RSS Feed for edebiyatCategory: edebiyat

Ermiş / Halil Cibran »

Eviniz sizin genişlemiş bedeninizdir. Güneşte büyür, gecenin sessizliğinde uyur ve düşsüz değildir. Eviniz de düşlemez mi ve düşlerken kenti bir küçük koru ve tepenin üzerine kaçarak terk etmez mi? Evlerinizi avucuma toplayıp, tohum eker gibi ormanlara ve ovalara serpmek isterdim. Vadiler sokaklarınız, yeşil patikalar yollarınız olsaydı, birbirinizi üzüm bağlarında arasaydınız ve üzerinize toprağın mis kokusu […]

Asi Ruhlar / Halil Cibran »

Raşid Bey Namaan’ı gençliğimden beri tanırdım. Beyrut şehrinde doğup büyümüş bir Lübnanlıydı. Soyunun geleneklerini ve şerefini korumuş zengin ve eski bir ailenin ferdi olan Raşid atalarının asilliği ile ilgili olaylardan bahsetmeyi severdi. Günlük yaşamında onların o zamanlar Ortadoğu’da hüküm süren inançlarını ve adetlerini sürdürürdü. Raşid Bey Namaan eli açık ve iri kalpli biriydi ama birçok […]

Körleşme / Elias Canetti »

Çok çalışmayla ve sert bir sıkı düzen içinde geçen yaşamı boyunca, yüreğinde yerleşmesine izin verdiği tek tutku olan kitap tutkusu, bazı önlemler almak zorunda bırakmıştı onu. Örnekse, kötünün kötüsü bile olsa, herhangi bir kitap, satın alması için kolayca baştan çıkarabilirdi bilgini. Neyse, kitapçıların çoğu, ancak saat sekizden sonra açılıyordu. Kimi zaman patronunun gözüne girmek isteyen […]

Kral Yu / Hermann Hesse »

Kral Yu’nun ağzı kulaklarına varıyordu, ama en çok sevgili eşinin kapıldığı hayranlık kendisini memnun etmişti; mutluluktan bir çiçek gibi yüzü gülüyordu eşinin, kralın gözüne hiç bu kadar güzel görünmemişti. Ne var ki, şenlikler kısa ömürlüdür. Bu büyük şenlik de yavaş yavaş sönüp yerini günlük yaşama bırakmış, bundan böyle hiçbir mucize yaşanmaz, hiçbir masalsı düş gerçekleşmez […]

Küçük Prens / Antoine de Saint-Exupéry »

“Bir yerde bir kuyunun saklı oluşudur çöle güzellik veren.” “İnsan üzgün olunca günbatımının tadına daha iyi varıyor.” “İnsanların birbirlerini tanımaya ayıracak vakitleri yok artık. Aldıklarını hazır alıyorlar dükkânlardan. Ama dost satan dükkânlar olmadığı için dostsuz kalıyorlar”. “İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez.” Deseniz ki: “Kırmızı kiremitli, güzel bir ev gördüm. Pencerelerde […]

Lady L. / Roman Gary »

“… Arman Denis Rouan’da iş yapan zengin bir kumaş tüccarının oğluydu. İnançlarına adanmışlığı ve iç dünyasının manevî derinliği parayı her şeyin üzerinde tutan ailesiyle tam bir zıtlık arz ediyordu. Lisieux’deki Cizvit kolejinde okumayı tercih etmiş ve Hristiyanlığa bağlılığı, parlak zekâsı ve hitabet yeteneğiyle hocalarını etkilemişti. Tahsilinin devamı için gönderildiği Paris’te inançları onu terk etti.. daha […]

Bozkır Kurdu / Hermann Hesse »

İnsan neleri yutup sineye çekebiliyor, şaşılacak şey! Sanırım on dakika kadar bir gazeteye göz attım, başkalarının sözlerini ağzında uzun uzadıya çiğneyip tükürükle yoğurduktan sonra yutan, ama sindirmeksizin yine kusup çıkaran sorumsuz bir insanın düşüncelerinin gözlerimden geçip varlığımdan içeri girmesine göz yumdum. Başlı başına bir sütun tutan bu düşünceleri içime aktardım. Sonra boğazlanmış bir dananın karnından […]

Bozkır Kurdu / Hermann Hesse »

Islak yolda aylak aylak yürüyordum; zihnimde bu sıradan fikirlerle… şehrin alabildiğine tenha ve eski mahallelerinin birindeydim. Karşıda, yolun öbür yakasındaki karanlıkta gözüme eski, gri bir taş duvar ilişti; her zaman öylesine eski ve umursamaz duruyordu oracıkta, küçük bir kiliseyle eski bir hastane arasında. Gündüzleri pürtüklü yüzünde gözlerimi dinlendirirdim; kentin iç kesimlerinde böyle sessiz, sevimli ve […]

Bozkır Kurdu / Hermann Hesse »

Yani Bozkırkurdu’nun biri kurt, biri insan, iki kişiliği vardı; bu, yazgısıydı onun. Söz konusu yazgı bir olağanüstülüğü içermez belki, eşine seyrek rastlanan bir yazgı değildir. Anlatıldığına göre daha önce de pek çok insan görülmüştür ki, kendilerinde köpekten, tilkiden, balıktan ya da yılandan pek çok özellik barındırmış, ama bu onların yaşamlarında özel birtakım güçlüklerle karşılaşmalarına yol […]

Bozkır Kurdu / Hermann Hesse »

Sessizliğe gömülmüş sokağa çıktım, soğuk rüzgârın uğultusuna karışan ince yağmur serpintileri fenerlerin çevresinde tıp tıp seslerle dolanıyor, cam gibi parıldıyordu. Şimdi nereye gidecektim peki? O anda bir dilek dile deseler, eli yüzü düzgün birkaç müzisyenin Händel ve Mozart’ın iki üç yapıtını çalacağı, Louis Seize tarzı küçük, şirin bir salon dilerdim. Havam buna uygundu. İnsanın içini […]