Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Türkiye bor madeni sayesinde süper güç olabilir mi? »

Görseller ve kısa videoolarla birlikte silsile formatında okumak için buraya tıklayın.

  • Bor madeni neden altın, petrol ve uranyumdan daha stratejik bir hammadde olacak? Yakın gelecekte Türkiye’nin önüne hangi fırsatlar çıkacak? Bu fırsatlardan istifade etmek için Türkiye’nin ne yapması lâzım?
  • Bor ile yapılan deterjanı, gübreleri duydunuz muhakkak. Daha az bilinen şeylerden biri zırh ve kurşun geçirmez yelekler. Ama borun değeri yakın gelecekte bunların çok üzerine çıkıp muazzam bir seviyeye gelecek. Neden?
  • Öncelikle hatırlatalım; borik asit halen nükleer santrallerde reaksiyon hızını kontrol etmek ve gerekirse reaksiyonu durdurmak için kullanılıyor.
  • Fakat çok daha önemli gelişmeler var: Halen araştırma seviyesindeki nükleer füzyon santralleri insanlığın gelecekteki enerji ihtiyacı için en büyük umut. Avrupa 16 milyar €, Rusya – Japonya – Çin -Güney Kore koalisyonu 20 milyar € yatırım yaptı. Nedir?
  • Mevcut enerji üretme yöntemlerine göre çok daha verimli bir sistem söz konusu. Meselâ odun ateşinden kömüre, kömürden uranyuma geçiş sırasında yaşanan hızlı değişimleri düşünün. Sadece enerji üretmek değil motorlar ve silahlar da tamamen dönüşecek. Nasıl oluyor?
  •  “Tokamak” adı verilen reaktörde döteryum ve trityum gazı 150 milyon dereceye kadar ısıtılıyor ve bir plazma oluşturmak üzere iyonize ediliyor. Bu sıcaklıkta bütün metaller eridiği için çok güçlü bir manyetik alan ile reaktörün çeperleri korunuyor ama şimdilik bu proses sıkıntılı. Zira…
  • Zincirleme reaksiyonu başlatmak için harcanan enerji üretilen enerjiden fazla. Bunu çözmek için bilim adamları, bor tozunun füzyon plazmasına serpilmesi veya tokamak iç çeperinin bor ile kaplanması üzerine çalışıyor.
  • Enerji sahasında devrim olacak bir başka teknoloji de anötronik füzyon. Bu serbest bırakılan enerjinin çok azının nötronlar tarafından taşındığı bir füzyon şekli. Bu teknolojinin yakıt adayları helyum, döteryum, lityum ve bor. Araştırmalarda en iyi neticeleri veren yine “bizim” bor.

Read the rest

Petrol Kandan Ağırdır kitabına yeni kapak tasarımı… »

“Petrol Kandan Ağırdır” isimli kitabımız Mekteb-i Siyasi ekibinin hediyesi olan kapak tasarımı ile güncellendi. Ekonomi-politik, jeopolitik, siyaset felsefesi ve sosyal bilimlerde uzman isimlerle alanın klasikleri üzerinden dersler yapan Mekteb-i Siyasi’nin Twitter hesabını da buradan takip edebilirsiniz.

4cü sürüme özellikle Kürtler ile ilgili çok şey ekledik. Halepçe katliamının perde arkası, İsrail’in İran’a verdiği silahlar, İran-Irak savaşında CIA’nin Kürtleri kullanmak için uyguladığı taktikler… Bugünkü enerji kavgalarına ve Türkiye’nin bazı yapısal meselelerine ışık tutacağını düşündüğümüz için tarihten, özellikle Hitler’in 2ci dünya savaşındaki enerji politikasından bahsettik. Konu başlıkları şöyle:

  1. İran Rehine Krizi, ABD seçimleri ve Petrol
  2. Deregülasyon, 1979 Petrol Şoku ve Yeni Küresel Sistem
  3. Rus-Afgan Savaşı, Petrol ve Rimland
  4. İsrail’in İran’a yaptığı silah yardımı, Kürtler ve Şiiler
  5. İran-Irak savaşı ve İsrail-İran dostluğu
  6. Hitler’in enerji politikası ve bugünün Türkiyesi için çıkartılacak dersler
  7. 3cü dünya savaşı: Ne zaman başlar? Kaç yıl sürer? Nasıl biter?
  8. Hitler neden hava üstünlüğünü kaybetti?
  9. Neden Kürtler hedefteydi? Yeni bir Halepçe olur mu?

Daha önceki sürümlerde yaptığımız gibi yeni konuları sona ekledik. Böylece okumaya kaldığınız yerden devam edebilirsiniz. Kitabı indirmek için buraya tıklayın.

Dört ülke birleşmek istiyor… »

Haritalar, istatistikler ve diğer görsellerle birlikte silsile şeklinde okumak için buraya tıklayın.

Kanada, Britanya, Avustralya ve Yeni Zelanda Birleşik Devletleri: CANZUK

  • Türkiye’de gündeme gelmeyen konulardan birini konuşalım. 4 ülkenin siyasetçileri ve aydınları ciddi ciddi birleşmeyi yahut ortak federal bir yapı kurmayı tartışıyor: Kanada, Britanya, Avustralya ve Yeni Zelanda. Mantıklı mı? Mümkün mü?
  • ABD uzun zamandır ABD’nin arka vagonu, İngilizler Brexit yüzünden yalnızlaşıyorlar; endüstri ülkeyi terk ediyor; finans sektörü Frankfurt ve Paris’e kayıyor. Avustralya ve Yeni Zelanda ise Pekin’in bütün şantajlarına boyun eğmekten bıktı. Birlikten güç doğar… mı acaba?
  • Kâğıt üstünde iyi gözüküyor; hepsi İngiliz Krallığı’nın kalıntıları, zenginlikleri, eğitim seviyeleri yüksek. Kültürel yakınlık aşikâr. Kanunları da benziyor. Kıta Avrupa’sının merkezî ulus-devlet yasaları yerine geleneklere ve içtihada dayalı Anglo-Saxon doktrini…
  • Kanadalılar pek bayılmasa da Kraliçe hâlâ bunların şefi ve 4 ülke halkının gözünde kraliyet karizması da fena değil. Peki başarırlarsa ne olur?
  • Dünya nüfusunun %2’si, yeryüzündeki karaların %12’si, küresel zenginliğin %7’si… Ama hepsi bu değil. Bir de …
  • ABD ile boy ölçüşebilecek bir münhasır ekonomik bölge ve yeni açılan kuzey geçişinden Hint Okyanusu’na uzanan okyanus hakimiyeti! Peki temel kuruluş ilkeleri neler?

Read the rest

Alman hayranlığına devam mı? »

Konuyla ilgili görseller ve haritalarla birlikte silsile şeklinde okumak için buraya tıklayın.

  • Proje yönetimi ve teknik konularda Almanlara hayran olma eğilimi vardır bizde. Ama bu silsileyi okuduktan sonra fikriniz değişebilir… Rüşvet, adam kayırma, ihmal, beceriksizlik, plansızlık… A? Almanya’da olur mu böyle şey? Okuyalım, öğrenelim.
  • Biz İstanbul’daki 3cü havaalanına başlarken Almanlar gıcık oldu; köpeklerini üzerimize saldı; bu bir sır değil. Uzmanlar özellikle Frankfurt’a dikkat çektiler: Almanlar bu şehrin Avrasya’nın batısı ve Avrupa için havayolu merkezi olmasını istiyordu; 3cü havaalanımız buna rakip olacaktı. Fakat…
  • Gündeme gelmeyen bir başka mesele daha var: Berlin Brandenburg Havaalanı. Proje 1996’da kararlaştırıldı; 2006’da başladı. Ekonomik ihtiyaçların yanısıra Almanya’nın yeniden birleşmesinin ardından yapılacak bir güç gösterisiydi aynı zamanda. Read the rest

Ukrayna, Türkiye ve enerji savaşında doğal gaz cephesi »

Harita ve istatistikler içeren görseller ile okumak için silsile bu sayfada

  • Kırım ve Ukrayna gerginliği tırmanırken Avrupa ürkek kınama mesajları yayınlamak dışında bir şey yapamıyor. Neden? Putin’i kızdırmaya korkuyorlar çünkü Avrupa’nın enerjisi büyük ölçüde Rusya’dan geliyor; doğal gaz ise %75!
  • Avrupa’nın askerî harcamaları Rusya’nın çok üzerinde ama Avrupa ortak bir ordu kuramıyor; ortak diplomasi bina edemiyor. Bu meselenin enerji ayağını şurada anlatmıştık.
  • Diğer yandan Avrupa’nın Türkiye’ye bağımlığı artıyor. Almanya’nın Merkel liderliğinde nükleer enerjiden çıkması da işleri karıştırdı. Almanya kömür tüketimini aşırı yükseltti. Fakat daha önemlisi, rüzgâr ve güneş elektriğindeki kesintileri tazmin etmek için daha çok Rus gazı alıyor.
  • Bunun yanında Amerikalı gaz üreticileri de fiyatların ABD’den daha yüksek olduğu Avrupa pazarına girmek istiyor. Polonya’daki LNG yatırımları Rusları kızdırdı haliyle. Fakat Ruslar da 12 milyar € harcadıkları North Stream 2 boru hattıyla Almanya’yı Rus gazının kavşak noktası yapmaya çalışıyorlar.
  • North Stream 2 projesi ABD’yi o kadar rahatsız etti ki, ABD taşeron firmalara çeşitli yaptırımlar uygulamaya başladı. Peki ya Türkiye doğu Akdeniz’de ve Karadeniz’de yeni doğal gaz kaynakları bulur ve Rus gazına rakip olursa? Yahut İsrail, Mısır, Güney Kıbrıs Avrupa’ya gaz satarsa?

Read the rest

Kadınların sigara içmesine de erkekler karar verir… »

Tarihi belgeler, fotoğraflar, gazete haberleri ve kitap tavsiyeleri ile birlikte okumak için silsile bu sayfada.

  • Sigara içen bir kadın görünce çoğu insan bunu normal karşılar; bazı erkekler ve bazı kadınlar sigara içerler. Oysa Kadınların sigara içmeye başlaması, erkeklerin daha doğrusu bir grup erkeğin menfaatleri icabıydı; erkeklerin kararı ve eylemleri sonucu oldu. Neden?
  • 1920’lerde fahişeler dışında sigara içen kadın hemen hiç yok. Lucky Strike markasının sahibi American Tobacco Company’nin başkanı George Washington Hill, müşterilerin arasına kadınları katarak satışları iki katına çıkarmak istiyor.
  • Sigara üreticileri baştan binlerce satılık doktora “sigara sağlığa yararlıdır” dedirtiyorlar ama kadınlar yutmuyor. Mantıkla değil hislerle yaklaşmak lâzım meseleye. G. W. Hill dönemin en etkili reklâmcısı Edward Bernays ile anlaşıyor.
  • Edward Bernays sigarayı kadınlar için çekici hale getirmek amacıyla bir psikanaliste gitmeyi düşünüyor o ara. Şaşırmayın; “bizim” Edward Sigmund Freud’un yeğeni.
  • Reklâmcı Bernays’in başvurduğu psikanalist Abraham Brill. Bu adam, Bernays’e sigaranın fallik bir sembol olduğunu, erkeklik organını çağrıştırdığını söylüyor. Abartılı görünebilir; Brill’in fikri bu. Yani Bir kadın için sigara içmek, erkek egemenliğine karşı bir isyan eylemi olacaktı.
  • 1920’ler ABD’de kadınların oy hakkı, bankada hesap açmak, üniversiteye gitmek gibi haklara sahip olmak için mücadele ettiği yıllar. Her yıl New York’ta önemli bir kadın hakları yürüyüşü var; gazeteler yakından izliyor.
  • Reklâmcımız Bernays yürüyüşü düzenleyenlerle ve en önde yürüyecek ünlü kadınlarla anlaşıyor. Kadınlar Bernays işaret verince ceplerine sakladıkları sigaraları yakıp basına poz verecekler. Tabi yandaş gazeteci ve fotoğrafçılar da hazır bulunacak.
  • Bernays’in anlaştığı ve para verdiği kadınlardan biri olan Bertha Hunt, gazetecilere bu sigaraların “Özgürlük meşaleleri” olduğunu (heykele atıfta bulunularak) haykırıyor . Tabi ertesi gün haberlerde bu slogan!

Read the rest

Nesne »

Yazan: Ayşe Rüzgâr

Paris’in kötü ün yapmış “Pablo Picasso” isimli banliyösünde çekilmiş bir videoyu izledikten sonra bu satırları yazmak istedim. Bir bakıma zihnimde bu fikrin yeşermesine sebep olan şey sitenin ismi ile gerçeği arasındaki tezat.

Nereden başlayacağımı bilemiyorum; onun için gördüklerimi anlatayım: Benimle aynı yaşta gençler yıkık dökük otoparkta sabahtan akşama kadar patlak bir topla oynuyorlar. Sonra içinde yaşadıkları çöplüğü hem duygulandıran hem de sarsan bir gururla kameraya gösteriyorlar.

Etrafımdaki insanlarla benzer peşin hükümlere sahip olduğum halde açık fikirli olduğumu düşünüyordum. Anladım ki yanılıyormuşuz; herşeyi baştan beri yanlış anlamışız. Kolaya kaçarak kendi değerlerimizi dünyanın merkezi sanıyormuşuz ve bu bizim gözlerimizi bağlamış.

Günler, geceler, aylar yıllar boyunca bir nesne arıyoruz; ömrümüzü ne olduğunu bilmediğimiz o nesneyi aramakla geçiriyoruz. Ama ne kadar arasak da bulamıyoruz. Ele geçirdiğimız her yeni şey, elimizdekileri daha gülünç ve yetersiz kılıyor. Ne kadar çok sahip olursak elimizdeki o kadar azalıyor. Baştaki tatminsizlik hissi giderek büyüyor ve biz daha hızlı çırpınıyoruz.

Read the rest

Apple’ın yeni stratejisi: Müşterinin etinden, sütünden, derisinden ve kemiklerinden… »

Bahsi geçen istatistik ve görseller ile birlikte okumak için silsile bu sayfada.

  • 2007’de ilk iPhone’un satışa çıkmasından beri Apple markası bilgisayardan çok telefonlarıyla biliniyor. Yılda 200 milyon iPhone’a karşılık 20 milyon Mac satılıyor yani 10 kat!
  • Peki dünyada kişisel bilgisayar pazarı ne durumda? İşletim sistemlerine bakarsak Microsoft Windows %91 iken Apple Machintosh sadece %5!
  • Her yıl satılan PC sayısı 230-365 milyon arası tahmin ediliyor yani Mac satışlarının 10 ila 20 katı.
  • Dikkat: iPhone ile Mac arasında önemli bir fark var: Mac belli bir kesime hitab ederken iPhone’un hedef kitlesi SmartPhone pazarı. Dünyada pazarının %20’si, Amerikan pazarının %40’ı iPhone. Oysa Mac grafikerlere, fanatik Mac-perverlere ve özel ihtiyacı olan profesyonellere satılıyor.
  • Peki Mac’ın pazar payının düşük olması firma için bir sıkıntı mı? Pek sayılmaz. Çünkü iPhone gelirleri cironun neredeyese üçte ikisi. Mac ise sadece %8.
  • Yani yakın zamana kadar böyleydi. Bir kaç senedir iPhone satışları düşüyor. Çünkü piyasa doyma noktasına geldi.
  • Firma gelirlerini arttırmak için yüzünü farklı yönlere çeviriyor. Ama Mac satışlarını öylesine arttırmak değil istedikleri. Nedir? Hatırlayın, 10 Kasım 2020’de M1 işlemcisi duyuruldu ve Intel’in işlemcilerinden çok daha hızlı olduğu iddia edildi.
  • Tabi Apple hızları mukayese ederken fiyat farkından bahsetmeyi unuttu(!). 3 kat hızlı olduğu iddia edilen Mac’lerin fiyatı da PC’lerin 3 katı.
  • M1’in duyurusunu karşılaştırma testleri ve teknik makaleler takip etti. Uzmanlar Apple’ın iddiasını teyid eden açıklamalar yaptılar.

Read the rest

Uzayın kalp atışları: Pulsarlar »

Bahsi geçen görseller ile birlikte okumak isterseniz silsile bu sayfada.

  • Bulutsuz bir gecede gökyüzüne bakınca gördüğümüz yıldızların ışığı nispeten istikrarlıdır. Atmosferdeki bazı etkiler sebebiyle yanıp söner gözükse bile…
  • Ama 1960’larda gözün göremediği dalga boylarındaki ışıkları inceleyen bilim adamları garip bir şey gördüler. Neydi?
  • Kalp atışı gibi şaşırtıcı bir düzenle yanıp sönen yıldızlar olduğunu fark ettiler. Nötron yıldızı fikrinin ileri sürüldüğü 1934 yılından 1967’ye kadar bu gök cisimlerinin dünyadan izlenebileceği düşünülmüyordu. Peki nedir bu? Neden yanıp sönüyor?
  • Anlamak için bizim güneşimizden 10 kat ağır bir yıldız düşünelim. Yıldız “hayatı” boyunca yakıtını nükleer füzyon ile enerjiye çevirdiği için kendi ağırlığına direniyor ve istikrarını koruyor.
  • Ama 100 milyon yaşına gelince yakıt bitiyor ve yıldızımız iç-dış baskı arasındaki dengeyi kaybediyor. Netice? Kendi ağırlığı altında çökmeye başlıyor.
  • Sıkışan, yoğunlaşan yıldızın içinde sıcaklık bir kaç milyar derece! Yıldız giderek daha hızlı dönmeye başlayınca güçlü bir elektromanyetik alan oluşuyor.
  • Bir noktadan sonra yıldız çekirdeği o kadar yoğunlaşıyor ki elektronlar çekirdeğe dâhil olarak protonlarla füzyon tepkimesine giriyorlar.

Read the rest

İnsan uzayda yalnız mı? »

  • Yıldızlı yaz gecelerinde gökyüzüne bakarken hemen herkesin aklına gelir bu soru: Uzayda yalnız mıyız? Koskoca evrende bizden başka kimse yok mu? Bu binlerce yıldızdan bir kaçının etrafında dünyaya benzeyen ve hayat barındıran bir gezegen olamaz mı?
  • “Binlerce yıldız” derken… Gerçek sayının çok ama çok gerisindeyiz. Sadece kendi galaksimize, Samanyolu’na uzaktan bakabilseydik bunu görecektik. Galaksimizin çapı 100.000 ışık yılı. Kaç yıldız var? 100 milyar ile 400 milyar arasında olduğu tahmin ediliyor. Yani?
  • Paylaşmış olsak, dünyadaki her insana 57 yıldız düşecek kadar! Üstelik bu görünen evren değil, sadece kendi galaksimiz. 2.5 milyon ışık yılı uzaktaki komşu galaksimiz Andromeda’da bin milyar yani bir trilyon yıldız olduğu tahmin ediliyor.
  • Kaç galaksi var peki? Bütün evren için konuşmak imkânsız ama Hubble teleskopunun çektiği fotoğraflardan sadece birinde 10.000 galaksi var. Tabi bu görünen evrenin küçücük bir parçası. Görünen evrenin tamamını sığdırmak istesek bunun gibi 25 milyon fotoğraf çekmek gerek.
  • Kabaca 250 milyar galaksi yapar. Her birinde ortalama 400 milyar yıldız olsa yüzbin kere milyar kere milyar yapar. Somut hayatta böyle bir büyüklük yok ama… dünyadaki her bir kum tanesine bir yıldız düşüyor desek aşağı yukarı bir fikir verebilir.
  • Gelelim gezegenlere. Güneş sistemi dışındaki gezegenleri saptamak 20-25 yıldır mümkün ve bu gezegenler çok nadir değil. Oldukça mütevazi bir tahminle ortalama her yıldıza bir gezegen düşse yine muazzam bir gezegen sayısı ile karşılaşıyoruz.
  • Dünyadaki insanlar bu gezegenleri paylaşmış olsa, her birimize 10 trilyon gezegen düşüyor yani milyar kere on bin! Evet, hepsi hayat barındıracak yapıda değil: Gaz ve tozdan ibaret olan var; zehirli atmosferi olan; çok sıcak; çok soğuk… Ama milyarda bir ihtimal bile olsa yine binlerce “dünya” yapar.
  • Peki ama nerede bu uzaylılar?

Read the rest