Trump’ın Başkanlığı ve Kısa Vadede Türkiye’ye Etkileri
By my on Kas 6, 2024 in Amerika, Amerikan Saldırganlığı, İslâmistan, Jeopolitik, Strateji
Trump’ın başkanlığı, “Önce Amerika” dış politikası nedeniyle Türkiye üzerinde önemli etkiler doğuracaktır. ABD ve Avrupa’da yayınlanan makalelerden derlediğimiz analiz eksenleri şöyle:
- Ukrayna, Rusya ve Suriye ile Dinamikler: Trump, Ukrayna’ya Amerikan desteğini sınırlayabilir ve Rusya ile uzlaşma arayabilir. Bu yönelim, Moskova ve Ankara arasındaki bağları güçlendirebilir, özellikle Türkiye’nin belirli toprak ve güvenlik hedeflerini sürdürdüğü Suriye gibi bölgelerde. Ukrayna’ya azalan Amerikan desteği, Türkiye’nin Rusya ile kendi ilişkilerinde daha esnek pozisyonlar almasını teşvik edebilir ve aynı zamanda bölgede bir aracı olarak konumlanmasını sağlayabilir.
- İkili Yaklaşım ve NATO üzerinde Baskı: Trump’ın başkanlığı, ABD’nin NATO’ya olan bağlılığının azalmasına yol açabilir, bu da Batı birliğini zayıflatabilir. Bu durum muhtemelen Türkiye’yi ittifaklarını yeniden değerlendirmeye ve stratejik özerkliğini güçlendirmeye zorlayacaktır. Ankara ile diğer NATO üyeleri arasındaki mevcut sürtüşmeler göz önüne alındığında, bu durum Türkiye’yi NATO desteğindeki olası bir azalmayı telafi etmek için bölge ülkeleriyle veya Çin ve Rusya gibi diğer güçlerle ikili anlaşmaları artırmaya itebilir.
- Ekonomik Politika ve Yaptırımlar: Trump, korumacı uygulamaları yoğunlaştırabilir, bu da Türkiye’nin ABD ve Avrupa’ya ihracatını etkileyebilir. Ayrıca, iki ülke arasındaki ilişkiler kötüleşirse, geçmişte Türkiye’ye karşı kullanılan ekonomik yaptırımlar yeniden gündeme gelebilir. Bu senaryo, Türkiye’yi Asya ile bağlarını güçlendirerek veya daha özerk ulusal ekonomik politikalar izleyerek ekonomik ortaklarını çeşitlendirmeye itebilir.
Trump’ın Ukrayna’ya Amerikan desteğini azaltması ve barış anlaşmasını hızlandırması, Rus birliklerini serbest bırakabilir. Bu birlikler, Türkiye’nin kendi stratejik çıkarlarının olduğu
Ermenistan, Libya ve Suriye gibi etki alanlarında Moskova’nın varlığını güçlendirebilir. Bu, genellikle Rusya’nın çıkarlarıyla rekabet halinde olan bölgesel çıkarları olan Ankara için ciddi zorluklar sunacaktır:
- Kafkasya: Rusya, bölgedeki müttefiklerini desteklemek için Ermenistan’a daha fazla asker konuşlandırabilir. Bu durum, özellikle Türkiye’nin desteklediği Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki gerilimler bağlamında, Türkiye’nin Kafkasya’daki hedeflerini karmaşıklaştırabilir. Moskova bu etkiyi arabulucu rolünü güçlendirmek için kullanabilir ve böylece Türkiye’nin Güney Kafkasya’daki kazanımlarını sınırlayabilir.
- Suriye: Suriye’de Rus birliklerinin yeniden konuşlandırılması, sınırındaki Kürt etkisini azaltmak isteyen Türkiye’nin hedefleri için ağır bir darbe olabilir. Suriye’de güçlenen bir Rusya, özellikle Rus güçlerinin Esad rejimiyle işbirliği yaptığı bölgelerde, Ankara’nın askeri operasyonlarında ve Suriye topraklarının işgalinde hareket özgürlüğünü kısıtlayabilir.
- Libya: Karşıt tarafları destekleyen iki gücün bulunduğu Libya’da, Rus takviyesi Türkiye için başka bir rekabet biçimi olacaktır. Rus güçleri, Türkiye’nin desteklediği Libya hükümetinin rakibi olan Mareşal Hafter’in Libya Ulusal Ordusu’nu (LNA) destekliyor. Artan bir varlık, Türkiye’nin ilerleyişini istikrarsızlaştırabilir ve Libya’da Moskova ile Ankara arasındaki rekabeti artırabilir.
Ukrayna ile Rusya arasındaki bir barış anlaşması, Rusya’nın Karadeniz’deki hakimiyetini güçlendirebilir. Bu durum Türkiye için bir zorluk oluşturacaktır. Moskova bu anlaşmayı, 2014’te Kırım’ın ilhakından sonra zaten güçlendirdiği askeri varlığını ve jeopolitik pozisyonunu pekiştirmek için kullanabilir. Türkiye için olası etkiler:
- Karadeniz’de Rus Stratejik Kontrolü: Kırım ve Karadeniz’deki stratejik limanlar üzerindeki kontrolünü sürdürerek, Rusya deniz yolları, liman altyapıları ve bölgenin münhasır ekonomik bölgeleri üzerinde hakimiyet kurabilir. Rusya ayrıca Gürcistan ve Bulgaristan gibi komşu devletler üzerindeki baskısını artırabilir, bu da Türkiye’nin komşularıyla dengeli ilişkiler sürdürme görevini daha karmaşık hale getirebilir.
- NATO ve Türk Güvenliğine Yönelik Tehdit: Karadeniz, Türkiye’nin de üyesi olduğu NATO için stratejik öneme sahiptir ve Rus hakimiyeti İttifak’ın bu bölgeye erişimini kısıtlayabilir, güç projeksiyonu kapasitelerini engelleyebilir. Moskova’nın ticari ve enerji rotaları üzerindeki artan etkisi, bu bölgedeki deniz ticaretine bağımlı olan Türkiye’yi doğrudan tehdit edebilir. Türkiye, ya Moskova’ya yakınlaşarak ya da NATO ortaklarıyla işbirliğini yoğunlaştırarak politikalarını ayarlamak için artan bir baskı altında kalabilir.
- Rusya ile İlişkilerde Denge: Türkiye, Rusya ile doğrudan çatışmadan kaçınmaya çalışırken bazen bölgesel çıkarlarına karşı çıktığı karmaşık ilişkiler sürdürmektedir. Karadeniz’de güçlenen Rus hakimiyeti, Ankara’yı özellikle Suriye ve Kafkasya gibi hassas bölgelerde ilişkilerinde daha esnek olmaya zorlayabilir. Türkiye ayrıca Rus varlığını dengelemek ve karasuları üzerindeki egemenliğini korumak için kendi deniz kapasitelerini güçlendirmeye çalışabilir.
ABD’nin Avrupa’dan askeri olarak çekilmesi Türkiye için önemli sonuçlar doğuracaktır. Türkiye, NATO içinde ve Avrupa ülkeleriyle savunma ilişkilerinde pozisyonunu güçlendirebilir. Bu dinamik birkaç faktörle açıklanabilir:
- Bölgesel Askeri Güce Artan İhtiyaç: ABD’nin geri çekilmesiyle, Avrupa ülkeleri özellikle Karadeniz ve Kafkasya yakınlarındaki bölgelerde güvenlik açıklarını kapatabilecek yerel ortaklara daha bağımlı hale gelecektir. Türkiye, kalabalık ve iyi donanımlı ordusuyla, Avrupa’nın çevresini güvence altına almak için kilit bir aktör olarak konumlanabilir. Bu durum Ankara’nın etkisini güçlendirebilir ve Avrupa’daki savunma müzakerelerinde ve NATO içinde daha fazla siyasi ağırlık kazanmasını sağlayabilir.
- Endüstriyel Kapasite ve Silah Üretimi: Türkiye son yıllarda savunma sanayisini önemli ölçüde geliştirdi ve modern çatışmalarda yaygın olarak kullanılan drone’lar ve 155 mm obüs dahil çeşitli silah ve mühimmat üretmektedir. Yeniden silahlanma ihtiyacı artan Avrupa güçleri (özellikle Ukrayna ve diğer yerlerdeki gerilimlerin etkisiyle), bu tedarik için Türkiye’ye yönelebilir. Bu endüstriyel rol, Türkiye’nin Avrupa savunma sektöründeki etkisini güçlendirecek, askeri ortaklıklar ve sözleşmelerdeki pazarlık gücünü artıracak ve mühimmat ve silah stokları için güvenilir bir tedarikçi olarak itibarını sağlamlaştıracaktır.
- Avrupa’nın Stratejik Çeşitlendirmesi: ABD’nin güçlü bir taahhüdünün olmaması durumunda, Avrupa güvenlik kaynaklarını bölgesel müttefiklere daha fazla dayanarak çeşitlendirmeye çalışabilir. Türkiye, özellikle Balkanlar ve Karadeniz çevresinde Rus baskısına karşı koymak için Avrupa ülkeleriyle yakınlaşmadan faydalanabilir. Bu çeşitlendirme, Türkiye’nin ittifaklarını güçlendirmesine ve askeri kapasitelerini Avrupa güvenliği için önemli bir tamamlayıcı olarak sunmasına olanak tanıyacak, böylece daha az Amerikan etkisi altındaki bir Avrupa’da NATO için daha da stratejik bir sütun haline gelecektir.
Rusya ile Avrupa arasındaki gerilimlerin azalması ve Rus enerji tedariğinin yeniden başlaması, enerji maliyetlerini düşürerek özellikle Almanya’nın endüstrilerini de içeren Avrupa endüstrilerini istikrara kavuşturabilir. Bu durum Türkiye için birkaç açıdan avantajlı olabilir:
- Avrupa’da Ekonomik Canlanma ve Artan İthalat Talebi: Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri daha ucuz enerjiye erişimden faydalanırsa, endüstriyel rekabet güçleri artabilir ve son enerji krizlerinin etkilerini kısmen tersine çevirebilir. Daha güçlü bir Avrupa endüstrisi, otomotiv, tekstil veya teknoloji sektöründe Türk ürün ve hizmetlerine olan talebi artırabilir. Avrupa’da yeniden bulunan büyüme, Türk ihracatı için daha cazip bir pazar sunarak Türkiye’nin karşı karşıya olduğu iç ekonomik baskıları hafifletebilir.
- Doğrudan Yatırımlar ve Ortak Projeler: Enerji maliyetleriyle daha az zayıflamış bir Avrupa, Türkiye’nin genç pazarı, endüstriyel altyapısı ve Avrupa ile Asya arasındaki stratejik konumu sayesinde doğrudan yabancı yatırımlarda (DYY) bir artış görebilir. Özellikle Almanya, Türk teknoloji ve sanayi sektörlerine yatırımlarını yenileyebilir ve araştırma, geliştirme ve üretim alanlarında uzun vadeli işbirliklerine olanak tanıyabilir. Bu dinamik ayrıca yeşil teknolojiler, dijital altyapı ve mobilite yenilikleri gibi kilit alanlarda ortak projeleri teşvik edebilir.
- Türkiye’nin Enerji Köprüsü Olarak Konumunun Güçlenmesi: Tedarik kaynaklarını çeşitlendirmeye daha açık bir Avrupa, Türkiye üzerinden geçen ve Avrupa’yı Orta Asya’daki enerji kaynaklarına bağlayan Güney Avrupa gaz koridoru gibi projeleri güçlendirebilir. Türkiye, gaz ve petrol için bir koridor olarak, Rus tedariki normalleşse bile bu dinamikte önemli bir rol oynayabilir ve Avrupa enerji güvenliğinin kilit bir aktörü haline gelebilir. Bu durum aynı zamanda Türkiye ile Avrupa arasındaki ekonomik karşılıklı bağımlılığı da güçlendirecektir.