Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Konteyner ve küreselleşen ticaret »

  • 12 metre uzunluğunda, “konteyner” denen metal kutularla yüklü gemilere dikkatle bakın. Kapitalizmin genetik yapısını göreceksiniz. Neden?
  • Yük gemilerini, tren ve kamyonları standartlaştıran bu kutulardan evvel ticaret çok daha yavaş dönüyordu. Bir geminin boşaltılması günler sürüyordu ama bir çok hamal için de rızık kapısıydı tabi. Ticaretin hızlanması, sermayenin daha hızlı birikmesini sağladı.
  • Biz konteyner konuşuyoruz ama siz bu standartlaşmayı haberleşme, banka işlemleri ve malların vasıfları için de yapıldığını unutmayın. Buğdaydan buzdolabına, çikolatadan kahveye kadar her mal için küresel standartlar var ve bunlar da ticareti hızlandıran unsurlar.
  • 2008 finansal krizine rağmen küresel ticarette konteyner hacmi (kriz öncesine kıyasla) iki misline çıktı.
  • Peki nasıl başladı bu iş? Amerikan ordusu 1950’lerden beri kutulama işine başlamış. Ama bilinen ilk ticarî uygulama 26 Nisan 1956’da Malcolm McLean tarafından yapılmış. New York’tan Huston’a konteyner ile taşınan biranın litresi 37 kere daha ucuza gelmiş.
  • Sonra 1965’te, Vietnam savaşı sırasında Saygon limanı o kadar tıkanıyor ki bizim uyanık Malcolm McLean, Fransızların askerî limanı Cam Ranh’ı alıp ABD’nin ihtiyaçlarına uyarlıyor ve tabi meşhur kutularla yapıyor bunu. Üstelik sadece 7 gemi ile tıkanıklığı çözüyor!
  • İlgili ISO standartları 1968-1970 yılları arasında yayınlanmış. 1972 yılında yayınlanan hükümetlerarası denizcilik konvansiyonu ile konteyner taşımacılığı düzenlenmiş. Somut etkisi ne peki? Sermaye birikimi? İstihdam? Endüstri ve ticaretin küreselleşmesi? Ulusal ekonomilerin sonu?
  • Toyota 1980 senesinde “Tam zamanında” (Just in time) denen bir optimizasyon yöntemi ile stoklarını yarıya indirmiş. 1980-2005 arasında bütün firmaların standardizasyon-optimizasyon ile depolama maliyetlerini düşürdüğüne şahit oluyoruz. Yaklaşık aynı oranda yani %50.

Read the rest

Akıllı telefonlarla düşmana yardım eden aptal askerler… »

Görsellerle birlikte, zincir formatında okumak için…

  • 24 Kasım 2015 tarihinde Rusya Hava Kuvvetleri’ne ait Suhoy Su-24 tipi uçağın sınır ihlali yapmasından dolayı Türk Hava Kuvvetleri tarafından düşürülmesini hatırlayacaksınız. Gözlerden kaçan bir detay vardı: Pilotun telefonu eski modeldi; “akıllı telefon” değildi. Neden?
  • Daha önce Amerikalı askerler akıllı telefonlarla gizli üslerin yerlerini belli etmişlerdi. Spor yaparken kullandıkları uygulama yüzünden gizli askerî bilgiler internette dolaşıyordu.
  • Bu defa sıra Fransız ordusunda. Askerler görev yaptıkları sırada ilginç buldukları şeylerin resmini çekip internete koyuyorlar. Ama bu görsellerdeki nehir, köprü, dağ gibi mihenk noktaları askerin bulunduğu yeri kestirme imkânı veriyor.
  • Telefonlar akıllı ama kullanan askerler oldukça aptal. Kum fırtınası, develer, bir yılan vb tatil hatırası çeker gibi gizli görevlerde resim çekip paylaşıyorlar. Bu fotoğraflar serbest erişime açık ve bazen kimliği gizli tutulan özel timlerin yüzünü görmek bile mümkün.
  • Cephanelikler, nöbetçi klübeleri, devriye güzergâhları, kullanılan silahların ve araçların modeli kolayca görünüyor bu fotoğraflarda.
  • Strava gibi spor uygulamalarında binlerce askerin profili, özel bilgileri açık. Böylece farklı görev noktalarına sevk edilen askerleri gün gün takip etmek mümkün. Kimlikleri ordu tarafından gizli tutulan özel birliklerin Fransa’daki sabah koşuları (yani ev adresleri) bile sosyal medyada.
  • Daha önce bu aptallığı yapan Amerikan askerleri NewYork Times’a konu olmuştu. Fransa savunma bakanı da bu tür paylaşımları yasaklayan kurallar koydu ama askerler pek takmıyor.
  • Sadece Strava gibi spor uygulamaları değil tabi. Instagram bile gizli(!) görevlerle ilgili binlerce fotoğraf ve video içeriyor.
  • Meselâ nöbetçi kulesinden bir kum fırtınasını kaydeden bu asker sayesinde üssün içindeki koruyucu yapılar anlaşılıyor. Bu üssü haritada bulmak ve fotoğrafîn çekildiği kuleyi saptamak çok kolay. Mali’deki bu üsse saldırmak isteyen bir güç için bedava istihbarat.

Read the rest

Gereksiz yere aşılanan, bazısı felç olan ve ölen 45 milyon Amerikalı »

  • Ocak 1976, Amerika Birleşik Devletleri… New Jersey’deki Fort Dix askeri üssü. Grip salgını alarmı verildi ve bir asker gripten öldü.
  • Şubat: Virüs izole edildi, “1918-1919 salgınına benzeyen bir H1N1 domuz gribi virüsü denildi. Mesele, Amerikan yönetiminin en üst kademesine getirildi. Kurulan bilim kurulu, “ciddi bir salgın var; bütün ülke aşılanmalı” diyor.
  • Mart: Dönemin ABD başkanı Gerald Ford, televizyonda bir aşılama programı için 135 milyon dolar ayırdığını duyurdu.
  • 1976 yazı: 7.000 kişi aşılandı; okul yılı başlar başlamaz kampanya okullara genişletildi.
  • Kasım: Aşılamadan 3 hafta sonra ilk GBS vakaları (Guillain–Barré syndrome). Yani aşılanan insanların bir kısmında bağışıklık sistemi vücudun sinir sistemine saldırıyordu. Geçici ve kalıcı felç başlıyor; bazen de solunum durduğu için aşılanan kişi ölüyordu.
  • Aralık: Epidemiyolojik araştırma, felç ve ölüm riskinin aşı yüzünden 8 kat arttığını ortaya çıkardı. Diğer yandan bilim kurulunun beklediği ulusal salgın meydana gelmemişti.

Read the rest

ABD ekonomisinde Çin’e bağımlılık ve nadir toprak mineralleri »

Bu silsileyi grafik ve diğer görsellerle birlikte okumak için buraya tıklayın.

  • Çinli firmalar ve yatırımcılar 2.500 ABD şirketinde kontrol çoğunluğuna sahip. Çin’de yürürlüğe giren bir yasa, devletin talep etmesi halinde şirketlerin Çin istihbarat teşkilatlarıyla veri paylaşmasını gerektiriyor. Haliyle endüstriyel casusluk için tehlikeli bir açık kapı.
  • Çinlilerin kontrol çoğunluğuna sahip oldukları Amerikan şirketlerinden bir kaç örnek verelim:

AMC Entertainment (eğlence/medya), Cirrus Wind Energy (enerji), Complete Genomics (sağlık hizmetleri), First International Oil (enerji), G.E. Araçlar (teknoloji), IBM — PC bölümü (teknoloji), Legendary Entertainment Group (eğlence/medya), Motorola Mobility (teknoloji), Nexteer Automotive (otomotiv), Riot Games (eğlence/medya), Smithfield Foods (gıda), Teledyne Continental Motors & Mattituck Services (havacılık), Terex Corp. ( makine), Triple H Coal (madencilik), Zonare Medical Systems (sağlık hizmetleri).

  • ABD’yi en çok korkutan nadir toprak mineralleri; zira ulusal güvenlik tehdit altında. Çünkü yalnızca akıllı telefon gibi yüksek teknolojili ürünler için değil, aynı zamanda savaş uçakları, füze ve uydular için de gerekli. Meselâ her F-35 için Çin malı 430 gram nadir toprak minerali gerekiyor.
  • Bu mineraller az miktarda ABD’de üretiliyor saflaştırıp endüstriyel kullanıma hazırlanması için Çin’e gönderiliyor. Sebep? Emek daha ucuz ve saflaştırma prosesleri çevreye çok zarar veriyor. (Birazdan bu konuda daha ayrıntılı bilgi vereceğiz)
  • İlaç sektöründeki Çin bağımlığı da acayip. ABD’deki antibiyotiklerin %97’si ve ilaçlarda kullanılan aktif bileşenlerin % 80’i Çin’den geliyor.
  • Gıda sektöründe de Pekin piyonlarını ilerletiyor. Meselâ Çinli bir firma, dünyanın en büyük domuz eti işleyicisi ve domuz üreticisi olan Amerikan Smithfield’ı da satın aldı.
  • Stratejik nadir toprak metallerine geri dönelim. Nedir? 17 element: Lantan, seryum, praseodim, neodim… İsimleri “nadir” ama esas sorun işlenme maliyeti ve çevreye verdikleri zarar. Saflaştırma sırasında ortaya çıkan kirlenme radyoaktif olabiliyor.
  • Bu mineraller nerede kullanılır? Bir kaç örnek: Elektrikli ve hibrit otomobil, şarj edilebilir pil, gelişmiş seramik, bilgisayar, rüzgar türbini, petrol rafineri katalizörü, ekran, lazerler, fiber optik, süper iletkenler ve nitelikli optik üretim işlemleri.

Read the rest

E=mc² ve Higgs bozonu »

Bu konuda  önemli görseller arz eden bir silsile var; buradan okuyabilirsiniz.

  • Fizikten hiç anlamayanların bile bildiği fakat fizik bilenlerin bile anlamadığı formül…
  • Zorluk nereden geliyor? Bu formül sezgilerimize aykırı. Nedir? Fizik bilmeyen bir insan bile çantasının toplam ağırlığının içindeki eşyalar + çantanın ağırlığı olduğunu bilir. Eğer siz atomun ağırlığı, onun parçalarının toplamı değildir” derseniz bu insanlara ters gelir… Sezgisel değildir çünkü.
  • Einstein 1905’te karısı Mileva ile Sırbistan’a tatile gitti. 1905 garip bir yıl; Einstein 5 konuda devrim niteliğinde 5 makale yayınladı o sene. Tatilden önce, haziranda yayınladığı Özel görelilik teorisi hâlâ aklında.
  • Sırbistan’dan yakın arkadaşı İsviçreli matematikçi Conrad Habicht’e gönderdiği mektupta şöyle yazmış: “Özel görelilik ve elektromanyetizm yasaları birlikte ele alınırsa, bir cismin kütlesi ihtiva ettiği enerji kadar olmak zorunda. Düşünmesi eğlenceli ama acaba Tanrı benimle dalga mı geçiyor?”.
  • Diyeceksiniz ki ne alâka? Einstein ısıtılan metalin ışık yaymasını örnek veriyor. Işığın kütlesi yok yani ışık saçan bu cisim enerji yayıyor ama bu yolla kütle kaybediyor olabilir mi? Zira ışık kütlesiz. Kütlesiz bir şey kaybeden cisimin kütlesi yine de azalıyor olmalı.
  • Ortaya çıkan enerji ile “kaybedilen” kütle arasındaki formül böyle doğuyor. Ama Einstein daha da ileri gidiyor ve diyor ki “Enerji kaybı sırasında hiç ışık olmasa bile formüldeki c² yani ışık hızının karesi değişmez”. Yani ışık hızı artık bir şeyin hızı değil; evrensel bir sabit haline geliyor.
  • Teori tamam. Ya pratik? Parçacık hızlandırıcılarda iki protonun çarpışması, bazen yüzlerce,binlerce parçacığın oluşmasına sebep oluyor. Üstelik bu parçacıkların toplam kütlesi, çarpışan parçacıkların toplam kütlesinden fazla. Ne oldu? İki parçacığın kinetik enerjisi kütleye dönüştü. Sezgisel? Asla!
  • İki otomobilin çarpışmasından otomobil parçaları oluşmasını elbette kabul edersiniz ama ortaya bir helikopter veya bisiklet çıkmasını aklınız kabul eder mi? Atom altı dünya işte böyle bir yer!
  • Gelin meselenin doğuşuna dönelim. Einstein’ın yazdığı şekliyle formül bu değildi. Neydi? Δm = ΔE/ c² (E: Enerji; m: kütle; c: ışık hızı). Biliyorsunuz delta (Δ) değişimin rumuzudur.
  • Bu formüle göre enerjisi ΔE kadar değişen bir cismin kütlesindeki değişimi (Δm) hesaplamak için enerji değişim miktarını ışık hızının karesine (c²) bölmek gerekir.
  • Einstein’ın bu fikri ilk defa paylaştığı makalesinde de şöyle bir ifade var: “Acaba bir kütlenin ataleti o kütlenin ihtiva ettiği enerji miktarına mı bağlıdır?”

Read the rest

Korona aşısı için hepimiz kobay mı oluyoruz? Sorular ve sorunlar… »

  • Türkiye dâhil bir çok ülke milyonlarca aşı siparişi verdi. Oysa bir aşının geliştirilmesi yıllar sürüyor. Bir aşiya izin verildikten on yıl sonra bile yeni yan etkiler bulunuyor. Kanser, Alzheimer, sakat doğumlar gibi ağır sonuçların bozuk bir aşıdan geldiğini ispat etmek kolay değil.
  • Bir çoğumuzun yaptırdığı grip aşılarıyla ilgili de pek çok sorun var. Gripten koruma oranı düşük hatta bazen insanların grip olmasına sebep oluyor. Ama milyarlarca dolarlık grip aşısı piyasası var hızla genişliyor.
  • Korona aşısı ne kadar güvenilir? Dünya Sağlık Örgütü’nün yüzünden dünyaya bir panik hâkim oldu. Normal aşılar için uygulanan güvenlik prokolleri gevşetildi: Daha az test, laboratuvardan piyasaya geçiş süresinin aşırı kısaltılması…
  • Pfizer’ın izin aldığı aşı yeni bir teknik. Eski usül zayıf virüs verip bağışıklık sistemini hazırlamak yok. Nedir?
  • “mRNA” denen teknik ile virüsün genlerinden elde edilen mRNA molekülü vücuda veriliyor. Bizim hücrelerimiz virüse has bir protein üretiyor. Bu sayede bağışıklık sistemimiz bu proteine karşı antikor üretiyor ve vücudumuz virüs gelmeden hazır hale geliyor.
  • Fikir kâgıt üzerinde iyi görünse bile bu teknik daha önce hiç kullanılmamış. Klasik aşılardan daha iyi test edilmesi gerekirken daha az test edildi. Yani aşıyı ilk kullananlar laboratuar faresi gibi feda edilecekler. Sonra bir kaç “pardon”, 10 sene sonra biraz tazminat filan.
  • Yapılan resmî açıklamalarda unutulan(!) şeylerden biri bağışıklık sisteminin kişiden kişiye farklılıklar göstermesi. Ayrıca COVID’e daha önce yakalanmış kişilere aşı gerekli mi? Zararlı mı? Bilmiyoruz.
  • Aşının hamile kadınlara, bağışıklık sistemi hastalıkları olan kişilere etkisini bilmiyoruz. Irsî hastalıklarla aşının etkileşimi nasıl olacak bilmiyoruz. Kalp, şeker, tansiyon, gut gibi yaygın hastalıklara karşı kullandığımız ilaçlar ile aşı birbirini nasıl etkileyecek? Bilmiyoruz.

Read the rest

Ekonomi iyi giderken işsizlik artar mı? »

  • Dolara karşı değer kaybeden TL, ihracatçıların işini kolaylaştırdı. Bu etkinin endüstriyel yatırımlara yaradığını söyleyen yabancı kaynaklar var. Peki yeni fabrikaların açılması her zaman yeni iş imkânı demek midir?
  • Ekonomik büyüme bir makro göstergedir. Büyüme iyidir. Her kesim büyümeden istifade edemez ama en azından “zayıflar” küçülmeden gelecek zararı görmemiş olur. Ama ihracattaki bir artış her zaman endüstriyel yatırıma dönüşmez. Zira kalıcı, istikrarlı pazarlar her zaman bulunmaz.
  • İhracattaki geçici bir yükseliş, bazı yarı mamüllerin ithalatını tetikleyebilir. Yerli sanayideki etkisi sınırlı olur. İhracatçı, satacağı malı ithal de edebilir. Lojistikten başka kimseye bir şey kazandırmaz.
  • Endüstriyel yatırımlar eskisine kıyasla daha az istihdam doğuruyor; bu da bir gerçek. Zira 1980’lerde yüzlerce işçiye ihtiyaç duyan bir fabrika, bugün aynı üretimi onlarca işçi ile gerçekleştiriyor. Fabrika otomasyonu, endüstriyel yazılımlar, robot kollar, optimal stoklar…
  • Kişisel olarak düşünürsek… Kolay iş bulmak isteyen gençler bilgi teknolojileri, yabancı lisan, pazarlama ve ticaret öğrenmeli. Türk ekonomisinin stratejik yönelimi böyle görünüyor. Azerbaycan’da yaşayan bir gencin petrol mühendisliğine yönelmesi kadar doğal bir tercih.
  • Ülkemiz açısından bakarsak… “zayıfların” korunması için zekice tedbirler icad etmek gerekiyor. Teknoloji ve küresel çalkantılar yüzünden aç kalacak milyonlarca insana hiç bir devlet bakamaz. Mevcut sosyal yardım dokusu bunu kaldırmaz. Yeni çözümler elzem.

Read the rest

Dikkat Kitap: Fikir Kırıntıları-9 »

Elinizdeki 105 sayfalık bu kitap, Fikir Kırıntıları-9, Derin Düşünce’nin sosyal medyada paylaştığı mesajları kitaplaştıran derlemelerin dokuzuncusu. Gayemiz, dayatılan sahte gündemler ve iş hayatındaki uzmanlaşmadan kaynaklanan ufuk daralmasını engellemek, merak uyandırmak ve okurlarımızı araştırmaya teşvik etmek. (Buradan indirebilirsiniz.) Fikir Kırıntıları-9’un sorguladığı 40 konu şöyle:

  1. Avrupa savaşabilir mi?
  2. Çin’deki tuhaf gıdalar üzerine…
  3. İsrail’in en korktuğu silah…
  4. Bill Gates, Dünya Sağlık Örgütü ve Monsanto…
  5. Neden uyumuyoruz?
  6. Şanghay İşbirliği Örgütü Türkiye için Avrupa Birliği’ne bir alternatif olabilir mi?
  7. Doğu Akdeniz’de ne kadar gaz var? Savaş çıkar mı?
  8. Çin’in yakın tarihi üzerine…
  9. Olimpiyatların zararları…
  10. Topraklarımızı gasp etmekisteyen şirketleri yakından tanıyalım: Glencore
  11. Satılık Demokrasi
  12. Çin neden bu kadar güçlü?
  13. Mahrem hayattan mahrum olmak…
  14. Beynini tam kapasite kullanmak isteyenler için…
  15. Birleşik Türk Devletleri Federasyonu
  16. Çamurun altında Paris şehrini arayacağımız gün…
  17. High-Frequency Trading: Riskler, ahlâkî, hukukî ve siyasî veçheleri…
  18. Lobi faaliyetleri hukuk devletini nasıl yıkar?
  19. Enerji dünyamızın gizli kahramanı: Kömür
  20. Çin’de Su, Hava ve Toprak Kirliliği
  21. Can Çekişen Fransız Endüstrisi
  22. Yaklaşan küresel açlık tehlikesinin gerçek sebepleri ve Türkiye için tedbirler
  23. Marx neden sömürgeci devletleri savunuyordu?
  24. Bir kelebeğin kanat çırpması fırtına başlatabilir mi?
  25. Karbon 14 testine ne kadar güvenebiliriz?
  26. Akıncı’nın jeopolitik satranç tahtasındaki neticeleri
  27. İsrail neden 37 Amerikan askerini öldürdü?
  28. Harvard Üniversitesi’nden iki ünlü ekonomist neden yalan söyledi?
  29. Jeopolitik ve diplomaside temel kavramlar
  30. ABD başkanı Trump neden Grönland’ı satın almak istedi?
  31. Amerikan donanması 22.5 milyar $ ARGE bütçesini hiçbir işe yaramayan savaş gemileri için nasıl yaktı?
  32. Rusya ve Fransa neden çekişiyorlar?
  33. Alman Mucizesi… Örnek alınacak bir başarı mı yoksa bir şehir efsanesi mi?
  34. Doğal kaynaklar gerçekten tükeniyor mu? Nüfus kontrolüne gerek var mı?
  35. Tarafsız aydın olur mu?
  36. Uzay kimin malı?
  37. Ekmek ile hükümet devrilir mi?
  38. Kendi silahını yapamayan bir ülkenin bağımsız dış politikası olamaz…
  39. 5G Kavgası, kişisel bilgilerimiz, ulusal güvenlik ve Huawei
  40. İnsansız psikiyatri, uysal vatandaş ve bio-totalitarizm

Çin’in yakın tarihi üzerine… »

  • Çin’in tarihini bilmeyenler bu ülkenin 21ci yüzyıldaki yükselişine şaşırıyor. Oysa Çin sefaletten yükselmiyor. Sadece 19cu yüzyılda uykuya dalmıştı; şimdi uyanıyor. Neden?
  • Dört asır önce Çin muazzam bir küresel ticaret ağının merkezindeydi. Avrupa ve Rusya’da 80 milyon insan yaşarken Çin 100 milyon insanı besliyordu. Çin’deki imparatorluk Avrupalıların rüyalarında bile göremeyeceği kadar gelişmiş ve organize idi.
  • Çin imparatoru vergileri emek (kamu hizmeti) ve bakır para olarak topluyordu. Hizmet vergisini toplamanın zorluğu ve bakır paraların taşınmasındaki zorluk sebebiyle 1580’de imparator gümüş para reformu yaptı.
  • Fakat Çin’de gümüş yoktu. Nereden buldular? İspanyollar bugün Bolivya sınırları içinde olan Potosi madeninden çıkardıkları gümüş karşılığında kumaş, porselen ve çay alıp Avrupa’ya satıyorlardı.
  • 16cı asırda dünyada dolaşan gümüşün %50’si Güney Amerika’dan geliyordu. Çin ise o devirde tıpkı bugün olduğu gibi dünyanın fabrikasıydı. İhracata dönük üretim yapılıyordu. Yani üç beş hatıralık eşya değildi satılan. Lizbon, Paris, Londra ve Amsterdam’daki zenginler için özel imalattı.
  • 1570’te Meksika’daki İspanyol sömürge valisi kralına yazdığı mektupta şöyle diyordu: “…Çinlilere satabileceğimiz hiçbir şey yok. Bizim ürettiğimiz şeylere ihtiyaç duymuyorlar. Tek istedikleri gümüş…”
  • İngilizler devletin de ortak olduğu “East India Company” vasıtasıyla Hindistan ve Güney Doğu Asya’da bir monopol kurmuşlardı. Kendileri üretmeseler bile her ticaretten haraç yiyorlardı. Fakat Çin’in kendi topraklarında monopol olmasına tahammül edemiyorlardı.

Read the rest

Çin neden bu kadar güçlü? »

  • Uygurlara ağlayan gözler dün Suriye, Irak, Afganistan, Filistin ve Arakan’a ağlıyordu. Çin, ABD ve Rusya’ya aynı anda posta koymadan düşünelim: Kanada’da yaşadığım acayip bir şeyi anlatacağım. Dinleyen anlatandan ârif olsa gerek…
  • Çin’deki Uygurlara yapılan eziyet gündemde. Türkiye Çin’e tek başına diş geçiremez; bunu biliyoruz. Ama neden bu haldeyiz? Nasıl düzeliriz? Bunu konuşalım.
  • 1991 senesinde Kanada’ya gittim; Ottawa Üniversitesi; Bilgisayar ve Yazılım Mühendisliği. O sene Türkiye’nin GSMH’sı bugünkünün yaklaşık dörtte biri yani 208 milyar dolar. Çin’in GSMH’sı 413 milyar $ yani Türkiye’nin 2 katı bile değil. Ya bugünkü durum ne?
  • Bugün Türkiye 850 milyar $; Çin 12 trilyon yani Türkiye’nin 14 katı. Ne oldu da biz onlar kadar ileri gidemedik? Darbe? Enflasyon? Savaş? Çin’de sorun yok mu? Hindistan ile Keşmir; Pakistan’daki terör, Sovyetlerin çöküşüyle Orta Asya’ya kurulan NATO üsleri… Başka bir şey olmalı.

  • Evet, Kanada’ya geri dönelim. Ottawa Üniversitesi’nde doktora öğrencilerine bir tür asistanlık yapıyordum. Onlar SLAM II dilinde benzetim/simülasyon yoluyla çalışan bir yapay zekâ programı yazıyorlardı. Proje o kadar büyüktü ki; 20 doktora öğrencisinin tezi projeye dâhildi.
  • Projenin amacı? C dilinde yazılmış hava kontrol programlarının kodunu okuyup algoritma hatalarını bulan ve çözen bir program yazmak. Zira insan analistler, milyonlarca satıra erişen programları analiz edemiyordu. Yapay zekâ kullanan yazılımlar insanların yapamadığını yapacaktı.
  • Benim görevim veri tabanları arasındaki bağlantıları labirent gibi modelleyip en kısa “yolu” bulan bir algoritmayı Prolog diliyle yazmaktı. Çin ile ne ilgisi var bütün bunların? … Ekibimizdeki doktora öğrencileri içinde Çinlilerin sayısı, Kanadalı öğrencilerden fazlaydı!
  • İlk gün bunu görünce çok şaşırdım ve proje müdürüne sebebini sordum. Pekin, öncelikli teknolojileri olan yapay zekâ ve yazılım mühendisliğinde her yıl bütün gelişmiş ülkelere binlerce doktora öğrencisi gönderiyordu.

Read the rest