Kaput: Alman Mucizesinin Sonu / Wolfgang Münchau
By Hans Müller on Nis 18, 2025 in Almanya, Avrupa Birliği, Ekonomi, Kitap Sohbeti
Almanya uzun yıllar boyunca stratejik olarak güvenliği, ticareti ve kaynak tedarikini farklı küresel güçlere dayandırarak “her şey dahil” bir ekonomik model izledi. ABD ile güvenlik için ittifak kurdu, Avrupa Birliği sayesinde iç pazarda avantaj elde etti, Rusya’dan ucuz enerji temin etti, Çin’i ise hem pazar hem de üretim ortağı olarak kullandı. Bu model, dışa bağımlı ama kontrollü bir ihracat gücüne dönüştü. Ancak bu sistem artık işlemiyor.
Oysa aynı dönemde Güney Kore, kendi teknolojik bağımsızlığını geliştirerek Samsung ve Hyundai gibi küresel devleri yarattı. Bunu devlet destekli Ar-Ge politikaları ve güçlü eğitim sistemiyle başardı.
Neo-Merkantalizmin Krizi
Almanya’nın dış ticarete dayalı, endüstriye hizmet eden devlet modeli, uzun süre Volkswagen, Siemens ve Bayer gibi markalarla başarı kazandı. Fakat zamanla bu sistem yozlaştı. Devlet, büyük sanayi şirketleriyle çıkar birliği kurdu, yeni teknolojilere kapalı hale geldi.
Aynı süreçte İsveç, küçük olmasına rağmen Spotify, Klarna ve Northvolt gibi şirketlerle dijital çağda kendine yer buldu. Bunun arkasında şeffaflık, dijitalleşme yatırımları ve yenilikçiliğe açık bir girişim kültürü vardı.
Enerji Bağımlılığı ve Nükleer Yanılgı
Rus gazına bel bağlayan Almanya, Ukrayna savaşıyla enerji krizi yaşadı. Nükleer santralleri kapatarak bu krizi daha da derinleştirdi. Bugün sanayinin enerji maliyetleri tarihi zirvelerde.
Fransa ise nükleer enerjiden vazgeçmeyerek, enerji arzını büyük ölçüde sabit tuttu. Enerji bağımsızlığı sayesinde hem yeşil dönüşüme hem de ekonomik istikrara yatırım yapabildi.
Otomotiv Krizi ve Elektrikli Araçlar
Otomotiv sektörü Almanya’nın gururuydu. Ancak elektrikli araçlar çağına geçişte geç kaldı. Alman üreticiler değişimi tehdit olarak gördü, Tesla gibi öncüleri küçümsedi.
Çin bu boşluğu hızla doldurdu. BYD ve NIO gibi firmalar devlet destekli inovasyon stratejileriyle hızla yükseldi. Şirketler, sadece araç üretmedi; batarya teknolojisi, yazılım ve küresel dağıtımda da rekabet üstünlüğü kurdu.
Dijitalleşmeyi Kaçırmak
Almanya, ikinci sanayi devriminde motor ve makinede öncüydü. Ancak üçüncü sanayi devrimi olan dijitalleşmeyi neredeyse tamamen kaçırdı. SAP dışında küresel çapta bilinen bir teknoloji markası çıkmadı.
ABD ise Apple, Google, Microsoft, Amazon gibi devleri dijitalleşmenin ilk aşamasında yarattı. Bunun arkasında Silikon Vadisi’nin risk sermayesi sistemleri, açık göç politikası ve araştırma üniversiteleri vardı.
Yenilikçiliğe Kapalı Kurumsal Kültür
Almanya’nın büyük şirketlerinin CEO kadrolarına bakıldığında, neredeyse tamamı yerli ve aynı toplumsal sınıfa ait. Göçmen kökenli ya da yurtdışından gelen uzmanlara üst düzeylerde yer verilmiyor.
Oysa ABD, yetenek temelli göç stratejisiyle dünyanın en parlak beyinlerini çekti. Elon Musk, Sundar Pichai, Satya Nadella gibi figürler doğdukları ülkelerde değil, ABD’de küresel liderliğe ulaştılar. Bu, kapalı değil, açık sistemlerin ürünüdür.
Eğitim ve Bilimsel Mirasın Erozyonu
Geçmişte Almanya, Einstein, Heisenberg, Max Planck gibi isimlerle bilimin öncüsüydü. Ancak Nazi döneminde yaşanan beyin göçü bu gücü ABD’ye taşıdı.
Bugün Almanya’dan çıkan büyük bir bilimsel atılım görülmezken, İsrail gibi küçük ülkeler dahi yüksek teknoloji, yapay zekâ ve savunma alanında küresel oyuncular çıkarıyor. Bu ülkeler, üniversite-sanayi işbirliği ve girişim destek fonları sayesinde başarı elde ediyor.
Yatırım Eksikliği ve Kamu Altyapısının Çöküşü
Kemer sıkma politikaları nedeniyle Almanya’da altyapı geriledi: demiryolları gecikiyor, köprüler çöküyor, dijital ağlar yetersiz.
Hollanda ise dijital dönüşüm yatırımlarına odaklanarak, Avrupa’nın en dijital entegre ülkelerinden biri haline geldi. E-devlet, veri merkezleri ve fiber altyapı yatırımlarıyla teknolojik avantaj sağladı.
Umut Var mı?
Almanya hâlâ Avrupa’nın en büyük ekonomik gücü. Anayasa değişikliğiyle kamu harcamalarının önü açıldı. Savunma sanayii, altyapı modernizasyonu ve nükleer enerjiye dönüş ihtimalleriyle yeniden canlanabilir.
Ancak bu yeniden doğuş, sadece para harcamakla değil, zihniyet değişimiyle mümkün. Finlandiya ve Estonya gibi ülkeler, dijital kamu hizmetleri ve eğitimde devrim yaratarak kısa sürede fark yarattı. Almanya da kendi modelini dönüştürebilirse, hala toparlanma şansı var.