geç.
- 5ci sürüme eklenen yeni terimler: Hissiyat – Maneviyat, Tanrı Parçacığı, Bâkî, Kelime, Cehalet, Mürşid, Evvel, Büyük Patlama.
- 4cü sürüme eklenen yeni terimler: Paraklitos, Hudud, Ehliyet, Zâhir ve Batın, Barış, Unutmak.
- 3cü sürüme eklenen yeni terimler: Eksen Kayması, Bilgi toplumu, Zamanda Yolculuk, Ateist , Yokluk , Çağdaş, Gurbet, Kader.
İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler. Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik? “Aydınlanma” ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü. Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaktan aciz. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlık akıl (reason) ile zekânın (intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir. İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Amerikalı ressam Edward Hopper sadece Amerika’nın değil bütün Batı kültürünün en önemli ressamlarından biri. Hopper ile Batı resmi asırlardan beri ilk defa kısır ekol savaşlarını, soyut resim / figüratif resim gibi ölü doğmuş dikotomileri aşma fırsatı yakaladı.
Bu bağlamda, perspektif, ışık, gölge vb tercihleri aşan Hopper’ın yeni bir şey yaptığını savunuyoruz: Hopper Rönesans’tan beri can çekişen figüratif resme yeni bir soluk verdi. Tezimiz budur. Bu lisan-ı sûreti tahlil etmek için sadece Hopper’dan etkilenen diCorcia gibi fotoğrafçıları değil ondan beslenen Hitchcock, Jarmusch, Lynch gibi sinema yönetmenlerini, romancıları da kitabımıza dahil ettik. Diğer yandan Hopper’ın tutkuyla okuduğu filozoflardan yani Henry David Thoreau ve Ralph Waldo Emerson’dan da istifade ettik. Elinizdeki bu kitap Hopper tablolarına aceleyle örtülen melankoli ve yalnızlık örtüsünü kaldırmak için yazıldı. Hopper’a bakmak değil Hopper’ı okumak için. Buradan indirebilirsiniz.
Güzel olan ne varsa İnsan’ı maddî varoluşun, bilimsel determinizmin ötesine geçirecek bir vasıta. Sevgilinin bir anlık gülüşü, ay ışığının sudaki yansıması, bir bülbülün ötüşü ya da ağaçları kaplayan bahar çiçekleri… Dinî inancımız ne olursa olsun hiç birimiz güzelliklere kayıtsız kalamıyoruz. Etrafımızı saran güzelliklerde bizi bizden alan, yeme – içme – barınma gibi nefsanî dertlerden kurtarıp daha “üstlere, yukarılara” çıkaran bir şey var. Baş harfi büyük yazılmak üzere Güzel’lik sadece İnsan’a hitab ediyor ve bize aşkın/ müteâl/ transandan olan bir mesaj veriyor: “Sen insansın, homo-economicus değilsin”. İşte bu yüzden “kutsal” dediğimiz sanat bu anlayışın ve hissedişin giriş kapısı olmuş binlerce yıldır. Tapınaklar, ikonalar, heykeller insanları inanmaya çağırmış. Ancak inancı ne olursa olsun bütün “kutsal sanatların” iki zıt yola ayrıldığını, hatta fikren çatıştığını da görüyoruz:
- Tanrı’ya benzetme yoluyla yaklaşmak: Teşbihî/ natüralist/ taklitçi sanat,
- Tanrı’yı eşyadan soyutlama yoluyla yaklaşmak: Tenzihî/ mücerred sanat.
Kim haklı? Hangi sanat daha güzel? Hangi sanatçının gerçekleri Hakikat’e daha yakın? Bu çetrefilli yolda kendimize muhteşem bir rehber bulduk: Titus Burckhardt hem sanat tarihi hem de Yahudilik, Hristiyanlık, İslâm, Budizm, Taoizm üzerine yıllar süren çalışmalar yapmış son derecede kıymetli bir zât. Asrımızın kaygılarıyla Burckhardt okyanusuna daldık ve keşfettiğimiz incileri sizinle paylaştık. Buradan indirebilirsiniz.