Bilgi kimin malıdır? Bilimsel yayın mafyası ve çözümler…
By my on Oca 25, 2021 in Aforizmalar, Bilim, Kapitalizm
- %35 kârlılık oranı ile Londra borsasındaki rakiplerinin 4 katı kâr eden bilimsel yayın Elsevier. Dünyadaki bütün bilimsel yayınların %17’sini elinde tutuyor.
- Eğer Elsevier’e 3 büyük rakibini yani Springer Nature, Wiley Blackwell’s ve Taylor & Francis’i eklerseniz bilimsel yayın piyasasının %40’ını teşkil eden bir kartel görürsünüz… Bir dakika… “Bilimsel yayın piyasası” mı dedik?
- Hani bilim insanlığın malıydı? Hani insanlık ilerliyordu? Yoksa bilim özelleştirildi de bizim haberimiz olmadı mı?
- Elbette bilime yatırım yapan ülkelerin ve şirketlerin ilerlemesine, zenginleşmesine itiraz etmiyoruz. Biz burada halkın vergileriyle üretilen bilimsel bilginin üzerine bedavadan konan bir mafyayı sorguluyoruz.
- Bu bilimsel yayınlara ödenen abonelik ücretinin 8.1 milyar € olduğunu söylesek… Meselenin ciddiyeti biraz daha iyi anlaşılır mı? Peki dükkân sahibi işleri nasıl yürütüyor?
- Bilimsel yayınlar araştırmacılardan makale göndermesini istiyor. Gelen makaleler başka araştırmacılar tarafından inceleniyor (peer review) ve bir not veriliyor. Yayın evi için bu inceleme de makale gibi genelde bedava. Ama yüksek notlu makaleler bir dergide toplanınca? Dergi parayla satılıyor.
- Yani çoğu devlet üniversitelerinde ve devlete ait araştırma kurumlarında çalışan araştırmacıların ürettiği bilimsel bilgiye erişmek paralı. Özel üniversitelerin bile çoğu devletten yardım alıyor. Sonuçta en azından o ülkenin halkına ait bir bilgi sermayesi bu. Ama çalıntı olarak satılıyor.
- Kanser tedavisi, çevre kirliliği, ekonomik sorunlara çözûm önerileri… Yani tek tek ülkeleri ve bütün olarak insanlığı ilgilendiren bilgi sermayesi ipotek altında. Her ay 12 milyon araştırmacı SCIENCE DIRECT sitesine bağlanıyor; sahibi Elsevier. Belge sayısı? 13 milyon!
- Son 25 senedir bilimsel yayınlara abonelik ücreti her yıl %7 artıyor. Oysa kağıt yayın azaldığı için üretim, depolama, dağıtım masrafı sıfıra yakın. Neden rekabet yok peki? Bazı dergiler fiyat düşüremez mi? Fiyat artışında bir anlaşma kokusu var. 20 sene, her sene +%7. Tesadüf?
- İngiltere’de 2010-2015 arasında bilimsel yayınlara harcanan abonelik ücreti %55 arttı. Fransa’daki üniversiteler ve bilimsel araştırma kurumları bilimsel yayınlara 110 milyon € harcadı.
- Kanada Montréal üniversitesi 2016’da 2000’den fazla bilimsel yayın aboneliğini bıraktı; sadece 160 yayına aboneliğini devam ettirdi. Yunanistan’da ise bilimsel yayınları satın alıp araştırmacılara ücretsiz sunan kamu hizmeti parasızlıktan askıya alındı.
- Başka yamukluklar da var: Bir makalenin başkalarınca kaynak gösterilmesi onu yazan bilim adamına puan kazandırıyor; biliyorsunuz. Ama çok kaynak gösterilen makaleler, yayınlandıkları bilim dergilerine de puan (impact factor) kazandırıyor. Her zaman meşru mu yoksa değil mi?
- Gerçekte en saygın bilimsel dergilerde bile makalelerin %60’ı hiç referans gösterilmiyor veya en fazla 1-2 defa! Yani meşhur IMPACT FACTOR o derginin muazzam editor çizgisi sayesinde değil çok söz edilen bir kaç makalenin katkısıyla yükseliyor.
- Diğer yandan genç araştırmacıların işe girmesi, doktora programlarına kabulleri, tezlerinin başarısı bu yayınlarda görünmelerine bağlı. Bu yüzden dünya kadar emek verdikleri çalışmaları dergiye BEDAVA veriyorlar. Dergi ise bunları bilim dünyasına parayla satıyor!
- Derginin eline geçen makale yayıncının malı oluyor. Meselâ Elsevier lisansı ödeyenler makalelerden alıntı yapmak istedikleri zaman 200 harften fazlasını alamazlar! Quantum fiziği veya gen mühendisliği konuşmak için yeter de artar(!)
- Daha da komik şekli var. Makale sahibi eserinin herkes tarafından okunmasını istiyorsa OPEN ACCESS (açık erişım) formülünü seçebilir. Tabi bir şartla: Yazar yayın masrafını ödeyecek ki 5000€’ya kadar tırmanabiliyor. Yani kendi yazdığınız makaleyi dünya ile paylaşmak için para ödüyorsunuz!
- Diyebilirsiniz ki ekonominin her sahasında olduğu gibi orman kanunu; büyük balık küçük balığı yutar vs. O kadar basit değil. 1980’lerden itibaren hızlı bir kartelleşme var ve fiyatlar bir kaç senede %450 yükseldi.
- Bu kartel fiyatları yükselterek bilimsel araştırmaya ayrılan bütçeleri sömürdü. Yani o makaleleri yazanlar da dâhil, laboratuvar, deney, bilimsel gezi gibi gerçek bilimsel faaliyet için daha az kaynak bulabilmeye başladı. Hatırlayın, kartele ödenen haraç yıllık 8 milyar €!
- Diğer yandan bu yayınlara abone olamayan fakir ülkeler, fakir üniversiteler ve sıradan halk bilimsel ilerlemelerden dışlanmış oldu. Tabi “sıradan halk bilimsel yayını ne yapsın?” diyebilirsiniz ama özel araştırmacılar, gazeteciler, küçük şirketler, öğrenciler için de önemli kaynaklar bunlar.
- Bir başka deyişle, bilimsel yayın karteli insanlığın kendi ürettiği bilgiye erişmesini engelliyor. Sağlık gibi konularda insan hayatını doğrudan tehditeden bir durum. Zira doktorlar faydalı bir ilacı veya yeni keşfedilen tehlikeli bir virüsü çok geç öğrenebilirler.
- Çare yok mu? Var tabi. “Full open access” denen bir yaklaşım giderek yayılıyor. Kütüphaneler, üniversiteler arşivlerini paylaşıyor. Hakemli bilimsel yayınlara benzer işleyişi olan bilim dergileri ayda yüz bin erişime ulaştı. Meselâ 10819 kitap ve 552 dergi sunan https://www.openedition.org/
- Bu site yılda 80 milyon ziyaret alıyor; 40 milyon tekil kullanıcı. “Sıkıcı” bilimsel yayınlar için hiç fena sayılmaz değil mi? Gerçek şu ki, meraklı insan her yerde olabilir ve bilimsel bilgiye erişmek sadece doktora öğrencilerinin ihtiyacı değil. Bazen çok genç yaşlarda deha gençler var.
- Tekil kullanıcıların milyonları bulması da bu fikri tasdik ediyor. Kim bilir hangi ülkelerde, hangi şartlarda genç yaşlı, meraklı insanlar bedava eriştikleri bu kitap ve dergileri okuyarak ne güzel işler yapıyorlar.
- Bilimsel araştırmaların meyvesini zengin ülkeler ve küresel şirketler yiyor. Bu durumun meşru olan ve olmayan kısımları var. Elbette laboratuvardan çıkan bir robotun üretim sırlarını kimse paylaşmaz. Ama bilimsel makalelerle insanlığın temel bilgileri paylaşması gerekmez mi?
- Gelin işin biraz anarşıst boyutuna da bakalım: Sci-Hub’ı duydunuz mu? Kurucusu Kazakistan doğumlu Alexandra Elbakyan kartelden “çalınmış” 80 milyon bilimsel makaleyi bedava paylaşıyor. Tabi aleyhinde davalar, site kapatmalar…
- “Çalıntı” makalelerin her birinin 30 $’a satıldığını düşünürseniz… Her bir erişim için bilimsel yayın karteli o kadar para kaybediyor. Sci-Hub’dan 28 milyon makale indirilmiş. İran, Çin, Hindistan, Endonezya, Mısır ve Tunus en çok erişim yapan ülkeler.
- Peki bilimsel bilgiye erişim her zaman paralı mıydı? Hayır. 1908’e kadar Avrupa’da “kopyalama hakkı” vardı. Herkes istediği makaleyi alıp kullanabilyor; tercüme edebilyordu. Tabi yazarın ismini vermek şartıyla.
- Ama rüzgâr yine özgürlükten yana esmeye başladı. Almanya 2013’te bilimsel makalelerin ayrıcalık haklarını 1 sene ile sınırladı. Bu süre dolduktan sonra makale kamu malı. 2018’denitibaren Hollanda’nın fonladığı araştırmaların yayınlarının %30’u serbest erişimde.
Tavsiye okuma…
Maymunist imanla nereye kadar?
Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları“filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir.
Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDAbir insanlık yoksa, Aşkyoksa,Sanatyoksa,Güzellik yoksa ve Adalet yoksaHayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmakhormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz?
Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…
İşte geçtiğimiz ay bu maskelerin düştüğü, kartların açık oynandığı çok kaliteli iki tartışmaya tanık olduk. İki makale işaret fişeği görevi yaptı. Sağolsun bir çok değerli okurumuz yüzden fazla yorumla konuyu DERİNLEMESİNE tartıştı. Derinlemesine diyoruz çünkü Madde’nin arkasındaki Mânâ bu kez gerçekten masaya yatırıldı. Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri hatta evrimciliğin etimolojik değeri bile konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.
Modern Bir Put: Bilim (Tartışma)
Bilimciler herşeyi parçaladıkları için mânâyı kaybediyorlar. Aşk’ı, Korku’yu, Sevinç’i hormonal “fenomenler” sanıyorlar. Hakikat’in tezahürü yok onlar için, sadece tezahür var. Sebebi? Eşya. Eşyanın sebebi? O da eşya(!) Biz buna “pozitivist iman” diyoruz. Çünkü pozitivistlerin bilimsellikle ilişkisi koptu. Bilimsellik değil bilimcilik peşindeler. Bilimi putlaştırdılar. Konuya eğilen yazarımızMehmet Bahadır her zamanki nazik üslubuyla “kral çıplak”dedi… Dedi ve bir işaret fişeğini daha ateşledi. Sitede en çok yorum alan yazılardan biri oldu bu makale. Fakat sadece içeriği ve yorum sayısıyla değil,yapılan yorumların kalitesiyle de öne geçti bu çalışma. 100′den fazla yorum alan ve aylar süren ilginç bir tartışmaya vesile olan makaleyi altındaki yorumlarla beraber kitaplaştırdık, ilginize sunduk. Buradan indirebilirsiniz.
Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı” karşılaştırdığımızda hiç yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl öncekomşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü. Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor. Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenlergericilikle,bağnazlıklasuçlanabiliyor. Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.