Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Neden uyumuyoruz? »

  • Az uyuyunca daha çok yaşama imkânı mı buluyoruz? Daha çok kazanmak, üretmek, tüketmek ve eğlenmek… Uyku problemini tamamen çözdüğümüzde rüya görmeyen bir insanlık mı çıkacak ortaya? Robotlaşmış, hayvanî arzuları dışında hiç bir şeyi olmayan bir insanlık?
  • Modern hayatın hakim olduğu şehirlerde ortalama uyku süresi 6.5 saat. Bizden önceki kuşak 8 saat uyuyordu. 1986-2020 arasında gençlerdeki (15-17 yaş) uyuma süresi 55 dakika kısaldı.
  • Uyku eksikliği, gençlerdeki şişmanlık ve şeker hastalığının temel sebeplerinden. 5-7 saat uyuyan insanlarda kalp hastalıkları %100 artıyor.
  • 19cu yüzyıldan başlayarak sokakların aydınlatılması tehlikeleri azaltırken gecelerimizi ikinci bir gündüze dönüştürdü.
  • Gece uyumak yerine sinema, lokanta vb yerlerde tüketmek mümkün olunca gece çalışmak mümkün hale geldi. Toplumun bir kısmı gece çalışınca uyumak isteyen “fakirleşti” yani satın alma gücü azaldı. Haliyle gece üretmek mecburi oldu.

Read the rest

Şanghay İşbirliği Örgütü Türkiye için Avrupa Birliği’ne bir alternatif olabilir mi? »

  • PKK’ya destek olan, FETÖ’ye kanat geren, daima Kıbrıs’ta Yunanistan’ı, Kafkaslar’da Ermenistan’ı tutan ABD ve Avrupa yerine Avrasya’da güvenli limanlar bulabilir miyiz?
  • Türkiye kuruluşundan itibaren yüzünü Batı’ya döndü. NATO, OECD, Avrupa Birliği… Ekonomisi, güvenlik ve dış politikası Batı’nın gölgesinde ilerledi. Tahran ve Moskova ile yaptığı her iş birliği ise “eksen kayması” çığlıklarıyla protesto edildi. Türkiye için doğru yol hangisi?
  • Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) yerine Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) üye olabileceğini açıklamasının ardından projektörler ŞİÖ’ne çevrilmişti. Bu sinyal nedense çabuk unutuldu.
  • Oysa o tarihte (Kasım 2016) Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Geng Şuang, Türkiye’nin ŞİÖ’ye üyelik başvurusu yapması durumunda bu başvuruyu değerlendirmekte istekli olduklarını söylemişti.
  • Rusya Parlamentosu’nun üst kanadı Federasyon Konseyi’nin Savunma Komitesi üyesi Aleksey Puşkov ise “Türkiye’nin ŞİÖ üyeliği Erdoğan için mantıklı bir adım olur. AB’den farklı olarak ŞİÖ üyeleri tamamen egemen” demişti.
  • NATO, AB, OECD, BM ve UNICEF gibi BM organları sürekli gündemde ama en az bunlar kadar önemli olan ŞİÖ nedense ilgimizi çekmiyor. Oysa çekmeli. Neden?
  • ŞİÖ ülkeleri dünyadaki karaların %25’ini, dünya nüfusunun %40’ını, küresel GSMH toplamının %20’sini teşkil ediyor (2018). Tabi örgütün liderliği Pekin ve Moskova’nın elinde. İki resmî lisanın Rusça ve Çince olması, bu asimetrinin görünen ucu. ŞİÖ’den önce liderlerine bir bakalım…
  • Çin ve Rusya liderleri sık sık bir araya gelip ne kadar iyi anlaştıklarını(?) dünyaya gösteren pozlar veriyorlar. Yakın tarihte komünizm çatışı altında birleşemeyen bu iki süper güç, devlet kapitalizminde ittifak edebilir mi?
  • Rusya ve Çin soğuk savaşta, ortak Amerikan tehlikesi karşısında bile ittifak edemediler; ayak oyunları yaptılar.

Read the rest

Satılık Demokrasi »

  • Amerika’da demokrasinin kilosu kaça? Bir senatörün yıllık kirası nedir? ABD başkanı kaça satılır? Doğayı kirletmek, işçileri sömürmek ve ABD ordusunu bir ülkeye saldırtmak için kime ne kadar para vermek gerekir?
  • ABD’de kongre üyesi seçilmek için en az 5 milyon dolar bulmak gerekiyor. 2014’te senatör Thom Tillis’in seçilmesi için 120 milyon$ harcandı. Bu ABD için bir rekordu. 2016’da bu rekor 126 milyon $ ile kırıldı (New Hampshire). 2018’de yeni rekor: 160 milyon $! (Rick Scott, Floride)
  • Bu para masaya konmadığı zaman, seçmenler adayın ismini, yüzünü tanımıyor. Kongre adayları bu parayı toplamak için sürekli varlıklı insanlarla konuşmak, zenginler için öncelikli olan sorunları anlamak ve bunu göstermek zorundalar.
  • Telefonla binlerce kişiyi aramak, toplantılar düzenlemek ve sosyal medyada görünmek gerekiyor. Kasket, tişört, logo, şarkı…
  • Adayların para ihtiyacını bilen zenginler, adayların siyasî görüşüne bakmadan, sadece kazanma ihtimaline göre yardım yapıyor. Yani kazanmak için bütün atlara oynuyorlar.
  • Biraz da bu yüzden, demokrat veya cumhuriyetçilerin kazanması, sıradan Amerikalıların hayatında hiçbir şeyi düzeltmiyor. Zira seçimi kazanan, liberal ekonomi veya sosyal demokrasi değil; sadece zenginler. Senatörler siyasetçi değil sermayenin menfaatini savunan birer noter oluyor.
  • Seçilmiş ve atanmış isimlerin kontrol edilmesi ile lobi faaliyetleri üzerine bir silsile yayınlamıştık daha evvelden. Burada ise demokrasinin mekanizmaları ile ilgili noktalara değineceğiz…

Read the rest

Enerji dünyamızın gizli kahramanı: Kömür »

  • Avrupa ve ABD başta olmak üzere bütün gazete ve TV’ler enerji dönüşümünden bahsediyor. Seminerler, kanunlar, uluslararası anlaşmalar…Kyoto, Paris… “Küresel ısınmaya çare bulundu: Rüzgâr, güneş, dalga, biomas…”. Garip olan, insanlık her zamankinden daha fazla kömür yakıyor.
  • Dünyadaki CO2 salınımı yaklaşık %49 kömür kaynaklı. Neden? Kömür ucuz ve bol. Halen 900 milyar ton kömür yer altında, çıkartılıp yakılmayı bekliyor. Dünyada aktif halde 2500 kömür santrali var. Yaklaşık 120 sene insanlığa yetecek kadar kömür varken kim güneş panosuyla uğraşır?
  • Tabi kömürle çalışan tren ve gemi kalmadı; üstelik çıkartılması, nakliyesi zor. Petrol ve gaz ise kolay. Ama kömürü taşımak yerine çıktığı yere termik santral kurup elektriği büyük şehirlere taşıyabilirsiniz. Zaten ABD, Almanya, Çin, İngiltere gibi kömür sever devletler de böyle yapıyor.
  • Çin tek başına dünyadaki kömür tüketiminin %51’ini gerçekleştirir. 1980-2008 arası kömür kullanımı %400 arttı. Sebep Çin’in para kazanma hırsı mı? Yoksa zengin ülkelerin kirli endüstrileri Çin’e kakalaması ve kendi işçilerine maaş vermek yerine ucuz Çinli köleleri tercih etmeleri mi?
  • Enerjisinin %75’ini; elektriğin %82’sini kömürle üreten Çin, dünyadaki güneş panolarının %60’ını üretir. Matrak? Panoların teknik ömrü bitince geri kazanım için (kömür elektriği ile) öğütülmesi için (mazotla çalışan) gemilere koyup Çin’e yollayacağız.
  • FaceBook veri merkezlerinin kullandığı enerjinin %40’ı, Apple Cloud sunucuları için gerekli elektriğin %55’i kömürden elde ediliyor. Yani logoları yeşil yapmakla, her yere güneş resmi koymakla sayısal hizmetler çevreci olmuyor.

Read the rest

Lobi faaliyetleri hukuk devletini nasıl yıkar? »

  • Devlet yöneticilerinin ekonomi ile ilgili kanun yaparken iş dünyası ile istişarede bulunması makûl görünüyor. Ama kanun metnini iş adamlarının yazıp vekillere getirmesi biraz aşırı değil mi? Avrupa Birliği’ni ve ABD’yi zehirleyen lobiler Türkiye için de büyük bir tehdit. Neden?
  • ABD senatosu, AB vekilleri veya TBMM fark etmez. Bu insanlar nükleer enerjiden bankaya, ilaçlardan eğitime kadar her konuda kanun yapıyor. 300-400 vekilin bu kadar farklı konuda uzman olması imkânsız; danışmanları var. Peki devlet memuru olmayan kişilere danışmaları meşru mu?
  • Suç, aile, kadın, azınlıkar gibi konularda STK’lar var. Deprem konusunda üniversite hocaları sık sık devreye giriyor. Depreme dayanıklı şehirlerin inşaa edilmesi konusunda kanun yaparken bir kaç inşaat şirketine danışmak da mantıklı görünüyor. Ama…
  • Bir “ama” var burada. Meselâ Türkiye’nin en büyük 5 inşaat şirketinden oluşan bir “müteahhit meclisi” kurduk diyelim. TBMM’ye tavsiyelerde bulunacak. Küçük inşaat şirketlerini ezecek tavsiyeleri kim, nasıl engelleyebilir?
  • Büyük inşaat şirketleri “deprem güvenliği” bahanesiyle öyle standartlar tavsiye ederler ki küçükler bunları uygulayamaz. Ya ihalelerden çekilmek yahut büyüklerin taşeronu olmak zorunda kalır. Haliyle şantiyelerin kârı büyüklere, riskleri ise küçüklere aktarılır.
  • Biz inşaattan örnek verdik ama serbest rekabeti engelleyen bu tür gizli korumacılık her sektörde olabilir. İlaç ve gıda gibi sektörlerde ise doğrudan halk sağlığını tehdit eden durumlarda TBMM’nin seyirci kalması sağlanabilir.
  • Elbette her büyük firmanın ahlâksız, her vekilin rüşvetçi olduğunu iddia etmiyoruz. Ama bir sektörün menfaatleri savunulurken başka sektörler, işçiler yahut aynı sektörün küçükleri veya halkın menfaatleri ezilebilir. İlaç firmalarının sabıkası çok kabarık.
  • Lobi denince aklınıza hemen para dolu çantalarla vekilleri ayartan karanlık tipler gelmesin. Lobicilik faaliyetinde yasal-yasa dışı arasındaki sınır oldukça bulanık. “Düşünce kuruluşu” etiketiyle halkı korkutan/ikna eden vakıflar dolaylı olarak karar vericileri etkileyebiliyor.

Read the rest

Dikkat Kitap: Dünya Sağlık Örgütü’nün Kara Kitabı »

Dünya Sağlık Örgütü’nün kurulduğu yıllarda insanlık büyük bir savaştan çıkmıştı. Irk, inanç, zenginlik ayırmadan her insanı kucaklayacak küresel fikirlere, projelere ve kurumlara duygusal bir temayül vardı. DSÖ “herkes için sağlık” vaadiyle çıktı yola. Soğuk Savaş’ın en sert döneminde Rus ve Amerikalı doktorlar devrin salgın hastalıklarına karşı omuz omuza başarıyla savaştılar: Kolera, dizanteri, çiçek…

Bugün ise DSÖ tutarsız politikası ve gerçeklerle çelişen açıklamalarla insanlığı paniğe sürüklüyor. Üstelik COVID salgını DSÖ’nün çuvalladığı ilk pandemi değil. Ebola ve AIDS ile mücadelesi hatalarla doluydu ve DSÖ’nın ataleti yüzünden virüsler daha fazla ülkeye yayıldı.

COVID konusunda aylarca “Çin’e karantina uygulamaya gerek yok” diyen DSÖ başkanı yüzünden Çin’e hapsedilebilecek bir virüs bütün dünyaya bulaştı. Dünya ekonomisi sarsıldı; hastalıktan ölenlerin yanında pek çok insan işini kaybetti. Diğer yandan Covid salgını başladığından beri dünyadaki milyarderlerin serveti 641 milyar $ arttı. Kanada’daki en zengin %1 nüfus ülkedeki bütün zenginliğin %25.7’sini ele geçirdi. Bunlar sadece beceriksizlik mi yoksa DSÖ’nün gizli ajandası mı var?

ABD çekildikten sonra Pekin DSÖ’nün birinci finans kaynağı oldu. İkincisi Bill Gates vakfı. Vakfın yöneticileri arasında ise Monsanto’nun kurmayları var. Genleriyle oynanmış tohumları kullanarak çiftçileri soyan, böcek zehiri ROUNDUP ile her ülkede kanserin arttıran Monsanto… Artık sorgulama vakti: DSÖ bir sağlık örgütü mü yoksa terör örgütü mü? Buradan indirebilirsiniz.

Çamurun altında Paris şehrini arayacağımız gün… »

Görseller, harita ve çizimlerle birlikte, twitter zinciri olarak okumak için…

  • Yüzyılın başında göçmüş ârif bir zât şöyle buyurmuş:   “… Adamın biri ‘Burada bir Paris şehri varmış’ diyerek çamurun altındaki Paris şehrini arayacak…”. Bu nasıl olabilir? Sular mı yükselecek yoksa toprak mı alçalacak? Dünyayı nasıl bir iklim değişikliği bekliyor?
  • Üçlü bir düğüm çözüyoruz bu gece: Elektromanyetik dalgalar ile fırtına, yağmur veya kuraklık tetiklenebilir mi? İyonosfer, güneş döngüsü, kozmik ışınlar ve iklim arasındaki etkileşim nedir? Karbondioksit yüzünden ısınacağı söylenen dünya birden soğuyabilir mi?
  • Amerikan ordusunun desteğiyle Alaska’da bir proje yürütülüyor; ismi HAARP. Resmî amaç iyonosferi ve kuzey ışıklarını incelemek. Tabi böyle bir şeyi Amerikan ordusu ne yapsın? Ordu bu işe neden milyarlarca $ harcasın? Proje etrafındaki gizlilik korku pompaladı; komplo teorileri doğurdu.
  • Peki gerçekten böyle bir silah yapılabilir mi? HAARP’ın (varsa) askerî uygulamasını mümkün kılan fizik yasaları neler? Radyo dalgaları, güneş patlamaları ve kozmik ışınlar atmosferi nasıl etkiliyor?
  • İtalyan fizikçi Marconi, ilk atlantik ötesi radyo haberleşmesini 1901’de gerçekleştirdi. Dünyanın eğriliği yüzünden radyo dalgalarının 320 km’yi aşamayacağını iddia edenler yanılmışlardı. Marconi’nin radyo sinyali Kanada-İngiltere arasında 3200 km gitti. Yoksa dünya düz müydü?
  •  O yıllarda atmosfer hakkındaki bilgi çok sınırlı idi. “Atmosfer” denen gaz kütlesinin %90’ı ilk 80 km içindedir. Soluduğumuz hava, bulutların gezdiği, uçakların uçtuğu “gök” burası. Geri kalanı 1000 km’ye kadar yükselir ama hava nerde biter; uzay nerede başlar? Bu sizin “hava” anlayışınıza bağlı…
  • Tabi dünya düz değildi ama atmosferin “içinde” radyo dalgalarını yansıtarak “öteki” tarafa ulaşmasını sağlayan bir şey vardı; iyonosfer. Yani?
  • O devrin fizikçileri henüz bilmiyorlardı ama elektromanyetik dalgaları yansıtan şey iyonosferdi. Atmosferdeki bu tabaka, iyon ve serbest elektronların bulunduğu ~65ci km ile ~450ci km arasıydı. Termosferi tamamen kapsıyordu; mezosfer ve ekzosferin ise bir kısmını. Nedir?

Read the rest

Mahrem hayattan mahrum olmak… »

  • Eskiden polis bir mekânda bulunduğunuzu ispat etmek için parmak izlerinizi kullanırdı ve 12 nokta eşlendiği zaman parmak izinin size ait olduğuna hükmediliyordu. Bugün 3 veya 4 antenden gelen veriler, %95 kesinlikle kişinin (aslında telefonun) yerini teyid edebiliyor.
  • Sayısal teknolojiler ile özel hayatlarımız SMS ve sosyal medya kanallarında yoğunlaştıkça gözetlenmemiz kolaylaşıyor. Peki gözetleyicileri kim gözetliyor? Yani polisin güvenlik amacıyla topladığı bilgilerin şantaj vs için kullanılmasını kim engelleyecek?
  • Tabi “saklayacak bir şeyin yoksa neden korkuyorsun?” diyebilirsiniz. ABD’nin yarısını “gomonist” diye fişleyip kan kusturan psikopat FBI başkanı Edgar Hoover da böyle diyordu…
  • 1950 model karton fişler arşivlerde duruyordu; kopyalanması, çalınması zordu. Telefon dinleyen polis yazılı iz bırakmazsa özel hayata yapılan tecavüz o polisle sınırlı kalıyordu.
  • Bugün ise arama motoruna yazdığınız psikolojik meseleniz, özel aile durumunuz, kullandığınız ilacın bilgisi ABD’ye gidiyor. Özel bilgileriniz, tatil fotoğraflarınız, siyasî görüşleriniz yüzlerce kez kopyalanıyor. Vatandaşı olduğunuz devletin kontrol edemediği ellerde yıllarca kalacak.
  • Saklayacak ne mi var? Ailenizden biri hapis yatmış. Utanacak bir şey değil ama iş yerinizde bilinmesine gerek var mı? Birimiz alkol tedavisi görüyor; diğeri boşanmak için avukat arıyor. Ötekinin çocuğu zihinsel engelli. Yerine göre bunları bazen duyurmak isteriz; bazen saklamak. Bu bizim hakkımız.

Read the rest

Beynini tam kapasite kullanmak isteyenler için… »

  • Beynini tam kapasite kullanmak isteyenler için acayip bilgiler: Parçalayıcı zekâ. Arkasından da bir kaç kitap tavsiyemiz olacak…
  • Pozitivist ideoloji yüzünden zamanı, Kâinat’ı, kendimizi bir bütün olarak göremiyoruz. Okulda, iş yerinde aşırı uzmanlaşma ve nefsimizin faydacı dürtüsü ile herşeyi parça parça öğreniyoruz ve bu bizi kör ediyor; bütünü okuyamıyoruz.
  • Kleopatra’nın iPhone’a Keops piramidinden daha yakın olduğunun farkında mıydınız? Oysa gizli bir bilgi değil bu ama parçalayıcı zekâ, tarihi bir bütün olarak tasavvur etmemize engel oluyor.
  • Tarihi olayların mekân olarak uzaklaşması yüzünden zamanı birleştiremiyoruz. Meselâ Aztek Krallığı ile Osmanlı Beyliğinin aynı tarih diliminde kurulmuş olması bize şaka gibi geliyor.
  • Bütün parçaların toplamından daha farklı bir şeydir. Pozitivizm ile kısırlaştırılan akıllarımız analitik zekâya hapsedildiği için her bütünü parçalarından ibaret zannederiz. Bu zan ise parçalara anlam veren Bütün’ü görmemizi engeller. Film yönetmeni Andrey Tarkovsky’nin tabiriyle:
  •  “Sinema umum itibariyle parçaları bir araya getirerek bir bütün oluşturma imkânını sağlar. Bir film tıpkı bir mozaik gibi değişik sahnelerden, değişik doku ve renklerden oluşur. Her parça kendi başına bir önemi haiz olmayabilir. Ama bunlar bütünlük içindedir. Mutlaka gereklidirler ve yalnızca bu bütünlük içinde var olurlar. Göz için filmin sonuna hizmet etmeyecek hiçbir bölüm yoktur ve olamaz. Sinema bu bakımdan önemlidir. Her parça bütünün ortak anlamından nasibini alır. Bir bölüm tek başına bağımsız bir simge olarak işlev görmez. Parçalar sadece özgün bir dünyanın bir parçası olarak varolurlar.”
  • Mehmet Âkif İstiklâl Marşı’nı nasıl yazdı? Şair önce bir “K” koymuş, ardından bir “O”…  Eee? İstiklâl Marşı = K+O+R+K+M+A+S+Ö+N+M+E+Z… demek gibi bir şey bu. Gerçek şu ki kelimeler hatta duygular harften önce gelmiş. Savaşlar olmuş, insanlar ölmüş, şairin yüreği yanmış, kavrulmuş.
  • Neden Hakikat’i hemen göremiyoruz? Bölünmez biçimde düşünemiyoruz? Çünkü eğitim, kültür ve alışkanlıklar bir yandan, hayatta kalma çabamız ve hazcı bakışımız diğer yandan bizi engelliyor. Bu iki “motor” Hakikat ile bizim aramızdaki perdeyi kalınlaştırıyor. Biraz açalım şimdi…

Read the rest

Doğu Akdeniz’de ne kadar gaz var? Savaş çıkar mı? »

  • Bugüne kadar Gazze, Mısır, İsrail, Güney Kıbrıs ve Lübnan açıklarında bulunan gaz Norveç’in rezervleri kadar yani 3.5 trilyon m3. Bu Avrupa’nın 3.5 yıllık tüketimi demek.
  • AB ülkeleri ve Türkiye GazProm’dan 200 milyar m3 gaz alıyorlar. Yani D. Akdeniz gazı Avrupa’ya taşınırsa Rusya ciddi zarar görür. Rusya’nın ihracat gelirlerinin %80 petrol ve gaz olduğunu da unutmayalım.
  • Kızılhisar adası neden önemli? Oruç Reis’in gaz bulunması? Akdeniz’de Rus, Amerikan, Katar, Fransız ve İtalyan şirketlerinin bulduğu ispatlanmış rezerv bir kaç trilyon m3. Bu gazın en yakın Pazar Avrupa’ya taşınması için boru hattı ve sıvılaştırılmış doğalgaz gemilerinin #MaviVatan’dan geçmesi gerekiyor.
  • EastMed doğal gaz boru hattının tahmini maliyeti 6 milyar $. Covid sebebiyle dünya ekonomisi yavaşladı. Enerji karteli bölgedeki yatırımlarını azaltmayı düşünürken Türk-Yunan gerginliği başladı. Bir bakıma Erdoğan bu işe çomak soktu, “benden izinsiz olmaz” dedi.
  • Tabi söz konusu ülkelerin askerî baskısı vs akla gelebilir ama önemli olan herkesin toplam ordusu değil “masada dönen para”. Yani 6 milyar $ boru hattı maliyeti mevcut arama maliyetine eklenecek ve Avrupa’ya bir kaç yüz milyar $ değerinde gaz satılacak. Ve tabi pasta nasıl bölüşülecek?
  • Yani Türkiye burada her projeyi engelleyen yaramaz çocuk rolünde değil; payını istiyor. İspatlanmış rezerv önemli ama şu an için Rusya, ABD, Katar gibi üreticilerle rekabet edecek durumda değil. Türk-Yunan gerginliği yatırımcıları korkutuyor.
  • Eğer Türkiye EastMed boru hattını ve sıvılaştırılmış gaz taşıyan gemileri engellerse üretilen gaz uzun süre bölge ülkelerinin ihtiyacını karşılamak için kullanılabilir yahut Ceyhan üzerinden Avrupa’ya ulaştırılabilir. Tabi bu Avrupa’yı fena halde Türkiye’ye bağımlı yapar.
  • Meseleyi kendi menfaatleri doğrultusunda yontmak isteyen Fransa tam da burada topa giriyor: Yunanistan ve Güney Kıbrıs’a birlik gönderiyor; ortak tatbikat yapıyor…

Read the rest