Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Ekmek ile hükümet devrilir mi? »

  • Tankla yapılan darbe girişimlerine alıştık; ekmek ile darbe sipariş edilecek günler yaklaşıyor. Bu yüzden gıda konusundaki usülsüzlüklerin, stokçuluğun her zamankinden daha çok konuşulması ve denetlenmesi gerek.
  • 2000-20014 arasında FAO dünya gıda fiyatları indeksi %123 arttı. Dünyada garip işler dönerken Türkiye gıda mafyasını eleştirmeyi yasaklayan bir kanun çıkarıyor. Oysa en çok gıda konuşmak gereken günlerdeyiz. Yediklerimizin sadece kalitesi değil fiyatı da kirli ellerde.
  • Dünyada en çok tüketilen 3 gıda olan buğday, mısır ve pirinç fiyatları 2000-2011 arasında %150 yükseldi. Enerji, gübre ve iş gücü maliyeti ile açıklanamayan bu artışlar nereden geliyor?
  • Hızla yükselen gıda fiyatları yüzünden 2008’de 100 milyon insan açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Bunlar özellikle ülke gelirinin ve hane gelirinin önemli kısmını (%70+) gıdaya harcayan ülkeler ve aileler.
  • Gıda fiyatları elbette her zaman istikrarlı değil. İklim şartları, savaşlar, zararlı böcekler bir bölgede üretimi düşürüp bütün dünyada fiyatların oynamasına sebep oluyor. Fakat son yıllarda gözlenen garip oynamalar var ve bu bir mafyalaşma işareti.
  • Tabi burada meşru tarım ticareti ile vahşi spekülasyonu ayırmak gerek. Bir bölgedeki üretim fazlasını alıp ihtiyaç olan yere sevk eden tüccar kâr ederken alıcı ve satıcı da kazanıyor. Ama yalan haber yaymak, fiyat yükseltmek için gizli stok yapmak tüccarlık değil.
  • Kahve, fındık, kakao gibi “stratejik” ürünlerin piyasası oynak fiyatlara sahiptir. Meselâ kahve Brezilya’dan gemiye yüklenip Avrupa’ya taşınırken 15 günlük yolda defalarca el değiştirebilir. Binlece konteyner taşıyan bir geminin yükü milyonlarca $ oynayabilir.

Read the rest

Uzay kimin malı? »

  • 110 ülkenin imzaladığı ve uzayın bir savaş alanı olmasını engelleyen Outer Space Treaty (1967), Obama döneminde Space Act (2015) yasası ile etkisini devre dışı kaldı. Elon Musk gibi iş adamları kapitalizmi uzaya taşıyor. Çin ne yapıyor?Türkiye ne yapmalı?
  • Yakın zamana kadar jeopolitik kara ve deniz unsurlarını ihtiva ediyordu. 20 asırda buna hava eklendi. Ama birbirinden tecrid olmuş 3 mekân yok tabi. Meselâ hava kuvvetleri stratejisi karadaki üslerden ve denizdeki uçak gemilerinden bağımsız düşünülemez.
  • Ancak uzay jeopolitiği, gökyüzünün devamı gibi tasavvur etmek yanlış olur. Elbette uzayın “kapıları” büyük ölçüde uçak teknolojisindeki ilerlemeler sayesinde açılmıştır ama… Uzay sonsuz ve homojen jeopolitik sahne. Kara, deniz ve hava gibi mahdut bir mekân değil.
  • Soğuk savaş sırasında uzay, yerdeki ve denizlerdeki hâkimiyeti tahkim etmek için kullanıldı yani uzay bir amaç değil araçtı. Casus uydular, haberleşme uyduları, atmosferin “bittiği” yerde uçan casus uçaklar, kıtalar arası füzeler…
  • Su altı kablolarında olduğu gibi uzayda da sivil amaçlı devlet projeleri ve nihayet özel yatırımlar bu sahayı kullanmaya başladı.
  • Uzay, devletler arası güç ilişkilerinin ifade edildiği bir alan ama yeni jeopolitik unsurlar var: Karada, sivil veya askeri faaliyetlerde uzayın kritik önemi artıyor: Uydu navigasyonu, iletişim, televizyon, meteoroloji, bilimsel keşif, iç güvenlik, anti-balistik tedbirler vb.
  • Aslında soğuk savaş döneminde ABD ve Rusya liderliğinde uzay bir tür “barış alanı” ilân edilmişti. Bkz. Dış uzay anlaşması (Treaty on Principles Governing the Activities of States in the Exploration and Use of Outer Space, including the Moon and Other Celestial Bodies).
  • Fakat Obama 2015’te “Uzay Madenciliği Yasası” (Bkz. Space Act) ile tek yanlı olarak uluslararası barış anlaşmasını bozdu ve özel şirketlerin uzaya tahakküm kurmasının önünü açtı.
  • NASA ve Pentagon gibi kurumlar tarafından açık veya gizli olarak desteklenen bu özel şirketler tıpkı Putin’in “başarılı Rus iş adamları” gibi devletin dış politikasını uygulayan özel(!) şirketler kuruyorlar.

Read the rest

Tarafsız aydın olur mu? »

  • Bir kilisenin camiye çevrilmesi, tarafsız/ objektif/ nötr olma iddiasındaki çevreleri rahatsız etti. Dinsiz bir bina, bir müze olarak kalmasını istediler. Adalet yerine konmaya çalışılan bu tarafsızlık kavramı yeni bir erdem gibi sunuluyor. Bakalım gerçek değeri nedir?
  • Siyasetçiler, akademisyenler ve gazeteciler etli-sütlüye dokunmadan, kimseyi kızdırmadan konuşmak istediklerinde “tarafsız” olurlar; haliyle boş konuşurlar. “Camiye de giderim meyhaneye de; hem kemalistim hem solcu; devletsiz anarşizmi de savunurum stalinist sosyalizmi de…”
  • Fikir mücadelesinde tarafsız kalmak, zihinleri hadım etmektir. Çünkü fikirler ancak bilinenler üzerine bina edilir ve “objektif bilgi” diye bir şey yoktur.
  • Peki neden bütün bu insanlar tarafsız görünmeye çalışıyor? Çünkü insanlar riskten korkarlar ve değişimin sürekli olduğu ortamlarda tuttukları tarafı belli etmek istemezler. Hükümet değişir; rektör veya gazetenin patronu değişir; sakata gelmeyelim.
  • Rüzgârın estiği yöne yatan otlar gibi yatıp kalkan bu ot beyinli aydıncıklar da ülkelerine, milletlerine hiç bir şey kazandıramazlar. Hata korkusu, reddedilme korkusu, siyasî değişim yüzünden ters köşeye yatma korkusu… Hakikati savunmaları imkânsızdır.
  • Taraf tutmak riskleri göze almaktır. “Hata yaptım, geçmişte solcuydum; gerçekleri gördüm” diyebilmektir. “Dönek” damgası yedikten sonra yalnız kalmayı, TV kanallarından, yayınevlerinden veto yemeyi, siyasî partilerden aforoz edilmeyi göze almaktır.
  • Ama taraf tutmak bir gecede olmaz; yıllar ister; kendini yetiştirmek ister. Bir gecede tutulan “taraf” ancak tepki olur; ideolojiktir. Bir gecelik fikrî tercihlerin meyvesi pişmanlık ve tutarsızlıktır.

Read the rest

Doğal kaynaklar gerçekten tükeniyor mu? Nüfus kontrolüne gerek var mı? »

  • Su krizi, gıda krizi, salgın hastalıklar… Hemen her gün bir “uzmancık” çıkıp dünyada herkese yetecek gıda ve su olmadığını söylüyor. Diğer yandan dünya nüfusunu azaltma komploları duyuyoruz: Savaşlar, hastalıklar… Nedir bu meselenin aslı?
  • 2000 yıl önce 100 milyon insandık yeryüzünde. 1800’lerin ilk yarısında ilk defa milyar sınırını geçtik. Neden 1800? Endüstriyel tarım ile artan verim? İlerleyen tıp, cerrahi, aşılar? Hepsi? Bugün 7 milyarız; 2050’de 9 milyarı geçiyoruz. Çok mu? Kimilerinin savunduğu gibi fazla mıyız bu gezegene?
  • Gelin, bir hesap yapalım: 6-7 kişilik bir aileyi doyuracak büyüklükte, 1 dönüm araziyi insanlara eşit dağıtsak, ne kadar toprak gerekir? 7 milyar insan için Brezilya’nın toprakları yeterli, hatta %15’i de artıyor. Neyi paylaşamıyoruz peki?
  • Diyebilirsiniz ki, “biz şehir insanıyız; asansör, metro, hastahane, pastahane ve disko lâzım”. Tamam, hesap edelim: 7 milyar insan New York’un şehir merkezindeki yoğunlukta yaşamış olsa Türkiye’nin üçte biri kadar bir alan yetiyor. Tekrar soralım; neyi paylaşamıyoruz?
  • Aslında bu nüfus paranoyası yeni değil. 1798’de ekonomist ve Anglikan bir rahip olan Thomas Malthus bir makale yayınlıyor: “An Essay on the Principle of Population”. İngiltere’de nüfusun katlanarak, gıda üretiminin ise eklenerek (doğrusal) biçimde arttığını saptamış; yani açlık tehlikesi.
  • Çare? Fakirlerin doğurmasını engellemek, sokakları ve evleri daraltıp vebanın artmasını sağlamak… Aynı bugünkü komplo teorileri gibi. Kimin yaşayıp kimin öleceğine karar veren bu operasyon çocuğu hem ekonomist (bilim adamı) hem de Hristiyan rahip (din adamı) ama adam değil!
  • 1986’de moda “din” artık Hristiyanlık değil bilim. Haliyle iki biyolog; Paul R. Ehrlich ve karısı, Anne Ehrlich “The Population Bomb” diye bir kitap yazmışlar. Ne söylüyorlar? Fakirleri öldürmek isteyen rahip ile aynı şeyi. Meselâ ?
  • Fazla otomobil, fazla deterjan, fazla tarım ilacı… Ama bunlara sebep olan Batı tarzı tüketim toplumunu eleştirmek yerine çare olarak fakirleri azaltmayı öneriyorlar. Sanki sömürülen fakir(!) ülkeler olmasa kapitalist ülkeler kendilerini doyurabilirmiş gibi.
  • “İnsanlık” diye bütün sorunları küreselleştirmek meselenin çözülmesini engelliyor aslında. Hangi ülke kaç kişi olacak ve kim ne tüketiyor? Bir bakalım…

Read the rest

Alman Mucizesi… Örnek alınacak bir başarı mı yoksa bir şehir efsanesi mi? »

  • Her tembel sınıfın çalışkan bir öğrencisi, her krizin örnek alınacak bir “mucize” ülkesi vardır.
  • 1970 petrol krizinde “Japon mucizesi” herkese parmak ısırttı. “Boom Izanagi” denen bu dönemde, Kasım 1965 – Temmuz 1970 arasındaki 57 ay boyunca Japon ekonomisi ortalama% 11,5 oranında büyüdü.
  • Tabi “uzman” ekonomistler ekonomiden anlamadıkları için başarının sebeplerini çalışkanlığa, özveriye, geleneklere, Japon yönetim kültürüne, sushi, kimono ve harakiriye bağladılar. Ama 1990’da Tokyo borsası çöktü. Yeni bir kahraman lâzımdı ve …
  • Bulundu: ABD ve İngiltere. 1960’ların endüstriyel mucizesi yerine bu defa liberal bir mucize konuyordu: Deregülasyon ve risk kabul etme kültürü.
  • “Deregülasyon” dedikleri aslında hukuk devleti ve demokrasinin askıya alınması, ulus-devletin küçülmesi demekti ama bunu o yıllarda pek kimse çakmamıştı.
  • ABD ve Avrupa 2008 finansal krizine kadar liberal ninnilerle uyutuldu; uyandıklarında donlarına kadar soyulmuş olduklarını fark ettiler. Krizi başlatan ve trilyonlarca $ rantını yiyen bankalar ise çöken ulus-devletleri işgal etmişti.
  • ABD ve İngiltere mucizesi(!) parlaklığını kaybederken Almanya’da yeni bir mucize(!) doğuyor… 2008 krizinden sonra işsizlik azaldı; 2008-2013 arasında ihracat %15 artarak 1.3 milyar € oldu. Fransa ve Hollanda’nın toplam ihracatı kadar.
  • Kriz etkisiyle 2009’da %5.6 küçülen Alman ekonomisi 2010’da %4.1 büyüdü. Fransa gibi %2’yi zor gören bir çok Batı ülkesini kıskandıracak bir oran… 1998-2005 arasında kaptan köşkünde olan Gerhard Schröder bu mucizenin mimari oldu… Peki ne yaptı bizim Gerhard?

Read the rest

Rusya ve Fransa neden çekişiyorlar? »

  • Rusya – Fransa ilişkileri uzun süredir gergin. Fakat sorun menfaat çatışması değil düpedüz anlama zorluğu.  Sebebi nedir? Daha ne kadar sürer? Türkiye bundan nasıl istifade edebilir?
  • Rusya’yı 1682’den 1725’teki ölümüne kadar yöneten Rus çarı 1ci Petro (Deli Petro) Paris’e gelmişti. O dönemde dünyanın en önemli birkaç şehrinden biriydi Paris, tarih 25 Nisan 1717. Müzeler, konserler derken Petro Fransız kültürüne hayran oldu. Sonra?
  • Tabi iki ülke elçilik açtı; Petro Fransa’da gördüğü sarayların benzerlerini ülkesinde yaptırdı. Diplomatik anlaşmaların Fransızca yazıldığı; İngiltere dâhil dünyanın her ülkesinde aydınların Fransızca konuşmaktan gurur duyduğu yıllar…
  • Ruslar üzerindeki Fransız etkisi o kadar güçlüydü ki, Petro’dan 2 asır sonra Rusya’da zengin/soylu sınıf hâlâ Fransızca konuşmaya devam ediyordu. Napolyon’un saldırganlığına rağmen (1812) bu bir kara sevda değildi. Fransızlar da Rus edebiyatına, bale ve müziğine hayrandılar.
  • Fransa uzun süre Rusya’nın Batı’ya açılan kapısı olacaktı. Soğuk Savaş yılarında bile ABD dış politikasına ters giden Fransızlar hem Rusların işini kolaylaştıracak hem de iki kutuplu dünyada kendi etkilerini Rusya sayesinde arttıracaklardı…
  • Ici Petro’nun Paris ziyaretinden beri 3 asır geçti; bugün tam tersi bir durum yaşıyoruz: Fransa, ABD-Rusya arasında denge sağlayan bağımsız güç değil artık. NATO’nun bir karakolu gibi davranıyor. Kendi menfaatlerine verdiği zarar bu kadar ortadayken üstelik. Örnek?
  • 2015’te dönemin cumhurbaşkanı Hollande, Rusya için inşaa edilen Mistral sınıfı 2 helikopter gemisinin satışını iptal etti. Sebep? Ukrayna krizi. Oysa NATO’nun ambargo kapsamı dışındaydı bu gemiler. Yani ABD’ye yaranmak için işgüzarlık yaptı Fransızlar…
  • Üstelik ABD uzun süredir, Fransa menfaatleri için çok zararlı bir politika uyguluyor. Meselâ ABD Adalet Bakanlığı Fransız şirketlerini sıkıştırıp Amerikalı endüstri devlerinin kucağına itiyor
  • Başka bir tuhaflık daha: Fransa 2017’de NATO’nun emriyle Estonya’ya birlik gönderiyor. Rus sınırına 200 km mesafede Fransız Leclerc tankları manevra yapıyor. Amaç? Rusya’dan gelebilecek muhtemel(?) bir saldırıya karşı hazır olmak…

Read the rest

Asla Kardeş Payı Yapmayın / Christopher Voss »

Resim

  • FBI rehine kurtarma ekibinden bir uzmanın pazarlık taktikleri… İnsanın iç dünyasına eğlenceli bir yolculuk: Korku ve ümit kararlarımızı nasıl etkiliyor? Pazarlık taktikleri üzerinden iletişim kalitemizi yükseltme rehberi…
  • Pazarlık, çatışmaları çözmek için kullandığımız bir yol. Ve çoğumuz iş yerinde, aile içinde çarşıda pazarlık ederken anlaşmazlığı temsil eden şeyi ortadan bölmeyi deneriz: 10 lira vermek istediğim şeyin fiyatı 20 lira ise 15 lira teklif ederim meselâ.
  • İki oyuncak isteyen çocuğa bir tane seçmesi teklif edilir… Eğer sadece fiyat değil teslimat tarihi gibi başka şeyler de masada ise karşılıklı ödün verilir: Hızlı teslim karşılığında fiyat inmez veya tersi. Ama anlaşmazlığı “ortadan bölme” yolu her zaman işe yarar mı?
  • Düşünün, teröristler Rusya’dan kalkan bir uçağı kaçırmış; yakıt bitince zorla Ankara’ya indirmiş. Pilot, hostesler ve 80 yolcu rehin. 24 saat içinde uçağa yakıt konmazsa herkesi öldürecekler. Polis nasıl pazarlık etmeli? “Yolcuların sadece yarısını öldürün; yakıt vermeyiz ama taksiye binip gidin”.
  • Teröristlerle pazarlık etmiyor olabilirsiniz ama aynı gece iki yere davet edilebilirsiniz. Bazen çocuğunuzun, eşinizin yahut müdür/müşterinin saçma sapan istekleri olabilir. Bu istekleri her zaman ortadan ikiye bölemezsiniz. Meselâ?

Read the rest

Amerikan donanması 22.5 milyar $ ARGE bütçesini hiçbir işe yaramayan savaş gemileri için nasıl yaktı? »

  • Zumwalt rezaleti işletme fakültelerinde ve askerî okullarda ders olarak okutulabilir: Çok pahalı, amacı belli değil ve Pentagon’un açıklamaları kimseyi tatmin etmiyor. Amerikan vergi mükellefleri ne işe yarayacağını bilmedikleri 3 Zumwalt savaş gemisinin her birine 7.5 milyar $ ödediler. Nedir?
  • Zumwalt sınıfı muhripler, kara hedeflerine odaklı, çok amaçlı hayalet gemiler olarak tasarlandı. Eskimekte olan zırhlı gemilerin yerini alması isteniyordu. Uzun Menzilli Kara Saldırısı Mermisi (LRLAP) atan toplar Zumwalt sınıfının ana silahı olacaktı.
  • Fakat kontrol edilemeyen sürpriz maliyetler yüzünden LRLAP ihalesi iptal edildi; silahlar kullanılamaz hale geldi. Bu yüzden ABD deniz kuvvetleri Zumwalt sınıfı gemileri yüzey savaşı için yeniden tasarladı. Tasarımdaki bu önemli değişiklikler gemileri “faydasız” hale getirdi ama…
  • Aslında bir “faydası” oldu: Zumwalt, on küsür yeni teknolojiyi tek bir savaş gemisine sıkıştırmanın ne kadar aptalca olduğunu çok güzel ispat etti. Üstelik en önemli silahları monte edilemedi. Çünkü mühimmat birim fiyatı 50.000 dolardan 1 milyon dolara tırmandı!
  • Neden böyle oldu? Günde 2 milyar $ harcayan Pentagon’da artık kimin kime hangi proje için para verdiği belli değil. Birinci sorun bu: Bürokrasinin içindeki vampirler. ikinci mesele stratejik vizyon eksikliği. Nedir?
  • Dünyanın en büyük destroyeri Zumwalt fikri doğarken soğuk savaş henüz bitmemişti. Geminin ilk bütçesi güdümlü füzelerle kara hedeflerini vurmak için onay almıştı (1994).
  • Fakat Berlin duvarının çöküşü “oyunun” kurallarını değiştirdi. Diğer yandan lazer, elektromanyetik top gibi silahların geliştirilmesi, Zumwalt’ın tasarımcılarını cezbetti ve 1 milyar $’lık ilk bütçe sürekli aşıldı. Yeniliklerle teslimat tarihi ertelendikçe tasarıma yeni “yenilikler” eklendi…
  • Kıyı bombardımanı için başlanan gemi sonunda açık denizde muharip görevler için dönüştürüldü. Dronlara ve sesten hızlı gemisavar füzelere karşı yeni sistemler eklendikçe Zumwalt’ın otomasyon ve enerji altyapısı da defalarca değiştirildi.
  • ARGE bütçesi ve tasarımdaki kontrolsüzlükten kaynaklanan yüksek maliyetler bürokratlar tarafından tazmin ediliyor. Nasıl? Üretilecek toplam gemi/uça sayısı azaltılıyor. fakat bu “ayarlamanın” bedeli insan hayatı ile ödeniyor. Neden?

Read the rest

Rus politikasının değişmeyen 7 ilkesi: Çarlık Rusya’sından Stalin’e, Gorbaçev’den Putin’e… »

  1. Stalin Raporu: Nikita Kruşçev CIA ve MOSSAD’ı nasıl kullandı? »
  2. KGB’nin kayıp hazinesi… »
  3. Putinizm, küresel sermaye ve Rus savunma refleksi »
  4. Kore savaşı hakkında çok bilinen yalanlar ve az bilinen gerçekler… »
  5. Rus derin devleti nedir ve nasıl çalışır? »
  6. Rusya Aforizmaları »
  7. Rusya, Çin ve ABD’nin yeni pokeri: Düşük yoğunluklu sürekli savaş »

ABD başkanı Trump neden Grönland’ı satın almak istedi? »

  • Emlâkçı Donald Trump hayatının en büyük emlâk operasyonunu ıskaladı… Hatırlayın; geçen yaz (16 Ağustos 2019), Danimarka’dan Grönland’ı almak istedi. Başbakan Mette Frederiksen net bir şekilde “hayır” dedi. Emlâkçı küstü; Kopenhag gezisini iptal etti. Klasik Trump küstahlığı? Sayılmaz… Neden?
  • Bu Amerika’nın Grönland’ı ilk satın alma denemesi değil. 1867’de ABD başkanı Andrew Johnson ve 1946’da Harry Truman da savaşmadan bu toprağı almaya çalışmıştı. Hatta Truman 100 milyon $ dengi altın teklif etmişti. (Üstelik doların gerçekten değerli olduğu yıllardı.)
  • Vatan toprağının bedelini kanıyla ödeyen milletler için bu satın alma tuhaf gelebilir. Amerikan zihniyetinde ise “vatan = arsa” denebilir.
  • ABD kurulduğu günden beri birçok yeri satın almıştır: Alaska’yı Ruslardan (1867), Louisiana’yı Fransa’dan (1803), Florida’yı İspanya’dan (1810), Kaliforniya’yı Meksika’dan (1848)… Tabi “satmazsan silahla alırım” gibi bir tehdit de savuruyorlardı genellikle…
  • Peki Danimarka hiç toprak satmamış mı? Satmış; hem de Amerika’ya: Virgin adaları (1917). Grönland’a bakalım şimdi: 2 milyon km2 yani Türkiye’nin 3 katı ama sadece 55.000 İnuit yaşıyor. Orta Asya kökenli bu halk uzaktan akrabamız olur.
  • İnuitlerin vatanı Grönland yarı bağımsız; özel statüye sahip bir bölge. Bağımsızlığını ilân etmesi de muhtemel. Son seçimlerde halkın %75’i özerkliğin arttırılması yönünde oy kullandı. Mecliste bağımsızlık yanlısı vekiller 2021’den itibaren tam bağımsızlık istiyor.

Read the rest